Hocamızdan Hak Sözü Söylemek

M. Es'ad Efendi hakkında bilgiler, hatıralar, vs.
Post Reply
erhan3471
Posts: 72
Joined: 15 Nov 2007, 13:07
Kan Grubu: A (+)

Hocamızdan Hak Sözü Söylemek

Post by erhan3471 »

HAKKA BAĞLILIK DUYGUSU :

Muhterem kardeşlerim !

Bir mü'minin , bir Müslüman’ın zihninde tüm hareketlerine hâkim olan en önemli duygu Hakka bağlılık duygusudur , hak sevgisidir.

Sizde de bu olsun ! En önemli duygu budur.

Bu temel düşünce hakka bağlılık , hakka riayet , hakkı arama , hakkı destekleme , hakla beraber olmak Müslüman’ın en önemli duygusudur .

Peygamber SAV Hazretleri :

" Nereye ait olursa olsun , hangi cephede bulunursa bulunsun , hakla beraber ol ! " diyor.
Hakkı istemeli , gerçeği aramalı , onu sevmeli ve saymalı.
ÖNCE HAKKIN NE OLDUĞUNU ÖĞRENİN :

Tabii hakla beraber olmak için , hakkın ne olduğunu bilmek lâzım.

Hazret-i Ali Efendimiz de öyle diyor : ( i'rifil hakka ta'rif ehleh )

Önce hakkın ne olduğunu öğrenin ; öğren diyor da , ben çoğul ifade ediyorum.

O zaman kimin hak ehli , kimin batıl ehli olduğunu daha iyi anlarsınız."

" Önce hakkı bil , kimin hak ehli olduğunu o zaman anlarsın ! " diyor. "

Hakkı bilirseniz , kimin hak ehli olduğunu anlarsınız.

O adamın , bu adamın peşinde koşmaktan önce , hakkı bil !

Hangi adamın hakkın ehli olduğunu , beraber yol arkadaşlığı yapılabilecek insan olduğunu o zaman anlarsınız. " diyor.

O halde önce bizim yapmamız gereken , hakkın ne olduğunu , gerçeğin ne olduğunu tesbit etmektir.

Onun kaynakları bilinsin diye... Bu çok önemli !
Bir insanın doğru hareket edebilmesi için önce doğrunun ne olduğunu bilmesi gerek .
ASIL VAZİFEMİZ :
Asıl vazifemiz. Hakkı bilmek ve Hakla beraber olmaktır.

Tek başına olabiliriz , babamız karşı olabilir.
İbrahim ( as ) hakkı temsil ettiğinden dolayı bir kişi de olsa cemaattir.

Bütün şehir halkı tefrikadadır .

HAYATTA BİR ÇOKLARI DOĞRUYU BİLEMİYOR , BULAMIYOR :
Hayatta bir çokları doğruyu bilemiyor , bulamıyor ; doğru diye eğrilere , yalanlara , yanlışlara , hatâlara sarılıyor ; ömrünü boşa harcıyor , günaha giriyor , iyi sonuca ulaşamıyor , ziyan ediyor , hüsrana uğruyor .
Hakkı , hakîkati , doğruyu , iyiyi , uygunu , münasibi , mütenâsibi aramak , bulmak , saymak , sevmek , tebcîl etmek , baş tacı eylemek , rehber edinmek her olgun , ergin , bilgin , bilge , erdemli , değerli kişi için en başta gelen şarttır.
Bu çok büyük bir nimet , çok ulu bir devlet ve saadettir ; çok muazzam bir servet , çok muhteşem bir âtıfet ve inâyettir.
Ne mutlu hakkı bilenlere , doğruyu temyiz , tefrik ve takdir edebilenlere !
HAKKI SEVMEYİ ÖĞRENİN / HAKLA BERABER OLMANIN ZEVKİNİ TADIN :

Hakkı sevmeyi öğrenin !

Hakla beraber olmanın zevkini tadın ; onunla beraber olmayı öğrenin...

Bu ölçüyü alamazsa bir insan , bu hayatta onu çok aldatırlar...

Bu ölçüyü alamamış insanı çok aldatırlar , çok kandırırlar.

“ O SÖYLEDİ " DİYE KABUL ETMEYİN :

Hazret-i Ali Efendimizden bir söz olarak nakledilir. Çok takdir ediyorum.

Hazret-i Ali ( RA ve KV ) Efendimiz buyurmuşlar ki :

( Lâ ta'rifil hakka bir ricâl, i'rifil hakka ta'rif ehleh )

Hakîkati kişilerin ağzına bakarak , bazı kimseleri severek , sempati duyarak , sayarak ,
" O söyledi . " diye kabul etmeyin !

Onunla anlamaya çalışmayın ! " Bu biliyordur , bunu dinleyin !

Bunun söylediğine göre böyle olsun ! " diye bir yaklaşımla , bu yönden yaklaşmayın !

HERKES HAKİKATE RÂM OLSUN :

Söz ilmin olsun... Herkes hakikate râm olsun , hakîkate teslim olsun...

Çünkü Peygamber SAS Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki :

( Zül meal hakkı haysü zâle ) " Hak nereye giderse , hakla beraber ol !

Belli bir cephede , belli bir yerde durup da inad etme ; hak nereye giderse , onunla beraber ol !




BULUNDUĞUN YERDEN HAK AYRILMIŞSA ORDAN SEN DE AYRIL :

Peygamber Efendimiz diyor ki : " Hak nereye giderse hakla beraber ol ! " Yeni mahalleye gitti , Yeni mahalleye git ! Hacı Bayrama geçti , Hacı Bayrama git. Keçi örene gitti , Keçi örene git ! İlle Yeni mahallede kalacağım , ille şurada kalacağım deme , hak nerede ise hakla beraber ol ! Bulunduğun yerden hak ayrılmışsa , oradan sen de ayrıl !

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki :

( Zül meal hakkı haysü zâle ) " Hak nereye giderse hakla beraber ol ! "
Bunları ben makalelerde yazdım , herkes bilsin , öğrensin diye...

Birlik ve beraberliğin kanunlarını bilsin diye öğretmek için hadis-i şeriflerden misal aldım.

Hakkın eteğine yapış , hakla beraber ol ; bir kişi bile olsa... O zaman kurtulursun. Yoksa koca kalabalığa , koca kavme uyarsan , yandın ! Herkes plaja gidiyor, biz gitmeyecek miyiz ?
Gitmeyeceksin !

