Kadın Ve Aile

M. Es'ad Efendi hakkında bilgiler, hatıralar, vs.
Post Reply
erhan3471
Posts: 72
Joined: 15 Nov 2007, 13:07
Kan Grubu: A (+)

Kadın Ve Aile

Post by erhan3471 »

KADIN KONUSUNDA İKİ ZIT GÖRÜŞ :
Halen ülkemizde kadın konusunda iki zıt görüş ve anlayış şiddetle çatışmakta ve kıyasıya çarpışmaktadır . Birinin kaynağı İslam dini , Kur'an ve sünnet . Diğerinin menşei ise modern Garbın çeşitli felsefi ve ideolojik akım ve dünya görüşleridir .
Biri imana ve İslam’a dayandığı için sevap olup dünya ve ahiret saadetine sebeptir ; Diğeri ise günah olduğundan ebedi hüsrana götürür .
Birinde ar ve namus başta gelir , kadın kocasına ve evine tam bağlıdır , namahreme çıkmaz , bakmaz ve görünmez , evinde haremlik - selamlık vardır , kocasının izni olmadan dışarı çıkmaz , gezmez ; eve kocasının istemediği kadın veya erkek misafiri kabul etmez. Evlilik öncesi flört ve evlilik dışı cinsel yaşam yasaktır.
Diğerin de namus – kızlık , bekaret ibtidai zihniyetin ifadesidir. Kadın cinsel bakımdan da tamamen hür ( ! ) olmalı ; istediğiyle konuşup , düşüp kalkabilmelidir. Hatta kadının evlilikten önce seks tecrübeleri geçirmiş olması , toy olmasından daha makbuldür ( ! )
Birin de kadın vücut güzelliklerini tesettürle örter , dışarı da süslenmez , ziynetlerini yabancıya göstermez , başını örter , bol elbise giyinir.
Diğerin de kadın evde bigudili , makyaj maskeli felaket görünümlü ama dışarıda tam süslü , püslü parfümlüdür. Vücudunun en mahrem , en güzel yerleri keşfedilip , dikkat çekecek tarzda teşhir olunmalı , göğüsler açılmalı , etekler yırtmaç yapılarak bacakların tahrik edici kısımları isteklilerin ilgi ve iştahlı nazarlarına sunulmalı , adımlar ustaca atılıp kalça ve göğüsler hoplatılarak yürüme öğrenilmelidir .
Kadının soyunmasında , açılmasında ne mahzur vardır ki ( ! ) onun için plajda tamamen soyunur , süt yenini dahi çıkarır üstsüz gezer , altlığı da zaten avuç içi kadar bir şeydir. Üstelik Avrupalılar ülkemizin güzel sahillerinde çıplaklar kampları kurmuş , tepeden tırnağa üryan kılıkta bile dolaşmaktadırlar zaten ! ? !
Birin de kadın , ev hanımı olarak yetişiyor , ev işleriyle meşgul olur. Bazen de tarla da eşine yardım eder .
Diğerin de iş hayatı çok serbesttir , çalışmanın her türlüsü yapılabilir , yeter ki iyi para getirsin ! Artist , şarkıcı , baleci , çalgıcı , hostes olmak en büyük gayedir , memure , sekreter , satış elemanı , tezgahtar v.s. olanlar ve ekseriyettedir. Halkın karşısında olduklarından bunlar kazançlarının çoğunu mecburen giyim ve makyaj eşyasına , berbere , manikür ve pedikürcüye , parfüme… harcarlar.
Birin de aile yuvası kurmak ve çocuk yetiştirmek esastır. Kadın , kocasına sadık bir eş ve çocuklarına şefkatli bir annedir ; evi çeker çevirir , işleri görür, yemek pişirir , çocukların iyi yetişmesine , eğitim ve öğretimine çalışır.
Diğerin de aile bir kafes ve tuzaktır , kolay kolay içine düşülmez ( ! ) gençlikte evlenmeğe heves edilmez , flörtler ve muvakkat metreslerle gönül eğlendirilir. Daha sonra kurulan yuva da ekonomik ve seksüel bir menfaat birliğidir. Artık bir çocuk sahibi olmak istedikleri için evlenirler. Çocuk da haddini bilmelidir ; kedi veya tavşan gibi bir yığın çocuk yapmak ayıp sayılır ; bir , bilemedin iki tane ( biri kız , biri oğlan ) kafidir , ondan sonra ciddi bir doğum kontrolü ile bu işin önü alınır. ( Zaten devlet de onu teşvik etmiyor mu ! )
Kazara çocuk teşekkül ederse derhal kürtaj yoluna gidilir .
Birinde erkekler kadınlara , kadınlar erkeklere bakmaz , ev kapısı çalınırsa kadın arkadan yavaşça " Kim o " der , erkek ; kapı açılırsa açanı direkt görmeyeyim diye yan veya arkası dönük durur. Genç kızlar evlat , yaşlılar bacı , büyükler teyze olarak görülür .
Diğerin de kadınlar ve erkekler birbirlerini sadece seks yönünden görür ve değerlendirir. Kadın kırıtır , erkek sataşır , yürüyeni tepeden tırnağa soyarcasına süzer , gözünün içine dik dik bakar , peşine takılır yüz bulursa evli olduğuna bile aldırmaz , ilişki kurar ; artık meşru eşi bertaraf etmek için müşterek planlar kurar , uygularlar.
Her iki taraf ( kadın ve erkek cinsleri ) kandırdığı , baştan çıkardığı kurbanların sayısı ile iftihar eder , erkekler Kazanovayı , kadınlar Kleopatrayı kendilerine örnek alırlar..
Görüyorsunuz ki bize bizim örfümüze , dinimize , imanımıza , ruhumuza uygun kadın tipi lazımdır .
Diğer batı tipi kadın şahıs için , yuva için , millet için tam manasıyla bir bela ve felakettir .
SAKAT TİP ÜRETİM ve SÜRÜMÜNE SON VERİLMELİ :
O halde inadı bırakmalı , sakat tip üretim ve sürümüne son verilmeli , kendi has halis tipimizi yaşatmak ve geliştirmeğe var gücümüzle seferber olmalıyız .
YURDUMUZDA İKİ KADIN TİPİ :
Anadolu muz’ da köy kadınlarımız , kadın nüfusumuzun çoğunluğunu teşkil eder . Fevkalade çalışkan ve verimlidirler.
Bu konuda erkeklerden ileridirler ; çünkü erkeklerin akşamları ve kış günlerinde " kahve " de vakit öldürdüğü zamanda onlar iş başındadırlar. Tarlada çalışır , ev işlerini yapar, yemek pişirir, bulaşık ve çamaşırları yıkar , dikiş diker , el işi işler , yün eğirir , kazak örer , çocuk bakar , evlat yetiştirirler. Genellikle genç yaşta evlendirilir , sorumluluk yüklenirler. Erkeklerine sadık , evlerine bağlıdırlar. Altın bilezik ve beşi bir yerde’lerden başka pek süsleri yoktur. Elleri kınalıdır. Renk renk basma pazenle sade elbiseler , bol şalvarlar giyinirler , geniş baş örtüleri örterler .
Doğum kontrolü bilmez , peş peşe çocuk sahibi olurlar. Yeni çocukların bakım zarureti , küçük ablalarını da daha çocukluk yaşlarında ciddi işler becermeğe , çalışmaya çeker. Çocuklarını masallar ve ninnilerle büyütür , temiz örf ve adetlerimize uygun , dürüst ve tahsilli yetiştirmeğe çalışırlar. Çünkü " okumuş adam " olmak çok önemlidir .
Kendi aralarında toparlanır , hem iş yapar , hem eğlenirler , yazdan kışa hazırlanırlar , genç kızlar çeyiz telaşındadır. Sohbetlerde bile eller boş durmaz , gergef işler , örgü örer durur ; çünkü boş durmak ayıptır . Kısmeti çıkma veya çocukların tahsili , köy arazisinin verimsizliği gibi sebeplerle kasabaya , şehre göçenler olur. Orada kenar mahalleler de yaşar , fabrikalar da çalışırlar. Daha iyi maddi durumu olanlar şehirlerin memurlarına , esnafına orta sınıfına katılırlar.
Karşı zıd kutupta şehirlerin çok bilmiş , yüksek tabaka modern kadınları vardır . Şu kış günlerin de Avrupa'dan alınma pahalı kürklere bürünmüş , başlarına kürk şapkalar geçirmişlerdir ; pahalı yılan derisi çantaları ile uyumlu yüksek topuklu çizmeler giyerler. Yüzlerinin derisi yazın plajda yüzmekten , kışın Uludağ'da kızak kaymaktan yanık kırmızı - kahverengidir.
Yüzlerinin tüyleri yolunmuş , kaşları alınmıştır ; dudakları rujlu , saçları meçli , kirpikleri takma , dişleri altın kaplamadır ; her bir parmaklarında başka yüzükler vardır. Kullanılan gece ve gündüz kremlerinden , güzellik boya ve ilaçlarından derileri deforme olmuş , buruşmağa , kırışmağa , sarkmağa , anormalleşmeğe başlamıştır. Evlerinde Anadolu'dan ucuz fiyata getirtip çalıştırdıkları itimatlı kadınlar , bacılar işlerini görür , çocuklarına bakar , yemek pişirir , çamaşırları yıkar , evi temizlerler . Çünkü kendileri sadece kocalarıyla meşgul ( ! ) olmak görevini kabullenirler .
Gündüz günlere gider , süper marketler de , lüks semtlerdeki dükkanlar da alış veriş yaparlar. Akşamları danslı toplantılara katılır , şa'şaalı gece tuvaletleri giyer , göz kamaştırıcı mücevherat takınır , kadehler ellerinde fotoğrafçılara , gazetelerin sosyete sütunları için poz verirler . Geceleri sahaba kadar oynar yutar veya yutulurlar. Haftanın bazı günleri arkadaşları ile birlikte vicdanlarının sesini bastırmak için , çocuk yuvalarına , düşkünler evlerine falan gider eski elbiselerini hediye dağıtırlar. Doğum kontrol çalışmalarına gönüllü katılır , Batı'nın arzusu üzere Anadolu analarının doğurganlıklarını frenlemeye çalışırlar.
Haa , bir de , ilerici dernekler kurar , sanki alçakmış gibi Türk kadınlarını yükseltmeğe ( ! ) , kendilerine benzetmeğe , örfünden , adetinden koparmağa , imanından , örtüsünden ayırmağa çalışırlar . Kendileri gibi düşünmeyenlere - kocalarının nüfuz ve itibarına da dayanarak - ver yansın hücum ederler . Bizim Kadın ve Aile dergimiz gibi dergilerin derhal kapatılmasını salık verir , fikir farklılığına tahammül edemez , din ve vicdan hürriyetini ayaklar altına alır , kızar , köpürür , bir türlü tatmin ve teskin olmazlar .
ŞEREF ve ASALET ASIL ONLARIN HAKKIDIR :
Bizler Anadolu'nun temiz analarının , kahraman ve çilekeş hanımlarının safında yer almalı önlerinde derin saygıyla eğilmeli , adlarına anıtlar , abideler dikmeli , haklarında destanlar düzmeliyiz ki şeref ve asalet asıl onların hakkıdır .
ARSLANIN DİŞİSİ DE OLUR :
Bir zamanlar Rey şehrinde dindar , abid ve zahid bir hatun hüküm sürmüş. Görünüşte bir erkek hükümdar olmakla beraber, yaşı küçük olduğundan söz ve idare o yaşlı hatunun elinde imiş.
Sultan Mahmud bu hatuna bir tehdit mektubu göndererek , kendi hakimiyeti altına girmesini , parayı onun adına basıp , hutbeyi onun namına okutmasını , aksi halde ordusuyla gelip Rey şehrinin altını üstüne getireceğini… belirtmiş.
O dindar ve zeki kadının cevabı ise şahane ! Demiş ki : " Arslanın erkeği olduğu gibi , dişisi de olur . Allah şahid ki , eğer üzerime ordu yürütürsen kaçmam , seninle savaşırım. Eğer beni yenersen , bu sana hiç bir şey kazandırmaz. ' Sultan Mahmud bir ihtiyar acuze ile çarpışmış ' derler , seni ayıplarlar . Eğer ben seni yenecek olursam o zaman mahvolursun.
" Koca Sultan Mahmud , bir ihtiyar kadına yenilmiş yahu " derler , seni maskaraya alırlar , aleme rezil rüsva olursun. " Kadın ve Aile Dergimiz çıktığından beri bu tarihi fıkrayı düşünür dururum .
Yakın çevremden , canlı misallerden , yaşadığım olaylardan biliyorum . Bugün de arslanlar gibi , ne mücahid kızlarımız , ne kahraman bacılarımız , ne münevver Müslüman hatunlarımız vardır , aramızda . Bunları , muzır ve müstehcen neşriyat ve yıkıcı yabancı ideolojiler hak’ dan ayıramamış , özünden koparamamıştır .
BUNLAR BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERİ KORURLAR :
Nefse , şeytana uymazlar , zevke sefaya dalmazlar , süfli fikirlere , yıkıcı cereyanlara kapılmazlar , batıl modalara uymazlar .
Bunlar bizi biz yapan değerleri korur , İslam’ı yaşamağa , imanı yaymağa , Allah'ın emirlerini tutmağa , yasaklarından kaçmağa çalışır , Emr-i Maruf , nehy-i Münker yaparlar .
ONLAR ASLA YILMAZLAR :
Kendi öz kültüründen kopmuş toplum tabakaları - ki maalesef adetleri bir hayli artmıştır - onları anlayamıyor ; inançlarının gereği olan asil kıyafetlerini , omuzlarından dökülen zarif baş - örtülerini yadırgıyor, yer yer zorluk çıkarıp meşru haklarını ellerinden almağa çalışıyor.
Bazen de - şaşkın toplumun ve sapık münevverin ters baskısı yetmiyormuş gibi – aileleri , ana - babaları da onlara yüklenir , gevşetmeye , hak’dan döndürmeye uğraşır ama onlar asla yılmazlar .
BİZLER BUNLARI DESTEKLEMELİ KADİRLERİNİ BİLMELİYİZ :
Bizler bunları desteklemeli , kadirlerini bilmeliyiz .
BUNLAR İSTİKBALİMİZİN NURU ve UMUDUDURLAR :
Bir insanın bunca baskıya rağmen pak inancında sebat etmesi kadar asil davranış olamaz. Bunlar bizim milli ve dini hayatımızın , ahlakımızın garantisi , toplumun temeli olan aile müessesesinin direği , istikbalimizin nuru ve umududurlar .
SİZ İYİ OLUR ve OLUMLU YÖN TUTTURURSANIZ :
Bizim en büyük güç kaynağımız sizlersiniz değerli hanım efendiler !
Bir kere , nüfusun yarısını sizler teşkil ediyorsunuz ; sonra çocuklar da sizin zihniyet ve tutumunuz , pek çok kimseyi etkileyecek durumda. Sizi kazanırsak pek çok şey kazanmış olacağız . Siz iyi olur ve olumlu yön tutturursanız çocuklar iyi yetişecek , beyler doğru ve başarılı olacak , inşallah kurtulacağız .
SİZ BOZULUR , İSTİKAMETTEN SAPARSANIZ :
Aksine siz bozulur , istikametten saparsanız hedef şaşacak , hüsrana uğrayacağız , çocuklar da beyler de peşinizden elden çıkacak .
Onun için lütfen kadrinizi , gücünüzü anlayın ; sözüme , çağrıma müsbet cevap verin !
Size her şeyden önce , büyük bir sorumluluk duygusuyla , Allahu tealadan hakkıyla korkmanızı , O'nun elim azabından şiddetle sakınıp korunmanızı tavsiye ederim. Çünkü bir gün elbette O'nun huzuruna varıp , hesap vereceksiniz.


CEHENNEM EHLİNİN ÇOĞUNLUĞU KADINLAR :
Peygamberimiz - sallallahu aleyhi ve alihi ve selem - efendimiz bir hadis-i şerifinde , cehennem ehlinin çoğunluğunu , maalesef , kadınların teşkil ettiğini bildirmiştir .
ZAMANE KADINLARI GİBİ OLMAYIN :
Sakın zamane kadınları gibi , şu fani dünyanın geçici zevk ve lezzetlerine aldanmayın ; ahiretinizi mamur kılmayı , cenneti kazanmayı esas alın ; cehenneme götürecek iş ve fiillerden şiddetle çekinin .
İLİM CENNET YOLUDUR :
İlim cennet yoludur ; Allah celle celaluhu'nun emir ve yasaklarını iyi ve doğru öğrenin.
Din ilimlerine hayatınızdan geniş zaman ayırın ; din kitaplarını akşamları çoluk çocuğunuzla birlikte okuyun .
Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerini beraberce öğrenip ezberleyin , ilmihal bilgilerini belleyin ; ibadetlerinizi vaktinde , zikir ve tesbihlerinizi muntazam yapın .
KADINLAR OLARAK DİNİMİZ , İMANIMIZ İÇİN ÇALIŞIP CİHAD EDELİM :
Kadınlar olarak da dinimiz , imanımız için çalışıp cihad edelim .
Çocuk yetiştirme de , giyimde , kuşamda , yemede, içme de , ev – aile davranışlar da , hayat tarzın da , tefekkür ve zihniyette Rabbımızın rızasına en uygun şekli arayıp tatbik edelim .
KADINLARA HİZMET EDİLMESİ LÂZIM ! :
Toplum da bir kesimi , bir yarım küreyi , kadınlar yarım küresini ihmal etmek çok büyük bir yanlışlık ; kadınlara da hizmet edilmesi lâzım !
Erkeklere hizmet edildiği kadar kadınlara da hizmet edilmesi lâzım ama , kadınlara hizmeti kim yapacak ?
Erkekler yapamaz , çünkü kadınla erkeğin yan yana gelmesi olmuyor . O halde kadına kadın öğretmenlik yapacak , öğretecek .
Ben kendi çocuklarımı yetiştirirken bizim mahalle de bir Kur'an kursu açtık. Kur'an kursumuz da husûsî imam - hatip okulu kurduk.
İmam – hatip okulunun bütün kitaplarını aldık , imam - hatip okulunun derslerini çocuklarımıza okuttuk . Bütün hepsini okuyarak , çok ciddî imtihanlar dan geçerek , imam - hatip okulundan mezun olur gibi mezun oldular .
Diploma almadılar... Almasın ! Diploma dünyanın kâğıdı , biz ahiretin belgesini almak istiyoruz , Allah'ın rızasını kazanmak istiyoruz .
Çocuklarımız güzelce İslâm'ı öğrendiler. Hanım öğretmenler , hanım kızlara İslâm'ı öğretti .
Sonra bizim bu kurduğumuz müesseseye Diyanet bir el attı , müftü hocalar gönderdi , erkek vaizler gönderdi .
HANIMLARIN İSLÂM İÇİN ÇALIŞMA YAPMASI ŞARTTIR , GEREKLİDİR , MECBÛRÎDİR :
Şunu vurgulamak istiyorum ki , hanımların da İslâm için çalışma yapması şarttır , gereklidir , mecbûrîdir .
Çünkü çalışmazlarsa , dünyanın yarısı cahil kalacak. Kadınlar da çalışırlarsa kadınlar kısmı da , kadınlar dünyası da aydınlanacak. O tarafın da aydınlanması lâzım !..
HER HANIM İSLÂM İÇİN ÇALIŞMALI :
Yâni , " Her hanım İslâm için çalışmalı...
Kendilerine göre yapılacak hizmetler var...
Pantolon giyip , erkeklerin arasına karışıp , erkekleşip çalışmak değil ; hanım hanım , Müslüman Müslüman çalışacak , yapacak işleri var ! " dedik .
Sonra , " Bu çalışmaların evden yapılması , tek başına yapılması yerine , dernek olarak toplanın , cemiyetler kurun , dernekler kurun çalışmalarınızı böyle yapın ! " dedik .
KADINLARIMIZIN SOSYAL AKTİVİTESİ :
Değerli okuyucularım ! Yeni Müslüman olan bir Alman hanım , hrıstiyan ve mutaassıp bir ülke de kendisine böyle İslami bir çevre kurabildiğine göre ; sizler elbette zaten Müslüman olan bir ülke de inancınıza uygun bir grup oluşturmayı çok daha rahatlıkla sağlayabilirsiniz.
HANIMLARIN İSLÂMÎ TOPLUMSAL ÇALIŞMALARDA GÖREV ALMASI LÂZIM ! :
Hanımların da zâten pek çok işleri var , pek çok hizmetleri var , pek çok sevaplı faaliyetleri var ama İslâmî toplumsal çalışmalar da görev alması lâzım ! Benim görüşüm bu...
Başka bir görüş : Hanım evinde durur , çoluk çocuğunu yetiştirir , evinin işlerine bakar , kocasıyla böyle yaşayabilir.
Ben böyle düşünmüyorum ; hanımların da toplumsal çalışmalar da görev alması gerekir diye düşünüyorum . Neden ?
Çünkü hanımların eğitilmesi lâzım , hanımların İslâmî yönden bilgilenmesi lâzım !
Hani erkekler hocalardan İslâm'ı öğreniyorlar da hanımlar geri mi kalacak ; hanımların da öğrenmesi lâzım !
Hanımların öğrenmesi için de birilerinin öğretmesi lâzım !
Bir doktor hanımın öne çıkması lâzım , bir hoca hanımın öne çıkması lâzım , onlara bir şey öğretmesi lâzım !



ERKEK BİR KERE KADININ HALİNDEN ANLAMAZ :
Müftü , hoca da olsa , olmaz !
Olmuyor , uygulamadan biliyoruz.
Erkek bir kere kadının halinden anlamaz , kadına hitab etmesini bilmez. Olmaz !
Hanım hoca gelecek , kendi yaşantısını onlara anlatacak. Nitekim benim kızlarıma kendi hanım hocaları :
"-- Ah çocuklar , biz neler çektik ! Biz neler çektik de bunları sizlere anlatabiliyoruz." diyormuş.
Bilmeyen anlatmaz , çünkü anlatamaz .
Şimdi ben toplumsal çalışmalarımız da bazı kimseleri görevlendiriyorum , bakıyorum başaramıyorlar . Neden ?
O çileyi çekmemiş insan , o durum da olan insanlara hizmet veremiyor.
O çileyi çekmiş insan bilir ve hizmet verebilir .
O bakımdan hanımların çalışması gerekli. Bu hizmeti ben doğrudan doğruya yapmağa güç yetiremiyorum.
Zaman bakımından güç yetiremiyorum , bir de cinsiyet farkı olduğundan , dünyalar farklı olduğundan , kadınlar yarım küresi erkekler yarım küresi dolayısıyla farklılık olduğundan olmuyor.
Tabii burada biraz oldu , bu kadar oldu , cami de biraz oluyor , kadınlar kısmın da hanımlar konuşmayı dinleyebiliyor ; yeterli değil...
BİR ERKEK HOCA ÖĞRETEMEZ :
Öğretmemiz gerekince ben öğretemiyorum , öğretemem... Bir erkek hoca öğretemez .
Hanım karşısına gelmez ki... Hanım bazen evinden çıkamıyor ki...
Kocası bir kere dışarı çıkmağa müsaade etmeyebiliyor veya " Camiye gitme ! " diyor.
Veyahut , " Sakın ha , tarikata girme hakkımı helâl etmem ! " diyor .
Böyle kanaatler var , davranışlar var .
O halde bu hanım İslâm'ı nasıl öğrenecek ? Allah'ın rızasını nasıl kazanacak , yaşamını nasıl sürdürecek ? Yemeği nasıl pişirecek , çamaşırı nasıl yıkayacak ? Çamaşırın yıkanmasında da bir usül var ; eskiler çocuk bezleriyle büyüklerin çamaşırlarını aynı yer de yıkamazlardı. Bunların hepsi birer incelik , bunların hepsinin öğrenilmesi , öğretilmesi lâzım !


