Anlam Sağlığımız Sağlığımızın Neresinde?

Moderator: Leyla Hanne

Post Reply
Leyla Hanne
Posts: 1395
Joined: 22 Nov 2007, 21:24

Anlam Sağlığımız Sağlığımızın Neresinde?

Post by Leyla Hanne »

Anlam Sağlığımız Sağlığımızın Neresinde?

Zinde Sosyal Gelişim Derneği’nin çalışmaları arasında önemli yer tutan Kritik ve Analitik Düşünmenin temel amaçlarından biri “insanların hayatlarını sorgulayarak yeniden anlamlandırmaya başlamaları”.

Zinde Sosyal Gelişim Derneği Kritik ve Analitik Düşünme yeteneğine verdiği önemi tüzüğündeki amaçlar bölümünde şu şekilde ifade ederek vurguluyor: "İnsanların; milli, manevi, ahlaki ve evrensel değerlere bağlı; bilgi ve beceri yönünden günümüz ve gelecek dönemin gereklerine göre donanımlı; hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını benimsemiş; çevreye duyarlı; bedenen ve ruhen sağlıklı ve zinde; üstün vasıflı, eğitimli, kültürlü, görgülü; sevgiye dayalı hizmet üreten; ülkesini, milletini ve tüm insanlığı seven; olayları gerçek boyutları ile kavrayıp olumlu yöne yönlendirebilecek analitik ve kritik düşünme yeteneğini edinmiş kişiler olarak yetişmesine katkıda bulunarak, böyle fertlerin oluşturduğu mutlu ve huzurlu bir toplum oluşmasını sağlamak." ([1])

Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan, makalelerinde “Sağlıklı Düşünme ve İlim Zihniyeti” ([2]) ve “Hür Düşünme” ([3]) gibi ifadelerle tanımlayarak sık sık yer verdiği kritik ve analitik düşünmenin topluma kazandırılması gerektiğini: “çocuklarımıza, yetişkinlerimize bunların önemini anlatmalı; merak, tedkik, tahkik, inceleme, araştırma, karşılaştırma, dinleme, anlama, düşünme zevki ve şevki aşılamalıyız.” ifadesiyle belirtmiştir.

Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan’a göre;
“Hatâlı ve yanlışta, zararlı ve kötüde ısrar, inat ve taassubun çok fena olduğunu mutlaka öğretmeliyiz…”,
“Başka türlü maalesef iyi sonuç alınamıyor. İşin ille bir yanı eksik ve gedik oluyor; kişilerin ya maddesi, ya mânâsı, ya ahlâkı eksik kalıyor.”
“Asırların tecrübesinin sonucu böyle; ülkemizde yeni Yûnus'lar, Mevlânâ'lar yetiştirmek istiyorsak başka çare yok.”

Kritik ve analitik düşünme ile ilgili yaptığı bir söyleşisinde Muharrem Nureddin Coşan Hocaefendinin: ‘İnsanlar hayatlarını sorgulayarak anlamlandırmaya başladıklarında KAD sistemi bir hayat tarzı haline gelmeye başlayacaktır’ dediğini aktaran Zinde Sosyal Gelişim Derneği Başkanı Emin Çınar, Kritik-Analitik Düşünme Platformu Başkanı Av. Taner Ürkmez ile yaptığı radyo söyleşisinde kritik ve analitik düşünme ile sorgulanması ve yeniden anlamlandırılması gereken bazı soruları şöyle sıralıyor: ([4])

Dünyaya niçin geldik?
Yaşadığımız hayatın anlamı ne?
Neden ölüm var?
Ölmemek elimizde mi?
Ne zaman öleceğiz?
Ölüme nasıl hazırlanmalıyız?
İç dünyamızı mahveden hastalıklardan nasıl kurtuluruz?
Saadet ve huzur nerede?
Mutlu ve dengeli bir hayat nasıl yaşanır?
Hayat kılavuzumuz ne diyor?
Uygulayıcısı Hz. Peygamber (sas) nasıl yaşamış?
Beden ve ruh nasıl durulup saadete ve huzura kavuşur?
Mutlu ve dengeli bir hayat nasıl yaşanır?
Hayat kılavuzumuz Kur’an ne diyor?

