Nasıl yaşarsanız öyle...

Post Reply
User avatar
Halil Necati
Posts: 618
Joined: 02 Nov 2007, 19:54

Nasıl yaşarsanız öyle...

Post by Halil Necati »

Nasıl yaşarsanız öyle...

Serdar DEMİREL

http://www.darulhikme.org.tr/?sf=haber& ... 575&ktg=18

Ölüm haberi en umulmadık ânda çıkagelir. İnsan ölüme ne kadar hazır olduğunu düşünse de, “Her nefis ölümü tadıcıdır” inancını şuuruna yedirse de, o yine insanı hazırlıksız yakalar. Efendimiz de öyle demez mi; “İnsanın nerede ve nasıl öleceği gaybtandır.” Dolayısıyla ölümün saati ve mekânı Allah katında kayıt altındadır.
O’ndan geldik, O’na dönücüleriz...Pazartesi akşamı bilgisayarın başındaydım. Çalışıyordum. Telefon geldi. Bir arkadaş, ‘evinin yanındayım, müsaitsen ziyaret edeyim’, dedi. Tabii olur, gel dedim. Bilgisayarı açık bıraktım. Epey bir müddet hasbihal ettikten sonra ayrıldı. Ben de çalışma masama geri döndüm. Ama ne dönüş!...
Ekranla göz göze geldiğimde kilitleniverdim, oracıkta yüreğime bir acı düşmüştü. “İnna lillahi inna ileyhi râciûn” âyeti dudaklarımdan döküldü. İki dost, iki güzel insan Allah’ın rahmetine kavuşmuştu. Afganistan’da, bir uçak kazasında... İslâmî câmianın yakından tanıdığı yazar ve aktivist Bahattin Yıldız ve çok sevdiğim aziz dostum Faruk Aktaş... İnternete düşen haber şöyle diyordu: “Türkiye’nin önde gelen yazarlarından Bahattin Yıldız ve İHH çalışanlarından Faruk Aktaş’ın, bugün Afganistan’da düştüğü öğrenilen uçakta yer aldıkları bilgisi kesinlik kazandı.” Nedense haberin yanlış olmasını diledim. Ama hayır, İslâmi gençliğin Bahattin ağabeyi ile İHH Güney Asya Koordinatörü Faruk’un müşterek dostları birbirlerine ortak email grupları üzerinden başsağlığı dilemeye başlamışlardı bile.
Rus işgaline karşı Afganistan cihadı başladığından beri, yani 30 yıldır Afganistan meselesiyle yakından ilgilenmişti, Bahattin Yıldız. Farklı dergilerde ve Milli Gazete’de birçok makalesi yayımlanan Yıldız’ın; Savaşan Afganistan, Cihat Günlüğü, Kar Çiçeği, Karda Ayak İzleri, Güllerin Vedası isimli kitapları da bulunmaktadır.
Kendisini İslâmabad’da tanımış, Allah için sevmiştim. O bizim Bahattin ağabeyimizdi…
Faruk Aktaş’ı da Allah için severdim... Faruk yetim büyümüştü. Onun kişiliğinde yetim büyümenin biriktirdiği rahmete ve nezâkete tanıklık ettim hep. İHH bünyesinde çalışmaya başladığında yetim projeleri üzerine eğilmişti, bir yetim duyarlılığıyla. Geçenlerde Patani’den döndükten sonra Gazetemiz muhabirlerinden Mustafa Uzun’a bir mülakaat vermişti. Patani Müslümanlarını tanımlarken; “Patanililer ümmetin yetimleridir” demişti. Yetim metaforu üzerinden, yani en iyi hissettiği dilden insanların gönlüne ulaşmaya çalışmıştı.
“Patani’nin yetimleri bizi bekliyor” diyerek de oradaki yetimlere dikkat çekmiş, mesajını Kur’an’ın yetim hassasiyeti üzerinden vermişti.
İHH’nın Afganistan’nın Kunduz bölgesinde açmayı planladığı yetimhaneye arsa bulmak için bölgeye gitmişti Faruk, yetim babası Bahattin ağabeyle... Kaderin cilvesi, geride bir yetim bırakarak, bir yetim diyarında Rabbine yürüdü. Yetimini Rabbine emanet ederek… Faruk hemşehrimdi. Ortak anılarımız çok oldu. Aynı üniversitede okuduk. Ben yüksek lisans yaparken o lisans yapıyordu. En son geçen yıl Türkiye’ye geldiğimde ziyaretime gelmişti, o zaman görüşmüştük. Saç sakalı çok genç yaşta ağarmıştı. 1974 doğumluydu. Olgunluğa akranlarından çok daha erken çağda ermişti. İlim okumayı ve okutmayı severdi. Arapça’dan siyasi ve fikri önemli makaleler tercüme edip yayımlardı. Karşılaştırmalı İslâm Hukuku ve Batı Hukuku okumuştu. Maddi ve manevi onca emek vererek aldığı diploma, Türkiye’de hukuk bölümleri bitirenlerin okuduğu ders saatinin iki katı olmasına rağmen tanınmamıştı. 28 Şubat’ın oluşturduğu mağdurlar kervanına o da katılmıştı. O, 28 Şubat’ın mağdur bıraktığı arkadaşları gibi İngilizce ve Arapça bilmenin, yurtdışı tecrübesi sahibi olmanın avantajlarını kullanarak iş hayatına atılmadı. Hizmet alanında akmak için mücaadele verdi.
İnandıkları gibi yaşayan iki yiğit insan sevenlerini hüzne boğdu...
User avatar
Halil Necati
Posts: 618
Joined: 02 Nov 2007, 19:54