KADIN DERNEKLERİ KURUN :
Sizin gibi mümin terbiyeli ve görgülü diğer tanıdık hanımlarla bir araya gelip hayır müesseseleri , kadın dernekleri kurun ; çocukların ve kadınların İslam'ı öğrenmesi , uyarılması ve eğitilmesi için çalışın ; mütehassıs bilginler , konferansçılar getirtin , kültür çalışmaları yapın ; yönünü ve yöneticilerin iyi bildiğiniz hayır ve yardım işlerine mutlaka katılın ; kötü niyetlilere ve istismarcılara alet ve destek olmamağa dikkat edin ; çevrenizdeki yoksul ve fakirlere , hasta ve düşkünlere , yaşlı ve kimsesizlere , masum ve mazlumlara sahip çıkın .
Çünkü dinimizce insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olanıdır .
Pasif ve içinize kapanık olmayın , zevk ve eğlence toplantılarıyla geride ve aciz kalmayın !
BİR ŞEY ÖĞRETMESİ İÇİN BİR YER OLMASI LÂZIM :
Bir şey öğretmesi için bir yer olması lâzım !
Bir vakıf binası , bir salon , bir caminin belli zamanlar da belli yerleri...
Bir yer olması lâzım !
Bazı ev hanımları belli zamanlar da oraya gitmeli , o hoca hanımları dinlemeli ! Başka türlü olmuyor , İslâm'ı öğrenemiyor.
Namaz nasıl kılınacak , abdest nasıl alınacak , hanımlara mahsus özel haller de meseleler nasıl çözülecek ? Bunları bilmesi lâzım !
Çocuğunu nasıl yetiştirecek , evi nasıl idare edecek ? Eve kimleri alacak ? Nereye kendisi ziyarete gidebilir , nereye gidemez ?
Bunların hepsi , doğru yaptığı zaman sevap kazanacağı , yanlış yaptığı zaman günaha gireceği sorunlar...
Yanlış fikirlerden , yanlış adetlerden , yanlış davranışlardan kendimizi , çevremizi korumağa çalışacağız.
Peygamber SAS Efendimiz gibi İslâm'ı yaymağa çalışacağız.
Tâââ Orta Asya'lara kadar , tâââ Brezilya'lara kadar , Kanada'lara kadar , Alaska'lara kadar , Avustralya'ya kadar İslâm'ı yaymağa çalışacağız .
Onun için teşkilatlanmamız lâzım , örgütlenmemiz lâzım , düzenli çalışmamız lâzım !
Bu çalışmaları yapmanız için dernekler kurmanızı öneriyoruz , teklif ediyoruz , teşvik ediyoruz .
Tabii bu derneklerin kendi başına tek tek bir yerde çalışmasından , bir arada bulunması , bir yerden sevk edilmesi daha faydalıdır.
Az bilgili olan , çok bilgili olanın bilgisinden istifade eder , daha güzel çalışmalar yapar .

VAKFIMIZIN KADINLAR KOLU OLSUN :
Onun için biz vakıf kurduğumuz zaman vakfımızın kadınlar kolu olsun , çalışsın dedik .
Ayrıca vakıf kurmak , vakfın şubelerini kurmak kolay olmadığı için , hepiniz bulunduğunuz yerde bir hanım derneği kurun dedik . Allah razı olsun , kurdunuz.
Ben şu anda sayısını söyleyemeyeceğim. Epeyce bir sayısı var ama , bence yeterli değil...
HER TOPLULUĞUN OLDUĞU YERDE BİZİM BİR DERNEĞİMİZİN OLMASI LÂZIM :
Aslında her topluluğun olduğu yerde bizim bir derneğimizin olması lâzım !
Yâni her yerde bir caminin olduğu gibi , her yerde bir hanım derneğimizin olması lâzım ! Hanımların olduğu her yerde faaliyet olması lâzım !
Siz nerdesiniz ? Falanca yerde... Tamam , orda sizin bir İslâmî , imânî , tasavvufî , ahlâkî çalışma yapmanız lâzım !
Nasıl yapacağız bunu ? Tabii , bunu bilmek de önemli...
Yâni bir hanım bulunduğu yerde Allah'ın rızasına uygun bir çalışmayı nasıl yapar ?
Bunun an'anevî , geleneksel şekli var ; işte hacı hanım teyzeler evlerin de hatm-i hâcegân yaptırıyorlar. Cuma günlerin de toplanıyorlar , haftanın belli günlerin de toplanıyorlar. Genç hanımlar geliyor , o yaşlı hanımlardan İslâm'ı öğreniyor... filân.
Bu geleneksel yol var.
BİRBİRİNİZLE İRTİBATLI OLMANIZI İSTİYORUZ :
Onun için birbirinizle irtibatlı olmanızı da istiyoruz.
Yâni , Ankara'daki derneğin İstanbul'la ilgisi olması lâzım , Eskişehir'le ilgisi olması lâzım , Edirne ile ilgisi olması lâzım , Çanakkale ile ilgisi olması lâzım !
Hattâ yılın belli zamanların da bunların yöneticileri belirli vesilelerle bir araya gelmeli ,
" Biz neler yaptık , siz neler yaptınız ; anlatın bakalım ! " demeli...
" Haa , öyle bir şey de mi var ?
Hay Allah , ben de bundan sonra kendi şehrime gittiğim zaman onu da yapayım , bak ne kadar güzel düşünmüşsünüz kardeşim ! " diyerek bilgi alış verişinde bulunmamız lâzım !
Sanıyorum burada da , ben konuşmamı bitirip gittikten sonra , böyle görüş alış verişi yapabilirsiniz .



MÜSBET BASIN ve YAYIN ÇALIŞMALARINI YAYMADA OLAĞAN ÜSTÜ GAYRET GÖSTERİN :
Bir de korkunç kültürler ve inançlar savaşında basının , yayının , radyo ve televizyonun , video bantların , arkadaşların... şerlilerinden , muzır neşriyattan , menfi ideolojik propagandalardan , hele hele son günler de iyice azıtan hristiyanlık , misyonerlik telkinlerinden çevrenizi , ailenizi ve çocuklarınızı korumada çok uyanık , tedbirli ve şuurlu olun , bunlara karşı yapılan müsbet basın ve yayın çalışmalarını , sosyal faaliyetleri destekleme ve yayma da olağanüstü gayret gösterin… ki sonradan pişman olup diz dövmeyesiniz ve sizlerin de katkısıyla bizler geleceğe millet ve ümmetçe umutla bakabilelim .
ASLA KOZMOPOLİT ve DEJENERE OLMAYIN :
O halde asla kozmopolit ve dejenere olmayın !
Elhamdülillah yolumuz haktır , " Zaman sana uymazsa , sen zamana uy " gibi saçma felsefelerle öz benlik ve inancınızdan taviz vermeyin !
Çevrenizdeki , mazisinden kopmuş , şuursuz avamın veya şaşkın sosyetenin nasıl sere serpe , keyiflerinin istediği gibi , kontrolsüz yaşadığına bir bakın !
Eski güzel törelerimiz , şerefli adet ve an'anelerimiz , yüce ahlak ve adab-ı muaşeretimiz her gün gözümüzün önünde yüzlerce kez nasıl çiğnenip duruyor .
Bu çılgın gidişin sonu nereye varacak !
Onlar batıl istikamette , hatalı yolda , kötü sonuçlar doğurduğu artık açıkça görünen ithal malı arsızlıklarını hiç utanıp sıkılmadan yapıyorlar da ; sizler tarihin şerefli derinliklerinden gelme , köklü , asaletli , faydalı , güzel ve mükemmel yaşam tarzınızın gereklerini işlemekten neden çekinecekmişsiniz !
İNSAN DÜNYADA BİR MURAD İÇİN , BİR DE İNAD İÇİN YAŞAR :
" İnsan dünya da bir murad için , bir de inad için yaşar " derler .
Siz de sebat edin , şahsiyetinizden , inançlarınızdan , asil ve necip milli hasletlerinizden , hatta yeme içme , giyim kuşam , zevk ve keyf , folklör ve örf , gelenek ve göreneklerinizden asla fedakarlık yapmayın !
Niçin siz başkasını taklid edecekmişsiniz , cümle cihan sizi taklid etsin !
Müslüman olan o Alman bacımız gibi siz de çevrenizde inançlı ve şuurlu bir halka oluşturun ; sevdiğiniz , gönüldaşınız kişilerle iş birliği yapın ; Allah c.c. ın rızasına uygun , tavizsiz , istikrarlı , olumlu , verimli , sevaplı , sevimli yaşayın ve çalışın !
Çünkü yabancıların bizi eritmeğe çalıştığı şu devrelerde milletçe kurtuluşumuz büyük ölçüde buna bağlı !



İSLAMDA KADIN HAKLARI :
İslâm mı daha çok kadın haklarını koruyor , Batı mı ?
Kadın cinsini modern medeniyet mi koruyor , İslâm mı ?
İslâm savaşta kadın öldürtmüyor.
Ama Batılılar tarih boyu savaşlar da ne yaptılar ?
Hiç birisinin şöyle başını kaldırıp da bu " Batılılar ne yaptı ? " soruma cevap verecek halleri , yüzleri yoktur .
İslâm , " Harpte kadını öldürmeyeceksin ! " diyor , onlar öldürmüşler.
İslâm kadına mal mülk veriyor , onlar kadına mülkiyet hakkı vermemişlerdir.
İslâm ; kadını özel , muhterem bir varlık olarak görüyor, onlar şeytanın aletidir diye hepsini kötülemiştir .
Senin anan da , karın da , kızın da mı şeytanın aleti ?
Kötü kadın kötü , ama hepsi mi toptan böyle ?
Değil , ama kadını tamamen şeytanın aleti gibi görmüşlerdir .
Kadına miras hakkı vermemişlerdir.
Yakın tarihlere kadar Batı'da kadının mirastan hakkı yoktu. Adam ölür , mallar erkek çocuklara kalırdı , kadının hali ne olursa olsun...
Batı'da seçme - seçilme hakkı çok yakın zamanlarda verilmiştir.
Batı'da kadınlar bu kadar ezilmiştir, İslâm'da kadınlar bu kadar kollanmıştır.
Savaşa çağrılmaz , savaşta öldürülmez.
Çünkü kadındır , muhteremdir ; evlât yetiştiriyor , zahmet çekiyor.
Kadınlara acımayı , onları korumayı , kollamayı dinimiz emrediyor .
Peygamber Efendimiz vedâ haccında , " Size kadınlara iyi muamele etmeyi vasiyet ederim . Kadınları size emanet ederim ." diye kadınlarla ilgili tavsiyelerde bulunmuştur .





AİLE :
BU TOPLU YAŞAMIN İLK HALKASI VE BİRİNCİ KADEMESİ " AİLE "
İnsan oğlu tek başına değil , cemiyet halinde , toplu , beraber , bir arada yaşar .
Bu toplu yaşamın ilk halkası ve birinci kademesi " aile " dir .
İSLAM AİLE MÜESSESESİNE BÜYÜK ÖNEM VERİR :
İslam aile müessesesine büyük önem verir , onu sıcak sevimli bir yuva haline getirecek tavsiyelerde bulunur .
Aile reisliğini erkeğe verir ama fertler arasında saygı ve sevgiye dayalı bir denge kurar , herkesin yuva içerisindeki vazifelerini ve haklarını belirtir , bu hükümlere riayet eden saygılı , sevgili ve anlayışlı müminlere büyük mükafatlar vaad eder .
ALLAH BİR SİSTEM KURMUŞ :
Allah dünyada hayatı sistemlere bağlamış , insanın yetişmesini de aile sistemine bağlamış .
Anne baba var... Nikâh var... Düğünle , dernekle, velime yemeğiyle anlı , şanlı , herkese ilân edilerek yapılan bir düğün oluyor .
Ondan sonra Allah onlara evlât veriyor. Annenin babanın kalbine evlât sevgisi veriyor.
Karı kocaya birbirine karşı bağlılık duygusu veriyor .
Sevgi veriyor , muhabbet veriyor , aşk veriyor. Aşık oluyorlar birbirlerine...
Tamam ; neden böyle ? Allah bir sistem kurmuş da ondan... O küçücük çocuklar , o aile yuvasında yetişiyor , büyüyorlar , adam oluyorlar , büluğ çağına geliyorlar , kendi işini kendi görecek çağa geliyorlar , yetişiyorlar ; onlar da ev bark oluyor .
Sistem ne kadar güzel !
Allah , aile yuvası içinde yetiştirecek bir sistem kurmuş.
Bu sistem bazı hayvanlarda da var.
Meselâ arılarda bir kovan sistemi var... Kovan var , kraliçe arı var... Ötekiler onun evlâtları aslında... İşçi arılar kısır evlâtları , erkek arılar erkek evlâtları... Arada da yine arı beyi olacak dişi arı da oluyor. Hepsi evlâtları...
Bir arının bir çok çocuğundan olmuş bir arı oğlu...
Yeni bir anne çıkınca , uçuyor , ayrı bir oğul veriyor , ayrı bir aile meydana geliyor.
Sizin gibi onlar da ümmetler... Allah hepsini bir sisteme bağlamış ama ; insanoğlunun sistemi anne , baba ile aile yuvası içinde küçük bebeğin yetişmesi tarzında...

İNSAN OĞLU ZOR YETİŞİYOR :
İnsan oğlu zor yetişiyor. Tavuk yavrusu , civciv , yumurtadan çıkınca anasının arkasına koşuyor , yiyecek bir şeyleri gagalamağa başlıyor. Buzağı çıkıyor annesinin karnından , annesi onu yalıyor ; ayaklarını üstüne kalkıyor , annesinin yanında gezmeğe başlıyor. Koyun , keçi böyle , onların evlatları böyle... Bizim evlatlarımız öyle değil...
Bizim yumurcaklar hiç bir şey bilmez ; cıyak cıyak bağırmasını bilir , ağlamasını bilir , çiş kaka yapmasını bilir , süt emmesini bilir. Bunların kahrını kim çekecek ?
Allah öyle bir sevgi veriyor ki anneye... Öyle bir muhabbet veriyor ki kendi rahmetinden... Erhamürrâhimînliğin den annenin kalbine bir nasib veriyor , " Merhametli ol ! " diye...
Anne o çocuğuna bakıyor ; yemiyor , yediriyor ; giymiyor , giydiriyor... Uyumuyor , sallıyor , uyutuyor ; meme veriyor , altını temizliyor , yıkıyor , bakıyor , nazını çekiyor...
Öteki yumurcak da sevildiğini bilince , biraz da büyüdü mü ne naz yapar anasına babasına... Anası elinde kaşık , tabak ; " Hadi evlâdım şunu ye ! " O da pır pır kaçar, " Iııh , yemem ! " der. Annesi tekrar arkasından koşar . Öbür tarafa gider. Bütün bu kahırları çekiyor. Neden ?
Muhabbetinden...
Baba da sabahtan gidiyor işe...
Hayatın darbeleriyle , cilveleriyle boğuşuyor erkek arslan gibi... Akşam evine geliyor , çoluk çocuğuna bakıyor. Kadın ev hanımı , adam da evin adamı...
O kazanıyor , hepsi yaşıyorlar. Sistem böyle...
KİMİ EŞ SEÇMELİ ? :
" Elleri topraklanasıca " mesela. Birisi gelmiş , sormuş anlaşılan Peygamber Efendimize :
" Nasıl bir kızla evlensem uygun olur , hangi evsafta bir kızla evlenmeliyim ?
" Hani , güzel mi olsun , endamlı mı olsun , efendim vücut ölçüleri şöyle böyle veyahut soylu soplu , falanca zadelerden , filancanın kızı mı , asaletli mi olsun , boylu poslu mu olsun , malı mı çok olsun , zengin mi olsun , güzelliği dillere destan mı olsun , " Aman Allah'ım ! " dedirten cinsten mi olsun .
Neden diyor ki Peygamber Efendimiz : " Dini , ahlakı güzel olanı seç ; sen ey elleri toprak olasıca ! " Sevdiği bir kimseye söyler insan yani .
Sevinçli bir münasebetle bir konuşmada ; " Kimle evleneyim ya Rasûlallah ? " deyince , diyor ki : "
Bir kadın şu şu şu , sebeplerden nikahlanabilir . Soyundan dolayı , güzelliğinden dolayı , parasından dolayı.
Sen dindarlığından , ahlakından güzel olanı seç diyor .

SİZLER YUVANIN DİREĞİ , TOPLUMUMUZUN TEMELLERİSİNİZ :
Biz , yuvayı dişi kuşun yaptığını , aile fertleri arasındaki sıcak ve sevimli sevgi bağlarının sayesinde sağlandığını biliyoruz.
Sizler yuvanın direği , toplumumuzun temellerisiniz .
Çocukları sağlıklı olarak siz yetiştirir ; aile görgü ve terbiyesini onlara siz verir ; ninnilerle , öğütlerle , dualarla siz yönlendirirsiniz .
Erkekler sizin sayeniz de mutlu ve başarılı olur ; eve dönünce günün yorgunluğunu , hayatın velvele ve dağdağasını unutur , siz de teselli bulur , memnun ve müsterih uyur .
Ülke ekonomisini dilerseniz siz düzenler ; lüksü , israfı önler ; üretimi , kaliteyi kontrol edersiniz .
İyi yetiştirilmiş iseniz eşlerinizin , çocuklarınızın ahiret mutluluğunu bile siz sağlayabilirsiniz ; çünkü cennet , mümin anaların ayakları altındadır .
Size kem gözlerle bakanların , sizi yanlış anlayan , karanlık emellilerin karşısında olacağız.
Ev hanımlarını yuvasından , yakınlarından , asıl görevlerinden soğuktan ; modaya , gösterişe daldıran ; zevke , eğlenceye , mübtezelliğe , müstehcenliğe , içkiye , kumara , flörte , ters ilişkilere çekmeğe çalışan çarpık fikirli ve kötü niyetliler var basında…
Onlar toplumun temeli olan aileyi yıkmağa , fertler arasındaki bağları koparmağa çalışırlar .
ONLARA EN ASİL CEVABI SİZ VEREBİLİRSİNİZ :
Onlara en asil cevabı siz verebilirsiniz.
Onları nezih tutum ve isabetli tercihlerinizle siz tesirsiz hale getirecek , bertaraf edeceksiniz .
ERKEĞİN GÖREVLERİ :
AİLEDE SORUMLULUK :
Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Nisa Suresi 34. Ayetinde yüce Rabbımız " er - ricalü kavvamüne alen - nisa " buyuruyor ki :
" Beyler hanımlar üzerine görevli ve hakimdirler " demektir .
Ayet-i kerime de geçen " kavvam " kelimesi ; bir şeye bakan , muhafazasına görevli , işlerini çekip çeviren anlamına gelen " Kaaim " kelimesinin mübalağa sigasıdır .
Son derece ileri derecede kaim demek olur .



ERKEĞİN KADINA HAKİMİYETİ :
Bu tabir ailede erkeğin kadına hakimiyetinin zalimane ve despotça değil mertçe ve centilmence olacağına işaret ediyor.
Anlaşıldığına göre erkekler , evlerinin , eşlerinin , aile ve çocuklarının dünyevi ve uhrevi tüm işlerini titizlikle yürütmek , onları görünen , görünmeyen her tehlikeden olanca güçleriyle korumak , iki cihan saadetlerini basiretle sağlamak , maddi ve manevi menfaatlarını aşırı bir ihtimamla kollamak görevine , yüce Allah tarafından tayin edilmişlerdir , ama şartlı olarak !
Bu ayet , bir taraftan erkeğin aile reisliğini tescil etmekle beraber , öbür yandan da kadınların korunup , kollanmasını ihtar , selahiyetin arkasın da vazifelerini tam yapmadığı takdirde sorumlu tutulacağı tehdidini de ihtiva ediyor .
KAÇ AİLE REİSİ , BU SORUMLULUĞUN ŞUURUNDADIR ? :
Bugün kaç aile reisi , bu sorumluluğun şuurundadır ! ?
Binlerce Müslüman aile , karısı , kocası ve çocuklarıyla , İslam'dan bihaber yaşıyor maalesef !
Onlar için ana hedef para , lüks ve konfor olmuş .
Allah'ın emirleri , yasakları unutulmuştur .
Bir çok aile de kendi içinde çekişme ve bunalım da ; ya bey , ya hanım , ya da yetişen çocuklar İslami bilgiden yoksun , imani şuurdan mahrum durumdadır .
İSLAM , ERKEĞE AİLE REİSLİĞİ GÖREVİ VERMİŞ :
İslam , erkeğe aile reisliği görevi vermiş. Neden vermiş ?
Erkek dayanıklıdır , namusunu daha iyi koruyabilir , daha iyi mücadele verebilir ; çalışsın çabalasın.
Erkeğe aile reisliğini vermiş , ama diyor ki :
Aile reisliği senin ama , bu evin giyeceği , yiyeceği , içeceği , bakımı sana ait.
Sen bakacaksın bunlara .
Erkeğin omzunda görevler yüksek , büyük . Dışa karşı koruyacak , eve yiyecek , içecek getirecek ; evin geçimi erkeğin omzunda .
Kadın çalışmak zorunda değil .
ERKEK HANIMININ İHTİYAÇLARINI SAĞLAMAKLA SORUMLU :
Erkek de hanımının giyim , yeme , barınma ihtiyaçlarını sağlamakla sorumlu ve yükümlü ve mecbur .

