MECELLE

User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

MECELLE

Post by mehmetemin »

bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir
- ukudda itibar, makasıt ve meaniyedir, elfaz ve mebaniye değildir*
- şekk ile yakin zail olmaz
- bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması esastır
- kadim kıdemi üzere terk edilir
- zarar kadim olamaz
- beraat-ı zimmet asıldır
- sıfat-ı arızda asl olan ademdir
- bir zamanda sabit olan şeyin hilafına delil olmadıkça bekasiyle hükmolunur*
- bir emr-i hadisin akrebi ekvatında izafeti asıldır
- kelamda aslolan mana-yı hakikattır
- tasrih mukabilinde dalalete itibar yoktur
- mevrid-i nass?da ictihada mesağ yoktur
- ala hilafıl kıyas sabit olan şey, saire makisun aleyh olmaz*
- içtihat ile diğer içtihat nakzolunamaz
- meşakkat teysiri cel eder
- birişzik oldukta muttesa olur
- zarar ve mukabele bizzarar yoktur
- zarar izale olunur
- zaruretler, memnu olan şeyleri mubah kılar
- zaruretler, kendi miktarlarınca takdir olunurlar
- bir özür için caiz olan şey o özürün zevali ile batıl olur*
- mani zail oldukta memnu avdet eder
- bir zarar kendi misli ile izale olunamaz
- zarar-ı ammı def için zarar-ı hass ihtiyar olunur
- zarar-ı eşed zarar-ı ehaf ile izale olunur
- iki fesad tearuz ettikte ehaffı irtikap olunur
- ehven-i şerr ihtiyar olunur
- def-i mefasid celb-i menafiden evladır
- zarar bikaderilimkan def olunur
- hacet umumi olsun, hususi olsun zaruret menzilesinde tenzil olunur*
- ıztırar gayrın hakkını iptal etmez
- alması memnu olan şeyin vermesi dahi memnudur
- işlenmesi memnu olan şeyin istenmesi dahi memnudur
- adet muhakkemdir
- anasın istimali bir hüccettir ki anınla amel vacib olur*
- adeten mumteni olan şey hakikaten mumteni gibidir
- ezmanın tagayyürü ile ahkamın tağayyuru inkar olunamaz*
- adetin delaletiyle mana-yı hakiki terk olunur
- adet ancak muttarid veyahut galib oldukta muteber olur*
- itibar galib-i şayia olup nadire değildir
- örfen maruf olan şey şart kılınmış gibidir
- beynettüccar maruf olan şey beyinlerinde meşrut gibidir*
- örf ile tayin nas ile tayin gibidir
- mani ve muktezi taarruz ettikte mani takdim olunur
- vücutta bir şeye tabi olan hükümde dahi ona tabi olur*
- tabi olan şeye ayrıca hüküm verilmez
- bir şeye malik olan kimse ol şeyin zaruriyyatından olan şeye dahi malik olur*
- asıl sakıt oldukta fer'i dahi sakıt olur
- asıl sabit olmadığı halde fer'in sabit olduğu vardır*
- sakıt olan şey avdet etmez
- bir şey batıl oldukta anın zımnındaki şey dahi batıl olur*
- `aslın ipkası kabil olmadığı halde bedeli ifa olunur`
- `bizzat tecviz olunmayan şey bitteba tecviz olunabilir`
- iptidaen tecviz olunmayan şey bekaen tecviz olunabilir*
- baka, iptidadan esheldir
- teberru ancak kabz ile tamam olur
- `raiyye yani tebea üzerine tasarruf maslahata menuttur`
- velayeti hassa velayeti ammeden ekvadır
- melamın imali ihmalinden evladır
- mana-yı hakiki muteazir oldukta mecaza gidilir
- bir kelamın imali mümkün olmaz ise ihmal olunur
- mutecezzi olmayan bir şeyin bazısını zikretmek, küllünü zikretmek gibidir*
- mutlak ıtlakı üzere cari olur
- hazırdaki vasıf lağv ve gaibteki vasıf muteberdir
- sual cevapta iade olunmuş addolunur
- sakite bir söz isnat olunmaz lakin maraz-ı hacette sukut beyandır*
- bir şeyin umur-u batnında delili o şeyin makamına kaim olur*
- mukatebe, muhatebe gibidir
- dilsizin işaret-i mahudesi, lisan ile beyan gibidir*
- tercümanın kavli her hususta kabul olunur
- hatası zahir olan zanna itibar yoktur
- senede müstenit olan ihtimal ile hüccet yoktur
- tevehhüme itibar yoktur
- burhan ile sabit olan şey ıyanen sabit gibidir
- beyyine muddei için ve yemin münkir üzerinedir
- beyyine hilafı zahiri ispat için ve yemin aslı ipka içindir*
- beyyine hücceti muteaddiye ve ikrar, hucceti kasıradır*
- kişi ikrarı ile muahaza olunur
- tenakuz ile huccet kalmaz lakin mutenakızın aleyhine olan hükme halel gelmez*
- şartın subutu indinde ala muallak olan şeyin subutu lazım olur*
- bikaderilimkan şarta riayet olunmak lazım gelir
- vaadler suret-i taliki iktisap ile lazım olur
- bir şeyin nefi zamanı mukabelesindedir
- ücret ile zaman müçtemi olmaz
- mazarrat menfaat mukabelesindedir
- külfet nimete ve nimet külfete göredir
- bir fiilin hükmü failine muzaf kılınır ve mücbir olmadıkça amirine muzaf kılınmaz*
- mübaşir yani bizzat fail ile mütesebbib müçtemi olduğunda hüküm ol faile muzaf kılınır*
- cevaz-ı şer?i zamana munafi olur
- mübaşir muteammid olmasa da amin olur
- mütesebbib müteammit olmadıkça zamin olmaz
- hayvanatın kendiliğinden olarak cinayet ve mazaratı hederdir*
- gayrin mülkünde tasarrufla emretmek batıldır
- bir kimsenin mülkünde onun izni olmadan ahar bir kimsenin tasarruf etmesi caiz değildir*
- bila sebebi meşru birinin malını bir kimsenin ahz eylemesi caiz olmaz*
- bir şeyde sebeb-i temellükün tebeddülü ol şeyin tebeddülü makamına kaimdir*
- kim ki bir şeyi vaktinden evvel istical eyler ise mahrumiyetle muateb olur*
- her kim ki kendi tarafından tamam olan şeyi nakzetmeye say ederse sayi merduttur*
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: MECELLE

