Tasavvuf Notları

Başta hocaefendilerimiz olmak üzere büyük zatların tasavvuf tanımları, tasavvufun inceliğine dair yazılar, vs...
Post Reply
mnctosman

Tasavvuf Notları

Post by mnctosman »

“Ben neredeyse her ilimde tahsilimi tamamlayıp belli bir payeye erdikten sonra bütün gücüm ve gayretimle sufilerin yoluna yöneldim.Sizlere söyleyeceğim şu kadarcık bilgi bile onların yolundan istifade etmek için yeterlidir.Ben kesinlikle anladım ve bildim ki,gerçekten ALLAH yolunun yolcuları sufilerdir.Sufilerin gidişatı ve yaşantısı yaşantıların en güzeli;benimsedikleri yol,yolların en doğrusu ve ahlakları da ahlakların en temizidir.Yeryüzündeki bütün akıl sahiplerinin akılları,hikmet ehlinin ince bilgileri ve İslam’ın esrarına vakıf olan alimlerin ilmi bir araya gelip onların yaşantısından ve ahlaklarından daha güzel ve daha hayırlı bir yaşantı ve ahlak ilkesi ortaya koymaya çalışsalar buna güçleri yetmez.”
İmam-ı Gazali Hazretleri
Sufi Kelimesi

Sıra,dizi anlamındaki “saff” kelimesinden türemiştir.

Çölde biten bitki olan “sufane”den türemiştir.

Temizlik,saflık anlamındaki “safa”dan türemiştir.

Ashab-ı Suffe’nin “suffe”sinden türemiştir.

Yunanca bir kelime olan “sophia”dan türemiştir.

Yün anlamına gelen Arapça “suf” kelimesinden türemiştir.

Bugün itibariyle araştırmacılar sufi kelimesinin kökünün “suf” denilen yün elbiseden geldiğini düşünmektedirler.İslam kültüründe yün elbise giyme geleneği Hz Peygamberden önceki peygamberlere kadar uzanır.Tevazu,alçakgönüllülük ve zühdün sembolü olarak görülür.

Tasavvufun Tanımı

“Tasavvuf hakikatle donanmak ve insanların sahip olduğu şeylerden yüz çevirmektir.(Maruf-ı Kerhi)

Tasavvuf güzel ahlaktır.(Seriy-yi Sakati)

Tasavvuf tamamen edebtir.(Ebu Hafs Haddad)

Tasavvuf Hakk’ın seni sende öldürüp ebediyyen kendisiyle diriltmesidir.(Cüneyd-i Bağdadi)

Tasavvuf nefsin bütün istek ve zevklerini terk etmektir.(Ebul Hüseyin Nuri)

Tasavvuf dinin ihsan boyutudur.

Tasavvuf kişinin içinde bulunduğu zamanı en iyi şekilde değerlendirmesidir.

Tasavvuf ne benim anlatabileceğim kadar anlatılabilir,ne de senin anlayabileceğin kadar anlaşılabilir bir sırdır.

Tasavvufun İslamdaki Yeri

Tasavvuf’un İslam’daki yerini en güzel bir biçimde “Cibril Hadisi” diye meşhur olan hadisin açılımında görüyoruz.Bu hadiste Cebrail Hz Peygambere gelerek iman,islam ve ihsanın ne olduğunu sorup Hz Peygamberden cevaplarını almıştır.

“İhsan nedir?” sorusuna Hz Peygamber şu şekilde cevap vermiştir: “İhsan,ALLAH’ı görüyormuşsun gibi ona kulluk etmendir.Zira sen onu görmesen de o seni görmektedir.”

İhsan sahibi olmak isteyen kişinin sahip olması gereken en önemli özelliklerden birisi kendisini kontrol etmesidir.Tasavvufta buna “murakabe” adı verilir.Murakabenin yanında nefis muhasebesi,nefis terbiyesi,mücahede,riyazet takva,vera,marifet,ilim,zikir,zühd,istikamet,ihlas,sabır,rıza ve şükür ihsanı oluşturur.

Sufilerin asıl amacı da ihsan ehli olabilmektir.

Tasavvuf - Tarikat İlişkisi

Tasavvuf ilmi ya da tasavvufi bir yaşayış biçimi İslam dininin ihsan boyutunun sufiler tarafından yorumlanış ve ortaya konuş biçimidir.Tarikatlar ise daha çok büyük teorisyen sufilerin tasavvufi görüş ve düşünceleri etrafında oluşan ekollerdir.Tarikatlar belli bir tasavvufi eğitimin ve öğretimin yapıldığı yerlerdir.

Yeni bir mezhep ile tarikat kurmada önemli bir fark vardır.Mezhepler birbirinden bağımsız olabilir fakat yeni bir tarikat önceki bir tarikatın kolu ya da şubesi olmak zorundadır.Başka bir deyişle tarikatlarda Hz Peygambere ulaşan silsile esastır.Silsilesi olmayan tarikat sünni tasavvuf anlayışına göre hak değildir.

