Tasavvuf Notları
Posted: 14 Jul 2009, 14:09
“Ben neredeyse her ilimde tahsilimi tamamlayıp belli bir payeye erdikten sonra bütün gücüm ve gayretimle sufilerin yoluna yöneldim.Sizlere söyleyeceğim şu kadarcık bilgi bile onların yolundan istifade etmek için yeterlidir.Ben kesinlikle anladım ve bildim ki,gerçekten ALLAH yolunun yolcuları sufilerdir.Sufilerin gidişatı ve yaşantısı yaşantıların en güzeli;benimsedikleri yol,yolların en doğrusu ve ahlakları da ahlakların en temizidir.Yeryüzündeki bütün akıl sahiplerinin akılları,hikmet ehlinin ince bilgileri ve İslam’ın esrarına vakıf olan alimlerin ilmi bir araya gelip onların yaşantısından ve ahlaklarından daha güzel ve daha hayırlı bir yaşantı ve ahlak ilkesi ortaya koymaya çalışsalar buna güçleri yetmez.”
İmam-ı Gazali Hazretleri
Sufi Kelimesi
Sıra,dizi anlamındaki “saff” kelimesinden türemiştir.
Çölde biten bitki olan “sufane”den türemiştir.
Temizlik,saflık anlamındaki “safa”dan türemiştir.
Ashab-ı Suffe’nin “suffe”sinden türemiştir.
Yunanca bir kelime olan “sophia”dan türemiştir.
Yün anlamına gelen Arapça “suf” kelimesinden türemiştir.
Bugün itibariyle araştırmacılar sufi kelimesinin kökünün “suf” denilen yün elbiseden geldiğini düşünmektedirler.İslam kültüründe yün elbise giyme geleneği Hz Peygamberden önceki peygamberlere kadar uzanır.Tevazu,alçakgönüllülük ve zühdün sembolü olarak görülür.
Tasavvufun Tanımı
“Tasavvuf hakikatle donanmak ve insanların sahip olduğu şeylerden yüz çevirmektir.(Maruf-ı Kerhi)
Tasavvuf güzel ahlaktır.(Seriy-yi Sakati)
Tasavvuf tamamen edebtir.(Ebu Hafs Haddad)
Tasavvuf Hakk’ın seni sende öldürüp ebediyyen kendisiyle diriltmesidir.(Cüneyd-i Bağdadi)
Tasavvuf nefsin bütün istek ve zevklerini terk etmektir.(Ebul Hüseyin Nuri)
Tasavvuf dinin ihsan boyutudur.
Tasavvuf kişinin içinde bulunduğu zamanı en iyi şekilde değerlendirmesidir.
Tasavvuf ne benim anlatabileceğim kadar anlatılabilir,ne de senin anlayabileceğin kadar anlaşılabilir bir sırdır.
Tasavvufun İslamdaki Yeri
Tasavvuf’un İslam’daki yerini en güzel bir biçimde “Cibril Hadisi” diye meşhur olan hadisin açılımında görüyoruz.Bu hadiste Cebrail Hz Peygambere gelerek iman,islam ve ihsanın ne olduğunu sorup Hz Peygamberden cevaplarını almıştır.
“İhsan nedir?” sorusuna Hz Peygamber şu şekilde cevap vermiştir: “İhsan,ALLAH’ı görüyormuşsun gibi ona kulluk etmendir.Zira sen onu görmesen de o seni görmektedir.”
İhsan sahibi olmak isteyen kişinin sahip olması gereken en önemli özelliklerden birisi kendisini kontrol etmesidir.Tasavvufta buna “murakabe” adı verilir.Murakabenin yanında nefis muhasebesi,nefis terbiyesi,mücahede,riyazet takva,vera,marifet,ilim,zikir,zühd,istikamet,ihlas,sabır,rıza ve şükür ihsanı oluşturur.
Sufilerin asıl amacı da ihsan ehli olabilmektir.
Tasavvuf - Tarikat İlişkisi
Tasavvuf ilmi ya da tasavvufi bir yaşayış biçimi İslam dininin ihsan boyutunun sufiler tarafından yorumlanış ve ortaya konuş biçimidir.Tarikatlar ise daha çok büyük teorisyen sufilerin tasavvufi görüş ve düşünceleri etrafında oluşan ekollerdir.Tarikatlar belli bir tasavvufi eğitimin ve öğretimin yapıldığı yerlerdir.