Post by mehmetemin »

mecelle veya tam adı ile mecelle-i ahkamı adliye olarak bildiğimiz ilk şer-i hukuk kanunlaştırma metni olan hukuk şaheseri mecelleyi tanımalıyız diye bu başlığı açtım .yukarıda ise mecellenin ilk 99 maddesi yer almaktadır .bu maddeler mecellenin genel hukuk kaideleridir ve veciz bir şekilde hazırlanmıştır .tamamı 1851 maddedir fakat gerisi teknik hukuki bilgilerden oluşur.mecelle kelime manası kitapçık ,dergi gibi bir manaya gelir fakat böyle kullanımı yaygındır ,tam adı adliye(adalet) ahkamı(kuralları) kitapçığı manasına geldiğini söyleyebiliriz.mecelle 1868-1878 yılları arasında ahmet cevdet paşa başkanlığında bir komisyon tarafından hanefi fıkhı esas alınarak medeni ,borçlar ve ticaret hukuku ilklerini içine alacak düzenlenmiştir ve 1926 türk medeni kanunun kabulüne kadar yürürlükte kalmıştır.mecelle islam hukuku açısından bir ilktir ,ilk defa fıkıh kaideleri batılı kanunlar gibi madde madde düzenlenmiştir ve islam devletlerine örnek olmuş ,bir çok devlet mecelleden istifade etmişlerdir .mecelle yürürlükten kaldırılmasına karşın değerini her zaman koruyan bir kanun ve bir hukuk şaheseridir. bu ilk 99 maddesi birer hukuk atasözü haline gelmiş ve hala kullanılmaktadır .bu maddeleri kısa kısa açıklayalım ve birer örnek vererek anlaşılmasını sağlayalım düşüncesindeyim.
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: MECELLE

Post by mehmetemin »

bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir"

"ameller niyetlere göredir" hadisinin mecelle kaidesi yapılmış halidir. manası açık ama yine de bir örnekle izah etmeye çalışalım. diyelim bir sınıf arkadaşımızın okulda kitabını unutmuş olduğunu farkettik ve kaybolmasın ona yarın veririm diye kitabı alıp çantamıza koyup eve götürdük diyelim ,diğer bir örnekte ise aynı kitabı yine sınıfta gördük ,bizimde o kitabımızda yoktu .alıp kullanmak ,sahiplenmek maksadıyla çantamıza koyup evimize götürdük.
evet hareket aynı ama niyetlere göre birinde yardım var diğerinde hırsızlık.

maddeleri böyle ben imkanım oldukça tek tek açıklamayı ve örneklendirmeyi düşünüyorum.ilahiyatçı arkadaşlarımızdanda imkanı olanlar varsa onlarda sırayla maddelere devam edebilirler ve sonunda mecellenin 99 maddesinin güzel bir kısa şerhi olur.
Eylül

Re: MECELLE

Post by Eylül »

Çok Güzel bi girişim olmuş M.Emin Bey, sağolasınız.
Katkıda bulunmak amacıyla ikinci maddenin de örneğini biz verelim.