Soru : Beyler hizmete koşarken evlerini ihmal ediyorlar. Bu konuda ifrat ve tefrit nedir , sınır nedir ?
Bizim kardeşlerimizin bir kısmı çok koşturur hakîkaten... Anadolu'ya gider , kasabaları gezer... Veyâhut toplantı olur ; pazartesi gün toplantı , cuma günü toplantı , cumartesi gün toplantı , Pazar toplantı... Evde hanım bekler , bey gelecek. Saat bir olur , iki olur ; yok... " Hay Allah ! Yine gelmedi..." Tabii bu bir kere olursa , iki kere olursa , haftada bir gün olursa , iki gün olursa ; tamam...
Ama , hanım beyi tanıyamayacak , bey çocuklarını tanıyamayacak , " Bunlar benim çocuklarım mıydı ? " filân diyecek kadar çok olursa ; tabii , o zaman hanım haklıdır .
Çünkü , hadis-i şerifte buyruluyor ki :
" Senin üzerinde senin vücudunun hakkı var , senin eşinin hakkı var , senin Rabbinin hakkı var..." Rabbimizin hakkı sonsuz da , Efendimiz böyle söylüyor. Hakların taksimine müsaade etmiş Rabbimiz... Bedenine karşı vazifeleri olduğuna ve onunla ilgilenmesine müsaade etmiş... Hanımına karşı vazifeleri olduğuna ve onunla ilgilenmesi gerektiğine müsaade etmiş.
Her hak sahibine hakkını ölçülü olarak vermeyi , Ebüd Derdâ RA'a Peygamber Efendimiz tavsiye ediyor , Selmânül Fârisî ile bu konuda aralarında olan tatlı ihtilâftan dolayı... Selmânül Fârisî onun evine gittiği zaman gördü ki , Ebüd Derdâ RA dünyayı terk etmiş , pejmürde... Hanım pejmürde , ev perişan... İbadetten başka bir şey yapmıyor . Uyku yok , durak yok , yemek yok , içmek yok , oruç var... Onun üzerine , ölçülü olmayı tavsiye etti Selmânül Fârisî... Ötekisi de şikâyet etti :
"--Yâ Rasûlallah ! Selman benim eve misafir geldi ve beni alışmış olduğum mutad ibadetlerimden alıkoydu. Nafile orucumu bozdurttu , gece uyku uyutturdu bana..." dedi . O zaman Peygamber Efendimiz , Selman'ı haklı buldu. " Selman haklıdır. Senin üzerinde ailenin hakkı var , çoluk çocuğunun hakkı var... Bedeninin de bir hakkı var ; uyku uyuyacak , dinlenecek... Rabbine karşı ibadet borçları da var..." dedi. Her hakkı sahibine ölçülü olarak vermesini tavsiye etti .
Biz de bu ölçülerle bağlıyız. Ebüd Derdâ RA gibi , biz de görevlerimizi taksim etmeliyiz. Çoluk çocuğumuza karşı görevimiz var... Şu kitapları biz okumazsak kim okuyacak evde ?
Çocuğu yetiştirmemiz lâzım ! Hanımı yetiştirmemiz lâzım ! Hanımlar umumiyetle beyler kadar İslâmî bilgileri alabilmiş değillerdir. Camiye gidebilmiş , hutbeyi vaazı dinleyebilmiş değillerdir. Hanımlarımızı yetiştireceğiz , çocuklarımızı yetiştireceğiz .
Tabii , eş ve zevce olmak dolayısıyla o bize vefâkâr , bağlı ve fedâkâr , evimizin işlerini gören bir kimse olduğu için , onun da problemleri olabileceğini , rûhen sıkılacağını filân düşünerek çâreler arayacağız. Onların da gönlünü hoş etmeğe dikkat edeceğiz. Çünkü ailenin reisiyiz .
Sonra bir şey var : Toplantı yapıyoruz , vakıf toplantısı , bilmem ne toplantısı... Toplantının başlangıcı başlıyor da , freni yok , sonu yok... Saat on iki , yarım , bir , bir buçuk , iki... Bıraksan sabaha kadar devam edecek. Metodlu çalışmaya ve iş bitirmeye alışmalıyız . Haftanın günlerini ayıralım. Hanımlar da , beylerin Allah rızâsı için hizmet yaptığını , Müslümanlığa faydalı çalışma yaptığını bilerek müsterih olsunlar ve onlara destek olsunlar . " Hadi ben sabredeyim , sen de o hizmeti yap ! Ben de sana kolaylık gösterdiğim için , sevabın bir kısmı da bana gelir." diye düşünmeleri uygun olur. Ölçüsü bu...
SORU : Bir erkeğin yaptığı dini bir takım hizmetler onu ailesine karşı yumuşak olmaktan , çocuklarıyla ilgilenmekten , hanımıyla konuşmaktan , sohbet etmekten alıkoymalımıdır ?
Hayır ! o vazife ayrı bir vazifedir mutlaka olacak , öteki hizmetlerde ayrı şeydir , o da yapılacak. Peygamberimiz onca telaşın arasında ailesine , onlar karşı vazifesini yapmayı hiç ihmal etmezdi. Şimdiki zamane Müslümanları da böyle yapacak .
BABANIN BU KAZANCI , BU ÇOLUK ÇOCUĞA VERDİĞİ MASRAFLAR BOŞA GİTMİYOR :
Babanın bu kazancı , bu çoluk çocuğa verdiği masraflar boşa gitmiyor muhterem kardeşlerim ! Bunlar sadaka , bunlar sevap... Bunlardan baba ecir kazanıyor , sevap kazanıyor.
Hem de yedi yüz misli sevap kazanıyor. Cihada denk sevap kazanıyor. Fî sebîlillah nafaka vermeye denk sevap kazanıyor , kendi ailesine baktığı zaman... Şu sevaba bak !
Bakın da anlayın ; çalıştığınız zaman , para kazandığınız zaman , eve bir şey getirdiğiniz zaman , ne sevaplar kazandığınızı bilin !
" Vay be , ben neymişim be ! " diye anlayın kıymetinizi... Her akşam ne kadar sevap kazandığınızı bilin !
AİLENİZE YAPTIĞINIZ HAYIRLARINIZI ÇOKÇA YAPIN ! :
Ailenize yaptığınız hayırlarınızı çokça yapın ! Çoluk çocuğunuzu sevindirin , hanımınızı sevindirin ! Hanımla beyin birbiriyle muhabbeti sevaptır , iltifatı sevaptır .
Ama bizde nedense , başka şey adet olmuş . Bizde ideal erkeklik , kazak erkeklik...
Kazak erkek ne yapar ?
Yavuz Selim gibi pos bıyıkları vardır . Kapıdan girdi mi , " Heyt ! " der ; kadın bir tarafa kaçar , çocuklar bir tarafa kaçar. Yeri geldiği zaman hanımı pataklar , canı istediği zaman çocuğunu pataklar. " Çocuk benim değil mi ; istersem döverim , istersem severim ! " der.
Kimseyi de dinlemez. Hanım haklı bir şey söyler :
- Efendi , çocuklarımız büyüyor , etme eyleme... Gel şuradan kıymetli bir arsa var , ev yapalım !
- Sus sen benim işlerime karışma ! Kadınların saçı uzun olur , aklı kısa olur . Yâhu bu sefer onun aklı uzun , senin aklın kısa... Doğru söylüyor kadın... Ama , " Kazak erkek kadının sözünü dinlemez ! " diye düşünür .
Tekrar özetliyorum , Enes RA'den :
" Aile fertlerine , çocuğuna , hizmetçine yaptığın masraflar , harcadığın nafakalar sadakadır . Bunların arkasına başa kakma , ezalandırma takma ! " Ne yapacağız ? Kibar olacağız , Allah'ın sevdiği kul olacağız , salih kul olacağız , iyi Müslüman olacağız .
Lütfen beyler hanımlarına sevgi göstersin , lütfen hanımlar beylerine sevgi göstersin , saygı göstersin , aile de şu sevgi ve kaynaşma husûle gelsin . Bu sevap , Peygamber Efendimizin tavsiyesi...
YEDİ YÜZ MİSLİ FAZLA :
Eve getirilen yiyecek , içecek ; eve yapılan masrafın sevabı , yedi yüz misli fazla ; koca , ev halkına kıtlık göstermeyecek , geçim darlığı göstermeyecek , bol getirecek eve .
Her şey bol bol olacak , rahat edecek . Yani , rahat ettirmek onun vazifesi olmuş oluyor .
Ama , buna mukabil , söz onun olacak. Kadın söz dinleyecek .
KİMİSİ EVE YİYECEK GETİRMEZMİŞ :
Kimisi eve yiyecek getirmezmiş . Kadın şikâyet ediyor :
"—Hocam , bizim herif maalesef eve bir şey getirmez ! " diyor .
"—E , siz ne yersiniz , ne içersiniz ? "
"-- Ben çamaşır yıkarım , temizlik yaparım , kazanırım ; gelir , döver , benden onu da alır." Diyor . Kumar oynarmış , bilmem ne yaparmış... Duyuyoruz böylelerini...
Bunlar da gayri İslâmî ahlâkı benimsemişler .
Bir İslâm ahlâkı var , bir de gayr-i İslâmî ahlâk var...
Hocam , Allah kahretse de şu gayr-i İslâmî ahlâk hiç olmasa dünyada !
Her tarafta İslâmî ahlâk olsa...
NE MUTLU HACI OLARAK GECELEYİP , GAZİ OLARAK SABAHLAYANLARA :
Deylemi'nin Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ten nakil ve rivayet ettiğine göre Peygamber efendimiz buyurmuş ki :
" Ne mutlu hacı olarak geceleyip , gazi olarak sabahlayanlara !
Bir adam ki hali başkalarından saklı , ailesi kalabalık , onurlu ve iffetli , dilenmeye , başkalarından yardım istemeğe tenezzül etmez , dünyalıktan az bir şeye bile kanaatkar , ailesi fertlerinin yanına gülerek gelir , onların yanından gülerek çıkar işe gider.
Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki onlar hacılardır , aziz ve celil Allah'ın yolunda gaza eden gazilerdir. ( O kadar çok sevap kazanırlar. )
AİLEDE HUZUR VE KAYNAŞMAYA ÇOK GAYRET GÖSTERMEK GEREKİYOR :
Sonra , aile de huzur ve kaynaşmaya çok gayret göstermek gerekiyor.
Eşiniz ve çoluk çocuğunuzu çok sevmeli , onlara karşı görevlerinize çok dikkat etmelisiniz. Onlara karşı dinimizin emrettiği görevleri tam yapıp yapmadığınızı kendi kendinize sorun !
Onlara sert ve kötü muamele yapmayın , vurup , kırmayın ; çünkü bunun hiç bir faydası yok ! Onlara zaman ayırın , onlarla ülfet ve sohbet ve muhabbet eyleyin ! Eve bol rızık , yiyecek , içecek , giyecek ve hediye götürün ! Onları alıp zaman zaman ziyaretlere , sohbetlere , vaazlara , toplantılara götürün ; gönüllerini almaya çalışın...
AİLEDE HUZUR VE MUTLULUĞUN DÜŞMANI : MÜNAKAŞA
Aile de mutluğun bir takım düşmanları olup , onlardan biri de nahoş münakaşalardır. Münakaşa , bir kıvılcım gibi küçükten başlar ama sonunda büyük yangınlara sebep olabilir.
Her iki taraf çok iyi yetişmişse ; mütekabil hak ve vazifelerinin tam idrakinde ise mesele yok ! Ailede huzur ve mutluluk tamamdır.
Bilhassa İslami terbiye almış eski kibar bey ve hanımların , ömür boyu hiç birbirlerini kırmadıklarını , gül gül geçindiklerini , nadir de olsa , duyuyor , görüyor ve biliyoruz .
Buna karşılık pek çok aile de ise, maalesef kavga ve dırıltı eksik olmaz. Kavgacılardan her biri karşı taraftakini suçlar, kendinde bir kabahat olmadığını savunur.
Biz işte böylelerine , çok faydasını görecekleri bir gerçeği hatırlatmak isteriz.
KAVGA ANCAK HER İKİ TARAF DA İSTEDİĞİ ZAMAN ÇIKABİLİR :
Kavga ancak her iki taraf da istediği zaman çıkabilir . Yani taraflardan biri kavgayı istemez ve kaçınırsa kavga olmaz ve önlenir. Bunun için kavgayı istemeyen taraf önceden basiretli davranmalı , işi kötüye vardırmamalı , hatta haklı gördüğü cevabı bile vermekten kaçınmalıdır .
Peygamber efendimiz s.a.s. :
" Haklı olduğu halde münakaşadan kaçınan ve cedelleşmeyi terk edene cennetin ortasında bir köşk garanti ederim " buyurarak bu konudaki fedakarlığın ne kadar sevaplı olduğunu belirtmiştir.
Büyük mezhep imamlarından Ahmed b. Hanbel rh." in Ebu Hüreyre r.a.'dan rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerifte de , konu ile ilgili güzel dersler ve ibretler vardır .
Bir gün , Peygamber efendimiz s.a.s. ile oturmakta olan Ebu Bekr-i Sıddık r.a. efendimize müşriklerden biri sataşır , ta'n etmeğe , ağır sözler söylemeğe kalkışır. Ebu Bekr r.a . , Peygamber s.a.s.'in huzurunda O'na sonsuz hürmeti sebebiyle mukabelede bulunmaz , susar , sabreder. Fakat karşıdaki densiz adam , işi uzatıp azıtınca , haklı ve makbul bir kaç sözü edep dairesinde söylemeği uygun bularak , cevaba kalkışınca , Resulullah efendimiz s.a.s. , derhal yerinden kalkıp oradan uzaklaşmağa başlar .
Bu durum üzerine Ebu Bekr r.a. anında , o adamı ve tatsız münakaşayı bırakıp Resulullah efendimiz s.a.s.'in ardından yetişir , özür diler . Anam ve babam sana feda olsun ey Allah'ın resulü , haklı olduğumu sanıyordum , bir hata mı işledim , size karşı su-i edepte mi bulundum , sizi kırdım mı acaba… diye sorar . Efendimiz s.a.s. o zaman şu enteresan açıklamayı yapar :
Ey Ebu Bekr ! Münakaşanın başlangıcında senin yanında bir melek vardı ; o kötü adamın sözlerine o cevap veriyor , sana yapılan hakaret ve tecavüzü o reddedip , seni ma'nen müdafaa ediyordu. Ama sen kendin cevap vermeğe başlar başlamaz şeytan ortaya çıktı , aynı mekanda şeytan ile beraber oturacak kişi değilim. Onun için yerimden kalkıp orayı terk ettim.

EV KAVGALARI TEKERRÜR EDER :
Aile de kavgaların ve ihtilâfların neden çıktığı hemen anlaşılır .
On yıldır beraber yaşıyor adam ; bey neye kızıyor , hanım neye kızıyor , kavga neden çıkıyor ilk bir kaç ayda anlaşılır. Hep aynı sebepten çıkar .
Ev kavgaları tekerrür eder.
Tarih tekerrürden ibarettir , tekerrür eder .
İşte onlara düşmezsiniz , sabredersiniz , dilinizi tutarsınız , tatlı konuşursunuz .
YALAN İSLÂM'DA ÜÇ YERDE CAİZ :
Biliyorsunuz yalan İslâm'da üç yerde caiz.
Birisi , karı koca arasında yalan caiz. Bu ne demek ?
Karısına diyecek ki :
"—Vallahi ben senin kadar güzel kadın görmedim , sen dünyanın en güzel kadınısın ! "
Değil... Değil ama , diyebilir. Neden ?
Kadınla koca arasındaki yalan câiz de ondan ; aile muhabbeti için...
Tabii o içinden , " Benim nazarımda böyle , nikâhımdan dolayı böyle..." filân diyebilir .
BİZİM KARDEŞLERİMİZİN AİLELERİ NÜMÛNE AİLELER OLSUN :
Lütfen aile muhabbetini onaralım.
Bizim kardeşlerimizin aileleri nümûne aileler olsun , muhabbet nümûnesi aileler olsun .
Güzel misal de vereyim :
İhvânımızdan birisi vefat etmişti ; nur içinde yatsın , kabri cennet bahçesi olsun , ruhu şâd olsun...
Hanımı demişti ki : "—Elli – altmış yıldır karı kocayız , bir tek kelime ile birbirimizi incitmedik.
" Bu da güzel misâl , bu da tam dervişâne İslâmî misal...
Elli altmış yıl beraber yaşayıp da birbirini incitmemek , birbirini azarlamamak , birbirine sert muamele yapmamak ; bu da güzel bir misâl... Lütfen bu aile muhabbetini sağlayın !
Dışa karşı iyi , fedâkâr , cömert , tatlı , sevimli , sabırlı ; ailede , içte , kapıdan girdikten sonra gaddar , zalim , bilmem vs. vs.
Olmaz , bir insan her yerde aynı olmalı !
Hanımına karşı da , çocuğuna karşı da güzel muamele etmeli !
CEDEL ve MÜNAKAŞADAN HAKLI BİLE OLSANIZ KAÇININ :
Ey Ebu Bekr şu üç şey haktır ( muhakkak olur ) :
Hiç bir kul yoktur ki , her hangi bir zulme veya haksızlığa maruz kalsın , ama aziz ve celil olan Allah için sabretsin , karşılık vermekten vazgeçsin de Allah , bu hareketine mükafat olarak onu ilahi yardımı ile aziz ve galip etmesin .
Yani ; Allah muhakkak ona yardım eder , onu aziz ve galip kılar .
Hiç bir adam yoktur ki akraba ve dostlarına , yakınlık ve muhabbet için , hediye verme kapısını ve yolunu açsın da Allah onun mal varlığını çoğaltıp arttırmasın.
Yani ; Muhakkak öyle iyi niyetli cömertlerin malını artırır .
Hiç bir adam yoktur ki mal biriktirmek ve çoğaltmak hırsıyla dilenme kapısını açıp o yola gitsin de Allah onun fakirliğini ve sıkışıklığını arttırmasın.
Yani ; Allah , mal hırsıyla dilenenin mutlaka fakirliğini arttırır .
O halde sevgili okuyucular , siz de cedel ve münakaşadan haklı bile olsanız kaçının .
Hem yuva da mutlu olur , hem de ahirette büyük sevaplara erersiniz .
İŞ HAYATINININ SIKINTILARINI YUVANIZA TAŞIMAYIN :
İş hayatının sıkıntılarını yuvanıza taşıyıp , kazaklık yapacağım diye çoluk çocuğu kırıp geçirmeyin .
Böylece aile saadetini derinliğine tadıp mutlu yaşayın , hem de ahiretin bol sevap ve mükafatlarını kazanarak ebedi saadete erin .
AİLE İÇİNDE GÜLER YÜZLÜ OLUN :
O halde sevgili okuyucular aile içinde güler yüzlü olun , iş hayatının sıkıntılarını yuvanıza taşıyıp somurtmayın , kazaklık yapacağım diye çoluk çocuğu kırıp geçirmeyin.
Böylece hem aile saadetini derinliğine tadıp mutlu yaşayın , hem ahiretin bol sevap ve mükafatlarını kazanarak ebedi saadete erin .
BEN SİZİN AİLESİNE EN HAYIRLI OLANINIZIM :
Peygamber Efendimiz diyor ki : "-- Ben sizin ailesine en hayırlı olanınızım ."
Nümûne-i imtisâlimiz , Peygamber-i Zîşânımız böyle diyor.
O halde hanım sizden memnun olacak , gıyabınızda " Efendin nasıl ? " denildiği zaman , " Allah razı olsun ! " diyecek.
Siz de hanımınızdan memnun olacaksınız. " Yâ sizin hanım nasıl ? " denilince , " Allah razı olsun , melek gibi kadın." diyeceksiniz.
Bu hale ayarlayın kendinizi... Bu önemli , Sevgi ve Kaynaşma Günlerinde önemli bir husus .
AİLEDE GEÇİM ve MUTLULUK İÇİN GÜZEL SÖZÜN ÇOK ÖNEMİ VARDIR :
Konuşmada uslüp , seçilen konu ve kelimeler çok önemli .
İki cihan serveri , sevgili Peygamberimiz de ( ona salat-ü selam olsun ) bir hadis-i şerifinde buyurmuşlar ki :
" Bakarsın bir kul konuşmasında Allah'ın rızasına uygun bir söz söyler ; bu sebeble Allah teala onu nice yüksek derecelere yükseltir ; ya da Allah'ın gazabını çekecek bir kelime sarf eder de o yüzden cehennem uçurumlarına yuvarlanır gider . ”
Söz ustası , gönül eri , arif şair , gözü yaşlı , dili tatlı , mübarek Yunus Emre de sözün önemine dikkat çekiyor , konuşmasını bilenin , işini bir sözün " sağ " ettiğini , ileri geri konuşanın da bir sözünün " Canına dağ " vurduğunu söylüyor.
" Söz ola bitüre başı ( baş : yara , bitürmek : iyi etmek )
Söz ola ağulu aşı ; Bal ile yağ ede bir söz diye tatlı tatlı devam ediyor .
Aile de geçim ve mutluluk için güzel sözün çok önemi vardır .
Bir iltifatlı cümle , nice nice ihtilaflı konuyu tatlıya bağlar ; gerginliği giderir , kavgayı önler . Aksine sivri sivri , dik dik söylenmiş bir kaç doğru söz bile karşısındakine batar , kalp kırar , hatta yuva yıkar .
Hadis-i Şeriflere göre : " Kelime-i tayyibe ( hoş , güzel söz ) sadaka yerine geçer , sahibine sevap da kazandırır. " Mümin tatlı dilli , güleç yüzlü geçimli , olumlu kimsedir ; kendisi başkalarına sokulmayan , başkalarını da yanına yanaştırmayan , ülfeti sohbeti bilmeyen kul da hiç bir hayır yoktur .
Onun için eşinize , çocuğunuza, yakınlarınıza , komşularınıza karşı konuşmalarınız da dikkatli olunuz ; kelimeleri iyi seçiniz , uslübunuzu iyi ayarlayınız ; kötü , kaba , kırıcı konuşmayınız ; doğru konuşunuz ama her doğruyu hemen söylemek doğru olmayabilir ; yerini , zamanını iyi ayarlamak , demiri tavında dövmek gerekir.
" Nasılsın kör kadı. " Diyecek kadar da patavatsız olmamalısınız .
Yerine göre susmasını bilmek , güzel konuşmayı bilmek kadar önemlidir .
Elbette büyüğe , hocaya , kocaya çatır çatır karşılık verilmez.
Unutulmamalı ki sükut bazen en beliğ ve fasih ifade yerine geçebilir .
İşe yaramaz , karın doyurmaz , boş , malayani sözleri söylemek dana evladır : Sükut ve tefekkürün büyük bir ibadet olduğunu hiç unutmayınız .
Hele dilinizi zikrullahla çok meşgul ederseniz çok yüksek manevi dereceler kazanır , iki cihan saadetine kolaylıkla erersiniz. İnşaallah .



LÜTFEN SEVGİ ve KAYNAŞMAYI AİLEDEN BAŞLATALIM ! :
Lütfen sevgi ve kaynaşmayı aileden başlatalım !
Ondan sonra , biz cennet yolunda yürüyen , Allah'ın rızasını kazanmağa çalışan mânevî bir zümreyiz , bir tasavvufi zümreyiz.
Onun için bizim de birbirimizle kardeşliğimiz ahiret kardeşliğidir , mühim bir kardeşliktir .
Hattâ kendi eğer kendi kan kardeşimiz mü'min değilse , kan kardeşliğinden de öncedir bu tasavvufi kardeşlik , ihvanlık , uhuvvet dediğimiz şey ve çok sevaplıdır.
Bir insanın Allah rızası için bir kimseyi sevmesi ibadettir , çok sevap kazandırıcı bir ibadettir. Lütfen birbirinizi sevin !
ZALİM KOCALIK :
İslam'da kula kul olmak yoktur . Zalimliğin bir çeşidi zalim kocalıktır .
Adam , kazak adam diye , güçlü kuvvetli diye , ev halkına zulüm eder .
Yarın o kadın o kocadan o hakkını alacak .
KAÇ AİLE REİSİ KARISINA , ÇOCUKLARINA ZULÜMDEN UZAK ? :
Kaç aile reisi aile fertlerinin ahiret saadetini sağlamak için onlara dinlerini , imanlarını , İslam ahlak ve terbiyesini öğretmek görevinin Allah tarafından kendi omuzlarına yükletildiğinin şuurunda ?
Kaç tanesi bu görevi başarıyla yapmakta ?
Kaç tanesi karısına , çocuklarına zulümden uzak ?
MİLLET SANIYOR Kİ AİLEYİ DÖVMEK SERBEST :
Millet sanıyor ki aileyi dövmek serbest , çocuğu dövmek serbest...
Çat , ense köküne bir tane patlatıyor , ensesinde boza pişiriyor .
Boza nasıl pişiyor bilmiyorum ama , ensesi cayır cayır yanıyor demek ki...
--Niye vurdun buna ?
--Sana ne , benim çocuğum !
Çocuk benim değil mi , istersem döverim , istersem severim !



İMANI EKSİK BİR KOCA YANINDA MÜSLÜMAN BİR KADIN MAZLUM :
Mesela şu anda önümde bulunan mektupta şunlar yazıyor :
Kocam zalim mi zalim , dinden - imandan bihaber , anlayıştan eser yok , ahlakını anlatamam , haram - helal ayırmaz , faiz yer , benim şahsi emeklilik maaşımı gasb eder , zekat sadaka vermez , aç yetim gözetmez.
" Baştan ben bununla evlenmeyecektim ; o zaman söz verdi.
Namazımı kılacağım , Allah'ın emirlerini yerine getireceğim , diye 26 senedir sözünde durmadı ; şimdi ben ümidimi kesmiş gibiyim.
Alnı bir defa secdeye gelmiş değil. Dört çocuğum bu cahil baba elinde ziyan oldu.
Çocuklarıma ben Kur'an öğretiyordum , kendi engelledi , " Bu kadar insan cehenneme gidecek de bir tek sen mi cennete gideceksin " dedi.
Yavrularım şimdi hristiyanlarla yaşıyorlar , çektiğim vicdan azabını tarif edemem. Yeter ki benim ibadetime dil uzatmasın diye , her ne derse yaparım , yine de yaranamam o zalime ; kızar , söylemeğe haya edeceğim laflar söyler ; ne Allah'ım , ne dinim , ne kitabım kalır…Şimdi benim bu adamla evliliğimi sürdürmem caiz mi ? v .s.
Dini , imanı eksik bir koca yanında Müslüman , mütedeyyin bir kadın mazlum. Yani böyle çeşitli şekiller de zulümler olabilir .
BAZEN ZULÜM EVLADA OLUR :
Bazen zulüm evlada olur . Nasıl oluyor ?
Pataklıyor . Ağzından burnundan kan gelecek şekilde dövüyor , torba gibi bir yerden alıyor , öbür tarafa atıyor , çocuk da ses çıkartamıyor .
Babasına el kaldıracak değil ya , yiyor dayağı , oturuyor aşağı. Olmaz .
ÇOCUĞUNA SOYLU İNSAN MUAMELESİ YAPACAKSIN :
Peygamber ( s.a.v. ) Efendimiz buyuruyor ki : Çocuklarınıza asil insan muamelesi yapın .
Sen de çocuğuna öyle köle muamelesi yaparsan o çocuğun hayatta ki başarı yollarına sen kendin kesmiş oluyorsun. O çocuk ondan sonra köle olacak büyüdüğü zaman . Neden ?
Sen onu döve döve büyüttün . Adam yetiştirmedin ki , asaletli yetiştirmedin ki .
İslâm'da böyle değil muhterem kardeşlerim !İslâm güzel bir din , İslâm ahlâkı güzel bir ahlâk...
İslâm ahlâkına göre , çocuğuna soylu insan muamelesi yapacaksın , asil insan muamelesi yapacaksın.
Padişah çocuğu gibi , bakan çocuğu gibi , zengin çocuğu gibi konuşacaksın onunla...
" Sevgili evlâdım ! " diyeceksin , " Canım yavrum ! " diyeceksin .
KİBARLIĞI YABANCILARA MI YAPACAĞIZ ? :
Kibarlık hep yabancılara mı mahsus ? Kibarlığı yabancılara mı yapacağız ?
Kibarlık başkalarına mahsus da , evde her türlü kabalığı yapmak serbest mi İslâm'da...
" Kapıyı kapattın , dışarıdan kimse görmüyor... Vur patlasın , düşsün ağlasın... ” Olur mu ? Olmaz !
ÇOCUĞUN ŞAHSİYETLİ OLMASI :
Çocuğun şahsiyetli olması , kaçmaması , hakkını koruyabilmesi nerden başlar ?
Anasının , babasının muamelesinden başlar . Etme ! Elleme ! Yapma ! Neden ? Tek taraflı kavga . Baba kuvvetli , zayıfları eziyor . Bu da bir zulüm . Bu da bir çeşit zulüm.
Bunları kim yapar ? Anadolu ahalisinde vardır umumiyetle bu . Haklı , haksız yapılır .
BERBAT KOCALIK ve AİLE REİSLİĞİ YAPACAK EVLATLAR YETİŞTİRMEYİN :
Sevgili anne babalar , ileride böyle berbat kocalık ve aile reisliği yapacak evlatlar yetiştirmeyin .
Çocuklarınıza Allah'tan korkmayı , O'nun emirlerine uymayı , yasaklarından kaçınmayı iyi öğretin.
Sizin ve bizim asıl işimiz Allah'ın rızasını kazanmaktır , şu fani dünyanın değersiz meşgaleleri , geçici zevk ve eğlenceleri değil. Kendiniz iyi Müslüman olun ki çocuklarımız da iyi olsunlar.
Sevgi ve şefkatle onları güzel eğitmek elinizdedir ; bu fırsatı kaçırıp dünya ve ahiretin cezalarına uğramamağa çok itina gösterin.
İSLÂM GÖNÜL YAPMA DİNİDİR :
İslâm gönül yapma dinidir.
İslâm, insanları sevindirme dinidir. İslâm'a göre insanın gönlü , Kâbe gibi mukaddes ve muhteremdir. Kalb kırmayacaksın , gönül kırmayacaksın , kimseyi üzmeyeceksin ; herkesin hayır duasını alacaksın !
İnsanın eti yenmez , derisi de giyilmez. Zaten çürük , bir işe yaramaz , sığır derisi gibi kalın değil... Nesi var insanın ? Tatlı dili var , eğer acı değilse... O zaman ne olacak ? Tatlı dilli olacak , Allah rızası için tatlı konuşacak .
Bakın her zaman söylüyorum , yapın diye söylüyorum . Birisi " Esselâmü aleyküm ! " derse , on hasene sevap alacak. " Esselâmü aleyküm ve rahmetullah ! " derse , yirmi hasene sevap alacak . " Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühû ! " derse , otuz hasene sevap alacak .
Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifini okudum , size de müjdeliyorum : " Bir insan bir günde , tek tek veyahut topluca yirmi kişiye ' Esselâmü aleyküm ! ' derse , o gün ölürse , cennetlik olur. " diyor . Peygamber Efendimiz... Ne güzel , işte dilinle cenneti kazan ! İslâm böyle...
LÜTFEN ÇOCUKLARINIZA VAKİT AYIRIN :
Lütfen çocuklarınıza vakit ayırın !
"-- Hocam benim işim çok ! "
Ben onu bilmem , işlerinden bir tanesi de çocuğuna vakit ayırmaktır. İki saat , üç saat çocuğuna vakit ayıracaksın !
Avustralya'da birisi anlattı :
"-- Birisine dikkat ettim , gözledim ; iki saat çocuğuyla ciddî ciddî ilgilendi ." diyor .
Çocuğunuza zaman ayırın ! Hanımınıza zaman ayırın , hanımsanız beyinize zaman ayırın !
Lütfen çocuklarınıza vakit ayırın !
Size burada şahsiyetin gelişmesiyle ilgili konuşmalar yaptı çok değerli bir doktor kardeşimiz , ben hayran kaldım , mest oldum , çok beğendim .
Bakın bir çocuğun kişiliği altı yaşına kadar gelişiyor , bitiyor. Ondan sonraki onun sonuçları oluyor .
Lütfen çocuklarınıza sevgi gösterin ; baba olarak sevgi gösterin , hanım dinleyiciler anne olarak sevgi göstersinler ! Annenin sevgisi , çocuğa sevgiyi öğretmek demek...
Bazı insanlar sevgiyi bilmiyorlar .
Sevgi nasıl bir şey acaba , yenilir mi içilir mi , metreyle mi satılır , kilo ile mi satılır , tane tane midir , nasıl bir şeydir ?
Sevgiden haberi yok , sevmeyi bilmiyor. Sevmeyi öğrenmek lâzım !
ŞAŞILACAK BİR ŞEY Kİ ! HANIMLAR BEYLERDEN DAHA ŞUURLU :
Şaşılacak bir şey ki bazen de hanımların beylerden daha şuurlu olduğu , erkeklerin onları çekip çevirip yönetmesi gerekirken , onların beylerini kurtarmağa çırpındığı görülüyor.
Nitekim ben de gittiğim şehir ve kasabalar da, dolaştığım dış ülkeler de beylerinden çok daha dindar ve mücahid nice hanımlar gördüm. Allah kendilerinden razı olsun !
Onların iman kuvveti , hizmet aşkı ve himmeti maalesef eşleri olan erkeklerde yok .
Bu kahraman hanımlar , evin bin bir meşakkatli işi ve çocuk yetiştirme güçlükleri yanı sıra bütçeye mali destek olacak işler yapıyor , namaz kılmayan haylaz kocalarını yola getirmeğe , inançsız olan eşlerini irşad etmeğe , içki içen beylerini vazgeçirmeğe , kumara dadanmış aile reislerine çoluk çocuklarına karşı sorumluluklarını hatırlatmağa , dışarıdan dost edinmiş vefasız eşlerini eve bağlamağa çalışıp duruyorlar .