Herkes eğlenceye gidiyor , biz gitmeyecek miyiz ? Gitmeyeceksin !
HAKKI SÖYLEMEK LÂZIM , HAKTAN DÖNMEMEK LÂZIM :
Biz bu orucu niçin tutuyoruz ?
Nefsi ıslah etmek , irademize hakim olmak , ahlâkımızı güzelleştirmek için tutuyoruz. Orucun bir âdâbı da neymiş ? " Nefsimi de ıslah etmeye niyet ettim yâ Rabbi ! Ben akşama kadar nefsimle de cihad edeceğim. " demekmiş. Hay Allah razı olsun , şu Çarşamba müftüsü Seyyid Hulûsî Efendiden... Allahu alem yine tarikatla , dervişlikle ilgisi varmış ki , böyle diyebilmiş .
Herkes diyemez bu lafları... Müftüler bile diyemez , başkanlar bile diyemez. Bunu demek için çok doğru sözlü olmak lâzım !
Öyle rüzgâr gülü gibi , kuyruklu pervane gibi , rüzgâr ne taraftan eserse o tarafa dönüyor ; öyle olmaz !
Hakkı söylemek lâzım , haktan dönmemek lâzım !
SÖZÜN DOĞRUSUNU SÖYLEMEK LÂZIM :
Sıhhatli olmayan sözleri söylemek vebaldir İslâm’da...
Doğruyu söylemek lâzım , sıhhatli sözü söylemek lâzım ; sıhhatsiz , hasta , yamuk , bozuk söz söylememek lâzım !
Rivayet yoluyla da olsa , sözün doğrusunu söylemek lâzım !
Karşı taraf beğenmese de , biz hakkı söylemekle vazifeliyiz.
Karşı tarafın beğenmesi bizim için önemli değil , Allahın beğenmesi önemli !
Çünkü , İslâm da en kutsal kavramlardan birisi doğruluk kavramıdır, hak ve hakikat kavramıdır.
DOĞRU SÖZÜ SÖYLEMEK TIYBÜL- KELÂMDIR :
Tabii tatlı söz , dalkavukluk demek değildir Aziz ve sevgili kardeşlerim , onu da hemen söyleyeyim.
Kimisi tatlı sözü , içinden gelmediği halde , hakîkaten öyle düşünmediği halde tatlı sözler söylemek sanıyor. Hayır , öyle değil...
Peygamber Efendimiz SAS , " Acı da olsa , hak sözü söyleyin ! " buyuruyor. Hak sözü söylemek , doğru sözü söylemek tıybül – kelâmdır .
Diyelim ki birisi çocukları arasında ayırım yapıyor ; birisine çok mal veriyor , mülk veriyor , iltifat ediyor da , ötekisinden kaçırıyor.
Ona tıybül – kelâm , hoşça konuşmak nedir ?
" Sen bu adaletsizliği yapma ! " demektir.
Yoksa , " İyi yaptın , hoş ettin , mâşâallah... " filân diye dalkavukluk yapmak , yağcılık yapmak demek değildir. Onu da bu arada kesin olarak söyleyelim .
ZARİF BİR TARZDA , GÜZEL BİR TARZDA SÖYLEMEK LÂZIM :
Hakkı söylemek , ama hakkı münasib bir üslûb ile , zarif bir tarzda , güzel bir tarzda söylemek lâzım , aziz ve sevgili kardeşlerim !
ALİMİN EN ÖNEMLİ VASFI :
Alimin en önemli vasfı da , hakkı söylemek , gerçeği ketmetmemek , ilminin gereğini yapmaktır. Söylenecek yer gelmişken susan şeytan-ı ahras , Yani dilsiz bir şeytandır.
Kıyamet gününde böylelerine cehennem ateşinden gem takılacak ve öyle azablandırılacaktır .
ACI DA OLSA HAKTAN , ADALETTEN AYRILAMAYIZ :
Kur'an-ı Kerim buyuruyor ki :

" Senin bizzat kendinin de aleyhinde olsa , anne ve babanın aleyhinde bile olsa , haktan hakîkatten , adâletten ayrılma ! "
Rabbimiz bizi gerçeğin tarafını tutmağa , hakkı söylemeğe , doğruluktan ayrılmamağa teşvik buyurmuştur.
Kendimizin , ebeveynimizin ve akrabamızın aleyhine de olsa haktan , adaletten ayrılamayız ; acı da olsa haktan , adaletten ayrılamayız ; acı da olsa hakkı , gerçeği söyleriz ; hak , hakikat neredeyse o tarafta yerimizi alırız.
İyi bir Müslüman doğruyu söyler, haktan yana olur , zayıf da olsa haklı olanı tutar, destekler.
Bu ona , Allahın emridir ; kendisinin , ana – babasının, yakınlarının aleyhinde bile olsa adaletli , insaflı , hakkaniyetli davranacak ; özü , sözü , işi doğru , güzel , mükemmel insan olacaktır.
OLAYLARIN İÇ YÜZÜNÜ İYİ BİLENLER SUSMASIN :
O halde olayların içinde yaşayanlar , iç yüzünü , perde arkasını iyi bilenler susmasın , gerçeklerini söylesin , ilgilileri aydınlatsınlar , vebalde kalmasınlar , hakkı söyleyenlerin yanında yer alsınlar , zâlimleri desteklemesinler ki , Allah'ın gazabına uğramasınlar !
ÇİĞNERİM , ÇİĞNENİRİM , HAKKI TUTAR KALDIRIRIM :
Bakın şimdi burada güzel huylu olmak ve ahireti düşünmek derken , bazen insanın iyi bir şeyi yapmak için , kendini tehlikeye atması da gerekebilir.
Meselâ çocuk yolda yürüyor , otomobil geliyor ; kendinizi tehlikeye atarak , atlayıp onu otomobilin altında kalmaktan kurtarıyorsunuz...
Veya birisi suya düşmüş , atlıyorsunuz onu kurtarıyorsunuz... Veyahut yanlış yolda giden bir insanı doğru yola çekiyorsunuz , onun için de şunu yapıyorsunuz , bunu yapıyorsunuz...
Demek ki insanın bazen , fazilet için kendisini tehlikeye atması , vatan için tehlikeye atması , dini , îmanı için tehlikeye atması olabilir.
Gerekirse gözü pek de olup faziletleri icrâ etmek için , fazileti hâkim kılmak için , cesur olarak hakkı söylemekten yılmamak , çekinmemek de lâzım !
Rahmetli -- mekânı cennet olsun -- Mehmet Akif ne güzel söylüyor :
Çiğnerim , çiğnenirim , hakkı tutar kaldırırım !
Yâni çiğnemek olabilir , çiğnenmek de olabilir. Ama mühim olan hakkı tutmak , hakkı pâyimal etmemek , ayaklar altında çiğnettirmemek , perişan etmemek...
Bütün bunların hepsinin temelinde ahiret inancı var , ahireti mâmur etme düşüncesi var.
HAKTAN HİÇ AYRILMA :

Resulullah efendimiz de s.a.s bir hadis-i şerifinde ( zül maal-hakkı haysü zale ) :
" Gerçek neredeyse sen de orada ol , onun peşi sıra git , haktan hiç ayrılma..." buyurmuş.

Demek ki bütün mü'minler hakkı istemeli , gerçeği aramalı , onu sevmeli ve saymalı , her işlerinin doğru , her sözlerinin hak olmasına büyük dikkat ve itina göstermelidir.

Hakkın yanında ol ! Hakikatın , gerçeğin , doğru olan şeyin yanında ol ! " buyuruyor.

Peygamber SAS buyuruyor ki : ( Zül meal-hakkı haysü zâl )
" Hak nereye giderse sen ondan ayrılma , onun yanında ol ! "

Düşmanının yanında bile olsa , ona haklısın diyeceksin.
İster bu tarafta olsun , ister yukarıda , ister aşağıda , ister çocuğun sözünde olsun...

Bazen çocuk bir söz söyler, büyüğü mahcub edebilir. Kabul etmesi lâzım büyüğün...
" Tamam , aferim , sen haklıymışsın. " demesi lâzım ! Bizim İslâmî terbiyemiz budur.


PEYGAMBER EFENDİMİZ SAS HAKKI SÖYLEMEKTE TÂVİZ VERMİYORDU :

Peygamber Efendimiz SAS hakkı söylemekte tâviz vermiyordu.
Hakkı söylemekte merhale ve kademe kabul etmiyordu.

" Önce şöyle yapalım da sonra onu yavaş yavaş iknâ ederiz." demiyordu.
Düşmanına benzemiyordu. Düşmanı gibi görünüp hasmına fikren ve görüntü olarak tâviz vermiyordu. Müşrik başkaydı , mü'min başkaydı. Mü'minler gelip müşrike ; " Allah birdir , şeriki nazîri yoktur. Sizin putlarınız yanlıştır , yalandır. Sizin bu putlara tapmamanız lâzım ! " diyordu. Bir mücadele devam ediyordu. Ama ertesi gün gelip aynı sözü yine söylüyorlardı. İşte bu bizim üslûbumuzdur , hakkı söylüyoruz.

SİZ BİR DÂRÜL – FÜNÛNSUNUZ , BİR EKOLSUNUZ , MEKTEPSİNİZ :

Onun için çok değerli bazı konuşmacılar , bilim adamları bizim grubumuz hakkında diyorlar ki : " Siz bir dârül – fünûnsunuz , bir ekolsunuz , mektepsiniz.

Yâni başlı başına kendine özgü , özel , güzel tutumu olan , çizgisi olan saygın bir topluluksunuz." diye söylüyorlar. Bunun böyle olmasını gerektiğini siz de bilesiniz diye naklediyorum. Hak ne ise onu kabul etmek durumundayız. Hasmımız haklı olduğu zaman kabul etmek durumundayız .

Bize düşmanlık eden kimse haklı bir şey yaptığı zaman onu desteklemek durumundayız. Dostumuz yanlış bir şey yaptığı zaman da , " Sen bunu yanlış yapıyorsun ! " diye söylemek durumundayız.