Ömer Nasuhi Bilmen Hocanın İslam İlmihalinde abdest konusunda şu hüküm zikredilir;

149. madde: Bir kimse abdest aldığını sağlam olarak bildiği halde, abdestini bozup bozmadığı üzerinde şüpheye düşse, o kimse abdestli sayılır. KESİN OLARAK BİLİNEN BİR ŞEY ŞÜPHE İLE ORTADAN KALKMAZ. Aksine abdestini bozmuş bulunduğunu kesinlikle bildiği halde, sonradan abdest alıp almadığından şüphe eden kimse de abdestsiz sayılır.

Diğerlerinide merakla takip edeceğiz...
Eylül

Re: MECELLE

Post by Eylül »

afedersiniz 3. maddeymiş
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

MECELLE (2.madde)

Post by asım »

mehmetemin wrote:bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir"

"maddeleri böyle ben imkanım oldukça tek tek açıklamayı ve örneklendirmeyi düşünüyorum.ilahiyatçı arkadaşlarımızdanda imkanı olanlar varsa onlarda sırayla maddelere devam edebilirler ve sonunda mecellenin 99 maddesinin güzel bir kısa şerhi olur.
S.a.

Böyle bir başlıkta görüşlerin/bilgilerin ortaya konulmasına vesile olan ve görüşlerini/bilgilerini paylaşan ve paylaşacak olan kardeşlerimize teşekkür ederim.

Yüce Allah (c.c.) ömürlerini ve ahirlerini hayır kılsın.

Her ne kadar ilâhiyatçı arkadaşlarımızdan imkanı olanlardan bu girişim beklenmiş ise de ?cahil cesur olur? düsturunun icâbı olarak ben de müdahil olayım istedim.
(Rabbimiz! Bizi cahillerden kılma, (hem nefsimizin hem de başkalarının istifade edeceği hayırlı ilimler nasîb eyle. Âmin.)

Netice de açıklama için henüz katılım göstermeyen ?ilâhiyatçı-hukukçu? kardeşlerimiz, yazdıklarımızdan düzeltilecekler olduğu zaman (ya da bunun neresini düzeltelim o işin aslı şöyledir diyecekleri zaman) müdahil olurlar inşaallah.

Atlanmış olan madde :

2. ?Ukudda itibar mekasıd ve meaniyedir; elfaz ve mebaniye değildir.?

Sırasıyla kelimelerin anlamları :

Ukud : Akidler, anlaşmalar, sözleşmeler
İtibar (etmek) : tercih etmek, dikkate almak, değer vermek, saymak (hürmet göstermek)
Mekasıd :Maksadlar, kasdedilen şeyler
Meani : Manalar
Elfaz : Lafızlar, sözler
Mebani : Açıklamalar

Şöyle çevirmek mümkün olabilir :
?Anlaşmalarda maksadlar ve manalar dikkate alınır; sözler ve açıklamalar değil.?

Yani yapılan bir akidde/sözleşmede kasdedilen mana başka, sözler ve açıklamalar başka olur ise esas alınacak şey sözleşme ile kasdedilen şeydir. Tabi bu sözleşme hükümlerinin tamamen göz ardı edileceği anlamına da gelmemektedir. Bu hüküm ancak maksat/niyet ile sözleşme hükümleri arasında bir aykırılık bulunduğu zaman uygulanacaktır. Ya da sözleşme hükümlerinde yer alan lafızların/sözlerin kasdettiği manadan başka bir manaya çekildiği/kullanıldığı zamanlarda göz önünde bulundurulacaktır.

Mesela :

a- Bir kuyumcuya (veya herhangi bir şahsa) altın takımızı götürsek ve yerine yeni bir takı almak istesek; verdiğimiz altın takının 10 gram gelmesine rağmen biz 9 gram yeni takı almış olsak bu her ne kadar bir alış-veriş gibi gözükse de bu mana yönünden faiz muamelesine girer ve caiz olmaz.

Cumhur ulema, altının altınla ve gümüşün gümüşle ? her ikisi de tartıca eşit olmadığı ve alış-veriş işlemi anında mal teslimlerinin de yapılmadığı taktirde- bu satış işleminin caiz olmadığı konusunda müttefiktirler. Yani bunun satış olabilmesi için her ikisinin de aynı miktarda olması ve karşılıklı teslim edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Aksi faizli bir işlem olur.

