Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post Reply
User avatar
nisanur
Posts: 518
Joined: 13 Nov 2007, 18:10

Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by nisanur »

Bismillahirrahmanirrahim ..
Biz niyet ettik ki kardeşlerimizle birlikte hem okuyalım hemde amel adelim .

Fatiha Suresi (7 ayet)
Mekke döneminde nâzil olmuştur. Yedi âyettir. Kur’ân-ı Kerîm’in başlangıç sûresi olduğu için “açan” anlamında Fâtiha şeklinde anılmıştır. Aynı zamanda “Ümmü’l-Kitâb” (Kitab’ın anası/özü), “el-Esâs” gibi adları da vardır.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla.


2. Hamd(in övme ve övülmenin her türlüsü), âlemlerin (tek) Rabbi(1) olan Allah’adır.


3. (O) Rahmân’dır (dünyada bütün yaratıklara bol merhamet edendir), Rahîm’dir (âhirette yalnız mü’minlere acıyıp, mağfiret edecek olandır).

4. Din gününün (yani hesap gününün) mâliki/hükümrânıdır.

5. (Ey Rabbimiz!) Yalnız sana (ibâdet ve itaatle) kulluk eder ve (her hal ve ihtiyacımızda) ancak senden medet umar/yardım dileriz.(2)

6. Bizi doğru yola (İslâm’a) ilet (İslâm ile yaşat).

7. Kendilerine (lütfundan) nimet verdiğin (iyi) kimselerin yoluna (ilet); [4/69] (emirlerine âsi olmuş ve) gazaba uğramışların ve sapıtanların değil (Yâ Rabbi).(3) (Âmin...)(4)

--------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR:
1-Rab; bir insan, bir toplum, veya birşey üzerinde otorite iddiasında bulunmadır. Rab aynı zamanda besleyen, büyüten ve varlığı devam ettirme gücüne sahip olandır. Kurumsal olarak kâinatta her türlü otoritenin asıl kaynağı, sahibi ve hayata hükmü geçerli olandır ki, O da ancak Allah’tır. O’nun emrini beğenmemek ve dışlamak Allah’ı Rab olarak tanımamaktır. [bkz. 6/102; 33/36; 41/30; 46/13]

2-Bu âyet inananların Allah’a verdiği bir taahhüttür. Bilmemiz gerekir ki, Allah’a kulluk, yalnız O’na ibadet etmekle değil, hem ibadet hem de emir ve yasaklarına itaatle gerçekleşir. Çünkü Allah, yalnız ibadet ilâhı değildir. Bunun içindir ki İslâm “lâ ilâhe illallâh” ile başlar, “iyyâke na‘büdü” ile yürürlüğe girer. Kur’an’da birçok yerde Allah’a kulluk emredilir. Çünkü insanları, bütün emirlerine itaatte kul etme hakkı ancak O’nundur. Zaten Allah da insanları bunun için yaratmıştır (51/56). Çünkü Bir’e kul olmayan bine kul olur; Allah’a kullukta yücelik ve hürlük, kula kullukta ise, esaret ve küçülme vardır. Seyyid Kutub, tefsirinde: “Öyle bir zaman gelir ki insanlar, Allah’ı sözde inkâr etmeyebilir, O’na ibadeti de terketmezler, ama, o ibadeti ya birine gösteriş olarak yaparlar, ya helal ve haramı (serbestlik ve yasakları) tayin ve ilanda, başkalarının İslâm’a aykırı emirlerine istekle itaat ederler, ya da İslâm’a aykırı olarak bir kimseye sığınmak ve ondan bir pâye elde etmek isterler ki (4/139; 35/10), bu durumda onları rab kabul etmiş, onlara tapmış ve kulluk etmiş olurlar (9/31). Böylece ‘müslümanım’ dedikleri halde -Allah korusun- şirke düşerler” der. İslâm öncesi Arap müşrikleri de ideolojileri yönünden Allah’ı inkâr etmiyorlar, fakat O’nun, hayatlarında hükümleri geçerli olan Rab olmasını kabul etmiyorlardı. İşte Allah’a Rab, Mâlik (Hükümran) ve tek İlâh olarak (112/1-4) inanmamak şirk olur.” (Seyyid Kutub, VIII, 284). [bkz. 2/107, 138; 5/52; 6/102; 12/40, 106; 16/49, 52; 29/25; 39/64, 65; 40/60; 41/30; 43/84; 46/13]

3-Yahudiler, hıristiyanlar ve diğerleri gibi. [bkz. 2/90; 5/77; 58/14] Yahudiler dinlerini merasimleştirdiler, peygamberlerini küçük düşürdüler, devre dışı bıraktılar, hakaret ettiler, hatta bazısını öldürdüler. Hıristiyanlar ise peygamberlerini ilâhlaştırdılar. “Din vicdan işidir“ diye onu vicdanlara hapsettiler ve dini dünyevîleştirdiler. Halbuki inancın/dinin, kişinin iç dünyasına ait birşey olduğunu söyleyip, onu vicdanla sınırlı bir alan içine hapsetmek ve kişiyi, dînî yaşamından engellemek yanlış ve geçersizdir. Çünkü vicdanda olan herşey her yerde var demektir. Bu yönden bunu hegemonik/baskıcı usul ve üslupla bastırmak, insan onurunu zedeleyen bir tavır olmuştur.

4-Âmin: “Öyle olsun, kabul eyle” anlamındadır ve âmin demek sünnettir. Sesli namazlarda Hanefîleride imam ve cemaat sessiz, Mâlikîleride yalnız cemaat sesli; Şâfiî ve Hanbelîleride imam ve cemaatin sesli okumaları menduptur. Besmeleler, İmam Şâfiî’ye göre, sûreye dahil sayıldığından sesli namazlarda açıktan okunur. İmâm-ı Âzam ve Mâlik’e göre yedinci âyet ‘gayri’l magdûbi ...’ dir.
Dinle neyden duy neler söyler sana
Sızlanır hep ayrılıklardan yana
Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni...
maneviyat

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by maneviyat »

Bakara Suresi (286 ayet)
Medine döneminde nâzil olmuştur. 286 âyettir. Yalnız 281. âyeti Mekke’de, Vedâ Haccı’nda nâzil olmuştur. Adını 67-71. âyetlerinde zikredilen ve İsrâiloğulları’nın, bir cinâyetin fâilini bulmak için kesmeleri emredilen “bakara” (inek) olayından almaktadır.