Bu gibi soruları insanların kendilerine sormaları ve bilinçli bir şekilde bunların cevaplarını düşünmeleri gerektiğini ifade eden Emin Çınar, “İşte biz değişik şekillerde bu tür sorularla insanları baş başa bırakmayı, onları düşünmeye zorlamayı ve bunu da kampanyalarla yapmayı planlıyoruz. Ayrıca, insanların kontrolleri dışında gelişen, maddi kayıplara sebep olan, sağlıkları ile ilgili olumsuzluklar oluşturan ve onları manevi sıkıntılara sokan sebeplerle alakalı doneler tesbit edip bu doneleri halkımızla paylaşarak kampanyalar yapacağız.” diyor.

“Dünya ve ahiret hayatımız için kritik ve analitik düşünme sistemini yaşam tarzı haline getirerek hayatımızı anlamlandırmalıyız.” diyerek devam eden Emin Çınar, düzenleyecekleri kampanyalar ile “Kritik ve analitik düşünmenin en az sağlıklı yaşam kadar veya sağlıklı yaşamın en önemli bir parçası olarak önemli olduğunu insanlara hissettirmeyi’ hedeflediklerini ifade ediyor.

Zinde Sosyal Gelişim Derneği’nin kritik ve analitik düşünme çalışmalarında öne çıkardığı “hayatın anlamlandırılması” amacına farklı bir bakışı “Anlam Sağlığımız Sağlığımızın Neresinde? ([5]) ve “Anlamın Sağlığına Doğru” ([6]) başlıklı iki makalesinde ele alan ODTÜ Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet İnam “anlam sağlığını” şu şekilde tanımlamış ve sonrasında “gerçeğin” ne olduğunu sorgulamış:

“Anlam sağlığı derken; somatik, teknik bir deyimle duygusal (thumotik) sağlığı ve düşünce sağlığı ile iç içe olan ve onları da içine alan ama onlara indirgenemeyecek bir başka sağlığı kast ediyorum. Demek ki anlam sağlığı en azından dört bileşeni içeren bir bileşke kavramdır. Bunlar; beden sağlığı, duygu sağılığı, düşünsel sağlık ve insanlarla ilişkilerimizi içeren, çevremizle ilgili çevresel sağlık diyebileceğimiz bir sağlığı da içine alıyor.”

“Anlam sağlığımızın bozukluğundan dolayı çok acı çekiyoruz. Sanıyoruz ki bu çektiğimiz acılar hayatın karşımıza çıkardığı gerçeklerin doğurduğu acılardır. “Gerçek” diye değiştirilemez, başka türlü olamaz bir varlığın olduğunu sanıyoruz. Ne ise hep öyle kalan ve onun da ne olduğunu ustalar, üstadlar, köşe yazarları, psikologlar, psikiyatristler, filozoflar, ukalalar ve benzerlerinin bildiği bir gerçek. “

“Anlamın Sağlığına Doğru” başlıklı makalesini ise:

“Kimin hayatı daha anlamlı ya da anlamsız bunu bilemeyiz. Anlam hâkimleri, anlam danıştayları yok ki şunun hayatı anlamlı bunun hayatı anlamsız diye kararlar verelim. Anlam sağlığı olan insan; kendi ayakları üzerinde durabilen insandır. Başkalarına kendini taşıttıran insan, bana anlam sağlığı yerinde değil gibi geliyor. Doğuştan itibaren hayatının anlamını hiç sorgulamamış insan, siyasi açıdan ileri olabilir, oysa neoziyatrik açıdan hastadır çünkü anlamları değiştirecek gücü yoktur. Kafasını anlamlar kumuna sokmuş, deve kuşu misali insanların sayısı hiç de az değil.” paragrafı ile bitiriyor.

Ahmet İnam’ın bir dergide yer alan “Anlam Sağlığımız Sağlığımızın Neresinde?” başlıklı makalesini aşağıda dikkatinize sunuyoruz.

