Bir Hatıra..
Posted: 03 Jul 2010, 01:15
(…)
Bu kadar keskin hafıza olur mu? Olur ya.. Sen günahdan kaçınırsan Allah-u Teala hafızana pırıl pırıl bir parlaklık verir çok güzel bilirsin..
Bizim Ankara’da bir arkadaşımız vardı, halen libya’dadır kendisi, bir mektup yazmış bir rapor yazmış, altına el-mühendis-ül alim, el-müfessir, el-muhaddis diye imza atmış, yani yüksek mühendis tefsirci hadisçi falanca diye imza atmış, biz de o raporu görünce ayıpladık, o arkadaşı severdik ama, o şeyi beğenmedik, böyle de yazılır mı ayıp dedik, yani herkese muhaddis denmez ki, muhaddis denmesi için insanın şu kadar hadisi senetleriyle bilmesi lazım, müfessir denmesi için şu şu sıfatlara sahip olması lazım diye, bir usulü var, şimdi bana ben yüksek tahsilli bir kimseyim diye doktor unvanı verirler mi, hasta tedavi ettirirler mi? ettirmezler, usulü var, bana makine mühendisi derler mi? demezler, benim saham başka, makine mühendisine de hoca derler mi? demezler, sahası farklı..
Ayıp olmuş bu dedik, kime hadisçi denir, hadisçi denmek için çok hadis bilmek lazım falan dedim, içeri giriyor çıkıyor mutfağa çay getiriyor götürüyor, meyva getiriyor felan, yirmi otuz kişiyiz, pervasız konuşuyoruz, Allah için; hoşumuza gitmedi söylüyoruz duyarsa duysun darılırsa darılsın, yanlış bir şey söylemiş;
Şöyle geldi, gözlüğü var, bize doğru eğildi, gözleri de böyle kocaman kocaman, iri iri, ceylan gözü gibi maşaallah, dedi ki: şuan da yüzbin hadis-i şeriften senetleriyle imtihana hazırım dedi..
Yani demek ki laf değilmiş.. Hayatta da öyle insanlar varmış, yüzbin tane hadis-i şerifi başında rivayet zinciriyle senetleriyle imtihana hazırım dedi.. Var demek ki, olmuş demek ki.. Zamanımızda olduğuna göre, Buhari hazretleri birmilyon hadis-i şerif biliyormuş, bilir, Allah’ın veli kulu, her hadis-i şerifi abdest alıpta okuyan insan, o aşkla şevkle o manevi huzur ile Allah açar, bildikleriyle amel eden insana Allah bilmediği ilimlerin kapısını açar, sen de bildiğini tatbik et sen de haramdan gözünü koru!
Bir hocaefendiyle şeyh efendiyle, talebesi yolda gidiyorlarmış karşıdan da bir dünya güzeli erkek gelmiş karşılarına, boylu poslu, yakışıklı, burma bıyıklı, siması, çok güzelmiş yani. Hocam demiş; karşıdan o geliyor şöyle bir bakmış: Allah Allah, Allah neler yaratıyor, hocam acaba Allah-u Teala bu kadar güzel yarattıktan sonra bu adamı cehenneme atıpta yakar mı acaba demiş.
Hocası da şöyle bakmış ona; sen ona o kadar dikkatli mi baktın? demiş. Öyle gözünü diktin, güzelliğine uzun boylu baktın ha demiş, görürsün akıbetini, görürsün başına gelecekleri demiş.
Eve gittim diyor hafızamdan Kur-an’ı Kerim silinmiş diyor, risale-i kuşeyri’de yazıyor.
Kur-an’ı Kerimi söküvermişler alıvermişler hafızasından..
Ben bu arkadaşa yüzbin hadis-i şerifi ezbere bilen arkadaşa, seksen günde biri hafız olmuş dedim de; elhamdülillah bize de bir aydan az bir zamanda nasib oldu dedi.
Seksen gün ikibuçuk ay eder, ikibuçuk ayda birisi hafız olmuş dedim de, elhamdülillah bize de bir aydan kısa bir zamanda nasib oldu dedi. Bir ayda altıyüz sayfa Kur-an’ı Kerim ezberlemek, hafız olmak,bunlar hayal gibi şeylerdir yani..
Yani bütün bu şeyleri, hafızanın gücünden kuvvetinden ibaret olan bu sözleri neden naklettik? Hadis alimleri ne kadar doğru sözü söylemeye nakletmeye önem vermişler, eğriyi doğrudan nasıl ayırmaya dikkat etmişler onu göstermek için söyledik.
Bu hadis-i şerifte de ne diyordu: “Kişiye yalancılık olarak kafi gelir; her işittiği şeyi gelip söylemesi, nakletmesi..”
Her işittiğini söylemeyecek; ölçecek biçecek tahkik edecek, ondan sonra..