KOCA KARISININ TESETTÜRÜNDEN SORUMLUDUR :
HİÇ AKLIM ALMIYOR :
Hiç aklım almıyor :
Namuslu bir kadın , ciddi bir ev hanımı , iyi bir aile kızı niçin ve nasıl açılıp saçılabilir !
Maazallah , satılık mı ki kendisini teşhir ediyor , her türlü mahrem güzelliğini , yabancıların temaşasına , kirli bakışlarına , incelemesine , tecavüzüne arz ediyor !
Böyle yapıp hem kendisini , hem de onu seyredenleri , hadsiz kenarsız günah deryalarına batırıyor .
Haydi diyelim ki bunların aklı havada…
Ya bu kadınların , kızların sahipleri , namusları , ana- babaları - koca veya kardeşleri nerede ?
HANİ HERKES SÜRÜSÜNDEN MESUL OLACAKTI ? :
Hani Hadis-i Şerife göre herkes çoban idi ve herkes sürüsünden mesul olacaktı ?
Karılarının , kızlarının böyle açık saçık sokağa çıkmalarına nasıl göz yumabiliyor , izin verebiliyorlar ?
Külhan beylerin söz atmaları , manyakların iştihalı iştihalı iğrenç bakışları , sefihlerin , tepeden tırnağa soyarcasına süzüşleri…
Onları hiç utandırmıyor , rahatsız etmiyor mu ? Akıl almaz...
KADININ GÖREVLERİ :
ÖZELLİKLE YUVANIZA VE KOCANIZA SAHİP OLUN :
Özellikle yuvanıza ve kocanıza sahip olun , evinizin sıcacık , sevimli ve mutlu bir aile ocağı olmasına itina gösterin.
Kocaya hizmet ve saygının onun gönlünü hoş etmenin çok sevap olduğunu hiç unutmayın .
Böylece davranınca sizin de sevgi ve saygı göreceğiniz bilin .
Sapıtan kocaların çoğunluğu , evinde ve eşinde aradığı şefkat ve anlayışı bulamadığı için kötü yola düşer , başarılı erkeklerin perde arkasında da mutlaka iyi bir eş ve müşfik bir kadın vardır da onun için öyle muvaffak olmuştur .
İMANI ZAYIF KADINLARIN YANINDA MÜSLÜMAN KOCA MAZLUM :
Anlaşılan dini , imanı zayıf kadınların yanında Müslüman koca mazlum .


EVLENDİMİ KIZ KOCASININ EVİNE UYACAK :
EVLENDİ Mİ kız kocasının evine uyacak .
Anasının babasının evine uymayacak .
Koca izin vermezse hanım çarşıya , pazara , dışarıya , komşuya gidemez ve eve başkasını alamaz. Efendisinin malından ve sairesinden onun izni olmadan harcayamaz.
Evini , malını , haysiyetini , onurunu , her şeyini korumakla vazifeli.
İtaat etmekle , sözünü dinlemekle vazifeli .
EMNİYET SİBOBU :
İslam’da evlenmek var , sevap ; ama , boşanmakta var .
Evet boşanma güzel bir fiil değil ama , bir emniyet sibobu.
Yani , o da yeri gelince kullanılabilecek bir kapı . O bakımdan İslam hayat dinidir .
KENDİ ARZUSUYLA KOCASINDAN AYRILMAYA KALKARSA CENNETİN KOKUSUNU DUYAMAZ :
Bir kadın kendi arzusuyla kocasından ayrılmaya kalkarsa cennete giremez ve cennetin kokusunu duyamaz . Halbuki cennetin kokusunu 500 yıllık mesafeden duyulur .
EV YIKANIN HANESİ VİRAN OLUR :
Ev yıkanın hanesi viran olur.
Sen birisinin evini , yuvasını yıkarsan döner dolaşır aynı hadise senin başına gelir , senin yuvan yıkılır.
KAÇ KADIN İSLAMA UYGUN DAVRANIYOR VE GİYİNİYOR ? :
Kadınları ele alalım : Bugün kaç kadın İslam’a uygun davranıyor ve giyiniyor ?
Ve mesela Sevgili Peygamberimiz bir çok hadis-i şerifin de kadının beyine itaat etmesini tavsiye buyurur da bugün kaç kadın bir ibadet şuuru ile kocasına böylece hürmet ve itaat eder ?
Birçok ev de bir isyan , bir inat , bir çekişme , bir kibir , bir gurur devam eder durur ; sonunda bakarsınız incir çekirdeğini doldurmayan , sudan sebeblerle yuvalar yıkılmış çocuklar perişan…
KÖTÜ BİR KADIN :
Kötü bir kadın , ahiretine yardım etmeyen bir kadın , bekarlığında iyi olan bir insanı evlendikten sonra çok zararlara uğratır.
O bakımdan asıl servet insanın zikredici bir dilinin olmasıdır .

EVLİ OLANLAR AHİRET HUSUSUNDA BİRBİRLERİNE YARDIMCI OLSUNLAR :
Evli olanlar ahiret hususunda birbirlerine yardımcı olsunlar .
ÇOCUK YETİŞTİRMEK :
EVLAT YETİŞTİRMEKTEN KAÇAN SORUMSUZ BAYANLAR :
Sözümüzün binlerce delilinden bir - iki tanesini teberrüken Sevgili Peygamberimizin s.a.s. hadis-i şeriflerinden seçerek veriyoruz .
Herkes İslam'ın sonsuz güzelliklerinden ve emsalsiz üstünlüklerinden numuneler görsün ve Müslüman anneler ve Batı'daki köpek beslemeyi tercih edip evlat yetiştirmekten kaçan sorumsuz bayanları mukayese ederek İslam kültürü ile Batı'nın farkını iyice anlasın diye..
Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümadan naklen et- Tabarani'nin kaydettiğine göre Peygamber efendimiz buyurmuştur ki :
" Kadın , hamileliğin de , doğum yapıncaya , bebeği memeden kesinceye kadar , Allah yolunda hudutlarda nöbet bekleyen mücahid gibidir ( Daima öylece sevap alır durur ) .
Eğer bunlar arasında ölüverirse ona şehit mükafatı ve ecri vardır. "
Abdurrahman İbni Avf r.a.'den ise Efendimiz s.a.s. şöyle buyurduğu rivayet olunmuş : Kadın hamile kaldığında , bu onun için , gündüz oruçlu , gece namazlı , rabbına gönülden teslim olmuş , mücahid bir kimsenin ecir ve mükafatı gibi manen kazanç sağlayan bir durum hasıl eder .
Doğum ağrısı tuttuğunda , hiç bir mahluk onun ne kadar çok ecir ve mükafat kazandığını hakkıyla idrak edemez .
Çocuk doğurunca bebeğin memeyi her soruşunda (emişinde) veya her süt vermede anasına , bir can ihya etmişcesine sevap gelir .
Çocuk büyüyüp memeden kesilme zamanı gelince vazifeli melek her iki omuzuna vurarak der ki : ( Hiç günahın kalmadı , hak oldun ) Haydi işe ( hayata ) günahsız olarak yeniden başla .
BİR KADININ ÇOCUK DOĞURMASI :
Bir kadının çocuk doğurması , cihaddır ; çocuk yetiştirmesi , çocuk emzirmesi çok büyük bir cihaddır ve sevaptır .
BİR İNSANIN EN BÜYÜK SERMAYESİ NEDİR ? :
Bir insanın en büyük sermayesi nedir ? Hayırlı evlâttır .
Hem dünya da hayırlı sermayedir , ihtiyarladığı zaman gül gibi bakar anasına , babasına... Hem de ahiret için hayırlı sermayedir ; çünkü , öldükten sonra bile sevap kazanmasına sebep olur. Hayırlı evlât yaşadıkça , annenin , babanın defterine sevap yazılır. Hesabı kesilmez , sadaka-i câriye olarak sevaplar defterine yazılır .Onun için , evlâtlarımızı hayırlı evlât yetiştirmeğe çalışacağız , komşularımızı Müslüman yapmağa çalışacağız.
DÜŞÜNÜN EVLÂDINI HAYIRLI BİR EVLÂT OLARAK YETİŞTİREN ANNENİN SEVABINI :
Düşünün evlâdını hayırlı bir evlât olarak yetiştiren annenin sevabını !
Çünkü evlâdı ömrü boyunca ne kadar ibadet tâat yaparsa , hayırlı iş yaparsa , onun sevabı annesine veriliyor.
Şimdi benim rahmetli anneme , ben camide vaaz verdikçe sevap gidiyor .
Neden ? Annem yetiştirdi , babam yetiştirdi beni... Onlara sevap gidiyor .
Bu hususta çok hadis-i şerifler var. Meselâ :
(Eddallü alel- hayri ke-fâilihî ) " Hayrı yapmağa vesile olan kimse , hayrı yapmış gibi sevap alır. "
Siz de hayra vesile olacaksınız , bazı insanların hayırlı insan olmasına vesile olacaksınız , kendi çocuğunuzun hayırlı evlât olmasına vesile olacaksınız , o sevabı alacaksınız ; bir kârı bu...
İkincisi ; Onun iyi insan olması , size yarayacak.
Evlâdınızın hayırlı bir insan olması ihtiyarlığınız da size yarayacak .
SEVMEYİ İLK ÖNCE ANNE ÇOCUĞUNA ÖĞRETİR :
Sevmeyi ilk önce anne çocuğuna öğretir , severek öğretir.
Bebek sevgiden anlar. Bebeğin yanağını sıkarsın , hoplatırsan , şaka yaparsın , çocuk sevildiğini anlar. Bu ona ileride iyi bir insan olması için bir öğretidir.
O ilerde dindar bir çocuk olacak... Neden ? Annesi çok sevgi gösterirdi , sevmeyi biliyor . Allah'ı sevmeyi de öğrenecek . Annesini sevmekten Allah'ı sevmeyi öğrenecek .
Lütfen anneler çocuklarınızı sevin ! Lütfen azarlamayın , lütfen yanınızdan kovmayın ! Lütfen çiş yaptı diye kibritle pipisini yakmayın , poposunu çimdirmeyin , iğne batırmayın !
Yapılan şeyler olduğu için söylüyorum .
SEVGİ ÇOCUĞU DAHA İYİ TERBİYE EDİYOR :
"-- Sen çiş mi yaptın , gel bakalım buraya ! "
Zırt, pırt... Öyle şey yok , sevgi göstereceksiniz !
Sevgi çocuğu daha iyi terbiye ediyor , takdir daha iyi terbiye ediyor.
Tekdir de olur. Tekdir de eksi işaretli bir sevgidir .
"—Aaa , bu güzel olmadı , bunu yapma evlâdım bir daha !
Geçen gün şöyle yapmıştın , ne kadar güzeldi. " dedin mi , tekdir de bir çeşit sevgi olur , takdir de bir çeşit sevgi olur .
ANNESİ ÇOCUĞA , BABASINDAN DAHA TESİRLİ OLUYOR :
Belki kadınlar dünyasının aydınlanması , erkekler dünyasının aydınlanmasından daha faydalı sonuçlar doğuracak. Çünkü hanımlar çocuklarını da yetiştiriyor.
Genellikle annesi çocuğa , babasından daha tesirli oluyor. Anne terbiyesi çok önemli... Geçen günkü doktor kardeşimizin , kişilik üzerine konuşması beni çok etkiledi.
Ben çok ilgi ile dinledim. Küçükken bir çocuğun yüz numaraya çıkma alışkanlığının bile ilerde nasıl kötü sonuçlar doğuracağını ; öyle " Seni kibritle yakarım , iğnelerim ! " demenin nasıl zararlı olduğunu öğrendim orda... Yapılıyor bunlar , yapılmıyor değil...
"-- Çişini yaparsan , altını ıslatırsan kibritle yakacağım ! İşte burada kibrit... Bak , gördün mü ? ” diyenler oluyor .
Ama bunların ters tesiri oluyormuş . Bunu ruh sağlığı ile ilgilenen doktorlardan öğrendik .
Demek ki anne evlâdını iyi yetiştirirse , ileri de o evlâdın iyi bir Müslüman olmasına faydası oluyormuş .
Eğer baba çocuğunu iyi yetiştirmezse , meselâ çok döverse ; çocuk ergenlik çağına gelince , babaya isyandan Allah'a isyan'a dönüyormuş . Ruh sağlığı uzmanı böyle söylüyor .
Allah Allah , hiç tahmin etmez insan... " Pat , küt..." ensesine patlattığın tokatların acısı bak nerden çıkıyor. Çocuk Müslüman olmuyor , camiden kaçıyor , Allah'a âsî oluyor. Neden ?
Anlatıyor işte doktor , uzun uzun anlatıyor.
Bu ilim , birden anlaşılmaz. Dünyanın yuvarlaklığını buradan denize bakarak anlayabilir misin ? Anlayamazsın.
Ama dünyanın yuvarlaklığını alimler söylüyor. Uzaydan resim çekilince de , anlaşılıyor , " Yuvarlakmış demek ki ! " diye...
O bakımdan annelerin çok önemi var , anne terbiyesinin büyük önemi var... Annenin ilgilenmesinin de önemi var...
Demek ki çocuk sıfır yaş ile , on sekiz aylık oluncaya kadar bir devre... Ondan sonra on sekiz aylıktan üç yaşına kadar bir devre... Üç yaşından sekiz yaşına kadar bir devre... Ondan sonra bir devre , ondan sonra bir başka devre...
Bunların hepsinde annenin çocuğa karşı gösterdiği şefkatın veya gaddarlığın , çocuğun karakteri üzerinde , gelişimi üzerinde , kişiliği üzerinde olumlu veya olumsuz tesiri olduğunu öğreniyoruz .
Şimdi bunu anneler bilmeli değil mi ? Çocuk altını ıslatınca yakmaması gerektiğini öğrenmesi lâzım ! Önceden öğrenmesi lâzım ki , ileride çocuk ruh sağlığı bakımından kötü bir duruma düşmesin , kötü bir çocuk olmasın.
Bunu annelere öğretmemiz gerekmiyor mu ?

BUGÜN KAÇ EVLAT , ANA - BABASINA HÜRMET EDİYOR ? :
Evlatları ele alalım :
Bugün kaç evlat , ana - babasına hürmet , izzet ve hizmet etmesinin , kendisinin cennete girme sebebi olacağı şuuruna sahip ve büyüklerine saygılı , küçüklerine müşfik ?
MÜMKÜNSE EVLADINIZI ÇABUK EVLENDİRİNİZ :
Mümkünse evladınızı çabuk evlendiriniz.
Biz de ne yapacağız , biz de namuslu olacağız.
Çocuğumu 15 yaşında evlendireceğim harama kaydırmayacağım.
Genç yaşında evlendireceğim.
Hiç efendim günah işlettirmeyeceğim.
Takva ehli olacak , pırıl pırıl Müslüman olacak.
HANIMLARIN ÇOK BÜYÜK BİR YERİ ve DEĞERİ VAR :
Biliyorsunuz , hanımların çok büyük bir yeri ve değeri var...
Hanımlar ; kimisi bizim annelerimiz, kimisi hayat arkadaşlarımız, refîka-i hayatlarımız ; kimisi de sevgili , ciğer pâre kızlarımız... hangi yönden baksak , hepsi başımızın tâcı , son derece önemli...
HANIMLARIN YETİŞMESİNİ İSTİYORUZ :
Hanımların yetişmesini de istiyoruz. Neden ? Hesabiliğimizden.
Diyoruz ki nüfusumuzun yarısı erkek , yarısı kadın.
Sırf erkekler yüzde yüz kamil insanlar olsalar , % 50 kazanç olacak ama % 50 kadınlar da kamil kadınlar olurlarsa başarımız % 100 olacak diye hanımlarla ilgili çalışmalar yapıyoruz.






HANIMLAR HİZMETİN İÇİNE ÇEKİLMELİ / PASİF DURMAYIN :
Halbuki nüfusun yarısını siz hanımlar teşkil ediyorsunuz ve size yönelik eğitim ve hayır çalışmaları çok az.
Siz sessiz kalınca söz ve aksiyon menfi insanların insiyatifine geçiyor , onlar da toplumu yanlış yönlere sürüklüyorlar. Onun için sizlerin atıl kalmamanız lazım , mutlaka olumlu çalışmalara katılmalısınız.
İman cephesinin kazanması için sizin aktif olmanız şart .
Lütfen pasif durmayın, mesela mahallenizdeki eğitim ve sosyal yardım çalışmalarına katılın ; hacı teyzelerin dini toplantılarına iştirak edin.
Kur’anı ve dini bilgileri öğrenin , öğretin ; aranızda organize olun , vakıflarımızda , hayır kurumlarımızda görev alın , dernekler kurun , resmi veya özel ana okulları , yayınlarımızı okuyun , kreşler , kız yurtları , el sanat kursları… kurun ; yayınlarımızı okuyun ve okutun dinimize , imanımıza , örfümüze , adabınıza sahip çıkın .
Sizler de böyle kendi aranızda çalışın ki çocuklarınız , beyleriniz , yuvalarınız nesilleriniz bozulmasın, dünya ve ahiretiniz mamur olsun , iki cihanda yüzünüz gülsün !
Nüfusun yarısını takriben hanımlar teşkil ediyor. İslami çalışma yolunda bu yarı nüfusun , Allahın dinine hizmet etmek isteyen öbür yarı nüfusun yanında aktif olmasını istedik. Biz ( erkekler ) yapamadığımız için boş kalan bir takım sahaları onların doldurabileceğini , hanımlık şerefini muhafaza ederek , İslam’ın tesettürünü , tesettürle ilgili emirlerini koruyarak , hanımlık izzetine gölge düşürmeden yapabileceğini düşündük ve kardeşlerimize bu fikrimizi açtık ; bu hususta onları teşvik eyledik.
Bugün Türkiye’de bir çok nezih , temiz , pak , asil , hizmet yapan kadın dernekleri böyle teşekkül eyledi.
HİZMETLERDE İŞ BÖLÜMÜ YAPILMALI :
Hakikaten yapılacak hizmetler çok fazla ve iş bölümü şart .
Bir takım hizmetleri bütün güçlerine rağmen erkeklerin yapması mümkün değil .
Hizmetin yaygınlaşması için biz bu dernekleri her toplulukta , yani il , ilçe , bucak , belde , köy , mezra… hizmetler yapılan her yerde ; cami ve camia olan her yerde kurulmasını temenni ederiz.
“ Arslan’ın erkeği olduğu gibi , dişisi de olur . ”