Saygılarımızla
Zinde Sosyal Gelişim Derneği
KAD Platformu

ANLAM SAĞLIĞIMIZ SAĞLIĞIMIZIN NERESİNDE? (5)
Prof. Dr. Ahmet İnam

-Yahu hoca biz bunları neden okuyoruz, (Matematik derslerinde, örneğin) bunlara ne lüzum var?

-Evladım bunu okursan, akıllı olursun.

Belki öğretmen biraz bocalıyor, bir şeyler söylemeye çalışıyor karşı tarafa öğrendiklerinin anlamı konusunda. Hiçbir şey söyleyemezse şöyle diyor:

-Bunları okuman gerekiyor. Müfredatı böyle yapmışlar. Onun için bana bu soruları sorma, ileride anlayacaksın. Okulu bitir, bunların ne anlama geldiğini göreceksin…

Öğrendiğimiz bilgi içerikleri ile ya da malûmat yığınlarıyla anlamların ayrık oluşu, anlamlarla birleşmemiş bilgisel veya ne diyelim, malûmatsal içerik, işte böyle büyük bir sorun oluşturuyor. Öğrenmeye çalıştığımız konuların içeriği ile anlamları ayrı ayrı öğreniliyor. Burada bilgi ile malûmatı da ayırmaya çalışıyorum. Malûmat, “enformasyon” anlamında. Günlük yaşamımı sürdürmek için sahip olmam gereken şeyler ama üzerinde fazla kafa yormama gerek yok. Enformasyon ile ben matematikçi diploması alabilirim. Hiç de ne yaptığımı anlamama gerek yok. Sadece enformasyon ile Felsefe Bölümü’nü bitirebilirim. Yalnız enformasyonla herhangi bir üniversitenin dört yıllık eğitim veren bölümünden mezun olabilirim. Hatta daha acısı o bölümde doktora bile yapabilirim. Hatta biraz daha gerçeği, profesör bile olabilirim. Çünkü yeterince zeki isem ne yaptığımı çok düşünmeme gerek yoktur. Çünkü benim bilmem gereken yanıt: Terfi etmem için ne lazım? Makale yazmam için ne lazım? Makale nasıl yazılır? Makale nasıl yazılır diye kitaplar vardır. Bunlar okunur ve yazılır. Zeki ve uyanık bir adam iseniz, anlam gibi şeylere takmayacaksınız. Zaten bu tip şeylere takan insanlar bu makaleleri doğru-dürüst yazamayan insanlardır. Yazamayınca anlamı ne deyip durursunuz. Sordukça da hiçbir zaman yazamazsınız. O nedenle, hiç sormayın, yazın! Bizim, dünyada sosyal bilim indekslerinde, bilmem ne indekslerinde bol bol görünerek, devamlı yükselmemiz lazım. Ama neden yükseldiğimizin anlamını bilmeyebiliriz. Önemli değil, devamlı yükselelim. Birileri bunun anlamını biliyordur. Yükselmenin anlamını nasıl olur da bilemeyiz! Bu kadar makale yazmışız. Herhalde biz, yüksek makaleler yazan, sürekli makaleler üreten akademisyenler, araştırmacılar olarak yaptığımızın anlamını elbette biliyoruz! Çok iyi biliyoruz.

İşte ben, anlam sağlığı gibi problemlerin buralardan başladığını düşünüyorum. Kendim yıllardan beri akademik grupin ya da grupnın içinde olduğum için ne denli anlam körlüğü yaşadığımızı görmekteyim. Bu anlam körlüğü de nesnellik adına, tarafsızlık adına… Bakın akademik hayat ilk başladığı yıllarda anlam ilişkisi ile bilgi ilişkisi galiba şöyleymiş:

Kendini bir alana vakfetmiş bir bilge olarak -âlim dediğimiz insanlar, gerçekten bilge insanlarmış- bir konunun araştırmasını yapan kişi; bütün hayat tarzıyla, duygularıyla, varlığıyla biraz daha abartarak söylersek; bütün hücreleri ile o işin içindeymiş. O işi, o işe duyduğu aşktan dolayı yaparmış. Bu kişinin yanına almaya çalıştığı genç insan da bu aşkı, kendinden önce araştırma yapan insandan edindiği kıvılcımlarla kendi yüreğinde, beyninde yaşamaya çabalarmış. O aşkı tutuşturan insanı izlemek için bu yola koyulan genç insanı, usta kendinin bir parçası olarak gördüğü için yanına alıyor ve genç insana kefil oluyormuş. Genç insanın araştırma etkinliğini başarıyla yürüteceğine, sadece araştırma heyecanı ve aşkıyla bu işi yapacağına inandığı, kendisinin o araştırmaya verdiği anlam dünyasının genç insan tarafından da bütün masumiyeti, heyecanı ve aşkı içinde yaşandığını düşündüğü için, o insana kefil olup, birlikte hakikat araştırması yolculuğuna çıkarlarmış. Burada bence anlam sağlığı açısından çok sıkı dokunmuş bir bilgi ilişkisi, çok sağlıklı bir durum vardır. Çünkü insanlar yaptıkları işle bütünleşmişler, oluşlarıyla bilişleri; yaşayışlarıyla, araştırmaları, değerleri arasında fazlaca uçurumların ve çatışmaların olmadığı bir mânâ âleminde (anlam dünyasında) yaşamaktalar.

Dikkat edersiniz akademik dünyadan örnek verdim. Bu ilişki çok sıkı bir usta-çırak ilişkisi ve derin bir mânâ ilişkisidir. Hakikat saygısından kaynaklanan ve tamamen bugünün gözüyle bakıldığında öznel olan (subjektif) bir şeydir. “Bu adamda iş var” diyor. “Ne ALES istiyorum, ne KPDS’den bilmem kaç puan alsın istiyorum, ne çoktan seçmeli sınavlara gir diyorum, ne makale istiyorum ne de başka bir şey. Ben bu arkadaşın hakikat yolculuğuna çıkabileceğine inanıyorum. Kendisi ile dört yıl çalıştım, fazla da konuşmadı, boynunu büktü, dinledi. Ama öyle bir şey duydum ki, bu adamda iş var, kefilim ona” dediği zaman usta, herkes ona saygı duyuyor. Böyle bir anlam ilişkisi, üniversitelerin sayısının artması, bilimsel araştırmaların çoğalması ve birçok bakımdan yaşam tarzının kökten değişmesi gibi nedenlerle artık kurulamıyor. Kurulamadığı için, öznellik dediğimiz şey giderek şu anlama gelmeye başlıyor: Ben bir insanı yanıma asistan olarak aldığımda;

-Neden bu adam senin asistanın?

-Öyle istiyorum diye eski ustalar-hocalar gibi söylesem…

O zaman karşımdakiler şöyle kuşkularla bakıyorlar: “Bu adam ya akrabası veya o da mason veya ikisi de Atatürkçü veya bir menfaati var. O çocuğun babasının bir şirketi var. O şirkette bu adamın bir menfaati olsa gerek ki, bunu yanına almış demeye başlıyorlar.

Öznelliğin ve kişisel taahhüdün anlamı, menfaat olmaya başlamış çağımızda. Belki de bu olumsuzluğu önlemek için nesnel ölçüler geliştirmeye çalışmışlar. Nesnel ölçüler de çok kolay kullanılabilecek, uyanık, iş bitirici, belki biraz argo bir deyim ama biraz fırlama, anasının gözü insanların, yaptığı işi çok da anlamadan biraz zekâ ile kurtarabilecekleri ölçütler taşıyor olabilir, buna da çok dikkat etmek lazım. Bir alanda çalışacak adamı, hiç yüzüne bakmadan sadece cv’ye bakarak, objektif olduğu söylenen ölçülere de dayanarak alabilirim. Anlam dünyası akademik hayatta bu şekilde kurulmaya başlıyor ve bunun da kendi içinde bir körlüğe yol açtığını söyleyebilirim.