HAKİKATLE BERABER OLAN CEMAATTİR :

Hep duymuşsunuzdur , Müslüman’ın cemaatle beraber olması tavsiye edilir.
Cemaatten ayrılmama tavsiye edilir. Fakat çok kimsenin bilmediği bir şeyi söyleyeyim .
Toplulukla beraber olmak , cemaatten ayrılmamak , tefrikaya düşmemek , kalabalıkla beraber olmak demek değildir ; hakla beraber olmaktır ! Hakikatle beraber olmaktır !

Toplulukla beraber olmak , cemaatten değildir. Hakikatten kopmuş olan milyarlarca da olsa tefrikadadır. İnsanın hak ile beraber olması birlik ve beraberliktir ; batıl ile beraber olması tefrikadır. Tek başına olsa bile , bir kişi bile olsa , hakikatle beraber olan cemaattir.

Hakikatten kopmuş , ayrılmış olan tefrikadadır. Yüz binlerce de olsa , milyonlarca da olsa , milyarlarca da olsa tefrikadadır ; bunu bilin ! Bunun delillerini size ayetlerle , hadislerle söyleyebilirim.

Amerika tefrikadadır. Rusya tefrikadadır. Dört milyar insan tefrikadadır , dünya üzerinde..... Hakla beraber olan cemaattir.

Koca bir şehirde hakikati bilen , gören , yaşayan ve tutan insan o... O dur cemaat !
Koca şehir ahalisinin ondan gayri bütün fertleri , hepsi tefrikadadır ; hepsi aynı şeyleri düşünseler bile... Bu gerçeği iyi bilin !

İbrahim AS , putlara tapmadı , Allahın varlığını kabul etti ; o , cemaattir. İbrahim AS'ın yaşadığı şehrin bütün ahalisi , akrabaları , babası , amcası -- bilmem ne ise artık , o Azer denilen şahıs -- hepsi tefrikadadır.


HAKLI OLDUĞUNUZ KADAR KUVVETLİ OLMAĞA ÇALIŞIN :
O halde , nerede olursanız olun , - yurt içinde veya dışında - yaşadığınız toplumla , toplumun meseleleriyle yakından ilgilenin ; derneklere , teşkilâtlara , partilere , yönetimlere iştirak edin ; iyi insanlarla iş birliği sağlayın ; haklı olduğunuz kadar , kuvvetli olmağa da çalışın ; güçlü , titretici , korkutucu , caydırıcı , ürkütücü olun ; zalimden mutlaka intikam alacağınız , haksızdan muhakkak hesap soracağınız kesinlikle bilinsin ki , zulüm , olmadan engellensin , herkes haddini bilsin , hizaya gelsin , hakka tabi olsun !
HAKKI TUTMAKTA KINAYANIN KINAMASINDAN KORKMAMAK DURUMUNDAYIZ :

Ve bu hakkı tutmakta bizim diğer topluluklardan bir üstün farkımız vardır .
Biz hakkı tutmakta kınayanın kınamasından , tehdit edenin gürültüsünden patırtısından korkmamak durumundayız.

VAHDETİN ESRARI ve KANUNLARI BUDUR :

Hakla beraber olacaksın ! Vahdetin esrarı ve kanunları budur.
Hakkını koruyacaksın yâni...

Hakkını korumak için , malını korumak için mücadele edeceksin.
" Yâhu amma nekes adammış , malını vermemek için öldü boş yere ! " diyebilirler ama , öyle değil...

Öbür adam bunun karşısına çıkıp , o harâmîliği yapmayacaktı , yolu kesmeyecekti.
Bunun müdafaası meşrûdur. O meşrû müdâfaa esnasında ölürse, şehid oluyor.

ÜMİDİM HAKKI GÖREBİLME KABİLİYETİNİZDE :

Muhterem kardeşlerim !

Kâfir doğrudan doğruya Türkiye’ye gelip de Mü'minlerle uğraşmaz ! Nasıl uğraşır ?

Onların gelişmemesi için düzenler kurar , öyle uğraşır.

Onun için benim burada ümidim , hakkı görebilme kabiliyetinizde...

İRFAN TERAZİNİZ ile TARTIN :

Yâni , hakkı görebilirseniz , görürsünüz. Göremezseniz ; siz de bir yere takılırsınız , eveler gevelersiniz...

Çocukların dişleri çıkacağı zaman, plastik bir şey veriyorlar eline ; elinde tutuyor , boyna ısırıyor...

Dişlerinin kaşıntısı geçiyor , o kadar. Bir iş yaptığı yok , bir yemek filân değil.
Bir şey değil , sadece eveleme geveleme oluyor .

Onun için hizmet ediyorum diyen insanları , hizmet ediyorum diyen organizasyonları ,

İrfan ile irfan teraziniz ile tartın ! Kimseye peşin bir ön yargı söylemiyorum , hürsünüz !

Allah akl-ı selim versin , irfan versin ; irfan teraziniz ile tartın.
KUL KULA MUHTAÇ OLMAMALIDIR :

Allah’ın huzurunda insanlar tarağın dişleri gibi eşittir.

Kul kula muhtaç olmamalıdır.

Benim hiç birinizden bir şey beklediğim yok.

Sizin de hiç birinizin , bizden bir şey beklediği yoktur , olmamalıdır.

Kimseden bir şey istediğimiz yok !

Ne yardım , ne destek , ne para , ne pul , ne gülücük , ne tebessüm , ne şunu , ne bunu...

ALLAH SEVSİN KAFİ :

( İyyâke na'büdü ve iyyâke nesta'în ) " Biz ancak Allaha ibadet ederiz, ancak Allahtan isteriz."

Bizi Allah sevsin kâfî ! Tek başına olabilir insan. Allah bizi sevsin kafi !

“ Ancak Allaha ibadet ederiz , ancak Allahtan yardım dileriz. ”

Yaratanımız Allah c.c. hazretleri bütün Müslümanlara , doğruluğu , hakkaniyeti , adaleti emreder , kendilerinin veya ana - baba ve akrabalarının aleyhine bile olsa !

HAKKI BİLDİĞİ HALDE GEREKEN İLGİ ve İHTİRAMI GÖSTERMEYENLER :

Hakkı , doğruyu , iyiyi , güzeli bildiği halde ona gereken ilgi ve ihtiramı , izzet ü ikramı göstermeyen , ittibâ ve iktidâ etmeyen, râzı ve tâbi olmayanlar çok büyük bir gabâvet ve dalâlet içindeler, çok feci bir suç ve cinayet işlemiş oluyorlar.

Kendilerine yazık ediyor , hüsran ve ziyana adetâ çanak tutuyor , hezîmet ve hızlânı peşîn olarak tercih etmiş bulunuyorlar .

HUKUKUNUZA SAHİB OLUN :

Siz de hukukunuza sahib olun lütfen !

Çünkü insanın hürriyeti en güzel şeydir .

Haklarını insanın takib etmesi , bilmesi , koruması , kollaması lâzım !

HAKSIZLIKLARIN KARŞISINA ÇIKMA ALIŞKANLIĞI EDİNMELİYİZ :

Haksızlıkların karşısına çıkma alışkanlığı edinmeliyiz .

Durmak , uyumak zamanı değil ; malı mülkü , canı başı ortaya koymak , birleşmek ve çok ciddi çalışmak zamanı .






