Receb-Şaban İbadet

Kaçırılmaması gereken fırsatları kaçırmamak dileğiyle...
Post Reply
seyir

Receb-Şaban İbadet

Post by seyir »

YAPILACAK İBADETLER

(s.a.v) Efendimiz, bu ayda özellikle çok nâfile oruç tutmuştur, nâfile oruç fevkâlade teşvik edilmiştir. Âişe-i Sıddîka vâlidemizden ve diğer sahâbe-i güzîn (r.a) hazerâtından da rivâyet edilen hadisler var: “Bâzen (s.a.v) Efendimiz Recep ve Şaban aylarında o kadar çok oruç tutardı ki, hiç bırakmayacak zannederdik. Bâzen de tutmazdı, iftar ederdi. O zaman da acaba hiç tutmayacak mı diye düşünürdük” diyorlar.

Bir bütün olarak ne Receb-i şerîfte, ne de Şa’ban-ı şerîfte oruç tutmamıştır (s.a.v) Efendimiz. Yine ümmetini düşünüyordu. Eğer ben “Recep ve Şa’ban aylarını tam tutarsam, ümmetim de aynı şekilde tutmak ister ve zor durumda kalır, zorlanır” düşüncesi vardı.

Terâvih namazına baktığımız zaman, Terâvihde de aynı şeyi görüyoruz. Zaman zaman cemaatin yanına çıkmadığı vâkidir. “Ben sizin içinizdeyken sürekli yaptığımız bir ibâdet farz olabilir. İlâhî emir gelirse ümmetim güç yetiremez, günahkâr olur” düşüncesindeydi (s.a.v) Efendimiz. Fakat hadîs-i peygamberîler vardır; Receb-i şerîf ve Şa’bân-ı şerîfin tamâmında oruç tutma imkânı vardır.

Mescid-i Saadet’te Receb-i şerîfin fazîletini anlatırken (s.a.v) Efendimiz; o ayda birinci günü oruç tutana verilen ecir, ikinci gün tutana verilen ecir, böylece otuz gün oruç tutulduğunda, her günün ecri, mükâfaatı ayrı ayrı ifâde edilmiştir. (Hattâ bu ayda bir tek gün oruç tutanın alacağı mükâfattan söz edilmektedir.)

Meclis-i Rasûlullahta bulunan yaşlı bir zat ayağa kalkıyor diyor ki: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Durumumu görüyorsunuz. Ben Receb-i şerîfin otuzunu da tutmaya güç yetiremem ne emredersiniz, ne tavsiye edersiniz?”

“Başında, ortasında ve sonunda tutarsın. Her hasene on katıyla muamele görür; sen de otuz gün oruç tutmuş gibi sevâba ulaşırsın.” buyurdu (s.a.v) Efendimiz.

Güçlü, kuvvetli olan müslümanlar tutabilirler. Ancak nâfile orucu tutarken farz olan ramazan orucu zedelenecekse, otuz gün bilâ fasıla değil, güç yetirebildiği ölçüde tutması tavsiye edilir.

Nâfile namaz mevzûunda: Yine ölçü aynıdır; öncelik dâima farz ibâdetleredir. Bir gece sabaha kadar nâfile namazla meşgul olan müslüman, ertesi gün farz namazı fevt ediyorsa bu uygun olmaz! Gece iki rek’at teheccüd (nâfile) kılması ve ertesi günün farz namazlarını vaktinde, rükünlerine riâyet ederek edâ etmesi daha doğrudur.

Tesbihat mevzûunda: Üç aylar tesbihi diye özel bir tesbihat yoktur. Fakat heves ile soran müslümana: Üç aylarda başla ama bayram ile bitirme, ömür boyu devâm et bu tesbihâta, bu zikre, tavsiyesinde bulunulur. Böylece de; tesbihatta bulunma, zikretme hevesi engellenmemiş, teşvik edilmiş olur düşüncesindeyim.

Endişe yoksa, sağlığı yerindeyse, Receb-i şerîfte otuz gün oruç tutabilir, Şa’bân-ı şerîfte tutabilir, hâsılı üç ayların tamâmında oruç tutabilir.

Âyetlerle sâbit olan bir husus vardır. Mümin-i muvahhidin vasfı bildirilirken Bakara sûresinin yüz altmış beşinci âyetinde şöyle buyruluyor:

“Allâh’a îman edenlerin Allah sevgisi her şeyden sağlamdır.” Mâide sûresinin elli dördüncü âyetinde ise muhabbet şöyle ifâde edilir:

“Allah onları sever, onlar da Allâh’ı severler.” Görüldüğü gibi Allâh-u Zü’l-Celâl Hazretlerini sevmenin şart olduğuna mezkûr âyetler delâlet etmektedir. Pek çok hadis de vardır bu konuda.

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz Allâh’ı sevmeyi, îmanın şartından saymıştır. “Îman nedir?” diye sorulduğunda Efendimiz: “Îman Allah ve Resûlü senin için her şeyden daha sevgili, sevimli olmaktır” buyurmuştur.