Silsile

Silsile, tarikat şeyhlerinin Hz. Peygamber'e kadar uzanan üstadlar zincirine verilen addır. Hz. Peygamber'den günümüze kadar devam eden iki silsile vardır. Bunlardan biri Hz. Ebû Bekir diğeri de Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber'e ulaşır. Silsile, manevi bir neseb sayılır. Şeyh baba, eşi anne, müridler (ihvan) kardeşlerdir. Bu manevi ailenin soy ağacı, Hz. Peygamber'e ulaşan silsilenamelerdir. Bu yüzden silsilesini bilmeyen tarikat mensupları, şeceresini bilmeyen kimselere benzetilmiştir. Böyle bir titizlik tarikat bağlarında mensubiyet duygusunu pekiştirmektedir. Müridin kendisini manevi olarak şeyhinin soyundan bilmesi ve onun manevi evladı sayması; şeyhin de kendisini onun manevi babası bilmesi ve onu manevî evladı görmesi, duyguları yükseltmekte ve iletişimi kolaylaştırmaktadır.

Hz Peygamber Zamanında Tasavvuf

Tasavvuf ilim olarak Hz Peygamber zamanında yoktu fakat tasavvufi yaşantı sahabe ve Hz Peygamberin tüm yaşantısına hakimdi.Aynen tasavvuf ilmi gibi Hz Peygamber zamanında Hadis ilminden de söz edemeyiz ama hadisler Hz Peygamberin bizzat sözleridir ve Hz Peygamber zamanında da vardır.Tasavvuf ilminin ana konularını oluşturan takva,vera,tevazu,şükür,rıza vs konuların hayata yansıtılması da elbetteki Hz Peygamber zamanında en güzel bir biçimde gerçekleşmiştir.

Velhasıl kelam,Hz Peygamber zamanında tasavvuf ismen olmasa da cismen hayata hakimdi.

Zühd Dönemi

Tasavvufi hareketin özü,ilk şekli zühddür ve aslında tasavvuf ilk defa bir “zühd hareketi” olarak tarih sahnesine çıkmıştır.Zira Zühd döneminin diğer dönemlerden farklı ve kendisine mahsus bir zühd anlayışı olmuştur.Marifetten çok amele,ilhamdan çok ibadete,keşiften çok ahlaka,kerametten çok istikamete önem verme dönemin başlıca özelliği idi.

Tasavvufu bir ağaca benzetecek olursak Hz Peygamber dönemi tasavvuf ağacının çekirdeğini teşkil ettiği gibi,Zühd dönemi de bu ağacın kökleri mesabesindedir.

Zühd

Zühdün kelime anlamı bir şeye karşı isteksiz olmadır.Tasavvufi ıstılahı ise dünyaya,maddeye ve eşyaya yani ALLAH’tan gayrı hiçbir şeye değer vermemedir.Bu hareketi gerçekleştiren sufi tabakasına zahid denilir.Mümkün oldukça zamanlarını namaz kılmak,Kur’an-ı Kerim okumak,zikir ve tesbih yapmak gibi ibadetlerle geçirirler.Zühd hayatı,nefisle mücadelede en güvenilir yollardandır.Halvet,uzlet,zikir,riyazet,sabır,şükür, tevekkül,takva,aşk,muhabbet zühd hayatının vazgeçilmez unsurları arasında yer alır.

Sakın ola ki bu dünya sizi aldatmasın(Lokman Suresi)

Bu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise gerçek hayat işte oradadır(Ankebut Suresi)

Ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır(Duha Suresi)

Ahirete karşılık dünya hayatını satın alanlardan azap hafifletilmeyecektir(Bakara Suresi)

Tasavvuf Dönemi

Tasavvuf dönemi genellikle Maruf’u Kerhi ile başlatılıp Ahmed Yesevi ve Abdülkadir Geylani’ye kadar devam eder.Bu dönem sufi hareket dönemlerinin en canlısıdır.Çünkü bu dönemde tasavvuf bir ilim dalı olarak ortaya çıkmış ve ilk eserlerini vermiştir.Bu dönemde Hallac-ı Mansur ile ilk şehidini veren tasavvuf,sonunda Kuşeyri ve İmam-ı Gazali gibi sufilerin büyük gayretleri sayesinde İslami ilimler arasındaki yerini almıştır.Bu dönemde yazılan Kuşeyri’nin “Kuşeyri Risalesi” ile İmam-ı Gazali Hazretlerinin “İhyau Ulumi’d-Din” adlı tasavvuf klasiği önem arzetmektedir.

Hallac-ı Mansur

İlk tasavvuf şehidi olan Hallac-ı Mansur Ene’l hak (Ben Hakk’ım) sözünden dolayı idam edilerek vahşi bir şekilde öldürülmüştür.Ciddi araştırmalardan sonra Mansur’un sadece bu sözü söylemiş olmasından dolayı öldürülmüş olması uzak bir ihtimaldir.