GENEL SORULAR :
Soru : Evimize nafakayı gücümüze göre götürüyoruz ama , hanım kızdı mı , " Senden hiç bir şey görmedim ! " diyerek nankörlük yapıyor .
Buna da sabretmek zor oluyor. Ne dersiniz ?
Doğru , Peygamber Efendimiz kadınlara böyle dobra dobra söylemiş :
" Ey kadınlar, siz biraz kızdınız mı hemen küfrân-ı nîmette bulunursunuz." demiş.
Bizim hanımlarımız , Efendimizin de belirttiği bu hatayı yapmasınlar ; " Elhamdülillâh ! " desinler , " Allah râzı olsun ! " desinler .
Soru : Hanımımdan otuz aydır ayrı yaşıyorum. Ben onu istemedim ve sevemedim .
Ayrılmak istiyorum , beni bırakmıyor. Kendisi bizim cemaatimizden... Bir de oğlumuz var...
Bir çaresini bulabilir misiniz , İslâm'a göre ne yapmam lâzım ?
İslâm'a göre yuvayı devam ettirmek lâzım ! Kurulmuş bir yuvadır , ortada bir çocuk vardır.
Yuvanın devam etmesi esas oluyor. Ama , aralarındaki ince şeyleri bilmem...
Sabrederse , devam ederse daha iyi olur. Eğer cemaatimizdense , demek ki kadın da çok da fenâ bir kimse değil...
Sevememek mücerred nefsânî bir şeydir. Nefsini yenip yuvayı kurtarmasını , ben acizâne tavsiye ediyorum .
Soru : Kayınvalidem ve kayınbabamla üç yıldır dargınız. Üç defa aracı gönderdim , barışmak istemediler. Dargınlığın günah olduğunu bildiğim için rahatsız oluyorum .
Dargınlık günah... Peygamber Efendimiz buyuruyor ki , " Dargınlıkta birisi barışmak istiyor , öbür taraf barışmıyorsa ; günah barışmayana döner , barışmak isteyen kurtulur."
Elini uzatan kurtulur ; el vermeyen cezayı çeker , vebal onun üzerine kalır .
Onun için , yine bu iyi niyetine sahip olsun , arada hediye göndersin , mektup göndersin , tebrik göndersin ; bayramda , seyranda barışmağa çalışsın. Cahildir , halkımızın çoğu bilmiyor .
Hacca gidecekmiş bizim kardeşlerimizden birisi... Ağabeyisine gitmiş , helâllik istemiş ; vermemiş. Bu adam öldürmedi ki yâni , bu senin kardeşin...
Nihayet ufak tefek bir şey varsa da , işte helâllik istiyor. Vermemiş. " Affetmedi beni , vermedi." diyor. " O affetmezse , Allah affeder ! " dedim ben de... Kızdım. Niye affetmiyor ?
Varsa bir şeyi , söylesin ! " Sen mirasta bir tarla fazla aldın ; onu verirsen barışırım ! " desin . Öyle bir şey yoksa , sen bilirsin. Allah affeder o zaman... Allah zalimi sevmez , haksızı sevmez.
Soru : Bir senedir hanımımdan ayrıyım. İki çocuğum var. Üç dört defa götürdüm babasına... Yine iyi olur diye getirdim. Şimdi yine götürdüm. Hanım hangi hallerde boşanır ?
Boşanma , Allah'ın en sevmediği helâldir .
( Ebğazül halâl, ilallˆhit talâku. ) Helâldir ama , sevmez Allah... Neden ?
Allah yuva yıkılmasını sevmiyor. Şeytan seviyor , Allah sevmiyor .
Mümkün olduğu kadar yuvayı kurtarmak lâzım !
Büyük insanların , kendisinden küçük insanlara karşı bir yönetim basireti , yönetme basireti olması lâzım ! Peygamber Efendimiz buyuruyor ki :
( Ümirtü bi müdârâtün nâs) " Ben farzları yapmakla emrolunduğum gibi , insanları usûlüne uygun idâre etmekle de emrolundum. Nabzına göre şerbet verip , azdırtmayıp , kaydırtmayıp , saptırtmayıp idare etmekle emrolundum." Dilese , " Sen def ol !" dese , def olur gider ama , idare etmekle emrolunmuş .
Kadın eksik etekli bir mahlûktur , zayıftır , hislerine mağlûbdur. Muhakkak , bizim memleketimizin şartlarına göre de kadının sosyal görüşleri , bilgisi , görgüsü erkekler kadar gelişmemiştir. Dinî bilgisi de gelişmemiştir. Dinî bilgi bakımından da maalesef , kâfi eğitim müesseseleri olmadığı için , kadın dinî bakımdan da Allah'ın emrini , yasağını tam anlayacak durumda değildir.
Erkek onu sevk ve idare edecek , yönetecek !
Hocamız Rahmetullahi Aleyh bir söz söylerdi. - -Kardeşlerimiz darılmasın , bu kardeşim de bağışlasın... İsim olmadığı için ben onu bilmiyorum , cemaat de bilmiyor. Cemaate umûmî ders vermek için , ona da ders olsun diye söylüyorum. Dost acı söyler , düşman güldürür.
-- " Bir kadını idare edemeyen erkeğe , ben erkek mi derim ! " derdi Hocamız...
Şimdi bu söz ne demek ?
Kadını idare edeceksin demek... Nasıl idare edeceksin ?..
" Hanım sana dallı güllü bir fistan aldım. Al bakalım sana da çok yakışıyor." Dersin , bir şey dersin... Bak , divan edebiyatında o kadar şiirler var , halk edebiyatında o kadar şiirler var ; o şiirlerden ezberlersin , okursun , gönlünü alırsın. " Nazlı nazlı gelişini sevdiğim ! " dersin , şunu dersin , bunu dersin ; memnun edersin. Çünkü câiz...
Peygamber Efendimiz , " Üç yerde yalan câiz..." diyor. Kadının kocasına , kocanın karısına gönlünü hoş etmesi için , geçim için yalan söylemesi câiz... " Sen dünyanın en güzel hanımısın ! " dersin. Vardır muhakkak daha güzeller ama , öyle dersin. Neden ?
Geçim olsun diye... Evlenmişsin , iki tane çocuğun var... Baktın biraz tepesi atacak... Düdüklü tencere patlamasın diye ateşini kısıyoruz , değil mi ? O zaman biraz geri gidersin , susuverirsin , belli etmezsin. Ertesi gün gelirken eve biraz helva , biraz börek çörek bir şey getirirsin. "Al sana şunu aldım !" filân dersin , gönlünü alırsın .

BİR EVLİLİK OKULU AÇACAĞIM :
Bir evlilik okulu açacağım ben inşaallah...
Başka çaresi yok , evlilik okulu diye bir okul açmak lâzım !
Çünkü , geçinemiyor millet birbiriyle...
Karı kocasından şikâyetçi , koca karısından şikâyetçi , çocuklar ortada... Ayrılıyorlar.
Koca karıyı dövüyor , kadın kocayı dinlemiyor.
İki tarafta da kusurlar oluyor. Ama , Allah da boşanmayı sevmiyor.
Mühim olan arasının düzeltilmesi , işin yürümesi , çocukların yetişmesi , dünya ve ahiret saadetinin sağlanması...
Benim rahmetli annem bize derdi ki : --o kitaplarda okumuş kendisi—
" Bir anne varmış , otuz yıl oğluna bir iş emretmemiş." " Evlâdım git ekmek al , git su getir... Şunu yap , bunu götür !" dememiş.
Yâni otuz sene evlâdına şunu şöyle yap diye bir emir vermemiş. Neden ?
" Sözümü dinlemezse asi defterine yazılır da, Allah'ın gazabına uğrar." diye...
Bak , işte bu büyüklerin yönetim tarzı...
Hocamız Rahmetullahi Aleyh , beni alır yanında gezdirirdi. Anadolu'da şu şehre , bu şehre beraber götürürdü.
Hocamızı yakından tanıyanlar bilirler, Hocamız doğrudan doğruya , " Şunu şöyle yapın ! " diye emir buyurmazdı.
" Şunu şöyle yapsanız nasıl olur acaba ? " diye soru sorar gibi söylerdi. Soru sormuyor aslında , öyle yapılmasını istiyor ama , " Yok Hocam , öyle yapmayalım , böyle yapalım ! " denilince , " Eh , pekiyi..." derdi. " Arkadaşlık pekiyi demekle kaimdir." diye bir de sözü var mübareğin... Levhaya yazmışlar.
Koca şeyh efendi , müridi " Yok öyle yapmayalım , böyle yapalım ! " deyince , " Pekiyi " derdi , biterdi .
YÖNETMEK BİR SANATTIR :
Yâni emir vermemek , azdırtmamak , saptırtmamak , ayağını kaydırtmamak , üstüne varıp da kuyuya düşürttürmemek önemli...
Yönetmek bir sanattır. Yönetmek zorluk ve zorbalıkla olmuyor .


Soru : Hanımım iki senedir annesinin evine gitti gelmiyor. Noterden evine dön çağrısı yaptım , gelmedi ; mahkemeye verebilir miyim ?
Verebilir de , boşayabilir de ; hepsini yapabilir . Çünkü kadının böyle kalkıp gitmeğe hakkı yoktur. Dön deyince gelmesi lâzım !Aralarında geçen şeyler ne ; onları bilmiyorum ama , tabii mahkemeye verebilir .
Soru : Beş senedir evli olduğum hanımımı ve iki çocuğumu , kızın annesi dün ben işte iken evimden almış , götürmüş. Öne sürdükleri hiç bir konuda hakları da yok... Kızın babası ile görüştüm , " Meseleleri görüşerek halledelim ! " dedim. O da kabul etti. Ancak , hanımımı ve çocuklarımı göstermediler. Her halde uzaktaki bir akrabalarına götürmüşler. Emirlerinizi ve dualarınızı beklerim .
Maalesef ahali Müslüman ama , hareketleri İslâmî değil...
Kızını , bir beye vermiş ; artık o , damâdın emrindedir. Ordan onu çekip almağa hakkı yoktur kendisinin... Dâmadın hükmündedir , dâmâdın sorumluluğundadır. Onun emrindedir. Onu alıp götürmek , yanlış bir şey oluyor. Hem de meşrû bir sebep yokken , ufak tefek kırgınlıklar , kızgınlıklar , geçimsizlikler böyle şeylere sebep oluyor. Bu doğru değildir. Allah ıslah etsin...
Alıp götürenler yanlış bir iş yapmışlar. Bir yuva yıkmakta adım atmış oluyorlar , şeytana uymuş oluyorlar. Mümkünse , onlara haber iletin , dönsünler !
Çünkü , yaptıkarı şey şeytanın sevdiği, Allah'ın sevmediği bir şeydir. Yanlış bir şeydir . Eğer , her hangi bir şekilde dâmâdın onların hoşuna gitmeyen bir durumu varsa , onu da kendileri kararlaştırmasınlar. Çünkü , ölçüyü tam güzel yapamadıkları , kızı alıp götürmelerinden anlaşılıyor. Bir bilen müftüye , hocaya , alim kimseye sorsunlar ; o ne derse , öyle yapsınlar ! Aksi takdirde , çok büyük veballer yüklenirler .
Soru : Dokuz yıllık evliyim . Beyimle anlaşamıyoruz , dokuz yıldır yatağıma gelmiyor.
Ne tavsiye edersiniz ?
Bu gibi şeyler olabiliyor. Müslümanlar evlilik hayatının vecibelerini bilmiyorlar.
Kocanın karısına böyle bir ilgisizliği doğru değildir İslâm'da... Yoktur böyle bir şey !
Kadının kocası üzerinde hakkı vardır , kocanın da kadın üzerinde hakkı vardır. Kadın da kocasını men etse , razı olmasa ; onun da günahı vardır. Bunların izâle olması lâzım !
Allah rızası için evleniliyor. Evlilikten maksat , hayırlı evlât sahibi olmaktır.
Hayırlı evlât sahibi olmanın yolu da izdivac olduğundan , nikâh olduğundan , karı koca arasındaki ilişkiler olduğundan , bunların yapılmasına sevap verilmiştir İslâm'da...
Sevap olduğu bildirilmiştir hadis-i şeriflerde... Böyle olması lâzım ! Aksi de vebaldir , günahtır .



Soru : Anne baba , " Ya hanımını bırak , ya bizi ! " derse ne yapmak lâzım ?
Anne baba böyle demekte haksızdır , yuva yıkmağa hakları yoktur.
Anne babaya nasihat etmek lâzım !
Çünkü , boşanan kadın mağdur olacaktır. Annenin babanın kaprisiyle Müslüman’a böyle bir şey yapılmaz. Diyecek ki : " Ben bu yuvayı bozamam ! " Çünkü :
( Ebğazül halâlü ilallàh, ettalâk ) " Allah'ın en sevmediği iş boşanmadır."
Evet bir yoldur , bir çaredir ama , boşanmak Allah'ın en sevmediği şeydir. Ancak çok mecbur olunca , belli şartlarda olabilir.
Böyle durup dururken karı boşanmaz !
-- Anam babam istemiyor...
-- Almasaydın !
Sonra almış , olmuş bitmiş. Karısı olmuş , çoluk çocuğu olmuş.
Olmasa bile mağdur etmeğe hakkı yok !
Boşanmayı gerektirecek ciddî bir sebep yoksa , annem babam istemiyor diye karı boşanmaz .Onlara diyecek ki :
" Bu yaptığınız şey doğru değildir. Ben sizi çok seviyorum. Ben size hürmet etmek istiyorum ama , benden bunu istemeyin !
Çünkü , Allah'ın rızâsına aykırı... Ben Allah'ın gazabına uğramak istemem , kimsenin hakkını üzerime almak istemem ! " diyecek , annesini babasını iknâ edecek .
Kendisi iknâ edemiyorsa , müftüye , hocaya söyler. Onlar gider , nasihat ederler ; olur .
Soru : Eve gelen misafirlerin , akraba ve komşuların ellerini öpmek câiz midir ?
Tabii , büyüklerin eli öpülüyor bizde , örf ve adet olarak... Öpülmediği zaman bir garip karşılanıyor. Olabilir. Ama nâmahremse , olmaz .
Soru : Hanımın babasından miras para kaldı. Hanım da bu parayı bankaya faize koydu. Bana mânevî zararı var mı ?
Vardır tabii... Evlisiniz , beraber oturuyorsunuz. Hanım haram yemeye başlamış oluyor. Onu haramdan kurtarmak , sen ailenin reisi olduğundan ; ( Ku enfüseküm ve ehlîküm nâren) diye Allah sana aileni ve çoluk çocuğunu haramdan , cehennemden korumak vazifesini emrettiğinden , ona o haramı yaptırtmayacaksın ! Bunun helâl yolu nedir ?
Faize vermemektir. Şimdi finans kurumları var... Kâr ortaklığı tarzında olduğundan , hiç olmazsa oraya yatırması uygun olur .


Soru : Bir kadın beyinin rızası olmadan ders alıp , tarikate girebilir mi ?
Zikir Kur'an-ı Kerîm'de ayet-i kerîmelerle emredilmiştir .
( Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullahe zikran kesîrâ )
" Ey iman edenler , Allah’ı çokça zikredin ! " diye ;
( Vez zâkirînallahe kesîran vez zâkirât)
"Allah’ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar " diye ;
(Vezkürisme rabbike bükreten ve esîlâ )
" Sabah akşam Rabbinin ismini zikret ! " diye ;
( Vezkürullahe kesîran lealleküm tüflihûn )
"Allah'ı çokça zikredin , umulur ki kurtuluşa erersiniz. " diye nice ayet-i kerîmeler vardır .
İbadetler başkalarının müsaadelerine tabi değildir.
Ancak başkalarının hukukuna taallûk ederse , o zaman müsaadeye tabi olan bazı ibadetler vardır .
Meselâ ; hanım farz değil de , kaza değil de nafile oruç tutacak...
O zaman Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte buyuruyor ki :
" Beyinden izin alsın ! " Bunun hikmeti nedir ?
Evlenmişler , karı koca olmuşlar , hanım sofu ; her gün oruç tutuyor , her gün oruç tutuyor... Bu ne haldir yâ ? Bu efendinin bir hukuku yok mu ?
İnsan , Peygamber Efendimizin niçin öyle tavsiye ettiğini anlıyor.
" Efendisinden izin almadan oruç tutarsa , orucunun sevabını alamaz ! " diyor Peygamber Efendimiz...
Diyecek ki :
-- Efendi ne dersin , pazartesi – Perşembe oruçları hani sevap ya , yarın oruç tutalım mı beraber ?
--E , tutalım hanım !
Tamam , tutarlar. Ama o gün bey izinli , hanım oruçlu meselâ...
E o zaman , aile muhabbeti olacak ; olmuyor... Başka şeyler olacak ; olmuyor...
O zaman , kocanın hukukuna bir engelleme teşkil ettiği için , oruçta böyle bir şey söylenmiş .
Ama bunun dışında ; Namaz kılsın mı kılmasın mı ?
Ona sormağa lüzum yok... Efendi sakal bırakacak , hanımdan müsaade alsın mı , almasın mı ? Lüzum yok ! Sakalın kesilmesi haram , bırakılması Efendimizin tavsiyesi ; o halde yapacak .
Bakın ne kadar güzel bir şey öğrendik , bir arkadaş söyledi :
Gümüşhaneli Hocamız , saçları dökülse aldırmazmış da , sakalından bir kıl dökülse toplarmış . Onu muhafaza eder ve gömermiş. Neden ?
" Sakalı ibadet diye bıraktım. İbadetten olan bir şeyin ayaklar altında kalmasına razı olmam ! " dermiş. İnceliğe bak !
Saçı insan ibadet diye uzatmıyor , normal olarak uzayabiliyor . Ama sakal ibadet olarak bırakıldığından , kılı yere düştüğü zaman alırmış. Büyük insanların inceliklerine bak !
Yâni , zikirde izin almağa lüzum yoktur. Beyi istese de , istemese de zikrini yapar.
Ama tabii , karılık kocalık hukuku vardır. Bu hususta erkeğe selâhiyet vermiştir dinimiz... Erkek , " Hanım , gel şu yanı başıma ! " dediği zaman , hanım hamur yoğuruyor bile olsa , elini yıkayıp gelecek deniliyor. Devenin üstüne binmiş bile olsa , -- deveye binmek , inmek biraz yüksekçe olduğundan zor oluyor galiba -- inmesi , gelmesi lâzım ! Aile muhabbeti bakımından...
Canı çekmiş beyin , " Gel hanım , şöyle bir muhabbet edelim ! " diyor.
Hanım orda tesbihte , namazda , niyazda... " Yâ hanım , nerdesin ?
Gelsene be mübârek ! İşte mehtap var , bülbüller ötüyor... Balkonda biraz çay höpürdetelim ! " bilmem ne diyor. Hanım ordan , " Dur... Bilmem ne..." diyor.
Burda bir hukuk olduğundan uygun olmuyor.
Ama öteki ibadetlerde , sevap kazanacak herkes ; kimse kimsenin sevabını engelleyemez .
Soru : Evlât edinmek konusunda ne tavsiye edersiniz ?
Evlât edinmek yoktur İslâm'da...
Yâni kendisinin çocuğu olmuyorsa , birisini evlât edinmek , nüfusuna geçirmek diye bir şey yoktur İslâm'da...
Ancak bir yoksula , bir fakir ailenin çocuklarına yardımcı olabilirsin ; bu mümkün...
Soru : Dört kardeşiz , iki kız iki oğlan... Ağabeyimin birisi çok hayırsız... Annemi babamı aramıyor ve kalp kırıyor. Ama küçük ağabeyim annemin babamın gönlünü alıyor ve geçimlerini temin ediyor. Annem de bunun için , evin yarısını bu oğlunun üstüne vermek istiyor. Biz iki kız bu işe razıyız , siz ne dersiniz ?
Evlâtlar arasında adalet yapmak , mirasta birisinden kaçırıp ötekisini mahrum etmemek Kur'an-ı Kerim'de emredilmiştir.
Adalete riayet etmesi ve Allah'ın tavsiye ettiği şekilde adaletli taksim yapması uygun olur .
Soru : Annem ve babam faizli para yiyorlar. " Yemeyin ! " diyorum , " Allah'ın emrettiği şekilde giyinin , namaz kılın ! " diyorum.
Biraz üsteleyince annem ve babam , " Sen kendine bak !
Senin namazın kabul oluyor mu ? Sana hakkımı helâl etmem , sen ana babaya nasıl davranılacağını okumuyor musun ? " diyorlar.
Bu durumda annemin babamın duasını nasıl alabilirim ?
Bu kardeşimizin yaptığı doğrudur , annesinin babasının yaptığı yanlıştır .
" Bir insana günah olarak , kendisine nasihat yapıldığı zaman , sen kendine bak demesi yeter. " diye hadis-i şerif var...
Çocuk aklı başında , Allah'ın emirlerini ona hatırlatıyor. O , " Hakkımı helâl etmem ! " diyor . Allah'ın hakkı daha önde geldiğinden , o ana babanın hakkını siler , süpürür.
O çocuğun söylediği doğrudur. Annenin , babanın ona uyması lâzım !
Anne baba hakları , çocuğun Allah'ın emrini yapma , tebliğ ve irşad etme vazifesini engellemede kullanılamaz.
Onun namazı da kabuldür. Annenin babanın yaptığı yanlıştır.
Yumuşak yumuşak yine anlatmağa çalışacak.
Soru : Nüfus planlamasına dinimizde cevaz var mıdır ?
Nüfus planlaması , bebek olmaması için tedbir almak mânâsınadır.
Bu , annenin sıhhati gibi bazı zaruretler varsa , olmayacak bir şey değildir. Bir planlama yapılabilir , mümkün...
Fakat , teşekkül etmiş olan bir yavruyu aldırmak , düşürmek haramdır , yasaktır.
Olmaması için tedbir alınabilir .
Fakat , genel strateji olarak , dinimizin ana tavsiyesi olarak , Peygamber SAS Efendimizin isteği olarak çok çocuk yapmamız lâzım !
Peygamber Efendimiz , bizim çok çocuk sahibi olmamızı tavsiye ediyor :
" Evlenin , çoğalın ! Ben sizin çokluğunuzla kıyamet gününde öteki ümmetlere iftihar edeceğim , mubâhat edeceğim." buyuruyor.
O bakımdan aile planlaması Peygamber Efendimizin bu hadisine uygun düşmüyor ; bir...
Ayrıca aile planlaması Avrupalıların bir tavsiyesidir. Amerikalıların desteğiyle Türkiye'de de yapılıyor.

KOÇ BU İŞİN BAYRAKTARLIĞINI YAPIYOR :
Koç bu işin bayraktarlığını yapıyor .
Bu adamlar niye yapıyorlar bunu ?
Bizim çoluk çocuk sahibi olmamızla bunların ne alâkası var ?
Efendim , az olursanız , daha rahat edersiniz !
Millî gelir daha fazla düşer de , daha fazla keyif sürersiniz !
BİZ ÇOCUKLARIMIZ İÇİN CEFA ÇEKMEĞE RAZIYIZ :
Biz çocuklarımız için cefa çekmeğe razıyız .
Öyle rahat edeceğiz diye çoluk çocuk sahibi olmaktan geri durmak , onların desteklemesinden anlaşılıyor ki , onların işine yarayacak.
Onun için bu oyuna gelmeyiz .
Çin , dünyanın en kalabalık ülkesi olduğu halde , Çin'de nüfus planlaması yapılmadığını duyuyoruz.
Çünkü , her insan bir kuvvettir.
Soru : Hanımım iki defa sezeryanla doğum yapmıştı. Sağlığına zararlı olacağı korkusuyla kürtaj yaptırdık ; bu câiz midir ?
Sağlığa zararlı olacağı korkusunun tahkiki gerekirdi , incelenmesi gerekirdi.
Bir tabîb-i müslim-i hâzıka soracaktı. Sorulacak doktor , Müslüman doktor olacak ; bir...
İki ; mesleğinde mâhir olacak ; sıradan , bilgisiz , görgüsüz , tecrübesi az bir kimse olmayacak . Hâzık , hazâkat sahibi olacak , mâhir doktor olacak .
"--Benim bu hanımım iki defa sezeryanla , karnı ameliyat edilerek doğumu öyle yapmıştır. Şimdi de bir bebek belirdi karnında... Acaba bunu yine sezeryanla doğurmasında bir tehlike var mıdır ? Ne yapalım ? " diye ona soracaktı .
Niye Müslüman diyor ?
Gayrimüslim der ki : " Canım , boş ver , yap gitsin ! " Gayrimüslim Müslüman’ın derdini anlamaz ki... Onun için , takvâ ehli bir Müslüman doktora soracak .
" Nasıl , mümkün müdür , değil midir ? " diye soracaktı. O da muayene ederdi .
" Kardeşim sen yine bir sezeryan yaptırırsın. Bu çocuk doğabilir. Yazıktır , çocuğa kıyma ! " diyebilirdi. Veyahut da derdi ki : " Kardeşim ben doktorum. Senin hanımın iki defa sezeryan olmuş , üçüncüsüne tahammülü yok ! Hanımın canı elden gider , hayatî tehlike var..." derdi . O zaman aldırabilirdi .
Burda kişilerin kendi bildiklerine iş yapması doğru olmaz. Tabîb-i müslim-i hâzıkın karar vermesi gerekir .
Soru : Doğum kontrol hapı kullanılır mı kullanılmaz mı ?
Şimdi burada genel cevabı Peygamber Efendimiz SAS :
" Evleniniz , çoğalınız ! Ben sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." buyuruyor. Sahih hadislerde vardır , kaynakları sağlamdır. Böyle bir tavsiyesi var Peygamber Efendimizin...
Binâen aleyh , Müslümanların genel politikası , bizim de biraz cemiyeti tanıyan ve memleketin meselelerini bilen insanlar olarak tavsiyemiz ; evlenmek , çoluk çocuk sahibi olmak , onları Müslüman olarak yetiştirmektir. Bu , hem dünya hem ahiret için faydalıdır .
Doğum kontrolünü , Çin gibi nüfusu en kalabalık yer bile yapmıyormuş.
" Biz çoğalalım da , başkası ne yaparsa yapsın ! " diye düşünüyorlarmış .
Onun için , bizim devlet olarak , millet olarak gücümüzü azaltmak isteyenler , bizim çoğalmamızı engellemek istiyorlar. " Rahat edeceksiniz... İşte millî gelir artacak..." filân diyorlar. Onları biz kabul etmiyoruz , biz onlara karşıyız. " Evlensin , çoğalsın ! " diyoruz .
Bu açıklamadan sonra : Her hangi bir kimse için gerekiyorsa , " Çok sık çocuklar var , anne rahatsız , bakılması zor oluyor..." vs. deniliyorsa , makul bir sebep varsa ; o zaman hap alarak da doğum kontrolü yapılabilir .
Soru : Bir kadın çocuktan korunmak için spiral taktırabilir mi , İslâm'da buna müsaade var mı ?
Kadının veya erkeğin çocuk olmasını engellemeye çalışması , ana fikir olarak uygun bir fikir değildir. Çünkü Peygamber Efendimiz , " Evlenin , çoğalın ! Ben sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. " buyuruyor.
Esas itibariyle bizim böyle bir korunma içine girmemiz uygun değildir .
Ama annenin sağlığı tehlikede ise ; yâni " Çocuğu olursa doğum yapamayacak durumdadır . Bir kere sezaryanla yaptı , bir kere daha olursa hayatı için tehlike vardır... Veyahut , annesi hastalıklıdır , kalp hastasıdır , şöyledir , böyledir..." filân gibi durumlar olabiliyor. Bu gibi mazeretler dolayısıyla çocuk teşekkülüne mânî olacak tedbirler alınabilir , buna müsaade var…
" Efendim bakamam , edemem , vs." gibi sebeplerle çocuk yapmayı engellemek doğru olmuyor.
Müslüman’ın genel politikası , hayırlı evlatlara sahip olmak , onları İslâmî usüllere göre yetiştirmek , arkasından kendisine dua edecek hayırlı bir halef bırakmaya çalışmak olacak !
Spiralin kendisinin kullanmasına gelince ; bunu doktorlar çok tavsiye etmiyorlar , rahim kanserine yol açtığını söylüyorlar. Orada zedelenme meydana getirdiğinden , o zedelenme dolayısıyla oradaki yaranın rahim kanserine yol açtığını beyan ediyorlar. Onu da söyleyeyim.
Mâzereti varsa , esas itibariyle çocuk olmasına mâni olacak tedbirler caiz oluyor. Çocuk teşekkül ettikten sonra düşürmek , haram oluyor , cinayet oluyor .
Soru : Çocuk olmasına engel olmak câiz midir ?
Peygamber Efendimiz , " Evlenin , çoğalın !
Mahşer gününde ben bizin çokluğunuzla diğer ümmetlere iftihar edeceğim , mübâhat edeceğim." diye buyurmuş.
Onun için esas itibariyle , çocuğu Allah'ın bir nimeti olarak bilip , yetiştirmeğe gayret etmek lâzım !
Ama , annenin sağlığı bakımından ve bazı tıbbî sebeplerden dolayı yapmamak gerekiyorsa , o zaman yapmamanın tedbirleri alınabilir. Ona bir şey yok...
Yalnız , " Ben bunları geçindiremem ! " diye geçim kaygısından çocuk yapmamayı düşünmek doğru değil... Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin rezzâk-ı âlem olduğuna itimadın yok mu ?
Senin rızkını verdiği gibi , onun da rızkını verecektir Allah-u Teâlâ Hazretleri...
Kur'an-ı Kerim'de buyruluyor ki :
( Velâ taktulû evlâdeküm haşyete imlâk , nahnü nerzukuhüm ve iyyâküm )
" Çocuklarınızı ne diye gömüyorsunuz ey cahiliye Arapları ?
Biz sizi de , onları da rızıklandırırız. "
Yâni , geçim kaygısından onları toprağa gömmek doğru değil... Kız çocuklarını gömerlermiş ya ; onlara öyle buyuruyor .
Onun için , geçim kaygısından çocuk yapmamak doğru olmaz.
Çünkü , çocuk ahiret sermayesidir. O hayırlı evlât oldu mu , sen öldüğün zaman arkandan sevap getirecek. En hayırlı sermayedir.
Vatan millet için de , en hayırlı güç kuvvettir. Bizim nüfusumuz yüz milyonu da besler , iki yüz milyonu da besler.
Avrupalı yapsın doğum kontrolünü... Alman yapsın , azalsın ; İtalyan yapsın , azalsın ; İngiliz yapsın , azalsın... Dünyada bir biz kalalım !
-- Efendim , millî gelir azalırmış...
-- Tamam , ben yediğim yemeğin yarısını paylaşmaya razıyım. Benim rızkım eksilmeyecek zâten , Allah ona da rızık verecek , bana da rızkımı verecek .
Onun için mümkünse , yapmamalı ; zarûret varsa , caizdir.
Teşekkül etmiş çocuğu rahimden almak --kürtaj-- günahtır .