BEDAVADAN , BELEŞTEN HAK ve HÜRRİYET OLMUYOR :
Neden hristiyan belde de dinî hürriyet varken , Müslüman belde de baskı ve zulüm var ?
Bu çelişki nerden kaynaklanmakta ?
Bizim Müslümanlığımızın gevşek olduğundan , içtimaî terbiyemizin zayıf olduğundan , haklarımızı koruyamadığımızdan kaynaklanmakta.
Yâni İngiltere'de de , Amerika'da da , Fransa'da da adamlar zamanında krallık yapmış , despotluk yapmış , zulüm yapmış , derebeylik yapmış...
Ama halklar haklarını korumak için mücadele etmişler , etmişler , bir seviyeye gelmişler . Yâni hakları mücadeleyle almışlar.
Bizde böyle bir mücadele yapılmamış .
Bedavadan , beleşten hak ve hürriyet olmuyor arkadaşlar ! Benim aldığım sonuç bu...
Mafialar çatır çatır insanın parasını pulunu alıyor.
Bedava olmuyor. Ter dökmek lâzım , uğraşmak lâzım. Hürriyetin bedeli var.
Hakların bedeli var. Hakları almak için çalışmazsan olmaz .
BİZ HAKKIMIZI ARAMADIĞIMIZ İÇİN , ZALİM FIRSAT BULUYOR :
Hristiyan belde de hadi bakalım bir haksızlık yap !
Bak , arkadaşlar anlatıyor :
" Ben ilk geldiğim zaman sıraya uymamıştım. Kuyruk vardı , otobüse en önden binmek istedim. Hepsi bağırdı , indirdi." Diyor .Türkiye'de bağırmıyoruz da ondan karışıklık oluyor.
Burada bağırıyorlar. Bağırıyor adam , hakkını arıyor. Biz hakkımızı aramadığımız için , zalim fırsat buluyor. Bir de zalime destek oluyorlar. Burada zalimi alaşağı ederler .
Bir bakan bir zulüm yapsın , bir yolsuzluk yapsın. Hoop , hemen gider. İstifaya zorlarlar . İstifa etmezse taşlarlar , bilmem ne yaparlar , canına okurlar . Türkiye'de öyle olmuyor , ondan zulüm oluyor.
İCTİMÂÎ TERBİYEMİZ ZAYIF :
Sonuç itibariyle kabahat bizim. Sosyal , yâni ictimâî terbiyemiz zayıf . Vatandaşlık çalışmamız az. Vatandaşlık duygusu eksik .
KUZU GİBİ OLMAYACAĞIZ :
Kuzu gibi olduğumuzdan kurtlar geliyor , bizi parçalıyor. Kuzu gibi olmayacağız. Ne gibi olacağız ?
Aslan gibi olacağız. Aslan gibi olursak kurt gelip parçalayamaz . Kuzu gibi olursak kurt da parçalar , çakal da parçalar , tilki de parçalar. Herkes parçalar.
EL-ADLÜ ESASÜ'L - MÜLK / ADALET :
Bizde " el-adlü esasü'l - mülk " denmiştir. " El - adl ", yani adalet ; esas :
Temel ; mülk : egemenlik... ( Yani emlak manasına, taşınamaz mallar manasına değil ) mülk , egemenlik demek. Meliklik , malik olmak ; bir toplumun yönetimine sahip olmak demek. " “ Egemenliğin , hakimiyetin , idareye sahip olmanın temeli adalettir. ”
Dinimiz böyle buyuruyor. Toplum hayatının temeli , bizim dinimizde çok net olarak görüldüğü üzere , adalet .

Peygamber s.a.s. Efendimizin hayatından başlayarak , düşman bile olsa haklıya hakkının teslim edilmesi ve hukuka riayet edilmesi emrediliyor , bize. Yani adaletin yerine gelmesi , hakkın çiğnenmemesi , haksızlığın yapılmaması İslâm’da en önemli işlerden birisidir.

Peygamber SAS Hazretleri bize emrediyor ki : " Hak neredeyse orada olunuz ! " Yâni , " Hakikat , gerçek ne tarafsa ; o tarafı tutunuz ! " demek...

Kur'an-ı Kerim bize buyuruyor ki :

" Kendinizin aleyhine de olsa , ana babanızın aleyhine de olsa , akrabalarınızın , yakınlarınızın , sevdiklerinizin aleyhine de olsa hakikati söylemekten , adaletten , doğruluktan ayrılmayın ! "

ADÂLET MÜSLÜMANIN VAZGEÇİLMEZ VASFIDIR :

Muhterem kardeşlerim ! Adâlet bir Müslüman’ın vazgeçilmez , mecbûrî vasfıdır.
Hepimiz Müslüman olduğumuz için âdil olmağa mecburuz.

İslâm dini adalete çok önem vermiştir. ( Velev alâ enfüsiküm evil vâlideyni vel akrabîn )
Kendimizin aleyhine bile olsa , anne ve babamız tehlikeye girecek bile olsa , akrabalarımız zarara uğrayacak bile olsa , adalet etmek zorundayız.
Allah bize bunu emrediyor . Adâlet Müslüman’ın vazgeçilmez vasfıdır.

Kendisi hapse girecek olsa , doğru söyleyecek. Hükmünde âdil olacak insan .
Ondan sonraki kavramlardan birisi de adalet kavramıdır.
( İnnallahe ye'muru bil adl ) Yâni " Allah adaleti emrediyor. " Hem hanımımıza karşı , hem çocuklarımıza karşı , hem komşularımıza karşı , hem mahkemelerde tarefeyne karşı , hem insanlar arasındaki yargılamalarımızda , her şeyde adaletli olmak zorundayız .
Müslüman olarak , Allahın yer yüzüne gönderdiği en hayırlı ümmetin bir ferdi olarak , kendimizi adaletle yükümlü ve hakikati bulmakla sorumlu hissediyorum.
Onun için gerçekleri arayın !
Müslümanların sahip olması gereken en önemli vasıflardan biri de adâlet , Yani adil oluştur.
O kadar ki , isterse kendisinin veya ebeveyninin veya akraba ve ehibbâsının aleyhine bile olsa , haktan , doğruluktan , adâletten aslâ ve kat'â ayrılmayacak , gerçeği acı da olsa söyleyecek , zayıf da olsalar mâsumların , haklıların yanında yer alacak , haksızın ve zâlimin karşısına dikilecektir.
CİHADIN EN ÜSTÜNÜ :
Hattâ cihadın en üstünü , en sevaplısı , zâlim sultanın karşısında hak sözü çatır çatır söylemektir. Mütekebbirin karşısında ezilip büzülmemek , bil'akis onun haddini bilmesini sağlamak için karşılık ve cezâ olarak tekebbür göstermek , sadakadır .
ANTİPATİLERLE HÜKÜM VERMEK YOK... :

" Sizin sevgileriniz , sempatileriniz veya antipatileriniz , kızgınlıklarınız hükmünüzü yanlış vermenize yol açmasın ! " diye hadis-i şeriflerde tavsiye var...

Yâni , ben falanca adama kızıyorum , o karşıma geliyor ; kızdığım için , haklı olduğu halde haksız çıkartıyorum.

Bu da yok İslâm’da... Yani kızgınlıklarla , sevgilerle , antipatilerle hüküm vermek yok...

ZULÜM NEDİR ? ADALETSİZ DAVRANMAKTIR :

Zulüm nedir ? Adaletsiz davranmaktır , birisinin hakkını yemektir.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki :

" Fukarayı zekât vereceğiniz adamı kapıda bekletmek bile zulümdür.

Zenginin fakiri kapıda bekletmesi bile zulümdür."

Her şey de incelikler var , dikkat etmek lâzım , güzel yapmak lâzım !

ZALİME DESTEK OLAN :

Zalime destek olan , zalimin yaptığı zulmün bütün veballerine ortak olur.

Mutlaka olur. Ortak olunca o zalimin vebali azalmaz , aynısı buna da gelir.

Kim sebep olmuşsa , destek olmuşsa...

Ben bunu dergilerde yazdım , çok öncelerden yazdım , ikaz ettim.

ZALİMİ DESTEKLEYEMEZSİNİZ :

Onun için zalimi destekleyemezsiniz. Bak , " Tebessüm bile etmeyin ! " diyor.

Desteklemek değil , tebessüm bile caiz değil...

ONLARA MUHABBET DUYANLAR ONLARLA OLUR :

Onlara muhabbet duyanlar onlarla olur mu ? Olur , o tehlike de var...

Zalimi sevmeyin ; mazlumu sevin !
Müslüman’ı sevin , dürüst insanı sevin , doğru insanı sevin !

Adaletli insanı sevin , hakkı tutan insanı sevin ! Sevecek bir şey mi bulamadınız ?