Tasavvuf düşüncesi bakımından bu sözün değerlendirilmesi şöyledir:Mansur bu sözü manevi sarhoşluk yani tasavvuftaki adı ile “sekr” halinde söylemiştir.Bu durumda söylenen sözlerden dolayı sorumluluk gerektirmez çünkü kişi kendinde değildir.Kaldı ki enel-hak “Ben hakkım” demektir.”Ben ALLAH’ım” demek değildir.İki söz arasında ise çok büyük fark vardır.

Sufilerden birisi “Mansur enelhak demeyip de enel-batıl mı deseydi?” diye sormaktan kendini alamaz.

Enelhak sözü Mansur’un dudağında nur idi.Ben sizin Rabbinizim ,ifadesi ise Firavun’un dilinde yalandı.(Hz Mevlana)

Tarikatlar Dönemi

Kadirilik: Abdülkadir Geylani

Yesevilik: Hoca Ahmed Yesevi

Rufailik: Ahmed Rufai

Kübrevilik: Necmeddin-i Kübra

Sühreverdilik: Ebu Hafs Ömer Sühreverdi

Çeştilik: Şeyh Hasan Çeşti

Ekberilik: Muhiddin-i Arabi

Bektaşilik: Hacı Bektaşi Veli

Mevlevilik: Hz Mevlana

Nakşibendilik: Muhammed Behauddin Şah-ı Nakşibend

Celvetilik: Aziz Mahmud Hüdai
mnctosman

Re: Tasavvuf Notları

Post by mnctosman »

Vahdet-i Vücud

Vahdet-i vücud Muhiddin-i Arabi tarafından ortaya koyulan bir tasavvufi düşünce sistemidir.Vahdet-i vücud varlığın birliği demektir.Buna göre gerçek varlık sahibi olan tek varlık ALLAH’tır.O’nun varlığı kendiliğindendir.Başka varlıklar isim ve sıfatlarının tecellilerinden ibarettir.Yani bağımsız değillerdir, ALLAH’ın tecellisine mazhar oldukları için vardırlar.Varlıkları kendiliğinden değildir.

Bu inançta bütün varlığı ALLAH’ta toplama düşüncesi hakimdir. Evrendeki her şey ALLAH’tandır ama hiçbiri ALLAH’ın bir parçası değildir.

Tasavvuf düşüncesinde vahdet-i vücud anlaşılması zor bir konudur.Bu yüzden zaman zaman ciddi tartışmalara yol açmıştır.

Vahdet-i Şühud

Vahdet-i şühud Müceddid-i Elfi Sani İmam-ı Rabbani Hazretleri tarafından ortaya konulan tasavvufi düşüncedir.

Fena fillah halini yaşayan insanın “ALLAH’tan başka hiçbir varlık yoktur.” demesine rağmen,şuuru yerine gelince ALLAH’ı ayrı,alemi ayrı varlık olarak kabul etmesi vahdet-i şuhuddur.

İbadet,taat,riyazet ile meydana gelen ilahi aşk ve sevgi kulu istila edince vecd hali ortaya çıkar.Bu durumda kişi her yerde ALLAH’ın tecellisinden başka bir şey göremez olur.

Vahdet-i şühud “bir görmek” vahdet-i vücud “bir bilmek” manasına gelir.

En kısa ifadeyle vahdet-i şühuda göre “Her şey ALLAH’tandır” Vahdet-i vücuda göre ise “Her şey O’dur.” Çünkü O’ndan başka gerçek varlık yoktur.

Nefs

Tasavvufta “nefs” denilince çoğunlukla insandaki kötü duyguların kaynağı olan manevi unsur kastedilir.Nefis kendi başına bırakıldığında hep kötüyü emreder.Hz Peygamberin deyimiyle “Nefs insanın en büyük düşmandır”

Ancak nefis eğitilmesi durumunda mutlak kötü değildir.Başta kötüye yönelse de daha sonraları eğitimin etkisiyle iyi ve güzele yönelir.

İnsanın ahlak sahibi olması,nefsini öldürmesine ve yok etmesine değil,eğitmesine ve kontrol etmesine bağlıdır.Nefs ve nefsani arzuların bulunmaması değil,bulunduğu halde kontrol edilmesi,meşru sınırlar içinde tutularak iyi,doğru ve güzele yönlendirilmesi daha önemli ve anlamlıdır.

“Nefsini bilen Rabbini bilir…”

Nefsin Mertebeleri

Nefs-i emmare: Nefsin en ham şeklidir.Her şeyde ben ve benlik düşüncesi hakimdir.

Nefs-i levvame: Azarlayan,kendini kınayan nefs demektir.Emmarede tamamen ölü olan nefs,bu safhada şüphe duymaya ve özeleştiri yapmaya başlamıştır.