Soru : Genç bir erkek , mahallesindeki bir kız öğrenciye Kur'an öğretebilir mi ?
Öğretemez ! Öğretirse ne olur ?
Aralarında bir şeyler olur sonra... Kızlara hanım öğretmenler öğretsin , erkeklere erkekler öğretsin !.. Bunlardan çok fitneler çıkar .
Soru : Evlenmek için izleyeceğimiz yol nasıl olmalıdır ?
Görüşme esnasında ne tür şartlar konuşulmalı ve bu konudaki tavsiyeleriniz nelerdir ?
Müslüman , mütedeyyin , takvâ ehli bir kimse bulmağa çalışacak !
Evlilikte esas budur , böyle olması gerekir. Karşı tarafla bu mânâda büyükler görüşebilir . Evlenecek olan kız ve erkek de birbirini görebilir ; dinimizde buna müsaade vardır .
Öne sürülecek şartlar , dinî şartlar olmalı !
Yâni , " Biz dine bağlılık istiyoruz , Kur'an yolunda yürümeyi istiyoruz , Sünnet-i seniyye'ye uygun yaşamayı istiyoruz." diye. Dünyevî şeyler , maaş vs. önemli değil...
Soru : İktisat Fakültesi üçüncü sınıfta öğrenci olan kızım , tatilde çalışmak istiyor ; ne yapayım ?
Tatilde veya bir başka zamanda bir kadının çalışması olur mu ?
Olur. Bir kadın terzihanesinde çalışabilir. Haramların , günahların olmadığı bir iş yerinde çalışabilir. Kadınlara mahsus bir ticarethanede çalışabilir. Tarlada bahçede çalışanları hep görüyoruz.
Ne yapsınlar , geçim dolayısıyla böyle çalışmalar olabilir. Zeytin topluyor... Örtülü , mantolu... Tarlada çapa yapıyor... filân. Çalışabilir bir kadın...
Bütün mesele , çalışması esnasında günahlara bulaşmamak , haramlara bulaşmamak ; yabancı kimselerle halvet olmamak , yüz - göz olmamak ve Allah'ın istemediği şeyleri yapmamaktır .
Eğer ihtiyacı yoksa , bir kızın böyle yabancı kimselerin yanında çalışması , onu yüzsüzleştiriyor.
Bir ticarethanede , bir müessesede , şurda burda çalışan ; kadın erkek herkesle muhatap olan bir insan , çalıştı mı zarara uğruyor. Pişman olacak durumlar olabiliyor , nâhoş durumlar oluyor.
Hiç bu durum olmayacak şekilde çalışması mümkünse , öyle çalıştırsın.
Meselâ , bir Kur'an kursunda kız çocuklarına şu dersi vermek , iktisat dersi vermek , fizik kimya dersi vermek , filânca dersi vermek hususunda çalışabilir . Yâni , çalışmasının cinsine göre doğru olur.
Cinsi iyi değilse , çalıştırmamak daha iyi olur . Çünkü o zaman bazı zararları çıkıyor .
Soru : Nefsine hakim olmakta zorluk çeken bir gencin , maddî imkânları iyi olmaması sebebiyle acaba maddi durumunu düzeltmeye çalışıp daha sonra mı evliliği düşünmesi doğru olur ; yoksa , Allah-u Teâlâ'ya güvenerek hemen evlenmesi mi doğru olur ?
İkincisi daha doğru olur. Yâni , Allah'a güvensin ; çünkü Allah kendisine güvenenleri mahrum bırakmaz ! Evlenene yardım eder , ev yapana yardım eder . Hele bu evlilik dinî maksatla olursa , sevap kazanmak niyetiyle olursa , daha çok yardım eder .Allah-u Teâlâ Hazretleri herkesin rızkını verir , bol bol ihsan eder. O bakımdan korkmasın , evlensin ! Allah mes'ud etsin , zengin etsin , kimseye muhtaç etmesin...
Soru : Öğretmen bir erkek , kız öğrencilerin derslerine girebilir mi ? Şu anda giriyor , ne yapmalı ?
Ben değil böyle okullardaki öğretmenlerden , Kur'an kurslarına gelen vaizden ve müftüden bile şikâyet edildiğini duydum. Ateşle barut yan yana oldu mu , tehlikeli... Pamukla ateş yan yana oldu mu , pamuk tutuşabilir.
Onun için , İslâm buna set çekmiştir. Bu tehlike olmasın diye emniyet tertibi almıştır . Niye arabanın deposu en arkadadır ? Motorun yanına koyuversinler. Önde , motorun yanında benzin deposu dursun...
Yoook , olmaz !.. Ta en arkadadır benzin deposu... Ordan böyle uzun , incecik , sağlam , çelik bir boru ile motora gelir. Lâlettain bir boru ile de gelmez . Neden ?
Tutuşur be hocam ! Benzin bu... Sigara kıvılcımından bile tutuşur. Oyuncak değil , bunu iyi korumak lâzım !
Onun için , tutuşmasın diye nasıl çelik boru kullanılıyorsa , depo arkada , motor önde, elektrik başka yerde , bilmem ne başka yerde oluyorsa ; bu işlere dikkat etmek lâzım !
Sonra , meselâ depoyu öne koysa , bir çarpışma olur , depo bir zedelenir ; o çarpışmanın sürtünmesinden bir kıvılcım çıkar , arabalar ateş alır. Arkaya koyuyor ki , çarpma umumiyetle önden olduğu için , kazalarda zayiat ihtimali az olsun diye...
Onun için , İslâm da tedbir almıştır ; haremlik vardır , selâmlık vardır .
Hocam , benim kalbim çok temiz !
Sen onu git külahıma anlat ! Deterjanla mı temizledin ?
Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri , Hazret-i Fatımatüz Zehrâ'nın evine giderken , yanında da sahabesinden iki kişi varmış.
Diyor ki : " Yâ Fatıma , kızım ! Yanımda misafirler de var , perdenin öbür tarafına geç ! " Onların kalbi temiz değil miydi ?
Efendim bizim bir tanıdığımız bir hoca var , falanca yerde...
" Ben ateşle pamuğu yan yana tutmağa mânevî bakımdan güç sahibiyim ! " diyor .
Yâhu , sen Peygamber Efendimizden daha mı güçlüsün ? Bak sen ; ateşle barutu yan yana tutacakmış... Öyle saçma şey olmaz !

Soru : Telefonda yabancı kadına selâm vermek doğru mudur ?
Telefonda kimse kimseyi görmüyor , ses o tarafa gidiyor.
Bu adamların bilmeden bize alıştırdıkları alo , merhaba demek... İngilizlerin hello’ sunun İtalyancası alo , onların dilinde merhaba demektir.
Müslüman da Müslümanla karşılaştığı zaman , ona hayır temenni eder , " Esselâmü aleyküm ! " der. Orda bir fitne bahis konusu değildir , yüzünü görmüyor. Alo diyeceğine , hiç bir şey demiyeceğine , bir hayır temenni etmesinin mahzuru olmayacağı kanaatindeyim .
Soru : Otobüste istemeyerek nâmahreme değmek günah veya zinâ mıdır ?
Günahtır , korunmak lâzım ! Zina da olabilir. Çünkü , Peygamber Efendimiz SAS buyuruyor ki : " Gözler de zina eder. Eller de zina eder. "
El nasıl zina eder ? Tutmakla... Göz nasıl zina eder ? Bakmakla...
Onun için hem gözüne sahib olacak , hem eline sahib olacak , hem de sıkış tepiş yere girmeyecek ! Dikkat edecek ! Allah korusun...
Biz bir kampanya açtık , " Kadınlara ayrı otobüs işletsin belediyeler ! " dedik ; desteklemediniz .
Üç kişi , beş kişi destekledi. İnsanlar lâyık oldukları idareler ile idare olunurlar. Neye lâyıksanız , başınıza o gelir. Güzel bir şey söyledik. Kadınların ayrı otobüsü olsaydı bu iş olur muydu ? Olmazdı .
Kadın da evime yetişeceğim diye içeri giriyor , erkek de giriyor. Otobüsün istiab haddi diye bir şey yok... Kendimize saygımız yok !
İngiltere' de bir otobüse , Avrupa'da bir otobüse fazla kimse binemez. Koltukların sayısı doldu mu , " Tamam ! " der , almaz. İkinci bir otobüs gelir. Trende sıkış tepiş durmaz insanlar... Bir yolcu fazla oldu mu , bir vagon ilâve ederler. İnsana saygı var...
Oranın insanı kendisini saydırıyor. " Ben parayı vermişim , ayakta kalıyorum ; bu da aynı parayı vermiş , oturuyor. Niye ? " diyemiyoruz .
MÜSLÜMAN BİRAZ SİNİRLİ MÜSLÜMAN OLACAK :
Müslüman biraz sinirli Müslüman olacak !
Bu kadar kuzu kuzu Müslümanları yatırıp yatırıp keserler , derisini yüzerler. Postunun da üstüne otururlar ; öldükten sonra da kurtulmaz ! Hakkını korusana be adam !
Ondan sonra artık : --Kadına değdim günah mı , zina mı ?
Günah ve zina ; buyur ayıkla pirincin taşını !
Ama istemeyerek oldu hocam !
İstemeyerek olunca , tabii hafif oluyor , orası muhakkak... İstedi mi , aşikâre günah ve zina oluyor. İstemeyerek , sakınırken oldu mu ; biraz daha hafif oluyor .
Soru : Peygamberimizin yapılmasını emrettiği evlenme , sakal bırakma gibi bazı şeyleri günümüzdeki bazı cihad önderleri yerine getirmiyorlar.
Üstelik Allah'ın evlenmeyen kişileri lânetlediği söyleniyor. Bunu nasıl açıklarsınız ?
Peygamber SAS Efendimiz , " Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetime uymayan benden değildir." buyuruyor. Genel kaide budur. Herkes bu kaideye uymasa , Türkiye biter , İslâm alemi biter. Çocuklar olmadığı için , bir nesil sonra ortada insan kalmaz .
Evlilik , insanların , Müslümanların devamının vesilesi olduğundan ve " Evleniniz , çoğalınız ; ben sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." diye Peygamber Efendimizin teşviki olduğundan , normal şekil evliliktir .
Evlilik ; kendisinin namusunu korumakta kendisine pek güveni olmayan , duyguları çok aşırı olan bir kimse için farzdır.
Bu kadar aşırı durumda olmayan insanlar için sünnettir . Hanımı aldığı zaman bakamayacak durumda , özürlü , kusurlu , eksikli kimseler için ancak evlenmemek bahis konusu olabilir .
Normal şekilde herkesin evlenmesi lâzım !
Evlenmeyenler tabii mazeretlerini Allah'a kendileri arz edecekler. Belki kendilerinin özel bir mazereti vardır.
Yoksa , ne cihad , ne daha başka bir şey evliliğe mâni değildir.
Peygamber Efendimiz hem evliydi , hem cihad etti. Bütün din büyüklerimiz , Sahabe-i Kiram hem evliydi hem de cihad ettiler. Genel uygulama , doğru olan şekil budur .
Soru : Üniversiteyi bitirdim , ailem beni evlendirmek istiyor ; fakat, ben ilim yapmak istiyorum. Ailemizin durumu müsâit ; ilim mi öğreneyim , yoksa evleneyim mi ?
Kendisinin ilim öğrenmesine mânî olmayacak bir hanımla evlensin .
Soru : İlâhiyat fakültesi son sınıftayım , evlenmeyi düşünüyorum ; bu işe siz ne dersiniz ? Okulla birlikte olur mu ?
" Allah mes'ud etsin ! " derim , teşvik ederim.
Çünkü , evliliği Peygamber Efendimiz tavsiye etmiştir , teşvik etmiştir. Geç kalması zarardır . Evlenmekte çeşitli faydalar vardır .
Okulla birlikte olur. Allah yardımcı olsun , hayırlı kimse ile karşılaştırsın...
Soru : İlâhiyat fakültesi son sınıf talebesiyim. İmam - hatip mezunu bir kıza talib oldum , uygun mudur ?
Uygundur. İlâhiyatlıya , imam - hatip mezunu bir hanım uygun bir eş olur.
Beraberce İslâm'a güzel hizmet etmelerini Allah nasib eylesin...

Soru : Hanefî ve Şafî mezhebine mensup iki gencin birbiriyle evlenmesi câiz midir ?
Câizdir. İkisi de hak mezhebdir , bir şey yoktur , evlenebilir .
Soru : On sekiz yaşındayım. Çalıştığım yerde kızlar da çalışıyor ; fakat , ayrı ayrı yerlerde çalışıyoruz. Babam , " Oğlum , şu kızın ahlâkı çok güzel ; sana o kızı alalım ! " dedi.
Fakat , kız yarım yamalak başını örtüyor , kısa etek giyiyor. Ne yapmamı tavsiye edersiniz ?
Konuşsun , Allah'ın emirlerini anlatsın. Onlara uymaya râzı ise , o zaman olabilir.
Düzelecekse hemen düzelsin. O zaman olabilir. Bir kimseyi kurtarmış olur inşallah ! O sevabı da alır .
Soru : Sözü kesilmiş iki kişi , eğer aralarında dinî nikâh yapılmamışsa telefon ile görüşebilir mi ?
Damat adayı kız evine ziyarete gidebilir mi ?
Gidebilir. Bu ille nikâh olduğu zaman olacak diye bir şey yok... Kız örtülü olarak , annesinin babasının yanında görüşülebilir. Erkek kız tarafına ziyarete gidebilir. Bunların mahzuru yoktur. Telefonla da görüşebilirler .
Soru : Nişanlı kişilerin birbirleriyle konuşmalarının hükmü nedir ?
Konuşma olabilir ; çünkü , nişanlanmışlardır. Hattâ nişanlamadan bile bir kimse çarşıya pazara çıkıp ciddî bir şekilde alış veriş yapabiliyor.
Başkalarıyla örtülü olarak , belli bir ciddiyet dairesinde konuşabiliyor. Ama , nişan nikâh demek olmadığı için , aralarında yine mesafe ve bir ciddiyet olması lâzım !
Lâubâlilik olmaması lâzım ! Öyle tek başlarına gezmek , ikisi yalnız bir yerde kalmak filân gibi şeyler olamaz .
Soru : Nişanlıyım , düğün yapmak istiyorum ; fakat , ailem İslâmî bir tarzda düğün yapılmasına karşı çıkıyor. Şimdi evde yapmağa razı oldular ; fakat , yine bir şeyler yapabilirler diye korkuyorum .
Onun için , ben yapmak istemiyorum ; ne buyurursunuz ?
Düğün esnasında kadınların kendi aralarında eğlenmelerine cevaz verilmiştir. İçki içilmemesi , haram işlenilmemesi şartıyla eğlenmelerinin bir müsaade tarafı vardır. Ama kadınlar dekolte , açık saçık , erkeklerle karışık , içki içilerek , dans edilerek düğün yapılmasına İslâm kat'iyyen müsaade etmez !
İslâm'ın müsaade etmediği bir şeyi istememekte , kardeşimiz haklıdır. Ailesini iknâ edecek . Diyecek ki : " Böyle bir şey olmaz ! Bu ömür boyu sürecek bir evlilik... Bunun günahla başlaması uygun değildir." Diyecek .
Yalnız , kadınların kendi aralarında , bir şeyler çalarak bile oynamalarına müsaade vardır . Müsaade olan kısımda karşı çıkmasın ; " Kadınlar kendi aralarında kendi bildikleri gibi bir şeyler yapabilirler. " desin .
Soru : Benim ve kardeşlerimin hayırlı eşler bulması için dua eder misiniz ?
Bu önemli bir şeydir kardeşlerim , gülmeyin !
Allah hepimize , hepimizin evlâtlarına hayırlı yuvalar kurmak nasib etsin...
Çünkü , hayırlı bir eş insana dindarlıkta yardım eder , destek olur ; ibadetleri muhabbetle beraberce yaparlar. Teheccüde beraber kalkarlar , orucu beraber tutarlar , hacca beraber giderler... Ne güzel...
Hayırsız birisi oldu mu , o camiye gidince kızar , namaza kalkınca kızar , elektriği yaktığı zaman kızar , " Kapatsana be herif ! " der , " Yine mi kalktın ? " der , " Ne zaman gideceksin ? " der... vs.
Yâni , bir azab olur. O bakımdan Allah hepimize hayırlı geçimler , evlâtlarımıza hayırlı gelinler / güveyler nasib etsin...
Biliyor musunuz ki , " Şefaatlerin en kıymetlisi , nikâh konusunda yapılan şefaattir." diyor Peygamber Efendimiz... Yâni , " Bak bu çocuk iyi çocuktur , aslandır , kaplandır , temizdir.
Sen buna kızını ver ! " Şefaat ediyor buna... " Biraz fakirdir , parası azdır ama çok iyi çocuktur. Pırlanta gibi kalbi vardır , altın gibidir , vs. Buna kızını ver ! " En iyi aracılık , nikâh konusunda yapılan aracılık oluyor .
Kızlarınızı , oğlanlarınızı iyi insanlarla evlendirmek için birbirinize var gücünüzle yardım edin ! Bana da gelin , ben de yardım edeyim !
Bu çöp çatan bürosu demek değil... Bu kardeşlerimizin dünya ve ahiret saadetini sağlama bağlamak demek...
Namazlı niyazlı bir insanı , başı açık bir kızla anası babası evlendiriyor.
" Akrabamızın , teyzemizin evlâdıdır ; gel yabancıya gitmesin , mallar da bölünmesin ! Şöyle olsun , böyle kalsın..." diyorlar. Kız kolejden mezun ; kısa etekli , japone kollu , açık saçlı... Oğlan bizim tekkede derviş... Ayıkla pirincin taşını !
Veyahut ; kız sofu mu sofu , dindar mı dindar , melek gibi bir şey... Anası babası birisine veriyorlar. " Amerika'da okumuş. Sus kız , sen karışma ! Bilmem ne..." diyorlar.
Gidiyor. Adam abdest almaz , gusül bilmez , namaz kılmaz , cumaya gitmez... Elektronik tahsili yapmış , filânca yerde genel müdür ama , başına çalınsın ! Allah'ın yoluna gitmiyor .
Şimdi , bunun çocukları ne olacak ?
Gusülü yok , tahareti yok bu herif-i nâşerifin... Dindar mıdır , dinsiz midir ?
İmanı var mıdır , yok mudur , neyin nesidir ?
Yazık ettin sen bu kıza ! Yazık oldu bu kıza… Bu kız melek gibi bir kızdı. Namazında niyazındaydı... " Haydi hanım açın da süslen , biraz da dudaklarını boya , biraz da yanaklarını boya ! Ben seninle baş örtülü olarak arkadaşların yanına gitmeğe utanıyorum." Diyor , dinden tamamen uzaklaştırmağa çalışıyor. Ne kadar acı !
Soru : Ben sizin kardeşlerinizdenim. İşim bozulduğu için Amerika'ya veya bir başka ülkeye gitmek niyetindeyim. Duanızı ve cemaaatin duasını bekliyorum .
Allah cümlemize helâl kazançlar , hayırlı kazançlar nasib eylesin... Dünyada ve ahirette afiyet , saadet ihsan eylesin... Bu kardeşimize de yardımcı olsun...
Muhterem kardeşlerim ! Bu Amerika'ya , Avrupa'ya gidiyorlar ya , bir kere gayrimüslime hizmet için gitmemeğe mümkün olduğu kadar çalışmak lâzım !
Ama orda serbest ticaret yapacak filân , o ayrı...
İkincisi , oraya giden insan hanımını mutlaka götürmeli ; bekârsa , evlenip gitmeli !
Sonra gidiyor , ordan bir Amerikalı kız onu kandırıyor , alıp geliyor .
Geçenlerde böyle birisi geldi. Yüksek tahsil yapmış , Amerika'ya ihtisasa gidiyor. Bir kardeşimizin oğlu... Geldiler , bana sordular.
Ben dedim ki : " Evlen , öyle git ! "
Çünkü , evlendi mi , korunur. Evlenene Arapça'da muhsan deniliyor. Sanki bir kalenin içine girmiş de korunmuş gibi , etrafına sur çevrilmiş gibi... Muhsan , hısn-ı hasine girmiş mânâsına geliyor .
" Evlen de öyle git ! " dedim ; evlendirmediler. Amerika'ya gitti.
Bir zaman sonra ordan bir mektup : " E ben birisini gördüm de , dayanamadım da , kaşına gözüne hayran kaldım da... Bilmem ne de , bilmem ne de , hık da mık da..." " Ay ne oluyor , bilmem ne..." derken , arkasından bir mektup daha : " İşte , dayanamıyorum da , bilmem ne de..."
Arkasından kızdan bir mektup : " İşte biz birbirimizle anlaşıyoruz da, işte siz müsaade edin de... Bilmem ne de..."
" Müsaade etmeyelim , bilmem ne..." filân derken bir haber ; nikâhlanmışlar bile... Al başına belâyı...
Kız da diyor ki : " Ben dinimden memnunum , niçin değiştirecekmişim ? " Hadi bakalım buyurun !
Onun için , bunlar kurnaz... Böyle şarktan filân geldiği zaman , orda bulamadıkları şey oluyor . Geliyorlar , kandırıyorlar bizim çocukları...
Buna da dikkat etmek lâzım ! Bu gibi tarafı da var bu işin , onu da hatırlatmış olayım .
Soru : Evlenmek niyetinde olan kız ve erkeğin birbirini görmesinde bir sakınca var mıdır ?
Kısa müddet , az bir şekilde , sûisti'mal etmemek , ileriye gitmemek şartıyla görebilir.
Öyle çok fazla değil , her zaman değil...