Dayanakları Peygamber efendimiz (s.a.v.)?den rivayet olunan : Altını altınla satmayınız, ancak bunlardan bazısını bazısına ziyade etmeyerek misli misline (her ikisininde miktarları eşit miktarda) satınız. Gümüşü de gümüşle satmayınız. Ancak bunlardan bazısını bazısına ziyade etmeyerek misli misline satınız. Bunlardan meydanda olmayan (bu alış-veriş işlemi esnasında her ikisi de yanınızda hazır olmayan) bir şeyi de meydanda olanı ile satmayınız.? hadis-i şerifidir. (İmam Mâlik Nâfı? yoluyla Ebû Said el-Hudrî (r.a.)?den)

Bu sebeple meseleyi bilen kuyumcular/sarraflar önce gelen malı tartarlar ve bir bedel belirleyerek/ödeyerek satın alırlar. Daha sonra satacakları malı tartarlar ve bedelinde anlaşarak/tahsil ederek satarlar. Böylece aradaki itibari farkı ve/veya işçiliklerini tahsil etmiş olurlar.

b- Bir şahsın paraya ihtiyacı vardır ve bir başkası onun ihtiyacını karşılayabilecektir. Şöyle bir anlaşma yaparlar: paraya ihtiyacı olan şahıs parayı verecek olan şahsa tarlasını/dairesini/dükkanını satacak bunun karşılığında 100 lira alacaktır. Bu parayı ödeme gücünü elde ettiği zaman aynı malı aynı bedelle geri alacaktır. Burada her ne kadar bir satış işleminden bahsolunuyor ise de maksat verilen parayı teminat altına almaktır.

İpotek denilen bu işlem bugün şöyle yapılmaktadır ki kasdedilen ve amaçlananda budur :
paraya ihtiyacı olan şahıs tapu sicilinde sahip olduğu mal üzerine ?falanca şahıstan şu kadar miktar para aldığını kabul ve ödemediği taktirde o mal üzerinde para verenin hakkı bulunduğunu? şerh ettirir.

c- Bir şahsın paraya ihtiyacı vardı ve bir başkası onun ihtiyacını karşılayabilecektir. Şöyle bir anlaşma yaparlar : paraya ihtiyacı olan şahıs, sahip olduğu malı parayı verecek olana 100 liraya satar. Bunun karşılığında parayı veren bu yerde borçlunun bir kira karşılığında oturmasına müsaade eder ve seneliği 10 liradan kiraya verir. Tâki borç olan aldığı parayı verip, malını geri alana kadar. Aslında bu sözleşmenin manası da ?yıllık % 10? faizle borç verme ve bunun karşılında malını ipotek etme işlemidir.

Mecelle?nin bu maddesi tüm meselelere değil de ?ukud/sözleşmeler?e uygulanmak üzere konulmuştur. Çünkü mesela yeminler değerlendirilirken maksadlar değil sözler göz önünde bulundurulur.

Rabbimiz! Bize Hakk?ı Hakk olarak göster, eksik ve kusurlarımızı bize hatırlatacak salih kardeşler/dostlar/ahbablar nasib eyle. Âmin.
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: MECELLE

Post by mehmetemin »

özlem hanım 3. madde şek ile yakin zail olmaz maddesini açıklamış abdest örneğini vermiş tabii bu kurallar ibadet bölümünede uygulanıyor abdest örneğindede olduğu gibi ,hukuki bir örneğide bir davada herkes bu kişinin 15 yaşında olduğunu iddia ediyor, nüfus kayıtları 15 yaşında olduğunu söylüyor ,doktor raporuda 15 yaşlarında olduğunu teyid ettiği halde bir kişi davada itiraz etse ben şüphe ediyorum bu kişi 18 yaşındadır dese ciddiye alınmaz artık o kişinin 15 yaşında olduğu kesindir .

- ukudda itibar, makasıt ve meaniyedir, elfaz ve mebaniye değildir , şimdi ikinci maddeyi açıklayalım .

ukudda[akitler,sözleşmeler] de itibar [esas alınacak nokta], makasıt [amaçlar] ve meaniye [anlamlarıdır],elfaz [söz ve lafzı ] ve mebaniye [bina edilişi ,yapılışı] değildir.

kelime manalarını böyle açıkladıktan sonra örnek ile açıklayalım. gerek yazılı ve gerek sözlü akitlerde o akitte yazanlara ve nasıl yapıldığına bakarsak tabii bu bakan kişi 3.kişi olmaktadır.taraflar arasında hakkaniyetle karar vermiş olmayız .

bir halıcı diyelim hem normal ev halıları hemde camiler için yapılan özel halılardan satıyor.bir cami yetkilisi gelse ve falanca camie 150 metrekare halı alacağını söylese ve bir sözleşme yaptıklarını varsayalım .sözleşme A kişisine 150 mektrekare halı satıldığını ve D şehrinde E ye K tarihinde teslim edileceğini ve bedeli yazsın .tabi çok ayrıntılı bir sözleşme olmadığı için o halıların cami için alındığı şu renkte özel yapım halılardan olduğu yazmıyor .fakat teslim edilen halılar normal ev halılarından oluşursa ve iş davalık olursa hakim davaya bakınca sözleşmeyi okusa burda böyle birşey yazmıyor diyebilir .ne cami halısı ne normal halı yazıyor işte yorumlama amaç ve anlamına göre olacak alıcı kişiyle cami için anlaştılar cami için gönderilecek halıyı beğendiler ama sözleşme yazılırken çok ayrıntıya girmediler ve basit şekilde yaptılar .işte bu madde akitlerde taraflar arasındaki iradenin,isteğin araştırılıp esas alınacağını sözleşmeye dışarıdan bakılıp yorumlanamayacağını söylemektedir.aksi halde bir çok hakkaniyete uymayan karar verilir.
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: MECELLE