Bir yiğit adamı kaybettik...

Post by Halil Necati »

Bir yiğit adamı kaybettik...

İbrahim KARAGÜL,

Bazen yazmak, bir şeyi anlatmak, kelimeleri ardı ardına sıralamak, bir cümle kurmak öyle zordur ki... Hele söz etmek istediğiniz konu size çok yakınsa, onunla aranızda çok güçlü bağlar varsa...

Kelimeler, cümleler zihninizde hızla akar gider ama bir tanesini bile aktaramazsınız. Yutkunursunuz, ağzınız kurur, kalbinize bir ağrılık çöker, gözleriniz hiç bir şeyi seçemez olur, dolup dolup taşar...

Dün böyle bir gündü benim için. Öyle sanıyorum ki, uzunca bir süre de öyle olmaya devam edecek. Gençlik yıllarımdan bu yana, bir "toy" üniversite öğrencisi olarak İzmir'e adım attığım yıldan bu yana ekmeğini, zamanını, düşüncelerini, birikimlerini, heyecanını, sorumluluğunu, kaygılarını, sevinçlerini, ideallerini benimle, bizimle, seçkin ve coşkulu bir grup genç insanla paylaşan, direniş öncüsü bir yiğit adamı kaybettik...

Yıllar önce, saf, tertemiz Afgan direnişine kanıyla katkıda bulunan, o günden bu yana, Balkanlar'dan, Ortadoğu'dan Güney Asya'ya kadar ülke ülke ideallerinin peşinde koşan Bahattin Yıldız, dün yine o topraklarda, Afganistan'da bize veda etti. IHH'nın Asya Koordinatörü Faruk Aktaş'la birlikte, Kunduz'dan Kabil'e giderken düşen Pamir Havayolları'na ait uçağın yolcuları arasındaydı. Yine bir "sefer"deydi. Ama bu sefer hizmet için, insani yardım için, yetimler için oradaydı.

Vefat etti. Belki farkında değiliz ama sadece biz, onu tanıyanlar, onunla dost olanlar değil, Türkiye çok değerli bir insanını kaybetti.
Onu sevmeyen kimseyi görmedim ben. Bu ülkenin sessiz öncülerinden biriydi. Bir yiğit adamdı, belki bizim tanıma sansı bulduğumuz birkaç delikanlıdan biriydi.

Şan, şöhret, toplumsal statü, zenginlik, iktidar umurunda bile olmadı. Ama bunların hepsinin ötesinde, daha derin, daha güçlü bir miras bıraktı geriye.

Biz; dostları, arkadaşları olarak o mirasa sahip çıkacağız ve onu unutturmayacağız.

Cesaret, özveri, tevazu, vefayı, bu toprakların ruhunu ondan öğrendik çünkü.

Allah rahmet etsin...

Çok üzgünüz...
User avatar
Halil Necati
Posts: 618
Joined: 02 Nov 2007, 19:54

Annemden sonra hiç bu kadar ölmedim!‏

Post by Halil Necati »

Annemden sonra hiç bu kadar ölmedim!‏

Salih TUNA

Bir yerlerden çıkar gelirdi: İzmir'den, Sivas'tan, Erzurum'dan, Asya'dan, Afrika'dan...

O gelince birbirimize sevinçle haber verir, "Bahaddin abi İstanbul'da..." derdik.

Muhabbet etmek için her gelişini adeta "ganimet" bilirdik.

O gelince...

İstanbul'a Asya, Afrika, Ortadoğu gelirdi. Filistin, Irak, İran, Pakistan, hele ki Afganistan gelirdi.

Tek başına koca bir millet, bir kutlu ümmet gibiydi...

* * *

Seksenli yılların başında Akif Emre ile birlikte kaldığımız öğrenci evine ziyarete geldiğinde tanışmıştık.

Abdülhamit Muhaciri müstearıyla, Afganistan direnişinin "günlüğünü" tutan o mübarek insan demek buydu.