1. Elif, Lâm, Mîm.(1)

--------------------------------------------------------------------------------
2. Bu, (öyle bir) kitaptır(2) ki, onda (ve onun İlâhî kelâm olduğunda)(3) hiç şüphe yoktur. O, muttakîlere (Allah’ın emirlerine uygun yaşamak/ aykırı davranmaktan sakınmak isteyenlere)(4) doğru yolu gösteren (öğreten)dir.

--------------------------------------------------------------------------------
3. O (takvâ sahibi) kimseler ki, gayba(5) (Allah’a, meleklere, âhirete, Allah’ın takdirine) inanırlar, namazı dosdoğru/gereğine uygun kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de (gereken yerlere Allah için) verirler.

--------------------------------------------------------------------------------
4. Yine onlar, (Hak katından) sana indirilen (Kur’ân-ı Kerîm’)e ve senden evvel indirilenler(in asılların)a iman edip âhirete de kesinlikle inanırlar.(6)

--------------------------------------------------------------------------------
5. İşte onlar,(7) hem Rableri tarafından (gösterilen) dosdoğru yol üzere olan hem de kurtuluşa/murada erenlerin ta kendileridir.

------------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR:
1-Kur’an’da 29 sûrenin başında bulunan bu türlü harflere Tefsir usulü ilminde “hurûf-ı mukatta‘ât” denilir. Bu tür harflerden oluşan âyetler mutlak müteşâbihlerdendir. Bazı müfessirlere göre bu harfler, hece harfleri olup, vahyin kaynağına ve Kur’an’ın mucizeliğine dikkat çekmek içindir. Bu harflerin anlamları hakkında Hz. Peygamber’den bir “nass” ve açıklama gelmediğinden bu husus bizlerin bilgi sınırı dışındadır. Bunlar hakkında yapılan yorumlar/teviller şahsî olmaktan ileri geçemez. Ancak biz bunlarda Allah’ın özel bir muradı olduğuna iman etmekle yetiniriz. Bunun aksi yerilmiştir. [bk. 3/7]

2-İkinci âyette; yüce kitap Kur’an’ın doğruluğunda hiç şüphe olmadığı ve onun muttakîlere, yani Allah’ın kulu olduğunun bilincinde ve sorumluluğunda olanlara, doğru yolu gösteren ve hayata İslâmî yön veren ilâhî bir kaynak olduğu bildirilmektedir. Kur’an’ı ilâhî bir kitap olduğunu ve hayattaki insanlara indiğini bilerek ve mânası üzerinde düşünerek okuyanlar, Resûlü’nün önderliğinde O’ndan gelen ilâhî ışıkla doğru yolu bulur; Kur’an’sız bir düşünceden ve ona ters düşen bir yaşantıdan uzak kalır. Artık müslüman bilir ki Allah’ın sözünden, hükmünden ve gösterdiği yoldan daha doğrusu yoktur (5/50; 17/9). Bu sûrenin baş kısımlarında üç türlü insan sınıfından söz edilmektedir. 2-5. âyetlerde iman ve İslâm’ın esasları ile mü’minlerin özellikleri özetlenmektedir. 6-7. âyetlerde kâfirlerden, 8-20. âyetlerde de kâfirlerin bir çeşidi olan münâfıklardan ve hallerinden bahsedilmektedir (Elmalılı, I, 485).

3-Bk. 32/2.

4-Kur’an’da takvâ ile ilgili 170 kadar kelime geçmektedir. Takvâ sakınmak, korunmak anlamında olup “muttakî” de takvâ sahibi demektir. Kur’an’da ise Allah’ın azabından korunma, günahlardan sakınma anlamındadır. Netice olarak takvâ Allah’ın emirlerine uygun yaşamaktır. Dolayısıyla burada, âyetlerdeki yerlerine göre, bu anlamların birini kullanmayı uygun bulduk.

5-Gayb: Bizim için dünyada akıl, ilim ve duyularla idrak edilemeyip, ancak vahiy yoluyla bilinen varlık ve hadiselerdir. Allah, melekler ve âhiret gibi (bk. 31/34). Gayba iman, insanlığın fıtrî bir parçası ve her çağın kaçınılmaz zorunluluğudur. Ancak büyük yanılgı, sapıklık ve zihnî ilkellik içinde bulunan insanlar, hislerinin ve duyu organlarının verilerine göre hareketten ileri geçemezler (bk. 45/24). Ama insanlık, mânevî gücünü ve rûhî yüceliğini ancak gayba inanmakla devam ettirebilir. Çünkü basit insanlar inandıkları şeyi ancak şekil olarak görmek isterler. Gayba iman Allah’a iman ve O’nun emirlerine teslimiyetle başlar. Mü’min’in birinci vasfı gayba inanmasıdır; aksi halde fâsıklık, münâfıklık veya kâfirlik yerleşir, akıl ve fizik putlaşmış olur.

6-Âhirete inanmak, dünyada Allah’ın emirlerine uymayı gerektirir ki bu da Allah’a imanın ve teslimiyetin bir neticesi ve göstergesidir.

7- Ehl-i Kitab’dan olup da İslâm’a göre icmâlen iman edip ölmüş olanlar da ‘onlar’a dahil edilmiştir.
User avatar
nisanur
Posts: 518
Joined: 13 Nov 2007, 18:10

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by nisanur »

6-7. (Allah’ın birliğini, hâkimiyetini ve Kur’an’ı dışlayıp) küfre sapanlara gelince, şüphesiz ki onları (başlarına gelecek ile korkutup) uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; (üzülme, bilesin ki onlar) inanmazlar. Allah, onların (inkârcı niyet ve eylemlerinden dolayı) kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de (İlâhî hakikatlere karşı) perde inmiştir.(1) Ve onlar için büyük bir azap vardır. [krş. 7/179; bk. 2/161-162]

8-9. İnsanların bir kısmı da (münâfıkdırlar; onlar kalpten) inanmadıkları halde (dilden) “Allah’a ve âhiret gününe inandık.” derler (ve akıllarınca) Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar da farkında bile olmazlar. [bk. 2/165, 204, 207]

10. Onların kalplerinde (bâtılı sevme, maddeperestlik, dünyevîlik, şüphe, münâfıklık ve küfür gibi mânevî ölüme götüren) bir tür hastalık vardır. Allah da onların (bu) hastalığını artırmıştır. (İnanıyoruz diye) yalan söylediklerinden dolayı onlar için dayanılmaz bir azap vardır. [bk. 4/142-143]

(Çünkü yalan, münâfıklık alametlerinin ilkidir.)