Post by mehmetemin »

asım beyle ikimizde hemen hemen aynı zamanlarda bu madde ile ilgili yazı yazmışız .iyide olmuş bir madde ile ilgili birtane yazı olacak diye bir kural yok ,hem değişik örnekler ufuk açıcı olur.
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

MECELLE - "Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır."

Post by asım »

"Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır."

Hukuken varlığı kabul edilen bir hükmün ?bu hükmün sebebi ortadan kalkmadığı sürece- varlığını devam ettirmesidir.

Bir şey bulunduğu, tesbit edildiği zamanda ne hal üzere ise, aksine bir delil sabit olmadıkça o hal üzere kalması, değişikliğe uğramaması asıldır; ona göre hüküm verilir.

Yani ana kural, bilinen durumun devam ediyor olduğunun kabul edilmesidir. Çünkü, bir şey bilindiğinde kesindir, değişmesi muhtemeldir. Bu sebeple, bilinen muhtemele tercih edilir. Muhtemel bir değişiklikten sonra yeni durum ?bulunduğu hal?e dönüşür ve artık öyle olduğu kabul edilir.

Meselâ :

Satış yada miras yoluyla bir mülkiyet hakkı kazanılır ise, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin yeni bir (satış, devir ve miras gibi) işlem olmadıkça (bu hal) devam eder. Yani o kişinin o mülkiyet hakkının varlığının devam ettiği kabul olunur.

Herhangi bir hukuki yol ile mal edinen kimseye, bir başka kimse aldığı malda kendisinin de hissesi bulunduğunu iddia etse bunu ispat edemediği sürece malı satanın tek malik olduğu kabul edilir.

Bir kimsenin (fatura, senet, çek, aldığı mal ve hizmet belgesi gibi hukuki bir dayanağa bağlı olarak) borçlu olduğu biliniyor ise, (bu hal) kesindir. Daha sonra bu borcunu ödediğine dair (hukuki bir dayanağı olan) bir delil sunmadıkça bu (borçluluk) halinin devam ettiği kabul olunur. Günümüz hukuk sistemindeki bazı hallerde zaman aşımı ile borcun kalkması işlemini, İslam hukuku uygun görmemiştir.

Bir kimse kaybolsa, ondan diri veya ölü olduğuna dair kesin bir bilgi elde edilemese; o kimsenin bulunduğu halde (yani canlı) olduğuna hükmedilir. Bunun neticesi olarak gerek nikah, gerek miras ve gerekse diğer hususlarda bu durum göz önünde bulundurularak o şahsın sağ olduğu kabul edilerek işlem yapılır.

Şartları yerine getirilerek yapılmış evlilik sözleşmesi (nikah) üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, (ölüm, boşama, gaib nikahı/evliliği sona erdirici bir işlem olmadıkça) bu (evlilik) hali devam ediyor kabul edilir.
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: MECELLE

Post by mehmetemin »

- kadim kıdemi üzere terk edilir

Yine mecelle maddesidir. Kadim başlangıcını kimsenin bilmediği gelenek ve uygulamadır, kıdem eskiliğidir. Bu madde ile şu ifade edilmek isteniyor. Eskiden beri uygulanan bir uygulama yeni bir durum ortaya çıkmamışsa ve bu uygulamada kötü değilse devam eder. Aslında maddenin kelime manası kadim uygulama eskirse terkedilir diyor, biz olumlu yorum yapıyoruz eskimezse devam eder diyoruz.örnek olarak diyelim kapalı bir çarşı başlangıcını kimse bilmiyor yıllardır sabah 5 te açılır tutup çarşı yönetimi bunu değiştirse itiraz edilebilir tabi yeni bir durum olamışsa bu saati değiştirmek için

Bir kimse kaybolsa, ondan diri veya ölü olduğuna dair kesin bir bilgi elde edilemese; o kimsenin bulunduğu halde (yani canlı) olduğuna hükmedilir. Bunun neticesi olarak gerek nikah, gerek miras ve gerekse diğer hususlarda bu durum göz önünde bulundurularak o şahsın sağ olduğu kabul edilerek işlem yapılır.
Yukardaki örnek asım beyin yazısından tabi burda kişinin sağ kabul edilmesi ilanihaye değildir, islam hukukunda ve batı hukundada bu konuda pek ciddi bir ayrım yoktur.eğer kişi kaybolmuşsa ve bulunamamısa o çevrede emsal yaşta olan akranları ölmüşse ve kişi 100 yaşını geçmişse artık ölmüş kabul edilir.
Last edited by Nakşibendî on 13 Nov 2007, 12:14, edited 2 times in total.
Reason: Cümleye büyük harf ile başlanır ve noktalamadan önce değil sonra boşluk konur!
Abdüllatif
Posts: 1556
Joined: 28 Jul 2007, 15:32
Kan Grubu: AB (+)