Yeni bir mezhep ile tarikat kurmada önemli bir fark vardır.Mezhepler birbirinden bağımsız olabilir fakat yeni bir tarikat önceki bir tarikatın kolu ya da şubesi olmak zorundadır.Başka bir deyişle tarikatlarda Hz Peygambere ulaşan silsile esastır.Silsilesi olmayan tarikat sünni tasavvuf anlayışına göre hak değildir.
Silsile
Silsile, tarikat şeyhlerinin Hz. Peygamber'e kadar uzanan üstadlar zincirine verilen addır. Hz. Peygamber'den günümüze kadar devam eden iki silsile vardır. Bunlardan biri Hz. Ebû Bekir diğeri de Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber'e ulaşır. Silsile, manevi bir neseb sayılır. Şeyh baba, eşi anne, müridler (ihvan) kardeşlerdir. Bu manevi ailenin soy ağacı, Hz. Peygamber'e ulaşan silsilenamelerdir. Bu yüzden silsilesini bilmeyen tarikat mensupları, şeceresini bilmeyen kimselere benzetilmiştir. Böyle bir titizlik tarikat bağlarında mensubiyet duygusunu pekiştirmektedir. Müridin kendisini manevi olarak şeyhinin soyundan bilmesi ve onun manevi evladı sayması; şeyhin de kendisini onun manevi babası bilmesi ve onu manevî evladı görmesi, duyguları yükseltmekte ve iletişimi kolaylaştırmaktadır.
Hz Peygamber Zamanında Tasavvuf
Tasavvuf ilim olarak Hz Peygamber zamanında yoktu fakat tasavvufi yaşantı sahabe ve Hz Peygamberin tüm yaşantısına hakimdi.Aynen tasavvuf ilmi gibi Hz Peygamber zamanında Hadis ilminden de söz edemeyiz ama hadisler Hz Peygamberin bizzat sözleridir ve Hz Peygamber zamanında da vardır.Tasavvuf ilminin ana konularını oluşturan takva,vera,tevazu,şükür,rıza vs konuların hayata yansıtılması da elbetteki Hz Peygamber zamanında en güzel bir biçimde gerçekleşmiştir.
Velhasıl kelam,Hz Peygamber zamanında tasavvuf ismen olmasa da cismen hayata hakimdi.
Zühd Dönemi
Tasavvufi hareketin özü,ilk şekli zühddür ve aslında tasavvuf ilk defa bir “zühd hareketi” olarak tarih sahnesine çıkmıştır.Zira Zühd döneminin diğer dönemlerden farklı ve kendisine mahsus bir zühd anlayışı olmuştur.Marifetten çok amele,ilhamdan çok ibadete,keşiften çok ahlaka,kerametten çok istikamete önem verme dönemin başlıca özelliği idi.
Tasavvufu bir ağaca benzetecek olursak Hz Peygamber dönemi tasavvuf ağacının çekirdeğini teşkil ettiği gibi,Zühd dönemi de bu ağacın kökleri mesabesindedir.
Zühd
Zühdün kelime anlamı bir şeye karşı isteksiz olmadır.Tasavvufi ıstılahı ise dünyaya,maddeye ve eşyaya yani ALLAH’tan gayrı hiçbir şeye değer vermemedir.Bu hareketi gerçekleştiren sufi tabakasına zahid denilir.Mümkün oldukça zamanlarını namaz kılmak,Kur’an-ı Kerim okumak,zikir ve tesbih yapmak gibi ibadetlerle geçirirler.Zühd hayatı,nefisle mücadelede en güvenilir yollardandır.Halvet,uzlet,zikir,riyazet,sabır,şükür, tevekkül,takva,aşk,muhabbet zühd hayatının vazgeçilmez unsurları arasında yer alır.