11. (Kendilerine:) “Yeryüzünde (Allah’ın emirleri dışına çıkarak) sakın fesat çıkarmayın (bozgunculuk yapmayın)!”(2) denildiği zaman: “Bizler sadece düzeltenleriz.” derler.

12. İyi bilin ki, (Allah’ın hükümlerini beğenmeyip aykırı hareket ettiklerinden dolayı toplumda) asıl bozguncu onlardır. Fakat (bunun) farkında değildirler.

13. Yine onlara: “(Gerçek mü’min) insanların iman ettiği gibi (samimi olarak) iman edin.” denildiği zaman: “Biz ille de, o sefih (ahmak) kimselerin inandığı gibi mi iman edelim? (Bizimki bize yeter.)” derler. İyi bilin ki, asıl sefih olanlar kendileridir. Fakat (bunu) bilmezler.

(Bu âyet-i kerîmedeki iman teklifi münâfıklaradır. Allah Teâlâ onların samimi olarak iman etmelerini istemektedir. Onlar ise kalplerindeki sahte imanı Allah’ın bildiğini düşünmeyerek kendilerini elit, seçkin tabakadan görerek, bu zırha bürünüp, samimi müslümanları küçük görüyorlardı. Ayrıca kâfirler de iman etmemek için aynı bahaneyi ileri sürüyorlardı. Çünkü o samimi mü’min (sahâbî)ler bir cihadda veya bir infakta varlıklarını derhal ortaya koyuyorlardı. Onlar ise, hem Allah ve Resûlü’nün buyruklarına, iş ve menfaatlerine uygun olduğu kadarıyla ve göstermelik itaat ediyorlar hem de İslâm’ı içlerine sindiremedikleri için, dîne ve o mü’ minlere karşı düşmanlıklarını çeşitli engellemelerle gösteriyorlardı. İşte yüce Allah, emirlere intibak ve uyma kabiliyetine sahip olmadıkları için sefihlik ve budalalık sıfatlarını onlara iade etti.) [bk. 26/111]

14. Ama (münâfıklar/Müslümanlık’tan geçinenler) mü’minlere rastlayınca: “Biz de (sizin gibi) iman ettik.” derler. Fakat kendi şeytan (gibi olan yandaş)larıyla baş başa kaldıklarında: “Şüphe yok ki biz (fikir ve ideolojide) sizinle beraberiz, biz sadece onlarla alay etmekteyiz.” derler. [krş. 2/76; 57/12-14]

15. Allah da onların alaylarına mukâbele eder (hakettiği karşılığı verir) ve onlara azgınlıkları/isyanları için de (bir müddet) mühlet verir; onlar da (bir ceza olarak) şaşkınca bocalayıp dururlar. [krş. 15/95]

16. İşte onlar, hidayete (doğru yola) karşılık, (niyet ve tavırlarıyla kâfirler safında yer alıp) sapıklığı satın alan (tercih eden) kimselerdir ki, onların (bu) alış verişi, kendilerine kâr sağlamadığı gibi doğru yolu da bulamadılar. [krş. 17/7]

--------------------------------------------------------------------------------
DİPNOTLAR:
1-Küfre sapanların gözlerine, İlâhî hârikalar, varlıkların yaratılış ve hikmetleri perdelenmiştir. Gözlere inen bu perde, sığ akıl ve nefse boyun eğmek yerine, Allah’a teslim olup vahiy neşteriyle sıyrılmadıkça, ortadan kalkmaz ve onlar hidayet aydınlığını göremezler.

2-Fesat ve fâsıklık da münâfığın alametlerindendir.
Dinle neyden duy neler söyler sana
Sızlanır hep ayrılıklardan yana
Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni...
User avatar
nisanur
Posts: 518
Joined: 13 Nov 2007, 18:10

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by nisanur »

17. Onların (münâfıkların) durumu (karanlık bir sahrada) bir ateş tutuştur(up aydınlan)mak isteyen kimse gibidir ki, o (ateş yanıp da) çevresini aydınlatınca (faydalanmadılar), Allah da onların ışığını giderip kendilerini (yine) karanlıklar içinde, görmez (ve şaşkın) olarak bıraktı.

(İşte cehâlet ve küfür karanlığında iken, Allah’dan bir meşale olan Kur’an gelince o, aydınlatıcı olmasına rağmen faydalanmadılar. Allah da onların basiretlerini bağladı. Böylece yine dünya ve âhiret karanlığı içinde kaldılar ve kalmaya da devam edecekler.)

18. (Onlar mânen) sağır, dilsiz ve kördürler. Artık onlar (bulundukları sapıklıktan Hakk’a) dönemezler.


19. Yahut (onların durumu), yoğun karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) içinde gökten boşalan şiddetli bir yağmur(a tutulmuş kimsenin hali) gibidir. Onlar, yıldırımlardan ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri (ilim ve kudretiyle) çepeçevre kuşatmıştır.


20. O şimşek, neredeyse gözlerini kapıp alıverecek. Onlara aydınlık verince ışığında (biraz) yürürler, karanlık tekrar basınca da dikilip kalırlar. Allah dileseydi elbette onların işitmelerini ve görmelerini de giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.(1)


21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize (ibadet ve itaatle) kulluk ediniz ki takvâya erenlerden (emirlerine uygun yaşayıp yasaklarından kaçınarak korunanlardan) olasınız. [krş. 2/168]


22. O (Rab) ki, yeryüzünü sizin (yaşamanız ve istirahatiniz) için bir döşek, göğü de (kubbe gibi) bir tavan (bina) yaptı. Gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Siz de artık bunu bildiğiniz halde, Allah’a hiçbir şeyi denk tutmayın.(2)

23. Eğer kulumuz (Muhammed’)e indirdiğimiz (Kur’ân-ı Kerîm)den şüphe ediyorsanız, (haydi!) siz de (aynı nitelikte) onun benzeri bir sûre getirin; eğer (bu beşer sözüdür diye iddianızda) samimi iseniz, Allah’dan başka bütün yardımcılarınızı da çağırın.