SAKIN ZULMEDENLERE MEYLETMEYİNİZ :
( Velâ terkenû ilellezîne zalemû fetemessekümün-nâr )
" Sakın zulmedenlere meyletmeyiniz ; sonra size de cehennem ateşi gelir ha !
Size de yapışır , sizi de yakar. " Buyruluyor Kur'an-ı Kerimde...
Onun için , zalimi alkışlamayacağız , pohpohlamayacağız , desteklemeyeceğiz.
Zalime meyletmeyeceğiz.
ZALİME YARDIM ZALİMİ ZULMÜNDEN VAZGEÇİRMEKTİR :
Hakkı söylemezsek , hakkı yerine getirmeye çalışmazsak ; zalime , " Sen zalimsin , bu zulmü bırak ! " demezsek , Allah kızar. Allahın hışmına , gazabına uğranılabilir.
Onun için zalime de yardım edeceğiz ! ? Zalime yardım , zalimi zulmünden vazgeçirmektir , zulmünü engellemektir.
Yoksa ;Buyur , sen istediğin günahı işle , ben sana ses çıkarmam ; çünkü senin arkadaşınım ! Öyle şey yok ! Doğruyu söyleyeceğiz , yaptırmağa çalışacağız .
Zulmün , eğrinin , haksızlığın , yanlışlığın da karşısına çıkacağız.
ZALİMİN HASMIYIM DA ONDAN :
" Ben mazlumu severim , zalime düşmanım ; irticâ dediğiniz bu mu ? " diyor.
Tamam ben mürteciyim ! Neden ?
Zalimin karşısındayım ; Amerika’nın her dediğine evet demem , Avrupa’nın her dediğine evet demem , Yahudi’nin her dediğine evet demem , büyük gazetelerin her dediğine evet demem , büyük televizyon kanallarının her dediğine evet demem...
Neden ? Zalimin hasmıyım da ondan , mazlumu severim de ondan...
ZALİM OLMAK MAZLUM OLMAKTAN DAHA FENADIR :
Zulme uğramak da zor , zalim olmak da fena.
İkisinin de akibeti kötü ama , mazlum oldu mu inşaalah ahirette zalimden hakkını alır hiç olmazsa. Ama zalim olmak , mazlum olmaktan daha fenadır.
GÜNAH YAPMAYA SUÇ İŞLEMEYE HÜRRİYET YOK :
Günah yapmaya suç işlemeye hürriyet yok . Ona hürriyet demezler .
Zaten hürriyet bu manada hiç bir yerde yoktur. Suç işlemeye hürriyet hiç bir yerde olmaz. Elektrikli sandalyeye oturturlar , zehirli gaz odasına koyarlar . Amerika’da da böyle. İdam cezası kaldırılsın. Hiç bir yerde kaldırılmıyor.


HÜR İNSAN ALLAH'A KUL OLANDIR :

Mevlana Celaleddîn-i Rumî ne güzel söylüyor :

" Ey kardeşim " diyor , " ey evladım " diyor , " ey evlat " diyor.
" Kopart şu zincirleri de Allah'a kul ol " diyor.

Asıl zincir ötekiler. Asıl esaret Allah'tan gayriye takılıp kalmakta.
Allah'a kul olan insan hür olabilir. Hür kim olabilir ? Allah'a kul olan hür olabilir.

Allah bizi kul eylesin , kendisinden gayriye boyun eğdirmesin , kendisine mutî eylesin , kendisinden gayriye itaat ettirmesin , yolunda yürütsün , kendisinin yolundan gayri yola iliştirmesin.
HAKSIZLIĞI ENGELLEMELİYİZ :
Peygamber Efendimiz hadis-i şerif de ne buyuruyor :
( Men üzille indehû mü'minün ) "
Kimin bulunduğu mecliste bir mü'min horlanıyorsa , kötüleniyorsa , zillete uğrattırılıyorsa ; ( fe lem yensurhü ) olay önünde cereyan ediyor , oluyor , onu gördüğü halde o mü'min kardeşine yardım etmiyorsa ; ( ve hüve yukdiru alâ en yensurahû ) yardım etmeğe kudreti yettiği halde yardım etmiyorsa..."
Tabii kendisi de eli kolu bağlı , kelepçeli ; karşısındaki mü'mine işkence ediliyor , horlanıyor , zelil duruma itilmeye çalışılıyor , eli kelepçeli , bir şey yapamıyor , tamam... "
Bir kişi yardım etmeğe gücü yettiği halde kendisinin önünde horlanan , zillete uğratılmak istenen mü'mine yardım etmezse ; (ezellehullàhu alâ ruûsil-eşhâdi yevmel-kıyâmeh.) bütün insanların gözleri , bakışları önünde , şahitlerin huzurunda , Allah o yardım etmeğe gücü yettiği halde yardım etmeyen kişiye ahirette zillet verir , perişan eder .
Mahkeme-i kübrâ da bu dünyadaki ihmâlini burnundan acı acı , feci feci çıkarttırır , cezâsını orada verir. "
Muhterem kardeşlerim , bu hadis-i şerifte bir fazilet kaidesini daha görüyoruz.
Ne yapmamız lâzım ?
Bir haksızlık yapıldığı zaman sesimizi yükseltmemiz lâzım ! Haksızlığı engellemeliyiz.
Birisine zulmediliyorsa , mazlumun yardımına koşmalıyız. Birisi horlanıyorsa , horlanana yardımcı olmalıyız. Ama tanıdığımız , ama tanımadığımız , ama dostumuz , ama düşmanımız ; haksız yere zulmediliyor , haksızlık var.
Yani bir suç işlemiş de , onun cezâsı verilme gibi bir durum değil de , bir haksız durum var. O kişi de ona yardım etmiyor , o zaman Allah ahirette onu yardım etmediği için perişan edecek.


BURDAN ŞU ÇIKIYOR MAZLUMLARA YARDIMCI OLUN :
Buradan şu çıkıyor :
Ey güç , kuvvet sahipleri ! Ey elinde , iktidar olan , imkân olan , güç , kuvvet olan , pazusu olan , makamı olan, mevkii olan kimseler ! Dünyanın neresinde olursa olsun , mazlumlara yardımcı olun !
HERKESİ MEMNUN EDECEĞİZ AMA ADAM DİNE KARŞI :
Haa , o kadar da uzun değil... Allahın emrini tutacaksın , Allahın emrine uymayana da söyleyeceksin. " Bu yaptığın Allahın emrine aykırıdır , bunu yapma ! " diyeceksin.
İSLÂM’DA MÜSAMAHANIN DA HUDUDU VAR YERİ VAR... :
Ona taviz yok ! Günahı işlemeğe müsaade ve taviz var mı ?
Radyolar , televizyonlar söylüyor. İslâm da hoş görü varmış , müsamaha varmış...
O kadar uzun yok… Var biraz müsamaha var ama o k adar uzun değil...
İslâm da müsamahanın da hududu var , yeri var... Bugünkü kanunlarda da öyle...
Bugünkü kanunlarda da müsamahanın hududu vardır. Müsamahanın hududunun bittiği yerde polis karşına çıkar. Ya trafik cezası yersin , ya mahkemeye gidersin , ya hapse girersin ; ya şöyle olur , ya böyle olur...
İSLÂM DEMOKRASİ DE DEĞİLDİR :
İslâm demokrasi... İslâm demokrasi de değildir. Demokrasi de herkese hürriyet var.
İSLÂM DA HERKESE HÜRRİYET YOKTUR :
İslâm da herkese hürriyet yoktur. Kötülüğe hürriyet yoktur.
Meselâ içki yasaktır. Demokraside içki serbest... İmâli de serbest , satması da serbest , sunması da serbest , içmesi de serbest... İslâm da serbest mi ? Yasak...
Demek ki öyle demokrasi memokrasi yok , İslâm da demokrasiden daha güzel şeyler var...
DEMOKRASİ ONLARIN UYDURDUĞU BİR ŞEY :
Demokrasi onların uydurduğu bir şey... Orda birbirleriyle çarpışmışlar , çarpışmışlar , anlaşma yapmışlar , denge kurmuşlar.
DEMOKRASİ ONLARIN DENGE REJİMİDİR :
Demokrasi onların denge rejimidir.
Dindarla masonlar arasında , dinsizler arasında , komünistler arasında denge düzenidir.
Yâni , kimse kimseye karışmasın , işimiz yürüsün diye.
İSLÂM EN GÜZELİ YAPMAĞA ÇALIŞIR :
İslâm öyle değildir. İslâm yüksek fikirlidir , mefkûrecidir , en güzel olanı yapmağa çalışır.
Yâni mevcudu kabullenmez en güzeli yapmağa çalışır.
“ BEN SİZDEN FARKLIYIM ARKADAŞ ” ! DİYECEKSİN :
Bunları anlatamıyoruz , anlamıyorlar , dinlemiyorlar. Konuşanlar da gerçeği söylemiyorlar. Ya utanıyor , ya korkuyor ; karşı taraf hücum edince ;
" Tamam tamam ben sizin fikrinize aynen iştirak ediyorum ! " diyor. Dur yâ sen Müslümansın , onların fikrine nasıl iştirak ediyorsun ?
Onlar gayr-i İslâmî şeyi savunuyor. Kalabalığı görünce , " Tamam ben de sizin gibi düşünüyorum ! " diyor , bir çuval inciri berbad ediyor.
Sen onlar gibi olur musun yâ ? " Ben sizden farklıyım arkadaş ! " diyeceksin. Bak sakalın var , kıyafetin başka , sarığın var... Ben hocayım diye başıma sarık sarmışım , başkaları da başlarına başka sarık sarmışlar.
Neden ? " İslâm da sarıkla kılınan namaz , sarıksız kılınan namazdan yetmiş kat daha sevaplıdır." diye rivayetler var , o rivayetlere dayanarak öyle yapıyor.
BİRİSİNE YARANACAĞIM DİYE İSLÂMDAN KOPMAYIN :
Aklınızı başınıza toplayın, birisine yaranacağım diye İslâm dan kopmayın ! Kur'an okuyun , Peygamber Efendimizin hadislerini okuyun , aklınızı başınıza toplayın ! Ona buna kapılmayın birilerinin hazırladıkları havalara girmeyin !
ZÂLİM YÖNETİCİ :
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki :" Her hangi bir vali yoktur ki , Müslümanların başına geçer , onlara zulmederek ölürse ; ( harramallahu aleyhil -cenneh ) Allah ona cenneti haram kılar . "
ÜÇ GRUP İNSAN VARDIR Kİ :