Sakın ola ki bu dünya sizi aldatmasın(Lokman Suresi)
Bu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise gerçek hayat işte oradadır(Ankebut Suresi)
Ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır(Duha Suresi)
Ahirete karşılık dünya hayatını satın alanlardan azap hafifletilmeyecektir(Bakara Suresi)
Tasavvuf Dönemi
Tasavvuf dönemi genellikle Maruf’u Kerhi ile başlatılıp Ahmed Yesevi ve Abdülkadir Geylani’ye kadar devam eder.Bu dönem sufi hareket dönemlerinin en canlısıdır.Çünkü bu dönemde tasavvuf bir ilim dalı olarak ortaya çıkmış ve ilk eserlerini vermiştir.Bu dönemde Hallac-ı Mansur ile ilk şehidini veren tasavvuf,sonunda Kuşeyri ve İmam-ı Gazali gibi sufilerin büyük gayretleri sayesinde İslami ilimler arasındaki yerini almıştır.Bu dönemde yazılan Kuşeyri’nin “Kuşeyri Risalesi” ile İmam-ı Gazali Hazretlerinin “İhyau Ulumi’d-Din” adlı tasavvuf klasiği önem arzetmektedir.
Hallac-ı Mansur
İlk tasavvuf şehidi olan Hallac-ı Mansur Ene’l hak (Ben Hakk’ım) sözünden dolayı idam edilerek vahşi bir şekilde öldürülmüştür.Ciddi araştırmalardan sonra Mansur’un sadece bu sözü söylemiş olmasından dolayı öldürülmüş olması uzak bir ihtimaldir.
Tasavvuf düşüncesi bakımından bu sözün değerlendirilmesi şöyledir:Mansur bu sözü manevi sarhoşluk yani tasavvuftaki adı ile “sekr” halinde söylemiştir.Bu durumda söylenen sözlerden dolayı sorumluluk gerektirmez çünkü kişi kendinde değildir.Kaldı ki enel-hak “Ben hakkım” demektir.”Ben ALLAH’ım” demek değildir.İki söz arasında ise çok büyük fark vardır.
Sufilerden birisi “Mansur enelhak demeyip de enel-batıl mı deseydi?” diye sormaktan kendini alamaz.
Enelhak sözü Mansur’un dudağında nur idi.Ben sizin Rabbinizim ,ifadesi ise Firavun’un dilinde yalandı.(Hz Mevlana)
Tarikatlar Dönemi
Kadirilik: Abdülkadir Geylani
Yesevilik: Hoca Ahmed Yesevi
Rufailik: Ahmed Rufai
Kübrevilik: Necmeddin-i Kübra
Sühreverdilik: Ebu Hafs Ömer Sühreverdi
Çeştilik: Şeyh Hasan Çeşti
Ekberilik: Muhiddin-i Arabi
Bektaşilik: Hacı Bektaşi Veli
Mevlevilik: Hz Mevlana
Nakşibendilik: Muhammed Behauddin Şah-ı Nakşibend
Celvetilik: Aziz Mahmud Hüdai
İmam-ı Gazali Hazretleri
Sufi Kelimesi
Sıra,dizi anlamındaki “saff” kelimesinden türemiştir.
Çölde biten bitki olan “sufane”den türemiştir.
Temizlik,saflık anlamındaki “safa”dan türemiştir.
Ashab-ı Suffe’nin “suffe”sinden türemiştir.
Yunanca bir kelime olan “sophia”dan türemiştir.
Yün anlamına gelen Arapça “suf” kelimesinden türemiştir.
Bugün itibariyle araştırmacılar sufi kelimesinin kökünün “suf” denilen yün elbiseden geldiğini düşünmektedirler.İslam kültüründe yün elbise giyme geleneği Hz Peygamberden önceki peygamberlere kadar uzanır.Tevazu,alçakgönüllülük ve zühdün sembolü olarak görülür.
Tasavvufun Tanımı
“Tasavvuf hakikatle donanmak ve insanların sahip olduğu şeylerden yüz çevirmektir.(Maruf-ı Kerhi)
Tasavvuf güzel ahlaktır.(Seriy-yi Sakati)
Tasavvuf tamamen edebtir.(Ebu Hafs Haddad)
Tasavvuf Hakk’ın seni sende öldürüp ebediyyen kendisiyle diriltmesidir.(Cüneyd-i Bağdadi)
Tasavvuf nefsin bütün istek ve zevklerini terk etmektir.(Ebul Hüseyin Nuri)
Tasavvuf dinin ihsan boyutudur.
Tasavvuf kişinin içinde bulunduğu zamanı en iyi şekilde değerlendirmesidir.