24. Eğer bunu yapamazsanız, -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız-yakıtı insanlar ve taşlar olan, kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının. [krş. 66/6]

(Kur’an’ın bir âyetine bile inanmayan veya değer vermeyen elbet kâfir olur. Münâfıklar da aynı gruptandırlar. Çünkü onlar, hem dilleriyle müslüman olduklarını söylerler, hem de her fırsatta Kur’an’ın hükümlerine ve İslâm’ca yaşantıya karşı çıkarlar.) [bk. 4/140]


DİPNOTLAR:
1-Kâfir ve münâfıklar bazen hakikat ışığını görmekle beraber yine de nefislerinin karanlığı içinde kalırlar. İslâm’a asıl düşman kesilen onlardır. [Münâfıkları ve hallerini tanıtan diğer âyetler için bk. 3/167; 4/141, 145; 5/41; 9/62-69; 57/13-15; 59/11-17; 60/9; 63/1-11]

2-Çünkü yaratıkları, Allah ile denk hâle getirmek; yani onların dîne aykırı emir ve tavsiyelerini kutsallaştırıp Allah’ın emirlerine denk, hatta ondan üstün tutmak da Allah’a bir çeşit eş koşmaktır (2/165; 9/31). Allah’ın emirlerini bırakıp heva ve hevesini esas almak, bunlara göre hareket edip ilâhlaştırmak da böyledir. [bk
Dinle neyden duy neler söyler sana
Sızlanır hep ayrılıklardan yana
Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni...
User avatar
nisanur
Posts: 518
Joined: 13 Nov 2007, 18:10

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by nisanur »

25. (Resûlüm!) İman eden, bir de sâlih(1) amellerde bulunanlara, kendileri için alt tarafından ırmaklar akan cennetler (hazırlandığın)ı müjdele! Onlara orada ne zaman rızık olarak bir meyve verilse: “Bu, daha önceden (dünyada) rızıklandırıldığımız şeydir.” diyecekler. Onlara (tatları bambaşka güzellikte olmakla beraber dünyadakilerin) benzerleri verildiği için (böyle derler). Onlar için orada tertemiz(2) eşler de vardır ve onlar, orada sürekli (ebedî) kalacaklardır.



26. Muhakkak ki Allah, (hakikati açıklamak için,) bir sivrisineği ve hatta (yaratılışta) onun daha da ötesinde (zayıf ve basit) olanı, misal getirmekten çekinmez. Artık iman edenler, onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre sapanlar ise (zihinlerde şüphe uyandırmak için): “Allah bu misalle ne demek istedi?” derler. O, bununla bir çoğunun saptığını, bir çoğunun da doğru yola geldiğini gösterir ve bununla ancak, fâsık(3) olanları sapıklıkta bırakır. [krş. 22/73]


27. Onlar öyle (fâsık) kimselerdir ki, (iman ettim, müslüman oldum dedikleri halde) Allah’a vermiş oldukları taahhüdü (teslimiyet ve itaat sözünü) bozarlar, hem de Allah’ın birleştirilmesini emrettiği (akraba ve müslümanlar, din ile ahlâk ve din ile dünya işleri arasındaki) ilişkileri/bağları keserler ve yeryüzünde (Allah’ın emrine aykırı hareket ve uygulamalarla toplumda) bozgunculuk yaparlar. İşte (dünya ve âhirette) ziyana uğrayanlar onlardır. [krş. 5/1; 13/21,25]

(Bu bağlar kesildiği zaman, insanlar, Allah’a karşılık dünyalık rabler edinirler. Din yalnız âhirete yönelik olur. Ahlâk menfî ve Makyevelist hale dönüşür. Böylece toplum bozulur.)


28. Allah’a karşı nasıl olur da nankörlük yapar/küfre saparsınız? Halbuki sizler, ölü (yok) halde idiniz de O sizi (annenizin karnında can verip) diriltti; sonra (ecelleriniz gelince) yine sizleri öldürecek, sonra (haşr günü) tekrar O sizi diriltecek, sonra da (hesabınız görülmek için) ancak O’(nun huzuru)na döndürüleceksiniz. [krş. 22/66



29. O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin (faydalanıp ibret almanız) için yarattı; sonra (iradesiyle) göğe yönelip onları yedi (kat) gök olarak (bir sistem üzere) düzenledi. O her şeyi hakkıyla bilendir. [krş. 41/12; 65/12; 67/3; 71/15]

DİPNOTLAR:
1-Sâlih, kelime olarak iyi demek olup, ıstılahta “sâlih amel” Allah rızası için yapılan ve sevap kazanmaya vesile olan ibadet ve işlerdir. Mu‘âz b. Cebel (r.a.): “Sâlih amelde ilim, niyet, sabır ve ihlasın bulunması lazımdır.” diyor.

2-Hayız, kir, pis koku, kötü huy gibi şeylerden tamamen temiz bir şekilde (Beydâvî).

3-Âyette geçen “fâsık”, “Allah’ın emirlerini yerine getirmeyen ve Allah’a isyan eden, doğru yoldan sapan kimse” anlamında olup, Kur’ân-ı Kerîm’de küfür, masiyet, kötülük işleyen, yalan söyleyen kişi manasına da kullanılmıştır.
Dinle neyden duy neler söyler sana
Sızlanır hep ayrılıklardan yana
Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni...
maneviyat

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by maneviyat »

30. (Ey Resûlüm!) Hani Rabbin meleklere: “Ben, yeryüzünde (hükümlerimi yerine getirecek) bir halife (yetki ve yöneticiliğe elverişli insan)(1) yaratacağım.” demişti. (Melekler de: “Yâ Rab!) Biz seni hamd (övgü) ile yüceltip ve seni bütün noksanlıklardan tenzih edip ulularken, orada (senin emirlerini tutmayıp) bozgunculuk çıkaracak ve kan akıtacak birisini mi yaratacaksın?” dediler.(2) (Allah da): “Şüphesiz ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” dedi.