Buhârî ve Müslim’de mestur olan bir hadisleri ise şöyledir: “Sizden biri, Allah ve Resûlü başkalarından daha sevgili olmadıkça îman etmiş olamaz.”

Çok iyi bilmemiz gereken ilk şey şudur: Sevgi ancak bilip, anladıktan, tanıdıktan sonra düşünülür. Zîra insan ancak bildiği, tanıdığı kişiyi sevebilir ki mutasavvıfîne göre önce mârifetullah, sonra diğerleri gelir mü’min için. Önce Rabbini bilecek, tanıyacak, sevecek. Bu mârifet, bu sevgi her yönüyle kalbi istila edecek.

Sevginin kemâli nedir? Kalbin tamâmen Allah (c.c) sevgisiyle dolmasıdır. Allah insanın içinde iki kalp yaratmamıştır ki, o gönülde başkalarına da yer olsun.

“Kalpte nur olmadan kabirde nur olmaz” buyrulmuştur. İşte bu nûru Allah Teâlâ mü’minin kalbine, gönlüne tevdî etmiştir. Zümer sûresi yirmi ikinci âyette:

“Allah kimin kalbini İslâm’a açmışsa o Rabbinden bir nûr üzere olmaz mı?” Elbette nûr üzere olur ve buna basîret, îman ve yakîn nûru denir.

Müslümanlar Allah ve Resûlünü sevmenin farz olduğunda, şart olduğunda ittifak etmişler. Çünkü tâat muhabbete bağlıdır ve onun semeresidir. Tabiatıyla önce sevgi, sonra sevenin sevdiğine itâatte bulunması gerekmektedir. Gönül bir kâseye benzetiliyor, bir billur kâse. O billur kâsenin içine hangi rengi koyarsanız dışına o aksedecektir; mavi, pembe, yeşil, siyah gibi. İster farz ister nâfile olsun, ibâdet ve tâatlere ittiba edecek müslümanın ilk dersi nefsi tezkiyedir. Âyet-i kerîmeleri getirmekten maksadım şudur:

Bir müslüman, eğer Allâh’ı sevdiği iddiasındaysa, önce nefsini tezkiye edecek ve Allâh’ın emirleri ve yasakları nelerdir? Allâh’ın Habîb-i Edîbi (s.a.v) Efendimiz farzları, vâcibleri, sünnetleri, müstehabları, mendubları nasıl uygulamıştır. Onun hayât-ı saadetine bakmamız gerekiyor. Allah Resûlü’nü atlayarak Hakk’a ulaşmak mümkün değildir. Rehberimiz odur. Ona bakıp, Onu örnek alacağız.

Âyet-i kerîme vardır: “Sizin için Resûlullahta sayısız güzel örnekler vardır. Ona bakıp, onu kendinize rehber edinseniz ya.”

Onu kendimize rehber edinsek ya. Nasıl oruç tutmuştur. Meselâ orucu ele alalım: Orucu zedelememek gerekiyor. İster farz, ister bugünlerde tutulan nâfile oruçlarda olsun. Tabi, bu nâfile oruçlar sâdece Receb ve Şâ’ban-ı şerîfe münhasır değil biliyorsunuz. Ay, gün oruçları var, sünnet olan oruçlar var. Esâsen şöyle bir husus vardır:

İnsan nefsine eğilirse, nefsini tezkiyeye çalışırsa bir başkasının gözündeki çöpü asla göremez. Bir başkasında kusur asla arayamaz. Çünkü kendi kusurlarıyla meşguldür. Allâh’ın emirleri ve yasaklarıyla meşguldür. O halde bir başkasına herhangi bir şey söyleyemez. Dolayısıyla da, önemli bir rüknü yerine getirmiş oluyor bu insan.

Guzide.org
User avatar
nisanur
Posts: 518
Joined: 13 Nov 2007, 18:10

Re: Receb-Şaban İbadet

Post by nisanur »

"Şaban benim ayımdır." diyor Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.

Resûlullah Efendimiz Şaban'da oruç tutarmış, onu ihya edermiş; o bakımdan da olabilir.
Bizim yönümüzden de düşünecek olursak, demek ki önce Allahu Teâlâ hazretleri tarafından tevbemiz kabul olunursa; Allahu Teâlâ hazretlerinin böyle lütufları ile mağfiret olunursak, ondan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in inşâallah şefaatine de nail olacağız. Oradan da o feyizler bereketler de gelecek.

O zaman Ramazan da bizim ayımız oluyor. Yani Resûlullah'ın da hoşnutluğunu kazanmış olarak Şaban'dan

Ramazan'a ulaştığımız zaman artık mahsul ayı.

Başaklar olgunlaştı, taneler irileşti, sarardı. Böyle dallarda ağırlaştılar, boyunlarını büktüler, hadi harman zamanı artık. Onları inşâallah harmanlayacağız, mahsulü alacağız, feyizlere bereketlere nail olacağız.
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN (Rh.A)
Dinle neyden duy neler söyler sana
Sızlanır hep ayrılıklardan yana
Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni...
Post Reply

Return to “Önemli Gün ve Geceler”