Tasavvuf ne benim anlatabileceğim kadar anlatılabilir,ne de senin anlayabileceğin kadar anlaşılabilir bir sırdır.
Tasavvufun İslamdaki Yeri
Tasavvuf’un İslam’daki yerini en güzel bir biçimde “Cibril Hadisi” diye meşhur olan hadisin açılımında görüyoruz.Bu hadiste Cebrail Hz Peygambere gelerek iman,islam ve ihsanın ne olduğunu sorup Hz Peygamberden cevaplarını almıştır.
“İhsan nedir?” sorusuna Hz Peygamber şu şekilde cevap vermiştir: “İhsan,ALLAH’ı görüyormuşsun gibi ona kulluk etmendir.Zira sen onu görmesen de o seni görmektedir.”
İhsan sahibi olmak isteyen kişinin sahip olması gereken en önemli özelliklerden birisi kendisini kontrol etmesidir.Tasavvufta buna “murakabe” adı verilir.Murakabenin yanında nefis muhasebesi,nefis terbiyesi,mücahede,riyazet takva,vera,marifet,ilim,zikir,zühd,istikamet,ihlas,sabır,rıza ve şükür ihsanı oluşturur.
Sufilerin asıl amacı da ihsan ehli olabilmektir.
Tasavvuf - Tarikat İlişkisi
Tasavvuf ilmi ya da tasavvufi bir yaşayış biçimi İslam dininin ihsan boyutunun sufiler tarafından yorumlanış ve ortaya konuş biçimidir.Tarikatlar ise daha çok büyük teorisyen sufilerin tasavvufi görüş ve düşünceleri etrafında oluşan ekollerdir.Tarikatlar belli bir tasavvufi eğitimin ve öğretimin yapıldığı yerlerdir.
Yeni bir mezhep ile tarikat kurmada önemli bir fark vardır.Mezhepler birbirinden bağımsız olabilir fakat yeni bir tarikat önceki bir tarikatın kolu ya da şubesi olmak zorundadır.Başka bir deyişle tarikatlarda Hz Peygambere ulaşan silsile esastır.Silsilesi olmayan tarikat sünni tasavvuf anlayışına göre hak değildir.
Silsile
Silsile, tarikat şeyhlerinin Hz. Peygamber'e kadar uzanan üstadlar zincirine verilen addır. Hz. Peygamber'den günümüze kadar devam eden iki silsile vardır. Bunlardan biri Hz. Ebû Bekir diğeri de Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber'e ulaşır. Silsile, manevi bir neseb sayılır. Şeyh baba, eşi anne, müridler (ihvan) kardeşlerdir. Bu manevi ailenin soy ağacı, Hz. Peygamber'e ulaşan silsilenamelerdir. Bu yüzden silsilesini bilmeyen tarikat mensupları, şeceresini bilmeyen kimselere benzetilmiştir. Böyle bir titizlik tarikat bağlarında mensubiyet duygusunu pekiştirmektedir. Müridin kendisini manevi olarak şeyhinin soyundan bilmesi ve onun manevi evladı sayması; şeyhin de kendisini onun manevi babası bilmesi ve onu manevî evladı görmesi, duyguları yükseltmekte ve iletişimi kolaylaştırmaktadır.
Hz Peygamber Zamanında Tasavvuf
Tasavvuf ilim olarak Hz Peygamber zamanında yoktu fakat tasavvufi yaşantı sahabe ve Hz Peygamberin tüm yaşantısına hakimdi.Aynen tasavvuf ilmi gibi Hz Peygamber zamanında Hadis ilminden de söz edemeyiz ama hadisler Hz Peygamberin bizzat sözleridir ve Hz Peygamber zamanında da vardır.Tasavvuf ilminin ana konularını oluşturan takva,vera,tevazu,şükür,rıza vs konuların hayata yansıtılması da elbetteki Hz Peygamber zamanında en güzel bir biçimde gerçekleşmiştir.
Velhasıl kelam,Hz Peygamber zamanında tasavvuf ismen olmasa da cismen hayata hakimdi.
