Pazarda üç tür insan vardır

Moderator: Leyla Hanne

Post Reply
User avatar
Yusuf Esad
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Posts: 361
Joined: 29 Jun 2007, 17:08
Kan Grubu: B (+)
Location: İmtihan Dünyası

Pazarda üç tür insan vardır

Post by Yusuf Esad »

Yeni bir Hilfu'l-Fudul

Yarın MÜSİAD fuarı ve IBF toplantısı için Dubai'ye uçuyoruz. Niçin, ne yapmaya gidiyoruz? Kısa metrajlı bir film çekseydim, senaryosu şöyle olurdu:

I

Üç büyük ülke (Türkiye, Mısır, İran), üç köklü üniversite (İstanbul, Kahire ve Tahran Üniversiteleri) ve kafası karışık üç genç adam: Ahmet, Cemal ve Hasan. İktisat, işletme ve siyaset bilimi okuyorlar. Yıl 2002. İkiz Kuleler'in enkazından taşan öfke, İslam dünyasını dört koldan kuşatmıştır.

Ahmet, 21 Yaşında. İstanbul Üniversitesi'nde İktisat öğrencisi. Okul çıkışı hemen babasının küçük bakkal dükkanına koşuyor. 16 metre karelik "Şen Bakkal" kendini bildi bileli Ahmet'in ikinci adresidir. Babası Sabri Bey tam kırk yıl önce dedesinden devralmıştı dükkanı. Kırk yılda İstanbul'da yüzlerce süpermarket, onlarca hipermarket açıldı. Ve binlerce bakkal kapandı. Şen Bakkal ne bir metre genişledi, ne de daraldı. Her gün sabah namazından sonra besmeleyle açılır, yatsı namazından önce şükür duasıyla kapatılır.

II

Üniversitede Küresel Ekonomi dersindeyiz. Profesör Mehmet Ahmetoğlu kürsüden ağır ağır konuşuyor:

Arkadaşlar, dünyamızda yaklaşık 7 milyar insanın yaşadığı 200 ülke var. Bunlar her yıl 50 trilyon dolar civarında mal ve hizmet üretiyorlar. Bunun yaklaşık dörtte biri Kuzey Amerika; dörtte biri Batı Avrupa; dörtte biri (Çin dışındaki) Doğu Asya; geriye kalan dörtte biri ise dünya nüfusunun geriye kalan dörtte üçü tarafından üretiliyor.

55 İslam ülkesinde 1,5 milyardan fazla insan yaşıyor. Dünyadaki her 4 insandan biri müslüman. Fakat bu 55 ülkenin yıllık geliri, ancak 80 milyon nüfuslu Almanya kadar. Japonya'nın yarısı, ABD'nin ise dörtte biri!

Demek ki, ya çalışmıyor, üretemiyoruz! Ya çalışıyor fakat üretemiyoruz! Ya üretiyoruz da, kazanamıyoruz! Tembel miyiz, beceriksiz mi, akılsız mı? Kafası karışık Ahmet, bu sorulara bir türlü ikna edici cevap bulamıyor.

III

Sultan Ahmet Camiinde, Cuma namazındayız. Minberde ünlü imam Cemal Cemiloğlu. "İki günü birbirine eş geçen ziyandadır," diyor. "Peygamber Efendimiz de bir girişimciydi; mensup olduğu Kureyş kabilesi tüccaru'l-Arap idi; Efendimizin büyük dedesi Haşim, Gazze'de Bizanslılara mal satarken; babası Abdullah ise Medine'de kervanının başındayken vefat etmişti. Mekkeliler iki dünya imparatorluğu (Bizans ve İran) ile; ayrıca Yemen ve Habeşistan ile ticaret yapıyor, Kızıldeniz'de gemi işletiyorlardı."

İmamın sözleri Ahmet'in kafa karışıklığını daha da arttırıyor. İki günü birbirine eş geçen ziyandaysa, benim babam niçin kırk yıldır 16 metre karelik dükkanda debeleniyor? Gazeteler yakında Wal-Mart'ın da Türkiye'ye geleceğini yazıyorlar. O zaman ne olacak?

Cumadan sonra, her zaman yaptığı gibi bakkal dükkanına koşmadı. Sanayi Odası'nda, ünlü Harvard profesörü Michael Porter'ın konferans vereceğini duymuştu. Hemen oraya gitti.

Dünyaca ünlü strateji hocası, büyük bir özgüvenle, tane tane konuşuyordu:

Değerli Türk dostlarım! Hepiniz artık farkındasınız ki, küresel kapitalizm çağındayız. Ulusal sınırların bugün hâlâ siyasal bir anlamı olabilir, fakat ekonomik bir anlamı yoktur artık. Bütün dünya bir tek ekonomiye, bir büyük pazaryerine dönüşmüş bulunuyor.

Bu büyük pazarda üç tür insan vardır:

1. Tasarlayanlar. Dünya nüfusunun yüzde biri.

2. Üretenler. Dünya nüfusunun yüzde dokuzu.

3. Çalışanlar. Dünya nüfusunun yüzde doksanı.

Elde edilen kazancın yüzde 10'u çalışanlara, yüzde 20'si üretenlere, yüzde 70'i ise tasarlayanlara gidiyor.

IV

Türkiye'de Ahmet ve Zeyneplerin yaşadığı kafa karışıklığını eminiz ki Mısır'da Cemal ve Ayşeler, İran'da Hasan ve Fatmalar, Dubai'de Muhammed ve Haticeler de aynen yaşıyor. Ve hepsi aynı soruyu soruyorlar:

Muhammed ile Hatice, 1500 yıl önce ortak girişim sayesinde Mekke'nin sınırlarını aşıyor, Arabistan ile Mezopotamya'yı birleştiriyor, Asya'yı Afrika ve Avrupa'ya bağlıyorlardı.