--------------------------------------------------------------------------------
31. (Allah, yarattığı) Âdem’e (eşyaya ait) bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere gösterip: “Haydi! Görüşünüzde doğru iseniz, onların isimlerini bana haber verin.” dedi.

--------------------------------------------------------------------------------
32. (Melekler de: “Yâ Rabbi!) Seni (bütün noksan sıfatlardan) tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Her şeyi hakkıyla bilen, ‘hüküm ve hikmet sahibi’ mutlaka o sensin sen.” demişlerdi.
--------------------------------------------------------------------------------
33. (Bunun üzerine Allah:) “Ey Âdem! Eşyanın isimlerini onlara (hemen) haber ver” dedi. (Âdem de onların) isimlerini onlara bildirince (Allah): “Ben size, göklerin ve yerin gaybını (sırlarını/hikmetini) bilirim, (ayrıca) açıkladığınız ve gizlediğiniz her şeyi de bilirim, dememiş miydim?” dedi.

--------------------------------------------------------------------------------
34. Hani biz meleklere: “(Kudretim için) Âdem’e secde edin(3) demiştik de İblis hariç, hepsi hemen secde ettiler. O ise direndi (secde etmedi), büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.(4)

--------------------------------------------------------------------------------
35. Yine dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) cennette kalın, dilediğiniz yerde oradakilerden (nimetlerinden) bol bol yiyin, yalnız, şu ağaca yaklaşmayın; yoksa (kendisine) yazık edenlerden olursunuz.”

--------------------------------------------------------------------------------
36. Derken, şeytan (onları “cennette ebedî kalırsınız.” aldatmacasıyla o ağaçtakinden yedirdi ve) ikisinin ayağını kaydırıp içinde bulundukları yerden (cennetten) çıkar(mayı sağla) dı. Biz de: “Haydi! (şeytana uymakla) birbirinizin düşmanı olarak (hepiniz yeryüzüne) inin. Sizin için bir vakte (ömrünüzün sonuna) kadar yeryüzünde ikamet etme ve faydalanma (geçiminizi sağlama imkanı) vardır.” dedik. [krş. 7/11-24; 20/116-123]

--------------------------------------------------------------------------------
37. Bunun üzerine Âdem, Rabbinden aldığı birtakım kelimeleri belledi (öğrendi ve onlarla O’na tevbe etti, yalvardı). O da onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, (samimi dua ve kesin yapılan) tevbeyi çokça kabul edendir, çok acıyandır. [bk. 7/23; 25/77; 66/8]

--------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR:
1-Derveze, V, 62-63 vd.

2-Meleklerin bu sorusu ne insanla ilgili geçmişten gelen bir bilgiden dolayı, ne de bir itiraz içindir. Ancak yüce Allah’ın, bir şeyin hikmetini, meleklerin bile akıl yoluyla bilemeyeceğini göstermesi ve onların cinlere bakıp da onları insanlarla kıyas yaparak soru sormalarına imkan verdiği içindir. Yüce Allah’ın kudretine kesin inananlar, Hz. Âdem’i ilk insan bilmekte ve böyle inanmaktadırlar. Bazılarının dayanaksız olarak, “Hz. Âdem’den önce insan vardı.” demeleri asla doğru değildir. Çünkü, eğer Hz. Âdem’den önce insanlar olsaydı yüce Allah: “Ben bir halife yaratacağım.” demez ve meleklerin sorusuna “Onlardan daha iyi/onlar gibi olmayacak bir halife -insan- yaratacağım.” buyururdu.”

3-Âyetteki “secde edin” lafzı için“ibadetteki secde olmayıp, Allah’ın emrine itaatle Hz. Âdem’e saygı ve hürmet anlamındadır” diyenler vardır (Zuhaylî (Tefsîr), s. 7).

4-İblis; aslı cinlerden olup, şeytanların başıdır. Allah’ın varlığını inkâr etmediği halde O’nun kesin emrine rağmen aklını, bilgisini ve gururunu esas alarak büyüklenip itiraz etti. Hikmeti kavramadığından kendi fikrini öngörüp dikbaşlılık etti. Bu hali onu kâfir ve nankör yaptı ve bundan dolayı lanetlendi. Bu tavır, insanlarda da bir şeytanlaşma örneğidir. [bk. 36/60-61; 38/74-83]
User avatar
nisanur
Posts: 518
Joined: 13 Nov 2007, 18:10

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by nisanur »

38. Biz (onlara): “Hepiniz (Âdem, zevcesi ve şeytan) oradan (cennetten) inin. Eğer benden size (ve neslinize) bir hidayet (Peygamberlik/Kitab) gelir de, kim hidayetime/rehberime tâbi olursa, artık onlara hiçbir endişe yoktur ve onlar bir üzüntü de duymayacaklardır.” dedik.

--------------------------------------------------------------------------------
39. O küfre sapanlar ve âyetlerimizi yalanlayanlar var ya, işte onlar cehennemlik olanlardır. Onlar orada sürekli kalacaklardır. [krş. 7/24-35; 20/123]

--------------------------------------------------------------------------------
40. Ey İsrâiloğulları!(1) Size verdiğim nimeti hatırlayın (şükredin) bana (iman ve itaat hususunda), verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size (cennetle ilgili) vaadettiklerimi vereyim. Yalnız benden korkun!

--------------------------------------------------------------------------------
41. Ve yanınızdaki (Tevrat’ın aslı)nı tasdik edici olarak indirdiğim (Kur’an’) a iman edin, ona inanmayanların ilki siz olmayın; benim âyetlerimi az bir bedele (dünyalık karşılığa) satmayın ve ancak (benim emrime uygun yaşayın) ve yalnız benden (benim azabımdan) korkun!

--------------------------------------------------------------------------------
42. Hakkı (gerçeği) batıl ile bulayıp/örtüp de bile bile hakkı gizlemeyin (hakkın üstüne örttüğünüz bâtılı hak diye göstermeyin).(2)

--------------------------------------------------------------------------------
43. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rükû eden (mü’min)lerle birlikte rükû edin.(3)

--------------------------------------------------------------------------------
44. Siz Kitab’ı okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup da, (diğer) insanlara iyilik yapmalarını (ve takvâyı) mı emrediyorsunuz? (Bunun çirkin olduğunu) hiç düşünmüyor musunuz?