15.08.1982 Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan (ks) Hazretleri
Bu kadar keskin hafıza olur mu? Olur ya.. Sen günahdan kaçınırsan Allah-u Teala hafızana pırıl pırıl bir parlaklık verir çok güzel bilirsin..
Bizim Ankara’da bir arkadaşımız vardı, halen libya’dadır kendisi, bir mektup yazmış bir rapor yazmış, altına el-mühendis-ül alim, el-müfessir, el-muhaddis diye imza atmış, yani yüksek mühendis tefsirci hadisçi falanca diye imza atmış, biz de o raporu görünce ayıpladık, o arkadaşı severdik ama, o şeyi beğenmedik, böyle de yazılır mı ayıp dedik, yani herkese muhaddis denmez ki, muhaddis denmesi için insanın şu kadar hadisi senetleriyle bilmesi lazım, müfessir denmesi için şu şu sıfatlara sahip olması lazım diye, bir usulü var, şimdi bana ben yüksek tahsilli bir kimseyim diye doktor unvanı verirler mi, hasta tedavi ettirirler mi? ettirmezler, usulü var, bana makine mühendisi derler mi? demezler, benim saham başka, makine mühendisine de hoca derler mi? demezler, sahası farklı..
Ayıp olmuş bu dedik, kime hadisçi denir, hadisçi denmek için çok hadis bilmek lazım falan dedim, içeri giriyor çıkıyor mutfağa çay getiriyor götürüyor, meyva getiriyor felan, yirmi otuz kişiyiz, pervasız konuşuyoruz, Allah için; hoşumuza gitmedi söylüyoruz duyarsa duysun darılırsa darılsın, yanlış bir şey söylemiş;
Şöyle geldi, gözlüğü var, bize doğru eğildi, gözleri de böyle kocaman kocaman, iri iri, ceylan gözü gibi maşaallah, dedi ki: şuan da yüzbin hadis-i şeriften senetleriyle imtihana hazırım dedi..
Yani demek ki laf değilmiş.. Hayatta da öyle insanlar varmış, yüzbin tane hadis-i şerifi başında rivayet zinciriyle senetleriyle imtihana hazırım dedi.. Var demek ki, olmuş demek ki.. Zamanımızda olduğuna göre, Buhari hazretleri birmilyon hadis-i şerif biliyormuş, bilir, Allah’ın veli kulu, her hadis-i şerifi abdest alıpta okuyan insan, o aşkla şevkle o manevi huzur ile Allah açar, bildikleriyle amel eden insana Allah bilmediği ilimlerin kapısını açar, sen de bildiğini tatbik et sen de haramdan gözünü koru!
Bir hocaefendiyle şeyh efendiyle, talebesi yolda gidiyorlarmış karşıdan da bir dünya güzeli erkek gelmiş karşılarına, boylu poslu, yakışıklı, burma bıyıklı, siması, çok güzelmiş yani. Hocam demiş; karşıdan o geliyor şöyle bir bakmış: Allah Allah, Allah neler yaratıyor, hocam acaba Allah-u Teala bu kadar güzel yarattıktan sonra bu adamı cehenneme atıpta yakar mı acaba demiş.
Hocası da şöyle bakmış ona; sen ona o kadar dikkatli mi baktın? demiş. Öyle gözünü diktin, güzelliğine uzun boylu baktın ha demiş, görürsün akıbetini, görürsün başına gelecekleri demiş.
Eve gittim diyor hafızamdan Kur-an’ı Kerim silinmiş diyor, risale-i kuşeyri’de yazıyor.
Kur-an’ı Kerimi söküvermişler alıvermişler hafızasından..
Ben bu arkadaşa yüzbin hadis-i şerifi ezbere bilen arkadaşa, seksen günde biri hafız olmuş dedim de; elhamdülillah bize de bir aydan az bir zamanda nasib oldu dedi.
Seksen gün ikibuçuk ay eder, ikibuçuk ayda birisi hafız olmuş dedim de, elhamdülillah bize de bir aydan kısa bir zamanda nasib oldu dedi. Bir ayda altıyüz sayfa Kur-an’ı Kerim ezberlemek, hafız olmak,bunlar hayal gibi şeylerdir yani..
Yani bütün bu şeyleri, hafızanın gücünden kuvvetinden ibaret olan bu sözleri neden naklettik? Hadis alimleri ne kadar doğru sözü söylemeye nakletmeye önem vermişler, eğriyi doğrudan nasıl ayırmaya dikkat etmişler onu göstermek için söyledik.
Bu hadis-i şerifte de ne diyordu: “Kişiye yalancılık olarak kafi gelir; her işittiği şeyi gelip söylemesi, nakletmesi..”
Her işittiğini söylemeyecek; ölçecek biçecek tahkik edecek, ondan sonra..
15.08.1982 Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan (ks) Hazretleri