Müthişti.

Cahit abinin (Zarifoğlu) teşvikiyle "Mavera" dergisinde, bizzat savaştığı, omzundan vurulup gazi olduğu Afganistan direnişini anlatıyordu.

* * *

Öyle yiğit, öyle celadetli, öyle heyecanlıydı ki, bütün dünya üzerine kalksa, bildiği yoldan milim sapmazdı.

* * *

Hamit Can'ımızın vefatının ardından "Dünya Bülteni"nde şöyle yazmıştı: "Hamit'im Can'ım kardeşim. Babalarımızın yüreğini başka yetimlikler yakmıştı. Bizi başka acılar boğdu (...) Cezayir'de, Senegal'de, Türkiye'de, İran'da, Afganistan'da vs; artık ayetler mızrak ucunda değil, aldatıcılar ayetlerden elbiseler dikip dolaşmakta ve aldatmaktalar. Duvarların içindeki evlere de çekilmedik. Hamidim kardeşim, kalp krizi nasıl vurmasın bizi, bu kalbi sökülmüş çağda. Buyruk en ağır yükün altına salmışken bizi. Sen dualarla, dostların omuzunda geldiğin yere döndün. Dönüşün mübarek olsun. Ben şimdi bu yanda, bildiğin yola devam edeceğim..."

* * *

Hepimiz şahidiz ki, milim sapmadan devam etti bu yolda...

İHH adına bir yetimhane projesi için çıktığı yolda, bir ömür "cihad" ettiği dağlarda "Yaşadığınız gibi ölürsünüz" kutlu sözüne mazhar oldu.

* * *

Annemden sonra hiç bu kadar sarsılmadım!

Hiç bu kadar ağlamadım!

Hiç bu kadar ölmedim annemden sonra!

* * *

Taceddin Ekmen kardeşim aradı; taziyeye çağırırcasına, "Arkadaşlarla birlikte İHH'dayız, gelir misin..." dedi.

O kadar üzgündüm ki, dışarı çıkacak takatim kalmadı diyebildim zorlukla. Devam edemedim; hıçkırıklara boğuldum.

* * *

Şimdi kim onun kadar ciğerden konuşacak bizimle!

Şimdi kim onun kadar sarıp sarmalayacak bizi!

Ah be abi, keşke şöyle bir daha kucaklayabilseydim seni...

* * *

Hatıralar canlanıyor beynimde, belli belirsiz fragmanlar gibi.

* * *

Sadreddin Yüksel hocamızın cenazesi için İzmir'den gelmişti. Defnin ardından Edirnekapı'dan Saraçhane'ye kadar kol kola yürümüştük.

Anlatıyordu...

Gençler diyordu mesela!

"Gençlik" diyordu...

Ali Gümüş'ün "İmza" dergisi döneminde, yani 80'lı yılların sonunda, dilinden düşürmediği "İzmir'deki gençler"den kimileriyle tanıştırmıştı bizi: Bizim gazetenin yazarlarından İbrahim Karagül'ü, Fikri Cumhur'u, İsmail'i, Selçuk'u, İsmet Özel'in bütün şiirlerini ezbere okuyan Fatih'i...

Hep onun sayesinde tanıdım.

* * *

Bir gün yine "gençlerden" bahsederken, "Senin gençler dediğin nerden baksan kırkını geçti be abi..." diyerek takılmak istedim, vazgeçtim.

Çünkü biliyordum:

Bahaddin Yıldız'ımızın "genç"ten kastettiği, inandığı yolda diri durmak, dik durmaktı.

* * *

İstanbul'a geldiğinde genellikle İlyas Dönmez'in Dünya Yayınları'nda buluşur, hasbıhal ederdik.

Bir defasında on dakikalık yoldan saatler geçtiği halde gelmemişti.

Her aradığımızda "geliyorum, yoldayım" diyordu.

İlyas, yolda izde mutlaka rastladığı bir dost, bir arkadaş görmüş derdiyle dertlenmiştir düşüncesiyle, "Gelir..." dedi, gülümseyerek.

* * *

Kara haberi alınca, İlyas'ı aradım.

İstedim ki, yine "gelir" desin!..

* * *

Bahaddin Yıldız'ımız dünya malına, mülküne makamına, şöhretine, şanına zerre miskali meyletmeyen Ebû Zerr gibiydi.

Ve, sevgili peygamberimiz "Bu kılıcın hakkını kim verir" dediğinde, Uhud savaşında ölümlere yürüyen Ebû Dücâne gibi korkusuz.

* * *

Annemden sonra hiç bu kadar sarsılmadım!

Hiç bu kadar ağlamadım!

Hiç bu kadar ölmedim annemden sonra!
Post Reply

Return to “Köşe Yazıları”