Nefs-i mülhime: İlham ve keşfe mazhar olmaya başlayan iyiyi kötüden ayırd eden,aşırı istek ve arzularına karşı direnme gücüne sahip olan nefistir.

Nefs-i mutmainne: Kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup güzel ahlakı benimsemiş nefistir.Dini sadakatle yaşayıp cennet nimetlerine erme söz konusudur.

Nefs-i razıye: ALLAH’tan razı olmuş nefis demektir.

Nefs-i merzıyye: ALLAH’ın kendisinden razı olduğu nefistir. Tam fena halidir.

Nefs-i kamile: Her türlü kemali elde etmiş nefistir.

Nefsi Islah Etmek

Mücahede,insanın nefsani arzularına ve aşırı isteklerine karşı savaş açmaktır.Savaşın başarılması nefsi ıslah etmek ile olacaktır.”Ölmeden evvel ölünüz” hadisindeki mana da nefsani duyguları öldürmektir.
Ayrıca halvet,uzlet ve çile gibi zorlayıcı yollara başvurulmuştur.Bunlar belli bir süre tenha bir yere çekilip az bir yiyecekle yetinerek ibadet ve tefekkürle manevi yönünü geliştirme çalışmalarıdır.(Bu süre Mevlevilerde 1001 gündür. Nakşibendilerde ise halktan kendini koparmak tercih edilmemektedir.Onlarda asıl maksat halk arasında Hakk ile olmaktır.)

Tasavvufun asıl amacı da toplum içinde,her türlü dış etkiyi azaltarak olgunlaşmayı gerçekleştirmektir.Bu şekilde insanlara faydalı da olunur.

“Sufi bedeni halk ile ruhu Hakk ile olan kimsedir…”

Kalp

Kalp,Rabbani ve ruhani bir latife,ilahi bir cevherdir.Tasavvufi ahlak eğitiminde kalbin önemi çok büyüktür.Türkçe’de kalp yerine “gönül” kelimesi de kullanılır.Bunun nedeni kalbin manevi yönünü ön plana çıkarmaktır.

Dini bakımdan kalp çok önemlidir.Çünkü vahiy Hz Peygamber’in kalbine inmiştir.Kalp ilmin,irfanın ve marifetin de kaynağıdır.Arifler ALLAH,sıfatları,fiilleri ve isimleri hakkında en sağlıklı bilgileri buradan alırlar.

Sufiler gönlü aynaya benzetirler.Gönlün insana iyi,doğru ve güzeli gösterebilmesi için düzgün,pürüzsüz,tertemiz olması gerekir.Gönül aynası tertemiz olmayanlar hakikati göremez.

“İnsan vücudunda bir et parçası vardır.O iyi olursa tüm vücud iyi,o kötü olursa tüm vücud kötü olur.O et parçası kalptir.” (Hadis-i Şerif)

Ruh

Her müslümanın kabul ettiği manevi varlığının bir cephesinin de “ruh” adıyla anıldığıdır.Bazı mutasavvıflar bedeni kafese,ruhu ise kuşa benzetmişlerdir.İnsan bedeni arzu ve ihtiyaçlarının esiri olduğu müddetçe ruh,beden kafesinden kurtulup mana aleminde kanat çırpamaz.

Sufilere göre yaratma ruhla başlamıştır.İlk yaratılan Hz Peygamberin ruhudur.Daha sonra sırayla peygamberlerin, evliyanın,müminlerin ve günahkarların ruhu yaratılmıştır.İnsanların ruhlarından sonra cinlerin,şeytanların ve hayvanlarla bitkilerin ruhu yaratılmıştır.

Sufilere göre ALLAH bütün insanların ruhlarını yaratmış ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuş,ruhlar da, “Evet RABBİMizsin” diye cevap vermiştir.Buna “elest bezm-i” denir. (Araf Suresi 7)

Akıl

Sufiler fonksiyonu itibariyle aklı ikiye ayırmışlardır.

Akl-ı maaş: Dünya işlerini ve tabiat alemine ait meseleleri anlamamızı sağlar.
Akl-ı mead: Manevi ve metafizik konularu idrak edebilen akıldır.

Fizik alemin işleyişini idrak etmemizi sağlayan akl-ı maaş, manevi ve ahlaki konularda ahkam kesmeye başlarsa, ahlaki açıdan çelişkili durumlar ortaya çıkar.

Aklı meadın,fizik alemin işleyişine müdahil olduğu durumlarda da bazı ahlaki problemler ortaya çıkabilmektedir.