Re: MECELLE

Post by Abdüllatif »

Bir kimse kaybolsa, ondan diri veya ölü olduğuna dair kesin bir bilgi elde edilemese; o kimsenin bulunduğu halde (yani canlı) olduğuna hükmedilir. Bunun neticesi olarak gerek nikah, gerek miras ve gerekse diğer hususlarda bu durum göz önünde bulundurularak o şahsın sağ olduğu kabul edilerek işlem yapılır.
Bir süreden sonra nikahın düştüğünü biliyorum. Ayrıtılı bilgim yok ama bizi bu konuda aydınlatır mısınız?
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

Re: MECELLE (2.madde)

Post by asım »

asım wrote: Rabbimiz! Bize Hakk?ı Hakk olarak göster, eksik ve kusurlarımızı bize hatırlatacak salih kardeşler/dostlar/ahbablar nasib eyle. Âmin.
s.a.
Yüce Mevlâ (c.c.) dualarımızı hep böyle tez zamanda kabul buyursun. âmin.

"mehmetemin" ve "abdüllatif" ağbilere teşekkürler ve dualar ederim. Allah (c.c.) razı olsun.

Gerçekten de "kişinin sağ kabul edilmesi ilanihaye değildir".
Ve "nikahındaki eşi de ilanihaye eş kalmaz."

Aşağıdaki açıklamalar meselenin anlaşılmasına yardımcı olur diye düşünüyorum. Yine de eksik ve kusurlarımızı hatırlatacak salih kardeşler/dostlar/ahbablar'dan uyarılar beklerim.


"Kendisinden (bulunduğu yer ve sağ/ölü olduğuna dair) haber alınamayan kimselere mefkûd denilmektedir.

Mefkûd kendi(ne intikal edecek şeyler) hakkında sağ, başkaları(ndan kendine intikal edecek şey) hakkında ölü hükmündedir.

Mefkûd kendi(ne intikal edecek şeyler) hakkında sağ hükmündedir:
Vefatı hakikaten veya hakimin hükmüyle sabit olmadıkça karısı başkasıyla evlenemez . Ölümüne hükmedilmedikçe malları mirasçılara intikal etmez. Daha önce yapmış olduğu icare (kira) akdi fesholunamaz. (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-31, XI, 34-35, 43).

Mefkûd başkaları(ndan kendine intikal edecek şey) hakkında ölü hükmündedir.
Mefkûd başkasına vâris olamaz. Ancak onun hissesi sağ olabileceği göz önüne alınarak ihtiyaten bekletilir. Geldiğinde hissesi kendisine intikal eder. Aksi halde vârisler bu hisseye sahip olur. Kendisine yapılan vasiyete de sahip olabilmesi için sağ olarak dönmesi gerekir. Aksi halde vasiyet edilen şey mûsî (vasiyyet eden)nin diğer vârislerine iade olunur (Serahsî, a.g.e., XI, 34-35; el-Fetâva`I, Hindiyye, Bulak 1315, II, 300).

Hâkim mefkûd hakkında velâyet tesis edebilir: Bu velâyet mefkûdun, mallarını korumaya yöneliktir. Bundan dolayı onun gayrımenkul veya menkul mallarının bozulma ihtimali bulunmadıkça hâkim satamaz. Eğer satarsa mefkûd döndüğünde bu malları müşteriden alabilir. Eğer mefkûdun borcu varsa borcu ödemek için akarını satabilir ve yine akarını tamir ettirebilir. Fakat hâkimin izni olmadan mefkûdun akarını meselâ hanesini mefkûdun vekili daha önce mefkud yetki vermiş bile olsa tamir edemez (Ö.N. Bilmen, Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1985, VII, 214-215).