( Selâsetün leantühüm ) " Üç grup insan vardır ki , ben onlara lânet ederim." buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Rasûlüllah SAS kimseye beddua etmezdi , " Ben lânet edici bir peygamber olarak gönderilmedim." Buyururdu.

"--Yâ Rasûlallah bu müşrikler bize işkence ediyorlar . Bunlara lânet et de Allah bunları kahretsin ! " dedikleri zaman ;

" -- Ben lânetçi bir peygamber olarak gönderilmedim. Yâ Rabbi , kavmim bilmiyor , bunları hidayete sevk eyle , bunları affeyle , bunlara doğru yolu göster." diye böyle merhametle dua eden Peygamber Efendimiz , " Üç sınıf insana ben lânet ederim. " diyor .

Rasûlüllah Efendimizin hiç sevmediği ve mutlaka lânet edeceği , lânet ettiğini kesin olarak belirttiği üç sınıf insan kimmiş , bunları da görelim ; çünkü bunlar da çok önemli :

ZÂLİM EMİR :

( Emîrun zâlimün ) Zâlim bir emir ; yâni kendisinde emretme hakkı , salâhiyeti , mevkii makamı dolayısıyla emretme imkânı olan ama zâlim olan bir kimse...

Peygamber Efendimiz ona lânet ediyor.

Tabii emir deyince , meselâ Müslümanların başındaki kimselere emîrül - mü'minîn , mü'minlerin emîri denir .

Ama her işin başındaki sorumlu kişiye de emir denir .

Meselâ Devlet Su İşlerinin başındaki kimse de , bu Arapça kelimenin kullanış şekline göre emirdir .

Kara yollarının başındaki de emirdir , Demir yollarının başında ki genel müdür de emirdir .

Veyahut Tarım Bakanlığında Toprak Mahsulleri Ofisi'nin başındaki kimse emirdir .

Neden ? Emretme salâhiyeti var .

Yâni hak ve salâhiyet sahibi , emir komuta elinde olan kimse emirdir .

Yalnız asker değil , ümmetin işini görmek üzere bir görevin başına getirilmiş , makamı dolayısıyla emretme hakkına , salâhiyetine sahip olan her kimse emirdir .

Hepsinin başındaki de sultandır , o en büyük emirdir , emîrül - mü'minîn dir.

Ötekiler derece derece daha küçük sorumlulukları yüklenmiş emirlerdir .

Emir , yönetici , emir ve komuta sahibi , komutan , kaymakam , genel müdür veya sorumlu bir kişi eğer adaletle hareket ederse , Allah sever .

Ama zulüm yaparsa , haksızlık yaparsa , baskı yaparsa , ezerse , haklıya hakkını vermezse , haksıza iltimas geçerse ; veyahut mazlumları , zayıfları ezer , inletir , ağlatırsa ; tamam , Rasûlüllah Efendimiz böyle bir kimseye lânet ediyor .

Rasûlüllah Efendimiz de bir kimseye lânet etti mi , o dünyada da , ahirette de iflah olmaz.

Dünyada da cezasını çeker , ahirette de belâsını bulur .














GÜÇ KUVVET SAHİBİ ALLAHIN HUZURUNDA SORUMLUDUR :
Bu hadis-i şerifin altında bir başka rivâyet daha var :
Bu da sorumlulara yönelik , elinde güç kuvvet olanlara yönelik bir ilâhî cümle Peygamber SAS ’ in mübarek ikâzı... Peygamber Efendimiz SAS buyuruyor ki :
" Hiç bir vâli yoktur ki , Müslümanlar dan bir gruba , bir görev alarak onların başına geçmiş olsun , onlara samîmîyetle hizmet etmiş olması , onlara hiyânet etmiş olsun , cezâsını bulmasın ; mümkün değil.
( lem yecid râihatel-cenneh ) O sorumlu görevli , yönetici , yüksek şahsiyet cennetin kokusunu bile duyamaz. "
Demek ki , güç kuvvet sahibi Allahın huzurunda sorumludur , Allaha hesap verecek.
Ama nerden hesap verecek ?
Yönetici olarak tâyin olunduğu yerde , kendisinin vazifelerini yapıp yapmadığından sorgu suale tâbi olacak. Millete , halka hizmet edip etmediğinden sorumlu olacak.
Onlara hile mi yapmış , aldatmış mı , yoksa samîmî davranmamış mı , yan gelip yatmış mı , işleri ters mi götürmüş ? Oradan sorgu suale uğrayacak. Eğer öyle bir ters durumu varsa , aldatmışsa , ya da onlara samîmî hizmet yapmamışsa , cennetin kokusunu bile koklayamaz , cennet ona haram olur , ahireti mahvolur.
Bunu duyan bir insan , keyfi bilir , nasıl hareket ederse etsin , mü'minse...
BAZI İNSANLAR ÎMANLI DEĞİL :
Tabii bazı insanlar îmanlı değil , inançlı değil , Müslüman değil , Mü'min değil...
Yâni bir insan Müslüman olmayıp da samîmî yahudi olsa , samîmî hristiyan olsa , yâni Hazret-i İsâ'nın , Hazret-i Mûsâ'nın istediği tarzda bir insan olsa , yine haktan ayrılmamalı !
Türkiye de ki olayların arkasında Batı var , Amerika var , Avrupa var... Yapmaması lâzım !
Yâni gerçek hristiyansa , hiç bir kimsenin hakkını çiğnememesi lâzım , zulmetmemesi lâzım ! Gerçek yahudiyse , Filistin de zulmetmemesi lâzım , başka bir yerde bir haksızlık etmemesi lâzım ! Dinlerin kökü hepsi aynı olduğundan , o hak peygamberlerin hepsini Allah gönderdiğinden , esas itibariyle hepsi aynı konuda birleşirler.
BİR İNSAN YÖNETİCİ OLARAK MÜ'MİNSE MESELE YOK :
Yâni bir insan yönetici olarak mü'minse , mesele yok...
Amma îmanı yoksa , kıpkızılsa , kapkaraysa , işte o zaman çok fena oluyor.
Çünkü sorumluluk duymuyor, hesaba çekileceğini bilmiyor.
Sadece , " Hesabı nasıl atlatırım , teftişi nasıl geçiririm , insanların gözünü nasıl boyarım , işimi nasıl yürütürüm ? " diye dünyadaki mahkemeyi düşünüyor.
Allah bizi öylelerinden korusun , çünkü bunlar en tehlikeli insanlar...
HUKUK DEVLETİ OLMAK YETMEZ :
Sayın reisi cumhurun bir konuşmasını az önce okuyordum , bana Hamburg da faks etmişler.
Hamburgdan gelen arkadaşım yeni getirdi , hangi gazetede olduğunu , tarihini fark edemedim ama diyor ki :
" Hepimizin hukuka saygılı olmamız lâzım , Türkiye bir hukuk devletidir. " diyor.
Tabii ben bunu duyunca hemen " Hukuk devleti olmak yetmez ! " dedim.
Çünkü en ilkel toplumda bile bir hukuk vardır.
Hukuk yetmez , sayın reisi cumhur , hukukun arkasından söylüyor .
Hatta hukuk olması , kanunlar olması yetmez , kanunların âdil olması lâzım , insan haklarına uygun olması lâzım !
Devlet tecrübesi yüksek olan , bakanlık yapmış olan , baş bakanlık müsteşarlığı yapmış olan çok sevdiğim , çok hürmet ettiğim bir zât-ı muhterem de diyor ki :
" -- İnsan haklarına aykırılık varsa , özgürlüklere , çağdaşlığa aykırılık varsa , o değiştirilir , orda inat etmemek lâzım !
Bundan ne olacak , öyle olsa ne olur , böyle olsa ne olur ? "
Aziz ve Muhterem kardeşlerim !
Yöneticilerin Allah’dan korkması lâzım , korkmazsa her türlü kötülük oradan çıkıyor dedik.
MÜ'MİNLERİN YÖNETİCİLERE DUA ETMESİ :
Mü'minlerin yöneticilere dua etmesini de Peygamber SAS Efendimiz tavsiye ediyor.
Onun için cuma hutbesinde de eskinden yöneticilere dua edilirdi. Hepimiz dua edelim.
Allah yöneticilerimize akıl , fikir , iz'an , irfan ihsân etsin... İman-ı kâmil , ahlâk-ı hasene nâsib eylesin... Hepimize , bütün İslâm ülkelerine iyi yöneticiler ihsân eylesin…
Tüm dünyada bütün idârecilerin iyi insanlar olmasını temennî ediyoruz .
MİLLETE GÖLGE ETMESİNLER :
Kötü niyetli , art niyetli , geri , olmamış , ham , çiğ , ekşi , turşu insanlar da kenara çekilsinler de , millete gölge etmesinler de , millet başka ihsân istemeyecek...