“Öylelerini de gördüm ki az yemek yiyor,bütün gece uykusuz kalıp devamlı olarak ALLAH’ı zikrediyor.O hale geliyor ki çoğu kez bayılıyor.İyileşip namaz kılabilmesi için günlerce bakıma muhtaç oluyor.Bütün bunlar hatadır.Her şeyi ölçü ile yapmak gerekir.” (Sufi Serrac)

Mürid - Mürşid

İmam-ı Gazali mürşid-i kamili hazık bir doktora benzetir.Doktor bizatihi hastayı iyileştirici olarak kabul edilemez.Ancak o,tavsiye ettiği ilaçlar,perhizler,tedavi usülleri ile yol gösterici olabilir.Hastalığın giderilmesi ise doktorun tavsiyelerini yerine getirmekle mümkün olur.Aksi halde hastalık müzmin bir hal alacak ve ölümle son bulacaktır.

Bedenler hastalandığı gibi ruhlar da hastalanabilmektedir. Bedeni hastalıkların doktoru olduğu gibi ruhi hastalıkların da doktorları mürşid-i kamillerdir.Tasavvufa “gönül doktorluğu” denmesinin sebebi de budur.

“ALLAH onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir.Gözlerinin üzerinde ise büyük bir perde vardır.” (Bakara 6)

Mürşid-i Kamil

Sözlükte şeyh,ihtiyar ve yaşlı kişi anlamına gelir.Bu anlamda yaşlılık 50 veya 51 yaşlarında başlar ve ölünceye kadar devam eder.

Üstad ve mürşide “şeyh” denilmesinin sebebi ilim ve faziletçe büyük olduğu içindir.Çünkü yaşlıların tecrubeleri ve deneyimleri daha fazladır.

Salih ve takva sahibi bu kişilere halk mübarek insanlar nazarıyla bakar.ALLAH’ın yakınlığını kazanmak için onlara yakınlık duyarlar ve dualarını almak isterler.Yaşam tarzlarından etkilenen insanlar bu kişilerin öğütlerini can kulağıyla dinlerler.

“ALLAH onlardan razı,onlar da ALLAH’tan razı olmuştur.”(Tevbe 100) sırr-ı ilahisine mazhar olan kişilerdir mürşid-i kamiller.

Şeyh,sufi,arif,fakir ve veli gibi terimler bazen eşanlamlı olarak kullanılsa da aralarında önemli farklar vardır.Her sufi fakir, veli ve her arif şeyh değildir.

Sufiliğin kanaat önderleri hiçbir zaman kendilerine şeyh,üstad, arif,fakir,murad,mürşid vs gibi sıfatlar vermemişlerdir.Bu isimler izleyicileri ve bağlıları tarafından belli bir süreç içinde verilmiştir.

Sufiler Hz Peygamberin varisleri ve izleyicileri olduklarına inanmışlardır.

“Alimler peygamberlerin varisleridir.” (Hadis)

“Ümmetimin alimleri İsrailoğullarının peygamberleri gibidir.” (Hadis)

“Şeyh; şeriat,tarikat ve hakikat ilimlerinde başkalarını kemale ulaştıracak derecede kamil olan insandır.O,nefsin afet ve hastalıklarını,bunların ilaç ve tedavilerini bilen kimsedir.” (Kaşani)

ALLAH ve Resulü gibi mürşidler de yol gösterdiklerinden rehber kabul edilirler.

“Her kavmin bir rehberi vardır.” (Rad 7)

“ALLAH’ın en fazla sevdiği kul ALLAH’ı kullarına,kulları Mevlalarına sevdiren kişidir.”(Sühreverdi)

Şeyh Hakk’a giden yolu bilen,yaşayarak ve deneyerek öğrenmiş olan zattır.Talib olanlara bu yolda rehberlik eden her şeyh aynı mertebede değildir.Şeyhlikte de bir takım dereceler vardır.

Sohbet Şeyhi

Sohbet şeyhleri meclislerinde bulunan taliblere tasavvufi hayatı yaşayarak,hissederek ve tadarak öğretir.Daha doğrusu bu hayatı onlara yaşatır.Burada anlatma birinci derece önemli değildir.Şeyhin müride nazar etmesi çok daha önemlidir.Sohbet şeyhlerinin meclislerinde sohbet de vardır fakat sükut daha değerlidir.Şeyh ibadeti ve ahlakı ile çevresindekilere örnek olur.Şeyhin etrafındakileri manen etkileme gücü vardır.

“Bir kimse bir şeyhten terbiye görmedikte bütün ilimleri tahsil etmiş,çeşitli zümrelerin aralarında bulunmuş olsa bile erler mertebesine ulaşamaz.” (Ebu Ali Sakafi)

“Kendi başına biten ağacın meyvesi olmaz.Nasıl anne ve baba olmadan çocuk dünyaya gelmiyorsa,bir mürşidin terbiyesi altına girmeden de yeni alemlere doğuş mümkün olmayacaktır.(Ebu Ali Dekkak)

Talim Şeyhi

Bunlar İslam’ı bilen takva sahibi salih müminlerdir.Kendilerine başvuran müminlere dinin zahiri hükümleri hakkında bilgi vermeleri yanında batını ilimler hakkında da bilgi verirler. Müslümanların nefislerimi kötülüklerden arındırmaları ve ahlaklarını düzeltmeleri konusunda onlara yardımcı olurlar.