Zühd Dönemi
Tasavvufi hareketin özü,ilk şekli zühddür ve aslında tasavvuf ilk defa bir “zühd hareketi” olarak tarih sahnesine çıkmıştır.Zira Zühd döneminin diğer dönemlerden farklı ve kendisine mahsus bir zühd anlayışı olmuştur.Marifetten çok amele,ilhamdan çok ibadete,keşiften çok ahlaka,kerametten çok istikamete önem verme dönemin başlıca özelliği idi.
Tasavvufu bir ağaca benzetecek olursak Hz Peygamber dönemi tasavvuf ağacının çekirdeğini teşkil ettiği gibi,Zühd dönemi de bu ağacın kökleri mesabesindedir.
Zühd
Zühdün kelime anlamı bir şeye karşı isteksiz olmadır.Tasavvufi ıstılahı ise dünyaya,maddeye ve eşyaya yani ALLAH’tan gayrı hiçbir şeye değer vermemedir.Bu hareketi gerçekleştiren sufi tabakasına zahid denilir.Mümkün oldukça zamanlarını namaz kılmak,Kur’an-ı Kerim okumak,zikir ve tesbih yapmak gibi ibadetlerle geçirirler.Zühd hayatı,nefisle mücadelede en güvenilir yollardandır.Halvet,uzlet,zikir,riyazet,sabır,şükür, tevekkül,takva,aşk,muhabbet zühd hayatının vazgeçilmez unsurları arasında yer alır.
Sakın ola ki bu dünya sizi aldatmasın(Lokman Suresi)
Bu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise gerçek hayat işte oradadır(Ankebut Suresi)
Ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır(Duha Suresi)
Ahirete karşılık dünya hayatını satın alanlardan azap hafifletilmeyecektir(Bakara Suresi)
Tasavvuf Dönemi
Tasavvuf dönemi genellikle Maruf’u Kerhi ile başlatılıp Ahmed Yesevi ve Abdülkadir Geylani’ye kadar devam eder.Bu dönem sufi hareket dönemlerinin en canlısıdır.Çünkü bu dönemde tasavvuf bir ilim dalı olarak ortaya çıkmış ve ilk eserlerini vermiştir.Bu dönemde Hallac-ı Mansur ile ilk şehidini veren tasavvuf,sonunda Kuşeyri ve İmam-ı Gazali gibi sufilerin büyük gayretleri sayesinde İslami ilimler arasındaki yerini almıştır.Bu dönemde yazılan Kuşeyri’nin “Kuşeyri Risalesi” ile İmam-ı Gazali Hazretlerinin “İhyau Ulumi’d-Din” adlı tasavvuf klasiği önem arzetmektedir.
Hallac-ı Mansur
İlk tasavvuf şehidi olan Hallac-ı Mansur Ene’l hak (Ben Hakk’ım) sözünden dolayı idam edilerek vahşi bir şekilde öldürülmüştür.Ciddi araştırmalardan sonra Mansur’un sadece bu sözü söylemiş olmasından dolayı öldürülmüş olması uzak bir ihtimaldir.
Tasavvuf düşüncesi bakımından bu sözün değerlendirilmesi şöyledir:Mansur bu sözü manevi sarhoşluk yani tasavvuftaki adı ile “sekr” halinde söylemiştir.Bu durumda söylenen sözlerden dolayı sorumluluk gerektirmez çünkü kişi kendinde değildir.Kaldı ki enel-hak “Ben hakkım” demektir.”Ben ALLAH’ım” demek değildir.İki söz arasında ise çok büyük fark vardır.
Sufilerden birisi “Mansur enelhak demeyip de enel-batıl mı deseydi?” diye sormaktan kendini alamaz.
Enelhak sözü Mansur’un dudağında nur idi.Ben sizin Rabbinizim ,ifadesi ise Firavun’un dilinde yalandı.(Hz Mevlana)
Tarikatlar Dönemi
Kadirilik: Abdülkadir Geylani
Yesevilik: Hoca Ahmed Yesevi
Rufailik: Ahmed Rufai
Kübrevilik: Necmeddin-i Kübra
Sühreverdilik: Ebu Hafs Ömer Sühreverdi
Çeştilik: Şeyh Hasan Çeşti
Ekberilik: Muhiddin-i Arabi
Bektaşilik: Hacı Bektaşi Veli
Mevlevilik: Hz Mevlana
Nakşibendilik: Muhammed Behauddin Şah-ı Nakşibend
Celvetilik: Aziz Mahmud Hüdai