KÖTÜYE DE HOŞGÖRÜ VAR MI ? :
"-- İslâm sevgi dini , şefkat dini , rikkat dini , hassaslık dini..."
İyi , güzel , doğru , yanlış değil amma bir de dünyada azılı kötüler var, azılı zâlimler var , azılı kâtiller var...
Ne kadar söylesen , gülüp geçiyor.
Sen , "Allah CC böyle buyurdu , şöyle buyurdu…" diye âyet okuyorsun , imansız olduğu için , senin imanla dolu sözlerini kabul etmiyor.
Demek ki , öyle insanlar var ki ne söylesen tesir etmiyor.
Bilimsel gerçekleri söylüyorsun , âyetleri söylüyorsun ; " Avrupa da böyle diyorlar , Amerika da ilim ilerlemiş , şöyle bir şey bulunmuş , bu Kur'an-ı Kerime falanca Amerikan senatörü inanmış , Müslüman olmuş , filanca ilim adamı Müslüman olmuş..." diyorsun , kalbi yumuşamıyor.
Yumuşasın , yumuşamasın , o kendisine âit , kişisel , özel bir durum .
Tamam , inançsız olduğu için , kâfir olduğundan ne olacaksa olacak ama onunla da kalmıyor yâni kendi özel halinde kalmıyor, bir de başkalarına zulmü , haksızlığı , cevri , cefası devam ediyor .
O zaman ne olacak ?
Tamam , Müslümanlık merhamet din , şefkat dini , re'fet dini , yumuşaklık ünsiyet dini , saygı dini , hoş görü dini ama ; kötüye de hoş görü var mı ?
Yâni T. C. kanunlarında hırsıza müsamaha var mı , katile merhamet var mı veyahut dolandırıcıyı koruma var mı ?
Olmaz , hiç bir yerde olmaz . Neden ?
Suç kötüdür , o sevilmez ama haksızlığı , suçu işleyen kişi belki iflah olabilir.
O kötülük yapmağa devam ederse sonu ya hapis olacak ya dar ağacı olacak ya da teneşir paklayacak , yıkılıp gidecek.
"— Bırakın , kötü kötülüğünü yapsın ! "
Olmaz ! Bir zâlimin , öteki insanlara kötülük yapıp dururken , kötülük yapmasına müsâade etmek , merhametsizliktir , hoş görüsüzlüktür , bu yanlış bir şeydir .
Onun için güzel ahlâk , yeri geldiği zaman iyi işleri yapmak , yeri geldiği zaman suçluyu da affetmek , bağışlamak , hoş görmek...
Çocuğa da , " Bir daha yapma bakayım ! " demek .
Ama temerrüt varsa , inat varsa , ısrar varsa , uslanmazlık varsa , onu da durdurmak , kötülüğün kaynağını kurutmak , kötülüğü de yaptırmamak var. O da önemli .

CEZÂYI HAK EDEN CEZÂYI YER :
Bazıları bunu anlayamıyor. Bu , dünyanın her yerinde her zamanında şarttır , gerekmiştir.
Onun için , suç olduğu yerde cezâ vardır. Cezâyı hak eden cezâyı yer .
Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki :
" Kim suç işlemişse onun cezâsı verilmelidir. Âciz , nâçiz , halktan , vasıfsız sıradan insanlardan birisi suç işlediği zaman , kanunları uygulayıp da ; eşraftan , âyandan , yüksek tabakadan bir insan suç işlediği zaman onu kıvırttırmak , cezâyı ona vermemek , hoş görmek , atlatmak , kayırmak , kollamak veya korkmak olmaz .
MERHAMETTEN MARAZ OLUR :
Ona da cezâ verecek. O hususta merhametliliğiniz tutmasın ! "
( Ve lâ te'huzküm bihimâ re'fetün fî dînillâh ) "Allahın verdiği cezâda , onu uygulama da merhamet etmeyin ! " Çünkü merhametten maraz olur , suça teşvik olur , kötülük yapanlar çoğalır , kötülük yapma arzusu çoğalır , kötülük yapmaktan korku kalmaz .
HERKESE MERHAMET ETMEK :
Bu merhamet , acıma , şefkat , sevme , sevip de acıma , iyiliğini isteme , kötü durumunu görüce üzülme duygusu , çok yüksek bir duygudur , çok önemli bir duygudur .
Dinimiz de yeri çok büyük olan bir duygudur. ( Men lâ yerham lâ yürham )
" Merhamet etmeyen merhamet bulamaz , merhamete mazhar olamaz ."
CENNETE ANCAK MERHAMETLİ KİŞİ GİRECEK :
Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki :
( Lâ yedhulül-cennete illâ rahîmün )
" Cennete ancak merhametli kişi girecek , merhameti olmayan girmeyecek. Ancak merhametli olan , rahîm olan, rahmet sahibi , şefkat sahibi , acıma duygusuna sahip kişi girecek."
Şöyle bir göstermelik , nümûnelik miktar değil...
Müslüman’ın bayağı merhametli olması lâzım , gözü yaşlı olması lâzım !
Rahîm sıfatını kesb edecek kadar merhametli olması lâzım.
Hepsine acıyacak , ayırım yapmaksızın , topluca herkesin iyiliğini isteyecek.
" Herkesin iyiliğini istemedikçe rahîm sayılmaz. "
Demek ki bir Müslüman’ın topluma karşı merhameti olması lâzım , herkesin iyiliğini istemesi lâzım !