Hâkim, mefkûdun mallarını muhafaza, başkalarının zimmetinde bulunan alacakları tahsil ve onun mallarında usulü dairesinde tasarrufta bulunması için güvenilir bir kişi tayin eder ki bu kişiye kayyim denir. Kayyim mefkûdun yakınlarından olabileceği gibi haricden de olabilir. Kayyim mefkûdun mallarını hıfzeder, ekinlerini, harmanlarını korur, borçlarından ikrar ettiklerini alır, kaybolabilecek durumdaki mallarını hâkimin emriyle satar. Kayyim mefkûdun lehine ve aleyhine olan davalarda hasm (taraf) olamaz. Mefkûdun daha önce muayyen bir hususta tayin etmiş olduğu vekili varsa o hususa kayyim müdahale edemez. Hatta mefkûdun işlerini yürütmek için tayin ettiği bir vekili varsa kayyim tayin edilemez. Çünkü müvekkilin kaybolmasıyla vekil azlolmaz. Vekil mevcut olunca da kayyime ihtiyaç kalmaz. Mefkûdun vârisleri hâkim tarafından tayin edilen kayyime muhalefet ederek malında tasarrufta bulunamazlar (Kâsânî, Bedayiu`s-Sanâyi, Kahire 1327-28/1910, VI, 196; el-Fetâva`l-Hindiyye, II, 299-300; Bilmen, a.g.e., VII, 215-217).

Mefkûdun sağ olarak dönmemesi hafinde ne kadar zaman geçtikten sonra ölümüne hükmedileceği konusunda ihtilâf vardır. Hasan b. Ziyad`a göre doğumundan itibaren 120 yıl, İmam Ebû Yusuf`a göre 100 yıl, Zahiru`r-rivâye`ye göre ise 90 yıl geçmesi durumunda mefkûdun öldüğüne hükmedilir. Hanefi mezhebinde yaygın olan görüşe göre mefkûdun ölümüne hükmedilecek süre, yaşıtlarının hayattan gitmesidir. Yaşıtları öldüğü halde dönmemiş olan mefkûdun ölümüne hükmedilir. Ancak tercih`e şayan olan görüş (muhtar) süre tayininin imama bırakılmasıdır (Serahsî, a.g.e., XI, 35-36; Kâsânî, a.g.e., V, 197; el-Fetâva`l-Hindiyye, II, 300).

Mefkûd, savaş sırasında kaybolmuşsa mücahit ve esirlerin dönüşünden itibaren bir yıl geçtikten sonra hâkim karı ile kocanın nikâhını feshedebilir.

Artık mefkûdun vefatına hükmedildikten sonra malları vârislere intikal eder ve karısı da vefat iddeti bekler. İddeti bittikten sonra bir başkasıyla evlenebilir. Ölümüne hükmedilen mefkûd, malları taksim edildikten ve karısı evlendikten sonra sağ olarak gelirse vârişlerdeki mallarını alabilir. Fakat harcanmış olanları tazmin ettiremez ve karısını ikinci kocasından ayıramaz (el-Fetâva`l-Hindiyye, II, 300). Fakat kadın, hâkimden, ayrılma kararı almadan evlenip de sonradan eski kocası da ortaya çıkarsa, ikinci nikâh münfesih olur (Hukuk-ı Aile Kararnâmesi, mad. 128, 129; Kadri Paşa kodu, mad. 471, 481)."
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

Re: MECELLE

Post by asım »

mehmetemin wrote:- kadim kıdemi üzere terk edilir

Yine mecelle maddesidir. Kadim başlangıcını kimsenin bilmediği gelenek ve uygulamadır, kıdem eskiliğidir. Bu madde ile şu ifade edilmek isteniyor. Eskiden beri uygulanan bir uygulama yeni bir durum ortaya çıkmamışsa ve bu uygulamada kötü değilse devam eder. Aslında maddenin kelime manası kadim uygulama eskirse terkedilir diyor, biz olumlu yorum yapıyoruz eskimezse devam eder diyoruz.örnek olarak diyelim kapalı bir çarşı başlangıcını kimse bilmiyor yıllardır sabah 5 te açılır tutup çarşı yönetimi bunu değiştirse itiraz edilebilir tabi yeni bir durum olamışsa bu saati değiştirmek için
"mehmetemin" ağabey yine erken davranmış, benim hazırlıklar da boşa gitmesin diye ilave etmiş olayım. Daha evvel söylendiği gibi bir madde hakkında birden fazla bilgi verilebilir ve bunda fayda da olabilir.


"Bir şeyin ötedenberi devam edegeldiği hal, onun o hal üzere meş¬guliyetine delil sayılır. Zira bu kaide esas tutulmayacak olursa,, bir çok tarihî kıymetler bulunduğu hal üzere bırakılmama ve böylece asliyetini kaybetme tehlikesiyle başbaşa kalır.
Meselâ :
a) Vakıf olduğu bilinen, fakat vakfiyesi ve vakıf şartı tesbit edilmîyen bir vakfm gailesi (geliri) ötedenberi nereye sarfediliyor ve nasıl kullanılıyorsa öylece dokunulmadan devam eder; dokunulmaz.
b) Tarla sahibi ötedenberi tarlasının içinden geçen yol veya suyu kaldırmak istese veya yoldan ve sudan istifade edenlere mâni' olmak istese, bakılır : Eğer ötedenberi bunun böyle devam edip gel¬diği isbat edilirse, kademi üzere kalır; tarla sahibinin müdahalesi men'edilir."
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

Re: MECELLE

Post by asım »

ZARAR KADÎM OLMAZ

Zararı ve zararlı olduğu bilinen şeylere müsaade edilmez. Bazı zaman ve yerlerde (zararı ve zararlı olduğu bilinen şeylerin işlenmesine) müsamaha gösterilmiş veya kontrol kaçmışsa, bu durum fark edildiğinde (bunun eskiden beri böyle olduğuna ?kademine- bakılmaz ve) bu zararlı şeyin (işlemin v.s) sürdürülmesine izin verilmez.