“Şeyh konuşunca manevi hakikatleri dile getirir,sükut ettiğinde dünyadan bağlarını kopardığını organları anlatır.” (Zünnun)

“Arifle ilişki kurmak ALLAH’la ilişki kurmak gibidir.” (Zünnun)

“Alim örnek alınır,arifle hidayete erilir.” (Kuşeyri)

Terbiye Şeyhi

Terbiye şeyhi,kendisine bağlanan bir mümini ve müridi tıpkı bir ebeveynin çocuklarını,bir öğretmenin öğrencisini,bir ustanın çırağını terbiye etmeleri gibi terbiye eder eder ve yetiştirir.Müridler anne babalarına itaat ettikleri kadar hatta daha fazla şeyhlerine itaat ederler.Zira talib kayıtsız şartsız itaat edeceğine dair söz vermiş,bu niyet ve maksatla mürid hırkası giymiş,ihvanın arasına katılmıştır.Şeyh müridini evlad,mürid de onu babası olarak görür.

Sohbet ve talim şeyhleri muhiblerine evrad-u ezkar okuma mecburiyeti getirmedikleri ve onlar üzerine sıkı bir denetim kurmadıkları halde terbiye şeyhleri bağlılarına evrad okuma zorunluluğu getirirler.Onları sıkı bir denetim altına alırlar ve zaman zaman müridleri test ederler.

Evrad-u Ezkar

Arapça virdler demektir.Her tarikatın belli bir dua ve Arapça metinlerden oluşan evradı vardır.Evrad kur’an ve hadiste geçen bazı duaların yanısıra sufiler tarafından düzenlenen duaları da içerir.Evrad düzenli ve devamlı olarak günün belli saatlerinde okunur.

Mahmud Sami Ramazanoğlu,seher vaktinde okunan evrad ile daha sonraya bırakılan evradı,Ramazan ayında tutulan oruç ile kazaya bırakılan oruca benzetir.Çünkü seher vakti Hakk Tealanın rahmet kapılarını sonuna kadar açtığı değerli zaman dilimleridir.

“Onları geceleri pek az uyurlar ve seherlerde istiğfar ederler.” (Zariyat Suresi 17,18)

Mürşid-i Kamilin Özellikleri

Müridlerini eğitecek kadar şer’i bilgiye sahip olmalıdır.

Ehl-i sünnet itikadına sahip olmalı ve bidatlerden sakınmalıdır.

Cömert ve eli açık olmalıdır.

Cesur ve yürekli olmalıdır.

Ruhen iffetli ve namuslu olmalıdır.

Asla müridlerinin mal varlığına göz dikmemelidir.

Müridine karşı şefkatli ve merhametli olmalıdır.

Müridlerin ufak tefek hatalarını görmezden gelip affetmelidir.

Velilik keremine sahip olmalı ve bundan müride ikram etmelidir.

Müridlerinin az ya da çok olmasını dert etmemelidir.

Güçlü bir tevekkül anlayışına sahip olmalıdır.

Rehbersiz Yola Girmenin Sakıncaları

Bu yolda bazıları yolunu kaybeder ve şeytanın oyuncağı haline gelir.Abdulvahid Zeyd de geceleri cennete gittiklerini sanan bir topluma aslında şeytanın onları çöplüğe götürdüğünü kendilerine göstermişti.

Bu yolda delilsiz girenlerden bazıları,aniden karşılaştıkları şiddetli tecelli ve cezbe halleri karşısında şoka girmişler,akıl ve dengelerini yitirmişlerdir.Böylece ömür boyu meczub olarak yaşamışlardır.

Bazıları ise donakalmışlar,bir daha kendilerine gelememişlerdir. Bazıları riyazet yapacağım ve çile çekeceğim derken aklını oynatır ve bilinci bozulur,yarı deli haline gelir,büyük iddialarda bulunur.

“Yüzünü görmek için bile aynaya muhtaç olan insan,iç yüzünü görmek için kalbi Hakk ile cilalı bir mürşid-i kamile muhtaç olmaz mı?” (Kenan Rufai)

Mürid

“Mürid,ALLAH’ın ona irade ettiği şeyden başkasını irade etmeyen kimsedir.” (Ebu Ali Ruzbari)

“Bir müridin dünyalığını artırma peşinde olduğunu gördünüz mü bilin ki o bedbaht olacaktır.” Muhammed Fadl)

“Ariflerin himmetleri yüce olduğundan gözlerini Mevla’ya dikmişlerdir.Müridlerin ise Mevla’ya giden yola göz dikecek kadar himmetleri yücedir.”