Soru : Oğlumuz bir Macar uyruklu kızla Müslüman olmak şartıyla evlenmeğe karar vermişler. Olabilir mi , bu hususta cevaz var mı ?
Cevaz vardır. Bir Müslüman bir kitabiye gayrimüslim ile evlenebilir.
Yâni , yahudi kızı veya hristiyan kızı ile evlenmesi müsaadesi vardır .
Bir Müslüman kızın , bir gayrimüslimle evlenmesi yasaktır , yoktur.
Filânca artist Paris'te filânca Parisli ile evlenmiş... Yok ki dinimizde...
Müslüman’ım diyorsa , Müslüman bir kızın bir gayrimüslimle evlenmesi yok...
Ama erkek , bir gayrimüslim kızla evlenebiliyor ; ona bile müsaade var...
Çünkü , " Erkek kuvvetlidir de , onu dindarlığa çeker. Ona da , çocuklara da hakim olur , İslâm'ı öğretir." diye düşünülmüş dinimizde...
Kaldı ki , bu Müslüman olacakmış ; o zaman caiz oluyor. Yâni cevâzı var... Ama bana sorsa , " Müslümanlar arasında bile en müttaki olanıyla , takvâsı en iyi olanıyla evlensin ! " derim .
Yâni " Böyle dini bilmeyen filân değil de ; dini bilen , takvâsı yerinde , yetişmesi güzel , iyi temiz bir aileden , helâl lokma yiyerek büyümüş bir kızı alsın ! " derim. Ama , bunlar karar vermişler ; câiz...
Soru : Köy yerlerinde adet olduğu üzere , kadınların ayrı , erkeklerin ayrı toplanıp kendi aralarında eğlenmeleri şeklinde bir düğünün mahzuru var mıdır ?
Haram işlenmiyorsa , bir mahzuru yoktur. Kadınların kendi aralarında toplanmalarına , def çalmalarına Peygamber Efendimizin zamanında , müsaade olunmuştur. Bayram gününde Hazret-i Ömer mânî olmak istediği zaman , Efendimiz ; " Dur , dokunma keyiflerine !.." diye söylemiştir. Günah olmamak şartıyla onlara müsaade edilmiştir .
Soru : Dinimizde sağdıç diye bir şey var mı ? Her Müslüman belirli ölçüde cinsî konulardan haberdar olması gerekmez mi ?
Sağdıç ; düğünlerde gelinin veya damadın yardımcısı...
Koluna bir mendil bağlarlar. O işe koşturur , bu işe koşturur ve onu korur... Hizmet elemanı demek oluyor .
Demek ki , bunların memleketinde sağdıç , aynı zamanda damada bazı bilgiler de veriyor . Evlilikle ilgili , gerdekle ilgili bazı bilgiler de veren kimseye diyorlar , diye anladım ben ifadesinden... Bu büyüklerin bir tecrübesi demek oluyor .
Bizim evlâtlarımız Müslüman oldukları için , namuslu oldukları için , harama kuşak çözmedikleri için , bu hususta bilgileri eksik olabilir. Tecrübeli bir kimsenin biraz mâlûmat vermesi , akla ve mantığa uygun bir şey...
Bunun bir mahzuru yok... Bir yardım , bir destek bir konuşma , bir nasihat olmuş oluyor. Yanlış bir şey yapmasın diye , doğrusunu yapsın diye , dinî bir nasihat oluyor. Olabilir .

Her Müslüman’ın cinsî konularda biraz bilgi sahibi olması gerekmez mi ?
Hadis-i şerifler , cinsî konularda gerekli bilgileri de veriyor.
Peygamber Efendimiz o konuda bilgisiz bırakmamış.
Dinimizde , utanma duygusu sebebiyle bazı meseleleri sormamak diye bir şey yoktur.
Bu meseleler konuşulmuştur. " Ne zaman insan yıkanacak ? " " Ne zaman yıkanması gerekmez ? " vs. çeşitli meseleler oluyor.
Bunlar sorulmuştur , cevapları verilmiştir .
Hattâ Peygamber Efendimizin zevcât-ı tâhirâtına , sahabeden yaşlı bir zat geliyor diyor ki : " Ey mü'minlerin anası ! Sormağa utanıyorum ama , şöyle bir mesele nasıl olur ? " filân diye sorabiliyor.
Alimlere sorulur , cevabı alınır. Dinimiz bu konularda Müslümanları bilgisiz bırakmamıştır .
Ama cinsî bilgi derken , Avrupa'da , başka ülkelerde işi çığırından çıkartıyorlar. Ayrıca o konuda yangına körükle varmak gibi , bir tavır sergiliyorlar.
Cinsî bilgi vermek yerine , cinsî konularda tahrik oluyor. Onu da bilmek lâzım !
İslâm bunu öyle yapmamıştır. Belli ölçüde , bir edeb hayâ dairesinde bildirmiştir. O kadar fazla ileriye götürmemiştir işi... Çığırından çıkartmamıştır .
Avrupa da filân bu işler rezalettir. Sınıfta hocalar ne kadar müstehcen şeyler anlatır , talebeler de ne kadar yüzsüzleşir , kim bilir . Allah saklasın...İslâm'ın ölçüsü güzel !
Soru : Kardeşimin düğünü var... Ben gitmek istemiyorum , fakat validem kızıyor.
Ben ne yapayım ? Gidip gitmemekte bir cevaz var mı ?
Düğünlere gitmek istememek , orda günahlar işlendiği için olabilir. Tabii , günah işlenen yere gidilmez.
Ancak , günahı engellemeye imkânı varsa gidilir.
Meselâ içki içilecek bir yerde , o gittiği zaman içilmeyecek ; o zaman engellemek maksadıyla gidilebilir.
Ama öyle bir imkân yoksa gidilmez .
Tabii bu bir kardeş olduğu için , bir kere haram konusunda onu ikaz etmek lâzım !
Ondan sonra da , " İşte ben , şu haram ille olduğundan , siz de yapmakta ısrar ettiğinizden gelemiyorum.
Allah seni mes'ud etsin... İnşallah bu şeylerden kurtulursun ! " gibi sözler söylenebilir .

Soru : Nişanlı iki kimse nikâhlı sayılır mı ?
Nişan nikâh sayılmaz ! Nikâh akdi yapılmadan ; yâni ,
" Sen buna vardın mı ? " " Vardım . "
" Sen bunu aldın mı ? " " Aldım ."
" Tamam mı ? " " Tamam ! " diye nikâh akdi mün'akid olmadan , sözleşme yapılmadan yüzük takmakla , nişan yapmakla evlilik olmaz.
O nişandır , sadece bir sözdür ; nikâhın yerini tutmuyor .
Hattâ nikâh kıyan insan işin inceliğini bilmese de, "Sen bu zâta varır mısın?" dese; o da "E, varırım!" dese yine olmaz. "Ne zaman varacaksın?.." "Varırım işte bakalım..." Zaman belli olmadığı için, o zaman bile olmaz.
Onun için , " Sen bu kızı aldın mı ?" " Aldım ! "" Sen de buna vardın mı ? " Vardım ! " diyoruz . Mâzî ( geçmiş zaman ) sigasıyla söylüyoruz ki , iş bitti mânâsına gelsin diye...
Onun için , nişan nikâh demek değildir. Nikâhlanmak şarttır , nişanlanmak yeterli değildir . O bir tanışıklık oluyor .
O zaman birbirlerine tesettürlü olmaları gerekiyor. Nikâhlarını yapıncaya kadar , diğer erkeklerin diğer kadınların birbirlerine durumları gibi oluyor. Yâni , o kadın sokağa çıktığı zaman , çarşıda pazarda , bakkala fırına gittiği zamanki gibi ; o erkek de çarşıda pazarda , sokakta bir başka kadınla karşılaştığı gibi , dikkat etmesi gerekiyor .
Soru : Belediye nikâhı ile evlendik. Dinî nikâh yaptırmadık. Bir çocuğumuz da oldu . Komşular , " Dinî nikâh yoksa , çocuğunuz piçtir ! " diyorlar. Bizi aydınlatır mısınız ?
Nikâh iki kişinin , erkekle hanımın , beyle hanım efendinin icab ve kabulü ile olan bir akiddir , bir anlaşmadır . Bu tek başına yapılırsa olmaz . Şahitler huzurunda olacak ki , suistimal edilmesin .
Ama bu , şahitler huzurunda olduğu zaman ; tamam... Şahitler şahitlik ediyorlar ki ; bunlar düğün yapmış , zina bahis konusu değil... Normal evleniyorlar bunlar , bu işin içinde sahte bir durum yok...
Şahitli isbatlı olunca , kayıtlı kuyudlu olunca , nikâhtır bu... Bunda şek şüphe yok... Ama , dua olmayınca , usulüne uygun kıyılmayınca bazı eksiklikler olabilir. Nikâh memurlarının ifadelerine , soruyu soruş şekline , cevabı alış şekline dikkat etmesi lâzım ! Eğer böyle bir nikâh olmuşsa , evlilik tamamdır .
Tabii , kardeşimiz dinî nikâh yaptırmamakla bir kusur işlemiş , bir hayırdan , bereketten mahrum olmuş oluyor ama , öyle çocukların gayrimeşrû çocuk olması gibi bir durum yoktur . Onu boş yere üzmüşler. Çocukların da nesebi sahihtir ; çünkü , nikâhla olmuştur .
O bakımdan Allah'ın izniyle , çocukları da sıhhatlidir , nikâhları da sağlamdır. Ama yakın zamanda bir de güzel dinî nikâh yapsınlar. Bu işin hayır , bereket , mübareklik meselesi vardır ; onu da sağlasınlar .
Soru : Memleketimizde insanlarımız Avrupa'da çalışabilmek için burada resmî nikâhlarını bozuyorlar. Avrupa'da oralı kadınlarla nikâh yapıp ecnebî kadınlarla evleniyorlar. Böylece orada oturum almaya hak kazanıp çalışıyorlar.
Sonrada izne gelip buradaki hanımlarıyla karı - kocalık vazifelerinde bulunuyorlar. Resmî nikâhı bozma şahit huzurunda oluyor. Bunun hükmü nedir ?
Konya'nın bir çok ilçesinde bu tür olaylar oluyor , açıklamanızı rica ederiz .
Aziz ve muhterem kardeşlerim ! Şakası olmayan bazı işler vardır , şakası hiç yoktur.
Şakası da ciddîdir , ciddîsi de ciddîdir. Meselâ , köle âzâd etmek...
" Seni âzâd ettim ! " dediniz kölenize... Sonra , " Gel buraya , şaka yaptım. Azâd eder miyim , senden vazgeçemem ; etmedim ! " deseniz olmaz .
" Azâd ettim ! " dediniz mi , âzâd olur . " Şaka ettim..." Şakası olmaz bu işin...
Bunun gibi ciddî işlerden birisi de nikâhtır. Şahitler huzurunda " Ben bu kadını boşadım ! " diyor.
İtibar sözedir , içteki niyeti muteber değil... O söz söylendi mi , boşanma olur. Tekrar nikâhlanmadan o kadın ona helâl olmaz. Bu işin hükmü budur. Allahu a'lem...
Soru : Bir kimse kalbinden boşama fikri geçirse , bu hanım boş olur mu ?
Olmaz ! Öyle bir düşünceden dolayı , sırf kalbinden düşündü diye , içinden geçirdi diye boş olmaz ; müsterih olsun . Şeytan öyle vesveseler verir insana da , ondan sonra da böyle gecesini gündüzünü birbirine karıştırır.
Öyle vesveselere pabuç bırakmayın , aldırmayın !
Soru : Bazı yerlerde nişanla birlikte nikah da yapılmaktadır.
Bu durumda nişan ile düğün arasında uzun süre geçmesinin hükmü nedir ?
Bu tarafeynin kendisine kalmış bir şeydir. İki taraf , kız ve oğlan tarafı isterse , istediği zaman nikâhı yapar , nikâhlanmış olur. Dinen böyle... Şartlarına uygun olarak nikâh yaptığı zaman , nikâhlanmış olur.
Ama resmen nikâhlanmadığı zaman , arada bir bozuşma olduğu zaman , bu evli gibidir . Evliliğin şartlarına riayet etmesi gerekir. Kimisi bohçayı kaptığı gibi , " Tamam , alâkamız bitti . " diyor gidiyor. Halbuki , evli kalıyor. O gidiyor ötekisiyle evleniyor , bu gidiyor berikisiyle evleniyor. Bu işi iyi bilmediklerinden hatalı şeyler çok oluyor .
Bizim Hocamız onun için tavsiye etmiş ki , " Resmî nikâhı yaptıktan sonra dinî nikâhı yapın ki , böyle cahilliklerden dolayı bir takım saçma şeyler yapılmasın ! " diye...
Nişanlı olan bir insanın ille nikâhlı olması diye bir mecburiyet yoktur. Nişanlılık devresinde de, normal ölçüler içerisinde konuşursa , günah olmaz. Orasını da söyleyelim .
Allah nişanlanan ve evlenen kardeşlerimize huzurlar , afiyetler nasib etsin... Bereketli , hayırlı olsun...
Soru : Bir kız , babasının daha sonra izin vereceğini bilirse ve zaruret durumu varsa , babasından habersiz nikâh kıydırabilir mi ?
Nikâh hususunda bizim mezhebimizde esas olan kişilerin kendileridir.
Şafii mezhebinde ve bazı mezheblerde velisinin izni de şarttır. Ama her şeyi usûlüyle yapmak için , hakkı olanlara sorarak nikâhı güzel yapmak olabilir. Ama bazen anneler babalar dinsiz oluyor , Müslüman’a vermek istemiyorlar , açık kimseye vermek istiyorlar... Böyle garip durumlar olabiliyor . Esas itibariyle hak kendisinindir bizim mezhebimize göre...
Soru : Fazla bilgim yok ama beni hoca bilip nikâh kıymak için çağırıyorlar , gideyim mi ?
Nikâh iki kişi arasında bir akittir , anlaşmadır , hukukî bir işlemdir.
Ama bu şahitlerin huzurunda oluyor. Tabii , hoca efendilerin bu nikâhı kıyması , bereket olsun , dualı olsun , besmeleli olsun diyedir.
Aslında hoca ne kadar kıysa , birisi evet demedikten sonra , öteki evet demedikten sonra nikâhlanmış olmazlar. İkisi arasında oluyor işlem...
Onun için ikisine şöyle şeriatın gösterdiği adab ve ifadelerle sorup , aldım - vardım dedirten bir kimse nikâh kıyabilir. Bunun için başka bir şeye hacet yok !
Soru : Şehrimizde bir hoca kardeşimiz , 32 farzı bilmediği için bir damadın nikâhını kıymadı . Acaba nikâhın sahih olması için 32 farzı bilmek şart mı ?
İnsan , " Lâ ilâhe illallah " dediği zaman mü'min oluyor. Ama , öteki şeyleri bilmeyince , cahil olmuş oluyor.
Onları kısa zamanda öğrenmesi lâzım ! " Lâ ilâhe illallah " deyip mü'min olan , henüz ötekileri öğrenmemiş durumda olan bir kimse , mü'min olduğundan nikâhı kıyılır .
" Bunu öğren ! " demek lâzım ama , kıymamak uygun olmamış .
Soru : Evlenmek niyetindeyim , eşimi seçerken nelere dikkat etmeliyim ?
Dindar , namuslu , becerikli , ev işlerini yapmasını bilen , iyi bir aileden , temiz bir kimse almaya gayret et !
Çünkü , o senin eşin ama aynı zamanda senin çocuğunun annesi...
Çocuk yetiştirmeyi bilsin , evi yönetmeyi bilsin... Sadakatli olsun , güzel huylu olsun... Sen ona kızarsın , bağırırsın ; o yumuşak davranır , alttan alır , idare eder... Sen unutursun , o hatırlatır...
Allah bir insanın hayrını murad etti mi , ona böyle unuttuğunu hatırlatan , hatırladığı şeyi yapmakta yardımcı olan iyi bir arkadaş nasib eder.
Hayat arkadaşı da böyle... " Hadi efendi , hadi kalk ! Ben uyandım , sen de kalk , teheccüdü kılıverelim ! " dese bir kadın , dünyalara değer... Böyle bir kimseyi bulmağa çalışmalı !
Soru : Evlenmenin hükmü nedir , açıklama yapar mısınız ?
Peygamber Efendimiz : ( Ennikâhu sünnetî ) " Nikâh benim sünnetimdir. " buyuruyor.
Bu ne demek ? " Evlenmek benim koyduğum adettir , benim yolumdur. " demek...
Kesin yapılması gereken değil de , benim seçtiğim , tercih ettiğim , gittiğim yoldur demek...
Ama evlenmenin hükmü , kişinin özelliklerine göre değişir. Fıkıh kitapları böyle yazar .
Adam çok kuvvetli duygulara sahip , evlenmediği zaman kendisine hakim olamayacak , günaha dalacaksa ; öyle bir insana evlenmek farzdır. Neden ?
Evlenmediği takdirde günahkâr olacak ! Öyle bir aciz adam ki , evlendiği zaman karısına bakamayacak , kocalık vazifesini yapamayacak ; böyle bir kimsenin de evlenmesi gerekmez .
Normal olarak , bir insanın evlenmesi uygundur. Çünkü , Efendimizin tavsiye ettiği bir şeydir . Bekârlıkta tehlikeler çoktur , evlilikte sevaplar çoktur , faydalar çoktur .
Sahabe-i kirâmdan bir zat , hanımı öldüğü zaman... İkisi de bulaşıcı hastalığa , vebaya tutulmuşlar. Hanımı biraz önce ölüyor. Kendisine haber gelince diyor ki :
" Aman beni evlendirin ! "
Diyorlar ki : " Efendim ! İşte iyi olun inşallah , kalkın da düğün yapalım , güzel bir hanım bulalım , evlenin ! "
Diyor ki : " Ben öleceğimi biliyorum. Amansız hastalığa , vebaya yakalandım ; kendimin öleceğimi biliyorum. Ama , Rabbimin huzuruna bekâr gitmeğe utanıyorum ! " diyor .
Sahabe-i kiram bu , aşere-i mübeşşereden bir zât-ı muhterem... Onların nikâha bakışları böyle... Sevap bu , ibadet bu diye meseleye yaklaşıyorlar. Efendimizin hadis-i şeriflerinden anladıkları mânâ bu...
Ama bu mânâ , kişinin özel durumuna göre değişiyor. Çünkü karşısında , aldığı kadının da hakları var... Onun da hayatını zehir etmeğe hakkı yok...
O zaman evlilik bazen haram oluyor , mekruh oluyor ; bazen farz oluyor. Ama normal şartlarda Efendimizin yoludur , yapılması gerekir .
Soru : Beni evlendiriyorlar , istihare namazına hâcet var mıdır ?
Bir iş kararlaştırıldıktan sonra istihare filân olmaz. İş olup bittikten sonra olmaz. Daha önceden olsaydı , olurdu. Pişmiş aşa su katılmaz. Düşünmüşsün , evet demişsin ; ondan sonra dönmek uygun olmaz. Tabii , mühim bir sebep olursa dönülür .
Aklen güzel görünen şey için veya şer'an doğru olan şey için , istihare yapmağa lüzum yoktur. Bakıyorsun , eş olarak seçtiğin kimse Müslüman , mütedeyyin , namazlı , niyazlı ; olur . İki tane aday olur da ikisi eşit olursa , o zaman istihare yapılır ; acaba hangisi daha iyi diye... Ama aday bir tane olunca , istihare gerekmez .

Soru : Dinimizde akraba evliliği nasıl karşılanıyor ?
Muharremât , insan kimlerle evlenemez diye bir liste vardır. Ayet-i kerimede :
( Hurrimet aleyküm ümmehâtüküm ve benâtüküm ve ehavâtiküm ve ammâtüküm ve hâlâtiküm...) diye bir liste vardır.
[ Sizlere analarınız , kızlarınız , kız kardeşleriniz , halalarınız , teyzeleriniz , kardeş kızları , kız kardeş kızları , sizi emziren süt analarınız , süt bacılarınız , eşlerinizin anaları , kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızın yanınızda kalan üvey kızlarınız -- ki , onlarla gerdeğe girmemişseniz size bir engel yoktur -- öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak sûretiyle evlenmek -- geçmişte olanlar artık geçmiştir -- haram kılındı. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder. ]
Bunların dışındakilerle evlenebilir. Meselâ teyze kızıyla evlenebilir , hala kızıyla evlenebilir , amca kızıyla evlenebilir. Yasakların dışında ötekilerle evlenmesi serbesttir , akraba çocukları olsa bile...
Akrabalardan evli insanlar var , nur topu gibi de çocukları var... Şahsen benim annem ve babam da kardeş çocuklarıdır. Dedeler kardeştir. İki kardeş evlâtlarını birbirleriyle evlendirebilirler .
Soru : Evlenmek istiyorum , annem babam askerlik yapmadığım için râzı değil... Okuduğum için askerliğe yedi yıl var... Yaşım yirmi iki , kızı da buldum. Sadece ailem râzı değil , ne tavsiye edersiniz ?
Bu annenin babanın ısrarı yanlıştır muhterem kardeşlerim !
Siz anne babaysanız , böyle yapmayın ! Çünkü , evlenmenin tehire uğramasından dolayı çocuk bir günah işlerse , anne baba mes'ul olur. Çocuğunu erken evlendirmek , anne babanın vazifesidir. Tehir etmeğe kalkışmak çok yanlış bir şeydir. İlk vakitte , ilk fırsatta evlendirmeğe çalışması lâzım !
Mâdem yedi yıl sonra bunun askerliği gelecek , o halde şimdiden evlenmesi gerekiyor . Evlensin , Allah yardımcı olsun...
İknâ etmesi lâzım , yanlıştır diye söylemesi lâzım !
Soru : Kendi sınıfımdan bir kıza talib oldum . Evlenmemiş bir ablası olduğu için , bu işte güçlük çıktı. Bu konuda tavsiyeleriniz ?
Bir evde bir kaç tane kız olabilir. Kimin kısmeti çıkarsa , onun evlendirilmesi lâzım ! Ablası evlenmedi diye kardeşinin evliliğine mâni olmak İslâmî değildir.
İslâm'a göre böyle bir sıra yoktur. Kızın kısmeti çıkmışsa , kısmet de hayırlı ise , iyi bir Müslüman’sa , verilir .
Allah ötekisine de hayırlı kısmet versin denilir . Bu yanlış bir adettir , bunu söylemek lâzım !
Soru : Bir kızdan hoşlanıyorum ; fakat onun bundan haberi yok... Ne yapmamı tavsiye edersiniz ?
Meşrû yoldan git , iste ! Fazla da öyle hoşlanıp uzaktan bakma !
Soru : Aşık olduğum kızın hidâyete ermesi için dua eder misiniz ?
Dua ederiz ama , aşık olmak da İslâm'da pek iyi bir şey değil...
Elin kızına ne diye baktın , ne diye aşık oldun , ne diye bu duruma geldin ?
Bu bir hatalı durumdur. Doğru düzgün seçme ile olmamış da , aşık olmuş. O kız eğer İslâmî bakımdan iyi ölçüde bir kimse değilse , açıksa , ailesi ve şartları iyi değilse , bunun onunla evlenmemesi lâzım !
Çünkü Peygamber Efendimiz , " Dindar olanını arayın ! " diyor .
Onun için insanın gözünü sakınması lâzım , bu gibi mâcerâlara düşmemesi lâzım ! Tabii , bazen elinde olmayan sebeplerle , düşer insan bu gibi hallere ; ama , mümkün olduğu kadar kendisine hakim olmağa çalışmalı ! Tehlikelidir .
Soru : Benim süt kardeşim ağabeyimle evlenebilir mi ?
Ben kızın annesinden süt emdim ama , kız benim annemden süt emmedi .
Evlenebilir. Çünkü , süt kardeşlik o kızla kendisi arasındadır ; ağabeyine sirayet etmez. Bir mahzuru yok...
Soru : Evlenmek istediğim kız , akraba olduğu için anneme benziyor .
Şimdi bu konu yüzünden üzülüyorum. Bunun bir mahzuru var mı ?
Bir şey olmaz , olabilir. Teyzeler , halalar birbirlerine benzeyebilirler .
Nikâh düşecek bir insan olduktan sonra , bir mahzuru yoktur .
Soru : Bir erkekle kadının evliliği kader midir ?
Allah'ın takdiridir , öyle olmuştur .
Soru : İki bayram arasında düğün yapılmasının bir mahzuru var mıdır ?
Bu söylentidir. Peygamber Efendimizin bir düğünü iki bayram arasında yapılmıştır.
Onun için düğünü istediğiniz zamanda yapabilirsiniz. İki bayram arasında yapılmasının mahzuru yoktur .
Soru : Düğün öncesi yapılan nişan kız tarafından bozulursa , o ana kadar yapılan masrafları kim karşılar ?
Nişanın şer'an bir hükmü yoktur muhterem kardeşlerim ! Nişan nikâh demek değildir . Nikâh olmadığından tarafeyn birbirlerine verdikleri hediyeleri geri vermek zorundadır . Çünkü , nişan münâsebetiyle yapılmıştı , nişan bozuldu. Kimisi üstüne yatıyor hediyelerin...
Ya kız tarafı yatıyor , ya oğlan tarafı yatıyor. " Verilen verilmiştir , alınan bizimdir . " deniliyor. Evet , lokum baklava gitmişse , onlar yenilmiştir , onlar neyse ne artık ama ; çeyiz , takı , yüzük , bilezik vs. verilir .
Soru : On dokuz yaşında bir kızım... Namazında niyazında diye tanıttıkları nişanlımın , daha sonra namaz kılmadığını öğrendik. Benden on bir yaş da büyükmüş.
Nişanı bozmak için köye gittim. Köyde törelere göre uygun olmadığını söylediler .
Ne yapacağımı bilmiyorum , bana bir yol gösterir misiniz ?
Nişan nikâh demek değildir. Kişilerin birbirlerini tanıması için bir şeydir. Namaz kılmayan bir insana kız verilmez !
Çünkü , Allah'tan korkmuyor demektir. Allah'a karşı vazifelerini yapmıyor demektir . Namaz kılarsa olabilir. Kılmazsa , böyle bir kimseye gidip de , bundan sonra bir sürü belânın daha altına girmeğe lüzum yoktur .
Ama , namazlı niyazlı Müslüman bir kimse ile de , nişanlıyken , nikâhlıyken ayrılmağa kalkmak , İslâmî bakımdan doğru değildir .
On bir yaş büyük bir yaş farkı değildir. Biraz daha az olur , biraz daha fazla olur ; normaldir. Erkek biraz büyük olur , kız küçük olur ; bunda bir mahzur yok...
Fakat , namaz kılmaması büyük bir kusur ; onu izâle etmeleri lâzım !
Soru : Evlenmek istediğim kızla rahat görüşebilmek için , evlilik hayatına başlamadan önce dinî nikâh yapabilir miyim ; böyle bir şey olur mu ?
Nikâh nikâhtır. Bunun bir kaç çeşidi yoktur. Nikâhlandı mı , bunlar evli olurlar , mehir tahakkuk eder.
O zaman istedikleri gibi rahat konuşabilirler birbirleriyle ; nikâhlı insanlar olurlar .
Ama nikâhlanmadan da bu işler olur. Asırlar boyu böyle devam etmiştir , bir mahzuru yoktur. Hiç görmeden de birbirleriyle evlenenler olmuştur. Anneler , akrabalar gelirler , giderler hallederler .
Soru : Biz bir oğlan ve kız arasında şer'î nikâhı yaptık . Arada ihtilâf oldu , büyüdü , bozuşma durumuna geldi. Kız tarafı biz boşuyoruz diyor , oğlan tarafı boşamam diyor . Hüküm nedir ?
Boşanamazlar ! İşte böyle ihtilâflar çıkar. Millet bu nikâhın önemini bilmiyor.
Hadi bir şer'î nikâh yapıyorlar , karı – koca oluyorlar. Düğün yapılmamış bir karı - kocalık hâli oluyor. Ondan sonra bozuşuyorlar ; o başkasıyla evleniyor , öbürü başkasıyla evleniyor . Halbuki başkasının hanımı...
Bu nikâh oyuncak değildir. Ya bunu ciddî olarak tatbik etsinler , nikâhlılarsa ona göre hareket etsinler , ayrıldıkları zaman mehrini vermek şartıyla...
Ya da yapamayacaklarsa ; o zaman nikâhlanmadan , nişanlılık durumuyla , resmî bir tarzda , bu işleri evleninceye kadar yürütsünler .