Meselâ :

Bir kimsenin bir arazide binası olsa ve buna komşu arazide daha sonraları bir başkası bina yapsa, yeni bina sahibi eski bina sahibinin pencerelerinden kendi mahremiyetlerine bir zarar geldiği iddiası ile pencerelerini iptal ettirebilir. Eski bina sahibinin ?Benim pencerelerim daha bunlar buraya gelmeden evvelde vardı.? iddiasında bulunması ve (pencerelerin kadîm oluşunu ispatlaması) pencerenin iptaline mani olmaz. Çünkü ?Zarar kadîm olmaz.?.

Birine ait ağaç geçenlere engel olacak/zarar verecek şekilde yola uzanmışsa, ?bu ağaç burada şu kadar zamandan beridir var? iddiasında bulunulsa ve ispat edilse bile oradan kaldırılır. Çünkü ?Zarar kadîm olmaz.?.

Bir yerleşim yerinde bazı evlerin kanalizasyon suları herkesin kullanımına tahsis edilmiş olan yerlere akıtılıyor ve bu da bir zarara yol açıyor ise: ?Bu ev, bu mahalle kuruldu kurulalı böyle açığa akıyor? iddiasında bulunulmasına ve bunun ispat edilmesine rağmen bundan men olunur. Çünkü ?Zarar kadîm olmaz.?.

Bir kimse eskiden beri bahçesinin avlusunda çalı-çırpı ve otlarla sac ısıtıp ekmek yapıyor olsa, o bölgenin yerleşime açılması ve binalar yapılması sonucu ocağından çıkan dumanlar diğerlerine zarar veriyor ise: ?Biz şu kadar süredir ekmeğimizi böyle yaparız.? demesi ve bunu ispatlaması kendisinin bu işten men edilmesini engellemez. Çünkü ?Zarar kadîm olmaz.?.
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

Re: MECELLE

Post by asım »

BERAAT-İ ZİMMET ASILDIR

Suçsuz olmak, borçlu olmamak asıldır.

Bir kişiye suç ve borç isnad ediliyor ise bu iddiada bulunan iddiasını kabul edilir delillerle ispat etmelidir. Yoksa kendisine suç ve borç isnad edilen kimse suçsuzluğunu ispat ile yükümlü değildir. Çünkü insanın suçsuzluğu esastır. Ne zamana kadar? İddia sahibi iddia ettiği suç veya borcu ispat edene kadar.

İnsan suçsuzdur ve bu asıl kaidedir. Sonra bir sebep ve/veya fiilden dolayı suçlu olabilir.

Toplumda meydana gelen anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulmasında, hakkı ihlal edilen tarafın (mağdûrun) herşeyden önce yargı organlarında (mahkeme) dâva açması ve dâvasını hukuken geçerli kabul edilen deliller doğrultusunda ispat etmesi gerekir. Burada ispat yükümlülüğü mağdûr (veya mağdur olduğunu iddia eden) tarafa düşmektedir. Çünkü ?Beraat-i zimmet asıldır.? ilkesi ile kişilerin suçsuzluğu kurallaşmıştır.

Meselâ :
Polis veya emniyet kuvvetlerinin (daha evvel mahkemece suçlu olduğuna dair bir karar verilmemiş) herhangi bir kişiyi herhangi bir sebeple yakalamaları/tutuklamaları ve hakim önüne çıkarmaları o kişinin suçlu olduğunu ispatlamaz. O kişi henüz katil, hırsız vesair bir sıfatla anılamaz. Ancak mahkemeye sunulan ve mahkemece kabul edilen deliller neticesinde bir suç ile suçlanır ve mahkum edilir ise, o andan itibaren suçlu sayılır. O şahsın suçluluğuna karar verilebilecek deliller bulunamadığı, sunulamadığı taktirde mahkemece ?suçsuz? olarak salıverilir.

Bir kimse bir diğerinin malını telef eder de o malın mikta¬rında ihtilâfa düşerlerse, mal sahibi iddia ettiği fazlalığı isbat ede¬mediği takdirde, o malı telef edenin sözü geçerlidir. Yani onun sözü kabul edilip hüküm verilir. Mal sahibi zararın daha fazla olduğunu isbatla yükümlüdür.
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
Post Reply

Return to “Fıkıh”