İSLÂMI İYİ ANLAMAK LÂZIM :
Demek ki İslâm’ı iyi anlamak lâzım ! Suçlu kurtarılmağa çalışılır ama suç sevilmez.
Kötü her zaman kötüdür , kötünün engellenmesine çalışılacak.
İnsanın İslâm da hele hele topluma karşı büyük sorumluluğu vardır.
İslâm toplum dinidir , topluluğu koruma dinidir. Hem kişiyi koruyor , hem toplumu koruyor , hem ikisinin arasında bir denge kuruyor.
BU İNSANLARIN SUÇU NE ?
Burda televizyonun karşısına geçiyorum , Türk televizyon kanallarını izliyorum.
İsrail de hudutları kapatmışlar , Müslüman iş yerine gidemiyor , ticaret yok , pazarlar boş , halk sefil... Ailesinde on sekiz ferdi olan bir manav gösteriyor , aç kalmışlar ; karpuz yiyiyorlar , kabuklarını kemiriyorlar, çekirdeklerini topluyorlar , atmıyorlar.
Bu insanların suçu ne ?
Buraları onlarındı , yahudiler geldi , modern imkânlarla , çağdaş donanımlarla işgal ettiler.
Ondan sonra da çalışma fırsatı vermiyor , zulmediyor , işkence ediyor , vuruyor , kırıyor yâni güç kullanıyor.
Acımak lâzım , bu haksızlığı durdurmak lâzım , yardımına koşmak lâzım !
İşte merhamet bu...
ONUN ARKASINDA AMERİKA VAR , O ZAMAN SUSALIM :
Onun arkasın da Amerika var , o zaman susalım... Olmaz !
Kimin arkasında kim olursa olsun. Amerika da da aklı başında , vicdanı olan , dindar olan insanlar var.
Yâni zulüm her yerde hoş olmayan bir şey , onu sevmeyen insanlar var.
Herkesin zâlime zulmü yaptırmamağa çalışması lâzım !
O halde Müslüman’ın da kulağının üstüne yatması , ilgilenmemesi doğru değildir. İlgilenecek , engelleyecek...
GÜNAHA YAĞCILIK YAPMAK :
Günahkâra iltifat , günahkâra tebessüm , suç işleyeni alkışlamak , kötü yolda gideni , yanlış iş yapanı desteklemek olmaz.



MAYMUN VE DOMUZ SÛRETİNDE BA'S OLUNACAKLAR :
Öyle olursa ne olur ? Günahlara müdâhene ettikleri için , yâni yağcılık ettiklerinden , alkış tuttuklarından , dalkavukluk yaptıklarından , maymun ve domuz sûretinde ba's olunacaklar.
Tabii bu cezânın başlangıcı... Ahirette de , " Niye yapmaları gereken görevi yapmadılar ? " diye , onun hesabı ayrıca sorulacak.
Peygamber Efendimizin bildirdiğinden anladığımıza göre , demek ki , dünyadayken zâlimin karşısına çıkmayan , haksızlığı engellemeğe çalışmayan bir insanın , kabre konulduğu zaman manevî cezâsı , azabı başlıyor.
Ondan sonra da , kabirden kalkarken maymun ve domuz sûretinde mahşer yerine gidecek , sonra mahkeme-i kübrâda muhakeme edilip , cezâsı neyse o cezâya çarptırılacak. Cezâ böyle devam ediyor.
Tabii işin bir de topluma olan tarafı var. Yâni insanlar topluma karşı görevlerini yapmayınca , zâlimin karşısına dikilmeyince , haksızlığı karşı durmayınca , haklıyı desteklemeyince toplumun düzeni bozulur. Böyle toplumlar felâkete uğrarlar ; dünyevî bakımdan da felâkete uğrarlar , yıkılırlar.
DUA EDİLSE , O CEZÂ KALKMAZ :
Emr-i ma'ruf yapılmıyor , nehy-i münker yapılmıyor , zulüm boyu aşmış , zâlimler zulmünü icrâ ediyor , mazlumların yardımına koşulmuyor , haksızlıkların karşısında dur denilmiyor...Ne olur ? Allah'ın cezâsı gelir, dua da edilse , o cezâ kalkmaz.
BUNLARIN HEPSİ ALLAHIN CEZÂSI OLABİLİR :
O zaman acaba , İslam âleminin her yerindeki bu üzücü olaylar...
Nereye baksan kan , savaş , baskı... Cezayir de bilmem şu kadar insan öldürüldü , bu kadar insanın boynu kesildi...
Cezayir de öldüren ve ölenler , iki taraf da Cezayir halkı...İşte Orta doğuda ki olaylar , bizim sınırlarımızın çevresinde olan olaylar... Bunların hepsi Allah’ın cezâsı olabilir diye korkuyorum , aziz ve sevgili kardeşlerim !
BİZİM VAZİFEMİZ VAR :
Bizim vazifemiz var , Allah vermiş bu vazifeyi... Allah diyor ki : ( Küntüm hayra ümmetin uhricet lin- nâs )
" Halk için , insanlar için ortaya çıkartılmış , özel olarak imal edilmiş bir ümmetsiniz siz ! " diyor Allah sizlere ve bizlere... Bırakın başka şeyleri , ayet okuyun !
Kimisi kasılmış kenarda , kravat takmış , sinek kaydı traş olmuş , kasılmış , diyor ki :
--Ben Kur'andan başka bir şey tanımam ! Yalancı , alçak , yalan söylüyorsun ! Kur'an-ı Kerim de bizim söylediğimiz her şey var... Sen onları yapmıyorsun , sen Kur'ana da tâbi değilsin.
-- Ben hadis kabul etmem ! E , Kur'an-ı Kerimde Allah , Rasûlüllaha tâbi olmayı emrediyor.
İSLÂMIN TEK TARAFINI ANLAYIP :
Bir de İslâm’ın tek tarafını anlayıp , İslâm merhamet dinidir deyip , kulağının üstüne yatıp , mazlumların feryadını duymamak da insanlık değil...
EN GÜZEL NİZAM İSLÂMDIR :
Onun için İslâm en güzel nizamdır.
Demokrasi filân aşağıda kalır.
Mutlakıyet , meşrutiyet , demokrasi , cumhuriyet , kraliyet... hepsi insanoğlunun koyduğu sistemler ; İslâm en güzel nizam !
Neden ? İslâm’da insanlara her yönden emirler yağıyor ; dıştan da , içten de ; kalbine , niyetine de, aklına , kafasına da...
Dış hareketlerini de düzenliyor , içini de düzenliyor .
Kapitalizm kişiyi korumuştur , kişiye çok serbestlik vermiştir , patronun işçiyi ezmesine yol açmıştır.
Sosyalizm , komünizm topluma önem vermiştir , kişinin haklarını küçümsemiştir , önemsememiştir.
Toplumun lehine kişiye zulmetmiş , hürriyetlerini gasb etmiştir .
Yâni bu rejimler dengesiz olmuştur.
Bu idâreler , insanın mutlu bir yaşam sürmesini sağlayamamıştır.
İnsana ve topluma , kişiye ve topluluğa hakları ölçülü şekilde verip , ne onu ezdiren , ne ötekisini bozduran en güzel sistem , en güzel nizam İslâm dır.
Onun için İslâm’ın bu kadar ölçülü , bu kadar olgun , bu kadar dengeli olduğunu çok güzel anlamak lâzım !
Bir insan topluma merhamet edecek , herkese merhamet edecek. Suçluya da merhamet edebilir , suçluyu suçtan kurtarmak için çalışabilir.
Peygamber Efendimiz buyurdu ki :
"-- Zâlimi zulmünden alıkoyarsanız , zulmü yaptıramaz duruma getirirseniz , zulmü yapmasını engellerseniz ; bu da ona yardımdır."
Demek ki zâlime yardım , zulmü yapmamasını sağlamak ; mazluma yardım , zulme uğradığı zaman imdâdına koşmak...
Bu çok önemli , İslâm’ı böyle doğru anlamak lâzım !


ÇARE :
Çare olarak da , hepimizin Kur'an-ı Kerime sarılmasını , sarılmayanlara da emr-i ma'ruf , nehy-i münker yaparak , doğruları öğretmemizi Peygamber Efendimiz söylüyor , ben de naklediyorum .
Herkes etrafındaki eşine , dostuna , akrabasına , yakınlarına , sevdiklerine İslâm’ı anlatacak , tebliğ edecek , sahabe gibi olacak...
Kur'an-ı Kerimin ehli olacak , bilecek , Kur'an-ı Kerimi öğretecek , yanlış bilene doğruyu öğretecek , emr-i ma'ruf , nehy-i münker yapacak...
İslâm âlemi ile ilgilenecek , Müslümanlarla ilgilenecek , zâlimlerin zulmünü engelleme yollarını düşünecek , mazluma yardımın çârelerini düşünecek , ona iyilik yapacak , zulmünü engelleyerek ona da iyilik yapacak ki bu belâ kalksın...
Böylece cezâdan kurtulacak...
Post Reply

Return to “Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Rh.A”