Biz niçin bu küresel çağda, çoğunu emperyal güçlerin çizdiği ulusal sınırlara mahpus yaşıyoruz? Kelepçelerimize niçin böylesine aşığız?

Niçin çok çalışsak bile az üretiyor ve hiç tasarlamıyoruz?

V

İktisat tarihi dersindeyiz. Profesör Halil İbrahimoğlu'nun sözleri yüksek taş anfiyi çınlatıyor:

Tarihin motor gücü, organizasyon yeteneği yüksek, yaratıcı elitlerdir.

Bir toplum sisteminin yükselmesi için, siyasî, ekonomik ve askerî elitlerin kader birliği şarttır.

Bu kader birliğini hayal eden, formüllendiren, elitlere benimseten ve kitleler nezdinde meşrulaştıran bilgin ve aydınlara ihtiyaç vardır.

Ekonomik birliğin, zaman içinde siyasî sınırların çok ötesine geçmesi gerekir. İbn Haldun ve Adam Smith derler ki, pazarın büyüklüğü uzmanlık derecesini arttırır. Uzman insanlar daha yüksek ekonomik değer üretirler. 19. yüzyılda Alman Birliği, 20. yüzyılda Avrupa Birliği önce ekonomik, sonra siyasî temelde kuruldular.

VI

Ve 2007'deyiz. Ahmet, Cemal ve Hasan beş yıl sonra İBF'te buluştular. Şen Bakkal kapanmış, Ahmet TÜBİTAK bursuyla Yale'de MBA yapıp dönmüştü. Cemal ile Hasan da ülkelerinde muhtemelen benzer olaylar yaşamıştılar.

Üçü de artık biliyor ki, İslam dünyasının ekonomik işbirliği güçlendirilmeden, siyasî yapıları ayakta tutulamaz. Avrupa-içi ticaretin hacmi yüzde 70'i aşmışken, İslam ülkelerinin kendi aralarındaki ticaretin hacmi toplam ticaretlerinin yüzde 10'udur.

Müslüman nüfusun ancak çok küçük bir bölümü "Üretenler" kategorisindeyken, büyük çoğunluğu "Çalışanlar" grubuna giriyor. "Tasarlayanlar" kategorisi ise neredeyse bomboş.

Görev ortada. Ahmet, Cemal ve Hasan, yeni bir Hilfu'l-Fudul bilinciyle ellerini üst üste koyup ant içerler:

? Küresel ekonomide kazanç küçük sermayeden büyük sermayeye ve üretim sermayesinden finans sermayesine kayıyor. Dolayısıyla, tıpkı Peygamberimizin büyük dedesi Haşim'in mudarabe örneğinde yaptığı gibi yeni sermaye ortaklıkları kuramazsak, güçlü finans ve sermaye odaklarına karşı kendimizi koruyamayız.

? Üretimi sürükleyen ticarettir. Küresel üretim hacmi yılda yüzde 2-3 artarken, küresel ticaretin yıllık artış hızı yüzde 6-7 dolayındadır. Avrupalılar, ticaretlerinin üçte ikiden fazlasını birbirleriyle yaparken, Müslüman ülkeler ticaretlerinin ancak onda birini birbirleriyle yapıyor. Ortak ticaret ağları oluşturmadan, İslam dünyasını kuşatan zincirleri kıramaz; emeğimizle uyumlu kazançlar elde edemeyiz.

# Üretim ve ticaretin temeli bilgidir. Ortak eğitim ve araştırma kurumlarıyla insanlarımızı bilgili, girişimci, yaratıcı ve tasarım gücü yüksek şahsiyetler haline getirmek zorundayız. Şen Bakkal Sabri Amca "dirsek çürütüyor, eski köye yeni adet istemiyordu." Ahmetlerinse "kafa patlatması ve köye yeni adetler getirmesi" gerekiyor. Tasarlamayan, kazanamıyor.

# Üretim, ticaret ve eğitimde "sınırları aşan işbirliği" için siyasî iradeleri zorlamamız gerekiyor. Buna hâlâ ayak direyenler, Müslümanları yönetme hakkına sahip değildir. Venedik ile Floransa, Bavyera ile Prusya nasıl 19. yüzyılda tek başlarına ayakta duramayıp İtalya ve Almanya'yı meydana getirdiyseler; İtalya ile Almanya nasıl 20. yüzyılda Avrupa Birliği'ni kurmak istediyseler; Türkiye ile Suriye, Mısır ile Ürdün, Malezya ile Cezayir de 21. yüzyılda İslam dünyasının ekonomik birliğini kurmak zorundalar.

# Bütün bunları yaparken, maddesini koruyamadığımız Şen Bakkal'ın şen ruhunu yaşatmalıyız. "İki günü birbirine eş geçenin ziyanda olması" sadece maddi değil, aynı zamanda manevî zarara işarettir. Ekonomik birliğimizi ve siyasî dayanışmamızı manevî temeller üzerinde gerçekleştirmeliyiz.

Önce yüksek maneviyat, sonra yüksek ve helal kazanç!

Image

Mustafa Özel, Yeni Şafak, 25.11.2007

Kaynak: Kritik Analitik Düşünme Platformu Bülteni
"Aşıkların tüm sırları aşîkardır." Rumî
Post Reply

Return to “Kritik Analitik Düşünce ve Kişisel Gelişim”