--------------------------------------------------------------------------------
45. (Ey müslümanlar!) Sabır ve namazla (Allah’dan) yardım isteyin. Şüphesiz bu (şekilde yardım istemek Allah’a) gönülden saygı duyanlardan başkasına zor ve ağır gelir. [krş. 2/153, 186]

--------------------------------------------------------------------------------
46. Onlar, mutlaka Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini bilirler (de namazlarını yüksünmeden, huşû içinde kılarlar).

--------------------------------------------------------------------------------
47. Ey İsrâiloğulları! Size bağışladığım (bunca) nimetimi ve bir de (vaktiyle tevhid inancında olmanız dolayısıyla) insanlar arasından siz(in o zamanki ecdadınız)ı tercih ettiğimi (üstün kıldığımı) hatırlayın.

--------------------------------------------------------------------------------
48. Artık öyle bir günden korkun ki, (o günde azaptan kurtulmak için) hiçbir kimse, bir başkası yerine bir şey ödeyemez. (Allah’ın izni olmadıkça) hiç kimseden şefaat kabul olunmaz; hiç kimseden bedel (fidye) de alınmaz ve (Kur’an geldiği halde) o(na inanmaya)nlara yardım da edilmez. [bk. 2/123]

--------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR:
1-İsrâil, Hz. Yakub’un lakabıdır.

2-İslâm’a uygun olmayan söz ve hareketler batıldır. Eğer hak olan batıla bulanır, ona karıştırılırsa, hak anlaşılmaz, batılın içinde özelliğini kaybeder ve insanlar da haktan saptırılmış olur. Diğer taraftan bu, “batılı da hakla süslemeyin, altında hak var diye batılı cazip göstermeyin” demektir (İbni Teymiyye, s. 52; Elmalılı, I, 285). Yahudiler, Tevrat’taki bazı hükümleri değiştiriyorlar ve kendi uydurdukları batıllara “hak (doğru) bu” diyorlardı.

3-Âyet-i kerîmede önce “namaz kılın” denildiği halde tekrar “rükû edenlerle beraber rükû edin” buyurulmasında namazın cemaatle kılınmasına ayrıca önem verilmesi gerektiğine işaret vardır (Beydâvî; Râzî, II, 475; Hazîn, I, 43; Cezîrî, I, 405-406). Yahudiler ve hıristiyanlar namazlarında, kıyamdan doğrudan secdeye giderlerdi. Bu ifade ile onlardan İslâm’ın öngördüğü gibi namaz kılmaları istenmiş olmaktadır. [bk. 3/71; Elmalılı, I, 337]
Dinle neyden duy neler söyler sana
Sızlanır hep ayrılıklardan yana
Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni...
maneviyat

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by maneviyat »

49. (Ey İsrâiloğulları! Yine hatırlayın ki) vaktiyle, (doğan) erkek çocuklarınızı boğazlayıp kızlarınızı hayatta bırakarak, size azabın/işkencenin en şiddetlisini reva gören Firavun (ve) soyundan sizi kurtarmıştık. Bu (size reva görülenler), sizin için Rabbinizden büyük bir imtihandı. [krş. 7/141]

(Firavun, Mısır’da tenkit edilemez, buyrukları ve yönetimiyle tâğutlaşan ve tanrılık taslayan hükümdarlardan biriydi. Kâhinlerin: “İsrâiloğulları’ndan bir çocuk doğacak, peygamber olacak, senin sistemini ve saltanatını yıkacak” sözleri üzerine, onların yeni doğan bütün erkek çocuklarının bulunup öldürülmesini emretmişti.) [krş. 14/6; 28/4]

--------------------------------------------------------------------------------
50. Hani, sizin için (Kızıl) denizi yarıp sizi (geçirerek, işkenceli hayattan) kurtarmış, Firavun (ve) soyunu/adamlarını da siz bakıp dururken (gözlerinizin önünde) boğmuştuk. [krş. 10/90-92; 43/55-56]

--------------------------------------------------------------------------------
51. Hani Musa’ya kırk gece (Tûr’da vahyetmek için) söz vermiştik. Sonra (o, Tûr’a gidince) onun arkasından siz kendinize yazık ederek buzağıyı (görsel bir tanrı) edinmiştiniz.

--------------------------------------------------------------------------------
52. Sonra (bu defa içten tevbe edince), biz de belki şükredersiniz diye, sizi affetmiştik.

--------------------------------------------------------------------------------
53. (Yine hatırlayın ki, biz) Musa’ya (sapıklıktan kurtulup) doğru yolu bulasınız diye (Tûr’da) Kitab’ı ve (içinde) Furkân’ı (hak ile bâtılı ayıran hükümleri) vermiştik.

--------------------------------------------------------------------------------
54. Hani Musa kavmine: “Ey kavmim! Siz buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize yazık ettiniz.(1) Hemen Yaradanınıza tevbe edin, nefislerinizi de öldürün.(2) İşte böyle yapmanız, Yaradanınız katında sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Böylece (Allah da) tevbelerinizi kabul etsin. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.

--------------------------------------------------------------------------------
55. Yine vaktiyle siz: “Ey Musa! Biz, Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız.” demiştiniz. O sırada sizi yıldırım(ın dehşeti) çarpıvermişti ve siz de (serilip kımıldayamayacak bir halde)(3) bakakalmıştınız. [bk. 7/155]

--------------------------------------------------------------------------------
56. Sonra, şükredesiniz diye, ölüm (hal)inizin ardından sizi yine diriltmiştik.

--------------------------------------------------------------------------------
57. Ve (Tîh çölünde -Sînâ’da- güneşten korunasınız diye beyaz) bulutları üzerinize gölge yaptık, size kudret helvasıyla bıldırcın (kuşu) da indirdik. “Size verdiğimiz bu güzel helal rızıklardan yiyin.” (dedik). Ama onlar (nankörlük edip itaat etmemekle), bize değil fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.