Mürid murad eden kimsedir.Kimse kimseyi zorla mürid yapamaz.Tasavvuf bir eğitim işidir.Çırağın ustasından öğrencinin öğretmeninden tam anlamıyla faydalanabilmesi için teslimiyet gerekmektedir.Tasavvufta ise şeyhe bağlanmak kişilik kaybına asla yol açmaz bilhassa olgunlaşma için mutlak gereklidir.

“Mürşid-i olmayan 2 günlük yolu 200 yılda alır…” (Hz Mevlana)
mnctosman

Re: Tasavvuf Notları

Post by mnctosman »

Tasavvuf Ehlinin Dereceleri

Yolun Başında Olan mürid (Mürid-i Talib) : Yolun başında olan mürid,vakti değerlendirme çabası içindedir.Tarikata girip henüz yolun başında olan ve kendisinde varlık görüp yaptığı amelleri gözünde büyüten mürid muradına eremez.

Maneviyat Yolunda bir miktar ilerleyen mürid (Mütevassıt) : Bu yolda bir miktar ilerleyen mürid,çeşitli hallere ermiştir.Asıl muradı olan zat-ı İlahi’yi talep etme noktasında tüm sıkıntılara katlanır. Ermişmiş olduğu hallerde ise edebi her zaman muhafaza eder.

Maksuduna ulaşan mürid (Vasıl) : Yolu kat edip maksuduna ulaşan mürid ise aldığı her nefeste uyanıktır.Bu mürid kendi çabası ile değil İlahi bir yardımla ötelere taşınır.O bütün makamları aşmış ve temkin ehlidir.

ALLAH'a Vasıl Olma Yolları

Sohbet

Cezbe yoluna koyulup manevi olgunluğa erme,gerçek bir şeyhe bağlanıp sohbetine devam etme yoludur.Bir mürşidin sohbetinde bulunabilmenin 3 şartı vardır:

Mürid şeyhine devamlı hizmette bulunmalı ve tüm varlığı ile ona yönelmelidir.(Önce hizmet sonra himmet)

Mürid şeyhine asla itiraz etmemelidir.

Mürid şeyhinin önünde ölü yıkayıcısı önündeki ölü gibi olmalıdır. Ancak bu şekilde mürşid müridine yardımcı olabilir.Mürşidine itiraz eden müridin hali sınava hazırlanan öğrencinin öğretmenine itirazı kadar saçmadır.Öğretmen daha önce binlerce kişiyi sınava hazırlamıştır ve bu konuda deneyimlidir.Öğrenci de başarı istiyorsa öğretmenine teslim olmalıdır.

“Bizim yolumuz sohbet yoludur…” (Şah-ı Nakşibend)

Rabıta

Rabıta; “Onlar görüldüklerinde ALLAH hatıra gelir.” hadisi gereğince mürşidin simasını devamlı zihinde canlı tutmaktır.Burada salik mürşidinin cismine değil ruhaniyetine yönelir.Aksik halde şeyhi putlaştırmış olur ve şirke sebebiyet verir.

“ALLAH’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (Tevbe 119)

Sadıklarla maddi olarak her an birlikte olmak mümkün olmayacağından bu yolun büyükleri rabıtayı vazgeçilmez olarak görmüşlerdir.

Maksuda ulaşan mürid yani vuslata eren salik mürşidine rabıta yapmayı bırakır.

“Bir mürid rabıta yolu ile meşgul olarak vuslata çalışıyordu.Bir gün yine rabıta ederken üstadının suretini zihninde canlandırdı ve o sırada gaybet hali hasıl oldu.Ancak o bu duruma hiç iltifat etmedi.Bundan haberdar olan Şah-ı Nakşibend: “Artık beni bırak ve ALLAH’a yönel.Bu halin vuslattır.” buyurmuştur.

Zikir

Zikir,tasavvufta tüm tarikatların ortak temellerinden en başta gelenidir.Tasavvufun asıl amacı insanın daima zikretmesini sağlamaktır.Kur’an’da ayakta iken,otururken ya da yatarken ALLAH’ı zikredenler övülmüştür.

Toplu zikrin uygulanış biçimi tarikatlara göre değişir.Hz Peygamber gizli zikri Hz Ebu Bekir’e öğretmiştir ve Nakşiler bu zikri benimsemişlerdir.Yine Hz Peygamber cehri(sesli) zikri Hz Ali’ye öğretmiştir ve Kadiri-Rufai-Mevlevi tarikatları sesli zikri benimsemişlerdir.

Zikir kelime anlamı olarak “hatırlamak” manasına gelir.Sufilere göre ALLAH’ı hatırlamamalıyız.Çünkü her hatırlama bir unutmanın sonucudur.Her hatırlama bir unutmanın ardından gelir. Sufiler ise her an ALLAH’ı zikretmeyi gaye edinmişlerdir.