Bu durum, özel olarak akademik hayat ile ilgili. Benim sıkıntım aslında doğrudan akademik hayatın anlam dünyası ile ilgili değil, genel olarak hepimizin ortak olduğu dünyadaki yaşamımızın anlamı üzerine.

Bakın sağlık dediğimizde, beden sağlığı aklımıza geliyor; “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”. Buradaki sıhhat, herhâlde bedensel, somatik sağlıktır. Ama sağlığınızın sadece bedensel olduğunu sanmak büyük bir yanılgıdır. Bedenimizin bizi biz yapan diğer bileşenlerden ayrı olduğunu düşünmek bizi gaflet içinde bırakır. Biz, sadece bedenden ibaret değiliz. Dolayısıyla sağlığımız da sadece bedensel sağlıktan ibaret değildir. Benim dişlerime bakabilirsiniz, röntgenimi çekebilirsiniz, bir sürü test yapabilirsiniz, “maşallah hiçbir şeyiniz yok turp gibisiniz” diyebilirsiniz. Ama bu testleriniz, benim noeziyatrik (anlam sağlığı) açıdan, anlam sağlığı açısından sağlıklı olduğumu gösteremeyebilir. Nice anlam sağlığı bozuk, “turp gibi insan” etrafta dolaşıyor.

Şimdi dikkat edin burada sağlık sorununu ahlâk sorunu ile birleştirmeye çalışıyorum. Çünkü sağlıklı olabilmek sırf bedene indirgenecek bir şey değil, bir şey değil derken galiba başka türlü sağlıkları da kast ediyorum. Örneğin duygusal sağlık, isterseniz psikolojik sağlık da diyebilirsiniz. Duygularımla yaşamımda büyük sorunlarım var mı? Açıklayamadığım korkularım, uykumu kaçıran kaygılarım, beni çalışmaktan alıkoyan kimseye söyleyemediğim dertlerim, sıkıntılarım var mı? Duygusal sağlığımın ölçütleri, belirtileri bu sorularla ortaya çıkıyor... Bir başka sağlık, düşünsel sağlık: Acaba ben düşünürken, bir yargıdan, bir varsayımdan, bir dayanaktan yola çıkarak başka bir düşünceye, önermeye ve fikirlere giderken, bu düşünce zincirini gereği gibi kurup kurmadığım, düşünme sağlığımı gösteren belirtiler. Düşünme sağlığım yerinde midir? Ben yıllardan beri mantık dersi veren biri olarak hem Batı’daki hem ülkemizdeki kitaplarda şöyle bir şey ile karşılaşırım: “Mantık doğru düşünmeyi öğretir”. Mantık düşünme sağlığı gibi bir şey oluyor. Birçok mantıkçı biliyorum, düşünce sağlıkları son derece bozuk. Hiçbir insanın da mantık kitabı okuya okuya sağlıklı düşündüğünü de göremedim. Öyle ilmihaller yok.

Bizim insanımız, ilginç insandır, aslında muhterem insandır ve dünyaya kıymetini duyuramadığımız insandır, ama tuhaflıkları da vardır. Her şeyin pragmatik çözümü olduğunu düşünür. Pragmacı kültürden geliyoruz biz. Çoğunun öyle laf dinleyecek sabrı yok.

-Nasıl sağlıklı olunuyor?

-Yaz tahtaya bir şey ya da bir kitap adı ver. Sen sus. Ben onu her gece birer sayfa birer sayfa okusam korkunç akıllı bir adam olurum. Tıraşa lüzum yok. Her şeyin basit bir formülü olması lâzım. Sağlığım var maşallah. Gazete köşelerinde de “ne yiyeceğiz ne içeceğiz, hangi vitaminleri almak lazım?”sorusunun yanıtı bol bol yer alıyor.

Sabahın köründe benim gibi kel ve şişman insanların koştuğunu görüyorsunuz.

-Neden koşuyorsunuz?

-Sağlıklı olacağım.

Demek ki, yaşamanın anlamı, sabahın köründe parkurda koşmak, üç beyazdan kaçmak vb… Bütün bunlara anlamlar yüklüyoruz. Yerinde midir değil midir? Bilmiyoruz. Tıp dediğimiz şey nasıl bir şey ise, sürekli değişiyor. Bugün sağlıklı olan bir şeye yarın sağlıklı değilmiş diyorlar.