--------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR:
1-Hz. Musa Tûr dağına gidince, o gelinceye kadar içlerinde bulunan Sâmirî, altınları eriterek bir buzağı heykeli yapıp İsrâiloğulları’nı törenle bu buzağı şeklindeki heykele taptırmıştı. [bk. 7/148-155; 20/85-98]

2-Tefsirlerde âyet-i kerîmedeki: “Nefislerinizi öldürün.” emri iki şekilde ifade edilmiştir: a. Nefislerinizi (canlarınızı/kendinizi) öldürün (Beydâvî; Merâğî, I, 20). b. Nefislerinizi ıslah ederek öldürün (Beydâvî). Çünkü âyette nefisle mücadelenin, kötü duygularını öldürmenin lüzumuna da işaret vardır.

3-Elmalılı, I, 357.
maneviyat

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by maneviyat »

58. Hani (o Tîh çölünden çıktıktan sonra): “Şu kasabaya(1) girin, orada istediğiniz yerden dilediğinizi bol bol yiyin, (şükür) secde(si) ederek kapıdan girin ve: ‘(Yâ Rabbi!) Hıtta (affet bizi).’ deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. Zira biz ihsan edenlere (iyilik ve itaatte bulunanlara) karşılığını artıracağız.” demiştik.

--------------------------------------------------------------------------------
59. Fakat (nefislerine) zulmedenler; sözümüzü kendilerine söylenenden başka şekle çevirdiler.(2) Biz de doğru yoldan sapmaları sebebiyle, zulmedenlerin üzerine gökten bir azap indirdik.(3)

--------------------------------------------------------------------------------
60. Hani vaktiyle Musa, (çölde susuz kalan) kavmi için su aramıştı. Biz de: “Âsânı taşa vur.” demiştik. Hemen (âsâyı taşa vurur vurmaz) oradan (kabileleri sayısınca) on iki pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği kaynağı bildi ve (onlara): “Allah’ın rızkından yiyin, için, yeryüzünde (O’nun emirlerinin dışına çıkıp) bozgunculuk yaparak kargaşa çıkarmayın.”(4) (dedik.)

--------------------------------------------------------------------------------
61. Hani siz (yine): “Ey Musa! (Biz artık) bir tek (kudret helvasıyla bıldırcın etinden) yemeye asla tahammül edemeyeceğiz; Rabbine bizim için dua et de, bize yerin bitirdiği; sebze, salatalık, sarımsak, mercimek ve soğandan çıkarsın.” demiştiniz. (Hz. Musa da:) “Daha iyi olanla, daha aşağı olanı değiştirmek mi istiyorsunuz? (Öyleyse) bir şehre/kasabaya(5) inin, şüphesiz (orada) sizin için istediğiniz (sebzeler) vardır.” dedi. Onlar (bu sabırsızlıklarından dolayı) yine yoksulluğa/düşkünlüğe, aşağılığa mâruz kaldılar, Allah’ın gazabına da uğradılar.(6) Bu (musibetlerin sebebi), hem Allah’ın âyet (mucize ve açık belge)lerini inkâr etmeleri ve peygamberleri(nden Zekeriya, Yahya ve Şuayb’ı) öldürmelerinden, hem de (Allah’a) isyan edip aşırı gitmelerindendir.

--------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR:
1-Kudüs, Şittim veya Eriha.

2-Kendilerine söylenen tevbe manasındaki “hıtta” kelimesini, buğday anlamına gelen “hınta” kelimesi ile değiştirip, akıllarınca Allah’ı ve bu emri alaya aldılar.

3-7/133. âyette bahsedilen musibetler gelmiş olup, bir de rics (murdar/pis şey) olan bulaşıcı vebâ mikrobu yayılmış, binlerce kişi ölmüştü.

4-İsfehânî, s. 483, Kuteybe, s. 50.

5-Âyetteki Mısır iki anlam ifade etmektedir. Biri özel isim olan Mısır şehri, diğeri de herhangi bir şehir veya kasabadır. Fakat burada “dönün” kelimesi kullanılmadığı için bu, Firavun’un şehri olan Mısır’ın olmayışına herhangi bir kasaba olmasına daha uygundur. Ama bu cevap, bir müsaadeden ziyade onları bir azarlamayı içermektedir.

6-Devletleri yıkıldı, cemiyetleri perişan oldu. Fâtiha sûresinde geçtiği üzere, gazaba uğrayanlardan oldular.
User avatar
nisanur
Posts: 518
Joined: 13 Nov 2007, 18:10

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by nisanur »

62. Şüphesiz (bütün) iman edenlerle,(1) yahudiler, hıristiyanlar ve sâbiîlerden(2) (son din İslâm’a göre veya İslâm’dan önce)(3) Allah’a ve âhiret gününe inanıp da sâlih amel işleyenler var ya, artık onların mükâfatı Rableri katındadır. Onlar için hiçbir korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir. [krş. 5/69]

63. Hani (ey yahudiler! Vaktiyle Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden kesin söz almıştık, (sonra bu ahdi bozduğunuz için yeniden söz veresiniz diye tehdit olarak) Tûr’u (Tûr dağını da mûcize olarak üzerinize yükseltip kaldırmıştık da: “Size verdiğimiz (hükümler)e kuvvetle sarılın ve içindekileri daima hatırlayın ki (helakten ve azaptan) sakınanlardan olabilesiniz.” (demiştik). [krş. 52/1]

64. Bunun ardından (söz verdikten sonra), yine döndünüz. Eğer Allah’ın üzerinizde merhameti ve büyük lütfu olmasaydı, en büyük zarara uğrayanlardan ol(up yok ol)urdunuz.

65. Cumartesi günü içinizden (ibadet etmek yerine balık avlayarak) haddi aşanları elbette bilmektesiniz. İşte onlara: “Aşağılık birer maymun olun.” dedik.(4) [krş. 5/60; 7/163, 166]

66. İşte biz bunu (bu cezayı) hem o zamandakilere/orada bulunanlara, hem sonradan geleceklere ibret; muttakîlere (Allah’a karşı gelmekten sakınanlara) da bir nasihat kıldık.

(Bir adam, kendisi öldürdüğü halde, Hz. Musa’ya gelerek, öldürülmüş birini gördüğünü söyleyip kâtilinin bulunmasını istemişti. Hz. Musa da Allah’ın emri üzerine bir inek kesileceğini, onun bir uzvu ile öldürülen kişiye vurulacağını, onun da dirilip kâtili bildireceğini söylemişti. Fakat onlar kesme emrini yerine getirmeyip, ineğin özelliği hakkında soru sormaya başladılar. Aşağıdaki âyetler bunları anlatmaktadır.)