“İnsanlar sizi deli sanıncaya kadar ALLAH’ı zikredin…” (Hadis)

Teveccüh ve Murakabe

Teveccüh ve murakabede kalp,iman esasından ayrılmaksızın ALLAH’ın isminin manasını kendinden geçerek devamlı bir şekilde ve bütün dikkatini vererek düşünür.Mürid bu halde iken ilmin mutlak olarak ortadan kalktığı bir noktaya gelirse fena halinin başlangıcı hasıl olmuş demektir.

Murakabe kelimesi “gözetlemek” demektir.Murakabe vuslat için başlıbaşına bir yoldur.Bu yolda müridin,her an ALLAH’ın gözetiminde olduğunu bilmesi ve daima bu bilinç üzere olması gerekir.

“Murakabe yolunda benim üstadım bir kedidir.Bir gün yolda giderken bir kedi gördümBu kedi yere iyice çökmüş gözlerini kırpmadan fare deliğine bakıyordu.Adeta kendinden geçmişti,neredeyse tek tüyü bile kıpırdamıyordu.Onun amacına böylesine teveccüh etmesi ve hedefini hiç gözünü kırpmadan gözetlemesi karşısında hayret içinde kaldım.İçimden bir ses “Ey himmet ve gayreti düşük kişi! Senin maksudun fareden daha mı önemsiz!” Öyleyse sen de talebinde fareden daha aşağı derecede olma” dedi. (Cüneyd-i Bağdadi)


Fena - Beka Halleri

Şah-ı Nakşibend, kaç çeşit fena vardır sorusunu şu şekilde cevaplamıştır:

Maddi vücuddan fani olmak: Bu hal ALLAH’ın zuhuru vasıtasıyla hasıl olur ve cismani alemde var olan her şey hissedilmez olur, onlarla ilgili şuur hali ortadan kaybolur.

Nurani vücuddan fani olmak: Bu hal fena içinde fena halidir. (fena-fil fena).Bu hali yaşayan kişi öyle bir hale gelir ki fena halinde olduğunu dahi bilemez.İşte bu makamda artık ruh zikreder hale gelir,kalp de secde eder,ALLAH’ın iradesine teslim olur.

Bu halleri yaşayan ku İlahi sıfatlarla vasıflanır ve ALLAH’ın ahlakı ile ahlaklanır.Kul bu makama yükselince kudsi hadiste belirtilen “Benimle işitir,benimle görür,benimle söyler.Benimle tutar,benimle yürür ve benimle akleder.” mertebesine erişir.

Beka hali ise fena halinden daha yüksek bir mertebedir.Zira bu, peygamberler ile varisleri mürşid-i kamillerin makamlarıdır.

“Attığın zaman sen atmadın,bilakis ALLAH attı.” (Enfal 17)

Keramet

“Müridlerin pek çoğunun bu yolda geri kalmaları kerametlere takılıp kalmaları sebebiyledir.”

Hissi keramet: Halk yalnızca bu keramet çeşidini bilir.Keramet diyince onların aklına insanların gönlünden geçenleri bilmek, su üstünde yürümek,havada durmak, tayy-i mekan ve tayy-i zaman yapmak gelir.

Manevi keramet: Seçkin kullar ise bu keramet çeşidini bilir.Onlara göre esas olan keramet değil istikamettir.Şeriat adabını muhafaza etmek,güzel ahlak sahibi olmak,insanlara faydalı olmak ve sünnete tabi olmak gelir.

“En büyük keramet,kerameti gizlemektir…” (Sami Efendi)
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

KALB'İN ÇEŞİTLERİ

Post by asım »

(Yahya b.Muâz er-Râzi (Rh.A.):
"Kalb iki türlüdür" demiştir:
"Biri dünya meşgaleleri ile dolu olan kalbdir. Böyle bir kalbe sahip olan kişi, önünde o anda yapması gereken bir ibâdet olsa bile, kalbinde yerleşmiş dünya meşgalesinin gereğini yapmadan ibâdete yönelmez.
Diğeri ise, âhiret âlemine aid meselelerle dolu olan kalbdir. Böyle bir kişinin önünde dünya meselelerinden âcil bir iş olsa bile, kalbinde yerleşmiş bulunan âhirete âid işleri görmeden dünyevî olanına yönelmez."

O halde bak: Bu doğru anlayışın bereketi ile, seni Hakk'tan uzaklaştıran bu fânî meşgalelerin kötülüğü arasında ne kadar fark vardır!)*

Rabbimiz! Bizi de selîm kalbe sahib olanlardan kıl! (âmin)


*-Tasavvufun Esasları - Sühreverdi - İslam Mecmuası/Vefa Yayıncılık
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
ersan
Posts: 2
Joined: 19 Jul 2011, 22:33
Kan Grubu: 0 (+)

Re: Tasavvuf Notları

Post by ersan »

tasavvuf aşk ile aklın izdivacıdır
Post Reply

Return to “Tasavvuf Yolu Nedir?”