Anlam sağlığı derken; somatik, teknik bir deyimle duygusal (thumotik) sağlığı ve düşünce sağlığı ile iç içe olan ve onları da içine alan ama onlara indirgenemeyecek bir başka sağlığı kast ediyorum. Demek ki anlam sağlığı en azından dört bileşeni içeren bir bileşke kavramdır. Bunlar; beden sağlığı, duygu sağılığı, düşünsel sağlık ve insanlarla ilişkilerimizi içeren, çevremizle ilgili çevresel sağlık diyebileceğimiz bir sağlığı da içine alıyor.

Anlam sağlığımızın bozukluğundan dolayı çok acı çekiyoruz. Sanıyoruz ki bu çektiğimiz acılar hayatın karşımıza çıkardığı gerçeklerin doğurduğu acılardır. “Gerçek” diye değiştirilemez, başka türlü olamaz bir varlığın olduğunu sanıyoruz. Ne ise hep öyle kalan ve onun da ne olduğunu ustalar, üstadlar, köşe yazarları, psikologlar, psikiyatristler, filozoflar, ukalalar ve benzerlerinin bildiği bir gerçek.

-Sevgilim beni terk etti, eşekten düşmüşe döndüm. Gayet iyi gidiyordu her şey. Bir sabah baktım ki, çekmiş gitmiş. Hiç değilse bir satır not bırak, not da bırakmamış. İşte hayat böyledir, insanlar nankördür.

Ben başlıyorum kurmaya ve anlam dünyamı buna göre düzenlemeye. Fakat yaptığım işin anlamlarla ilgili olduğunun farkında değilim. Psikologlar da böyle anlatmıyorlar. Belki bazıları öyle anlatıyor olabilirler ama psikologlar da psikiyatristler de bu konularda benim anlattığım terimleri kullanmasalar da “gestalt therapy”, “logo-therapy”, “cognitive therapy” gibi deyimler kullanıyorlar. Benim söylediğim anlam sağlığı onların söylediğinden kökten çok da farklı değil ama yine de farklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü anlam sağlığının yaşanabilmesi, bilinç düzeyi ile ilgili bir şey. Sorunumun anlamlarla ilişkimden kaynaklandığını fark etmem gerekiyor. Böyle bir bilinçlilik içinde değilsem, yaşadığım sorunların bir anlam sorunu olduğunu veya anlam hastalıkları ile ilgili olduğunun farkında değilimdir ve bana da bu açıdan yardım edilme şansı hemen hemen yoktur.“Olmaya devlet cihanda bir nefes mânâ gibi” sözünü hiç anlayamayacağım.

Kaynak: http://www.mostar.com.tr/Detay.aspx?YaziID=88

[1] Zinde Sosyal Gelişim Derneği Tüzüğü. (http://www.zinde.info/zduyurular.php?su ... =&ucat=1,3&)
[2] İlim Zihniyeti ve Kalkınma. İlim ve Sanat Dergisi, Mart 1987 (http://www.iskenderpasa.com/MEC/basyazi ... =1987&ay=3)
[3] Hür Düşünmek ve Her Konuda Doğruyu ve Gerçeği Bulabilmek. İlim ve Sanat Dergisi, Ekim 1996 (http://www.iskenderpasa.com/MEC/basyazi ... 1996&ay=10)
[4] KAD Platformu Radyo Programı. (http://akradyo.net/program.asp?id=159). İlgili haber:
(http://www.zinde.info/zduyurular.php?su ... =&ucat=1,3&)
[5] Anlam Sağlığımız Sağlığımızın Neresinde? (http://www.toplumsagligi.com/PageConten ... spx?Id=770)
[6] Anlamın Sağlığına Doğru. (http://www.ttb.org.tr/tipdunyasi/index. ... &Itemid=27)
Post Reply

Return to “Kritik Analitik Düşünce ve Kişisel Gelişim”