67. Musa, kavmine: “Allah, size mutlaka bir sığır kesmenizi emrediyor.” demişti. Onlar: “Bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. (Musa da:) “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” dedi.

68. (Onlar: “Ey Musa!) Rabbine bizim için yalvar (O’na sor) da onun ne biçim (bir sığır) olduğunu bize açıklasın.” dediler. (Musa da: “Allah) buyuruyor ki; o ne çok yaşlı, ne de körpe, bunun arasında (dinç) bir sığırdır. Artık emredildiğiniz şeyi yapın.” demişti.


69. Onlar (tekrar): “Rabbine bizim için yalvar da onun renginin ne olduğunu bize açıklasın.” dediler. (Musa:) “O (Rabbim), rengi bakanlara neşe (ferahlık) veren sapsarı bir inektir.” buyuruyor, dedi.

--------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR:
1-Samimi olsun veya olmasın (Beydâvî).

2-Sâbiîler, bazı müfessirlere göre Yahudilik’le Hıristiyanlık arasında karma tevhîdî bir dîne inanan kimselerdir. Bunların, Hz. Yahya’nın takipçileri oldukları söylenmektedir. Ancak bunlar Irak’ta yaşayan ve Mandeîler diye tanınan bir topluluğa mensup olabilirler. Harran’daki kendilerine Sâbiî ismini verenler ise bunlardan değildirler.

3-Çünkü son din İslâm geldikten sonra artık hiçbir din makbul değildir (3/85). Eğer onların imanı ve ameli kabul olsaydı Hz. Peygamber (s.a.v.), onları davetle uğraşmazdı. [bk. 3/85; 5/69; 7/157-158; 8/38; 22/17]

4-Müslümanlara cuma vaktinde alış verişin yasak olması gibi, yahudilere de Cumartesi günü balık avlamak yasaktı. Onlardan bu yasağı dinlemeyenler ceza olarak maymuna dönüştüler. Maymuna dönüşen bu grup rivâyete göre üç gün sonra da helak oldu. Hayvanlardan insan olmamıştır ama, böyle maddeten veya mânen hayvanlaşan insanlar çok olmuştur.
Dinle neyden duy neler söyler sana
Sızlanır hep ayrılıklardan yana
Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni...
User avatar
nisanur
Posts: 518
Joined: 13 Nov 2007, 18:10

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by nisanur »

70. Yine: “Bizim için Rabbine dua et de, onun (mahiyetinin) nasıl olduğunu bize açıklasın, çünkü bizce, sığırlar birbirine karıştı. Eğer Allah dilerse biz (emredileni yapmakta) elbette doğruya erişmiş oluruz.” dediler.(1)

71. (Musa şöyle dedi): “(Rabbim) buyuruyor ki: O, henüz toprağı ‘sürmek ve ekin sulamak’ için boyunduruk altına girmemiş, hiç alacası olmayan, serbest dolaşan, kusursuz bir sığırdır.” (İsrâiloğulları:) “Şimdi (Rabbinden) gerçeği getirdin.” deyip hemen o ineği (bulup) boğazladılar. (Emre derhal itaat etmeleri gereken, isteklerini çoğaltmaları sebebiyle) neredeyse (cayıp bunu) yapmayacaklardı.

72. (Ey yahudiler!) Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz de onun (kâtili) hakkında atışmış (suçu birbirinize atmış)tınız. Allah ise gizlediğiniz şeyi açığa çıkarandır.

73. (İşte bunun için) biz: “(Kesilen sığırın) bir parçasıyla ona (o öldürülen adama) vurun.” demiştik, (onlar da vurunca, ölü dirilip kâtilini söylemişti). İşte Allah, tıpkı bunun gibi ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size âyetlerini (kudretini açıklayan delil ve mucizeleri bu şekilde) gösterir.

74. Sonra, bunun ardından (ibret alıp samimi inanmanız gerekirken) kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, belki de ondan daha katı (oldu). Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden nehirler fışkırır; öylesi de vardır ki çatlar da ondan su çıkar; yine öylesi vardır ki, Allah korkusundan (dağdan yuvarlanıp) aşağı iner. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

75. (Ey mü’minler! Yine de yahudilerin) size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Halbuki onlardan bazıları vardı ki, Allah’ın kelâmı (olan tahrif edilmemiş Tevrat’ı)nı dinlerlerdi de, onu anladıktan sonra, bile bile tahrif eder (bozup değiştirir)lerdi.


76. (O yahudilerden olan münâfıklar) iman edenlerle karşılaştıkları zaman: “Biz de iman ettik.” derlerdi. Birbirleriyle tenhada (baş başa) kaldıkları zaman ise (yahudilerin ileri gelenleri bunlara): “Allah’ın size açıkladıklarını (yani Tevrat’ta bildirdiği Hz. Muhammed’e ait özellikleri), Rabbiniz katında si(zin aleyhini)ze delil getirsinler diye mi onlara söyleyip duruyorsunuz? Buna aklınız ermiyor mu?” derler. [krş. 2/14]

--------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR:
1-Âyetin son cümlesini: “Eğer Allah dilerse (istenilen şeyde mutlaka) doğruyu buluruz.” şeklinde tercüme etmek de mümkündür. Sonraki âyet de bu anlamı vermeye daha uygundur.
Dinle neyden duy neler söyler sana
Sızlanır hep ayrılıklardan yana
Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni...
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by asım »

lale_zar wrote:.....
Devam etmiyor musunuz?
Okuyup, istifade etmemiz için aktarıyorsunuz diye düşünmüştüm.
Yoksa yayınlamadığınız bir usul vardı da, bilmeden biz üzerimize düşeni yapmadık mı?
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
maneviyat

Re: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali

Post by maneviyat »

Estagfirullah.Asım bey, lalezar hanımın aklına takılan bir mevzu olmuştu, iskenderpasa.com dan buraya kopyalanmasıyla ilgili, lalezar hanım bu konuyla ilgili mail göndermişti, maile cevap gelene kadar bir süre ara verelim diye düşünüldü.Bu sebepten ara verildi.
Post Reply

Return to “Meal”