Soru : El ile tatmin olmanın ( masturbasyon ) hükmü nedir , dînî yönden mahzuru var mıdır ? ( Eğer bunu yazmakla bir hayasızlık etmişsek , özür dileriz. )
Muhterem kardeşlerim ! Dinde ayıptır diye soru sormaktan kaçınmak da yoktur , soruya cevap vermekten kaçınmak da yoktur .
Hazret-i Aişe validemize gelip soru sorarlardı.
" Ey mü'minlerin anası , şu meselede ne yapmak lâzım gelir ? " diye... Kadın olduğu halde , Peygamber Efendimizin zevcesi olduğu için bilir diye , ona gelip sorarlardı. Sorulur .
Peygamber Efendimiz hadis-i şerifinde buyuruyor ki :
" Eliyle nikâhlanan mel'undur ! " Yâni , Allah'ın lânetine uğramıştır demek... İşi rast gitmez , hayra ulaşmaz... Dünyası mahvolur , ahireti mahvolur... Sıhhati gider , her çeşit zararlara uğrar. Bu kötü huydan tevbe edip , derhal dönmek lâzım !
Peygamber Efendimiz diyor ki :
" Gözler de zina eder. Eller de zina eder. " El de zina eder , göz de zina eder.
Mâdem Peygamber Efendimiz öyle demiş , öyledir. Göz harama bakar , zina eder ; el haramı tutar , zina eder ; veyahut böyle yanlış yolda kullanılır , zina etmiş olur .
O bakımdan , bu işe alışmış olan bir insan bu işi bıraksın ! Tevbe etsin , bir daha yapmamağa azmetsin !
Hayrını bereketini götürür. Allah'ın lânetine uğramak çok kötü bir şeydir. Şeytan Allah'ın lânetine uğramıştır , biliyorsunuz halini... Bu kadar kuvvetli bir cezasının olduğunu bilerek , bu işten o kadar kuvvetle sakınmalı !
Muhterem kardeşlerim ! Çocuklarınızı çabuk evlendirin !
Peygamber Efendimiz çareyi böyle emretmiş ; bu işin aslı budur. Erkence evlendirin , günahlara dalmasın çocuklar...
Bu devirde insanın nefsini azdırma vasıtaları sanayi haline gelmiştir. Teşvik ediliyor , teşvik var , ödül var... Işıklı reklamlar , parlak resimler , gazeteler , mecmualar , poşetlerin içinde bilmem neler... Her türlü imkân hazırlanmıştır.
Tâ ki , Müslümanlar o tuzaklara yakalansınlar , günahlara girsinler , şeytanın yoluna düşsünler , cehenneme yuvarlansınlar diye... Her türlü imkân hazırlanmıştır çepeçevre Müslümanların etrafında...
Tabii çareler bulmak lâzım ! Papazlar daha iyi dindarlık yapacağız diye , evlenmeyi kendilerine yasak ettiler , daha büyük fitneler çıktı.



HİLKATİN KARŞISINDA , AKINTIYA TERS GİDİLMEZ :
Hilkatin karşısında , akıntıya ters gidilmez. Akıntıya uygun gitmek lâzım !
Mâdem , Allah insanı nefisli yaratmış , mâdem ki erkek ve kadın diye iki cins var , mâdem ki iki cinsin arasına bir ilgi koymuş ; bu ilginin meşrû şekilde halledilmesi lâzım ki , her iki taraf da günaha sapmasın...
İslâm ayrıca , bu iş halledilinceye kadar da bu işi önlemek için iki tarafın arasına perde germiş , duvar örmüştür. Beraber gezmek tozmak yoktur , konuşmak görüşmek yoktur. Açılmak saçılmak yoktur. Nefsi kabartacak işleri yapmamak gerekir. Yâni , yan tedbirleri de almıştır İslâm... Örtünmek onun içindir . " Öcü gibi ne örtünüyorsun ? "
" Öcü gibi örtünüyorum , şeytanın yoluna düşmeyeyim diye... Başkası düşmesin diye , benim yüzümden günaha girmesin diye... Dinimiz bunu emretmiş . "
"-- E canım , saçların mâdem bu kadar güzelmiş , niye göstermiyorsun , niye kapatıyorsun ? "
"-- Güzel olduğu için kapatıyorum ! Ayet-i kerime ' Zinetlerinizi saklayın ! ' dediği için , dinimiz böyle emrettiği için kapatıyorum ! " diyeceğiz ve kapatacağız .
Cennete girecekleri sayıyor Kur'an-ı Kerim'de Allah-u Teâlâ Hazretleri :
( Vellezînehüm li fürûcühüm hâfizûn ) " Namuslarını koruyanlar , tenâsül aletlerini günahlardan koruyanlar." diyor. ( İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket e ymânühüm fe innehüm gayru melûmîn ) " Eşleri müstesnâ , çünkü onun bir mahzuru yok..." diyor Allah-u Teâlâ Hazretleri...
O halde çocuklarınızı erken evlendirin !.. Nişanlayın , evlendirin ; bu dert bitsin ! Gençleri evlendirmiyorlar , yirmi yaşına geliyor , otuz yaşına geliyor , otuz beş yaşına geliyor ; sanıyor ki evlilik çok büyük bir mesele... Değil , işte bu kadar bir mesele... Evlen de gör ! Bitiyor , tamam... Ondan sonra , asıl yapılacak mühim işlere yöneliyor .
Bizim dinimizin ana mantığı , akıntıya kürek gitmek değildir , hilkate uygun hareket etmektir. Evlilik sevap... Dinimizde evlilik sevaptır. Hattâ " Bir insanın eşiyle evlilik münâsebetlerine Allah mükâfat veriyor. " diyor Peygamber Efendimiz...
Sahabe şaşırıyorlar , diyorlar ki : "-- Yâ Rasûlallah ! Hem şehvetinin icabını yapıyor , hem şehvetini kaza ediyor , hem de nasıl sevap alıyor ? "
"-- Harama gitseydi , günah olacaktı ya !.." diyor Peygamber Efendimiz... Harama gitseydi günah olacaktı. Onun için , bu tarafa gelince , bu tarzda halledince sevap oluyor .
Onun için , bir insan evlendi mi dini tamam olur. " Sizin en kötüleriniz bekârlarınızdır." Diyor . Çünkü , bekâr olunduğu zaman , günaha sapar. Kimse de bir şey demiyor , kimse de ayıplamıyor . Yaşlı , sakallı yetmiş küsur yaşında adam... Torunları kızlarla geziyormuş. O bahçeye getiriyormuş kızları , orda eğleniyorlarmış. " Ne yapalım , gençtir. " diyor , hoş görüyor. Hoş görülmez ; ama , millet hoş görüyor . En iyi çaresi erkence evlendirip baş – göz etmektir. O olmadığı takdirde , oruç tutmayı tavsiye ediyor Peygamber Efendimiz... Oruç tuttu mu insanın arzuları azalır. Bu arzular yemekten artıyor. Yiyor köfteleri , kebapları , yiyecekleri ; o zaman , " Var mı bana yan bakan ? " diye pehlivan gibi çatacak yer arıyor. Neden ? Karnını doyurdu , ondan sonra nefis kabardı tabii... Ona da dikkat etmek lâzım !
Soru : Nişanlı iken dînî nikâh kıyılmış , düğünden önce ayrılmışlarsa , nikâhın fesholması için ne yapmak lâzım ?
Nikâhın feshi erkeğin elindedir. Erkek " Boşadım ! " dediği zaman , nikâh biter. Zifaf olmadığı için , mehrin yarısını kıza vermesi gerekir .
Soru : Mehir verilmeden olan evlilik zinâ mı ?
Hayır ! Mehir verilmeden , normal nikâh kıyılmış da evlenilmişse zinâ değildir. Yalnız erkeğin kadına mehr-i misil verme mecburiyeti olur , o kadar...
Konuşulmamış , tayin edilmemiş , şimdi burada kadının ne kadar mehir hakkı var ?
Emsali kadınların mehri ne kadar oluyorsa , o kadar mehir verilir .
Nikâh sahihtir , zinâ değildir ; erkek üzerinde mehir borcu vardır .
Soru : Ben bir yıl evvel sözlendim ve ardından nikâhımız yapıldı. Sözlüm dindar birisi olduğu için , yöremizdeki adetlere karşı... Ailem ona muhalefet etti. Babam her içeri girip çıktığında nişanlımın ayağa kalkmasın ı istedi. O da , " Ben bunu yapamam ! Hocalarımız bile bizden bunu istemiyor. " diye karşılık verdi.
Babam nikâhlımdan tamâmen ayrılmamı istiyor. Ben nikâhlı olduğum için ayrılmak istemiyorum . Nikâhlım da ayrılmak istemiyor , " Ailen ne derse desin , beni tercih etmelisin ! " diyor. Beyimi tercih edince ailemden kopacağımı düşünüyorum. Ne yapmamızı tavsiye edersiniz ?
Yapılacak şey gayet net , bilinmeyen bir durum değil... Nikâhlı olduğu için , kocasını tercih edecek !
Kocasının o ayağa kalkma konusundaki ısrarı , inadı doğru değil...
Çünkü , Peygamber SAS Efendimiz , Sa'd Hazretleri gelirken , ( Kmû liseyyidiküm ! )
" Efendiniz için ayağa kalkın ! " buyurmuş. Yâni , kavminizin ulusu , hürmete şâyan şahsı geliyor diye kalkmalarını istemiş. Baba için kalkılabilir , örfümüzde vardır.
Örfe önem veriyor İslâmiyet... O bakımdan kalkmam demesi doğru olmamış nişanlısının...
Tavsiyem , kocasına uyacak ; annesine babasına durumun ciddiyetini anlatacak , " Ben mecburum , nikâhlanmış bulundum." Diyecek , onları yumuşatmağa çalışacak .
Kocasına da , " Bak , kakmakta , hürmet etmekte bir beis yokmuş. Sen de nobranlığı bırak , biraz geçimli ol ! " filân diyecek .
Soru : Beyim tartışırken bana çok kızdı , " Seni bırakacağım ! " dedi. Fakat sonra kızgınlığı geçince , söylediğine pişman oldu. Acaba bu sözle nikâhımıza bir zarar geldi mi ?
Nikâhınıza bir zarar gelmez !
Bırakacağım deyince , ileriye doğru , gelecek zaman kasdedildiği için , bir şey olmaz .
Soru : Bir adamın kendisi Şafiî , hanımı Hanefî olsa , evinde hangi mezheb üzere ibadet etmeli ?
Bu karı-kocanın çocukları hangi mezheb üzere ibadet etmeli ?
Herkes kendi mezhebi üzere ibadet eder.
Beraber oldukları zaman, hanım beyine uygun olarak hareket edebilir.
Ama, fırsat olduğu zaman herkes kendi mezhebinin şartlarını yerine getirir .
Şafiî imamın arkasında Hanefî namaz kılabilir. Hanefî imamın arkasında Şafiî namaz kılabilir. Bu câizdir, bunda hiç tereddüt etmesinler .
Bu karı-kocanın çocukları , o çevrede cârî olan hak mezhebe ittibâ ederlerse , rahat ederler. Meselâ etrafta hep Hanefîler varsa , ona uyabilirler ; hep Şafiîler varsa , ona uyabilirler .
Soru : Hanımıma ders aldırmıştım , şimdi devam etmiyor. " Bana önceden söylemeden aldırdın." Diyor , dersini yapmıyor. Müzik çalıyor. "İlâhi çal ! " diyorum , çalmıyor. Sakalıma karışıyor. Ne yapmamı tavsiye edersiniz ?
Anlaşılan , İslâmî bakımdan zayıf bir kadın... Onu doğru yola getirmek için devamlı bir çalışma lâzım !.. Otoriter , ciddî bir çalışma gerekir .
"Bak bu yaptığın yanlıştır , günahtır ! Şu ayet-i kerimeye göre şöyle, bu ayet-i kerimeye göre böyle..." diye müşterek hayatlarındaki tecrübelerden, müşterek inandıkları bildikleri yerlerden deliller getirerek irşad etmeğe çalışmak lâzım!..
İyi insanlar arkadaşlık ederek , iyi komşularla gidip gelmek sûretiyle iyileşebilir .
Onlardan görüp yavaş yavaş düzelebilir. Bu da bir çaredir .
Soru : Çeyizimde kristal cam , sırça mutfak eşyaları var, takımlar var... Lüks olduğu için kullanmıyorum. Hepsini Allah yolunda değerlendirmek istiyorum. Fakat , annem çok kızacak. Ne yapmamı emir buyurursunuz ? Annemi kırmak vebal olur mu ?
Çeyizinde gelmiş evde duruyormuş ; dursun ! Yeri geldiği zaman kullanarak değerlendirebilirsiniz. Kullanılan eşya olsun, fuzûli duran eşya durumunda olmasın!.. Annenizi kırmak vebal olur. Tabii , kırmamağa çalışmanız lâzım !..
Soru : Evli hanımın zînet eşyasından dolayı kurban kesmesi gerekir mi ?
Kurban kesmek için insanın nisab miktarından fazla malı olması lâzım.
O anda altın kimin elindeyse , kim zengin durumundaysa , onun kurban kesmesi lâzım !
Eğer altın hanıma aitse , hanım namına kurban kesilmesi lâzım !
Beye aitse , beyi keser. İkisi de zenginse , ikisinin de kurban kesmesi lâzım !


Soru : Mehrimi ve epey bir miktar altını , zor bir günde muhtaç olmamak için , evimizde saklıyoruz. Acaba bu düşüncemiz doğru mu ?
Allah yolunda tasadduk etmediğimiz için vebalde miyiz ?
Altın ve saire tasarrufların boş durmasından , atıl durmasından , değerlendirilmesi daha uygun olur. Ben bizim şirketlerin koordinatörlerine emir verdim.
Dedim ki : " Bakın , kardeşlerimizden gelip bana müracaat edenler var , paralarını değerlendirmek isteyenler var... Paralarını değerlendirecek bir çalışma yapın ! " dedim . İnşaallah o da yapılır .
Ama , şu anda da helâl yollarla işletme imkânları olduğu için , tutmak yerine onları değerlendirmek daha uygun olur .
İnsan zekâtını verince , cimrilikten kurtulmuş oluyor. Ondan sonrası fazilet oluyor . Verirse verir ; vermezse sorumluluk kalkmış oluyor , zekâtı verdiği için...
Soru : Beyinden kardeşimin huzuru yok ; dua eder misiniz ?
Aziz kardeşlerim ! Kimse kimseye zulüm ve haksızlık yapmasın !
Kardeş kardeşe yapmasın , karı kocaya yapmasın , baba evlâdına yapmasın !
Çünkü ahirette bu münâsebetler hesaba katılmayacak , kişi olarak herkes birbirinden dâvacı olacak !
Evlât babasından dâvâcı olabilir , karı kocasından dâvâcı olabilir... Binâen aleyh kimsenin hakkını geçirmemek , hiç kimseye zulüm ve haksızlık yapmamak prensibiniz olsun !
Kocaysanız , karınıza zulmetmeyin !
Babaysanız , evlâdınıza zulmetmeyin ! Kuvvetliyseniz , âcize zulmetmeyin !
Komşunuza zulmetmeyin ! Gözünüzde küçümsediğiniz insana zulmetmeyin !
Çünkü , Allah hesabını sorar. Adaletli olun , Allah adaleti sever .
Hadis-i Kudsîde buyuruyor ki Mevlâmız : " Ben kendime zulmü haram ettim , kendim zulmetmiyorum. Ey kullarım , siz de zulmetmeyin birbirinize ! " diyor .
Zulüm Allah'ın en sevmediği şeydir ve şiddetle cezâlandırır. Kocanın karısına zulmetmemesi lâzım , babanın evlâdına zulmetmemesi lâzım , komşunun komşuya zulmetmemesi lâzım !
Soru : Küçük kardeşlerim benimle dargın... İllâ benim onların ayağına gitmem şart mıdır ?
Giden sevap kazanır. Dargın olandan elini ilk uzatan , selâmı ilk veren , dargınlığı izâle etmek için ilk davranan en çok sevap kazanır.
Küçüklük büyüklük önemli değil , sevap kazanmak bakımından yapılabilir. Nefsi yenmek bakımından da , gitmek iyidir .
Soru : Bir erkeğe eşinin kız kardeşi nâmahrem midir ; tokalaşmaları ve aynı odada oturmaları doğru mudur ?
Hayır , tokalaşamazlar ! İki kız kardeşi nikâhta tutmak yoktur ama , aynı odada tek başına kalmaları mahzurludur. Efendimiz tarafından yasaklanmıştır. Gerek gelinin kocanın erkek kardeşiyle kalması , gerekse kocanın karısının kız kardeşiyle kalması tehlike doğurabileceğinden uygun değildir. Bir erkeğin mahremi olmayan bir kadınla bir odada yalnız kalması yasaklanmıştır İslâm'da...
Soru : Beyimin amcasını ziyaret edeceğiz. Yalnız amcası ve diğer akrabalarında haremlik - selâmlık yok...
Beyim bulunduğu halde , onların yanında oturmamızın hükmü nedir ?
İlk önce , haremlik - selâmlığın olması gerektiğini fıkhen anlatmak lâzım ! demek lâzım ki : Peygamber SAS Efendimiz , Fâtımatüz Zehrâ Validemizin yanına , sahabesinden bir kaç kişi ile gidiyormuş. Kapıya gelince :
" Yâ Fâtıma kızım , yanımda birileri var ; perdenin arkasına çekil ! " buyurmuş .
O sahabe-i kirâm ki , ümmetin en yüksek mertebeli insanları... Yanında Peygamber Efendimiz var... Fâtımatüz Zehrâ Vâlidemiz de örtülüdür.
Niye perdenin arkasına çekil dedi ?
Bu işin haremlik - selâmlık şeklinde olması gerektiğini gösteren bir misaldir .
" Bunun böyle olması lâzım , sevabı budur. " diye söylenir.
Ama , bu mümkün olmadığı zaman... Çünkü herkesi değiştiremiyorsunuz , bir takım mecburiyetler de oluyor.
O zaman , nasıl trene biniyorsunuz , istasyona gidiyorsunuz , çarşıda pazarda geziyorsunuz ; öyle örtülü olarak , yabancıların yanında durduğunuz gibi durabilirsiniz .
Ama söylemek mümkün olur da söylerseniz , onlar da bilmiş olurlar.
" Allah'ın hükmü buymuş amca , dayı..." filân diye söylemek lâzım !
Soru : İslâmî konularda ailemde benden başka tavsiyede bulunacak kimse yok... Küçük kardeş ve ağabeylerime , kız kardeş ve yengelerime de emr-i ma'ruf nehy-i münkeri maalesef sadece ben yapmak durumundayım. Bu konularda daha faydalı söz söylemek , hem de mahremiyete riayet edip nefret ettirmeden sevdirerek , zorlaştırmadan kolaylaştırarak nasıl bir usül izleyeyim ?
Usûlü kendin söyledin aziz kardeşim ! Sevdirerek , zorlaştırmadan , kolaylaştırarak , sıkmadan yapacaksın.
Kendinden hiç taviz vermeyeceksin. Yumuşak yumuşak , güleç yüzle , " Allah'ın emri budur. " diye anlatacaksın .
( Üd'u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev'izatil haseneti ve câdilhüm billetî hiye Ahsen ) ayet-i kerimesi gereğince , mevizâ-i hasene ile hikmetle , onlara yavaş yavaş , kızmadan , sinirlenmeden anlatmak lâzım !..
Soru : Ailemde çok değişik fikirlere sahib kişiler var...
Bunlarla bir araya geldiğimde , aşırı tartışmalara giriyorum... Gerçekleri anlattıkça aramızdaki bağ kopuyor , üzülüyorum.
Nasıl bir yol izlememi tavsiye edersiniz ?
Bu işe devam edecek ama , üslûbuna dikkat edecek !
Hakkı söylemeğe devam edecek , yumuşak yumuşak söyleyecek ! Karşı tarafın kalbini kazanarak söyleyecek .Münakaşadan sonuç hasıl olmaz. " Sen haklısın , ben haklıyım !.." filân gibi sözler iyi sonuç vermiyor.
İnsanla önce dost olmak ; edeble , sevgi ile , güzel ahlâkla kendisini kabul ettirmesi gerekiyor. Ondan sonra gerçekleri olgun bir tarzda , karşı tarafı da dinleyerek söylersen , delilleri yumuşak yumuşak gösterirsen , kabul edebiliyor.
Uslûbunu emr-i maruf , nehy-i münker uslübuna getirecek , vazifeye devam edecek .
Üzülebilir. Üzülmesinin sevabı çoktur. Harbe katılmış da yara almış , gazi olmuş gibi sevap alır üzüldükçe...
Onun için işe devam edecek ama , emr-i ma'rufu nehy-i münkeri büyük evliyâullah nasıl yapmışsa , şekli şemâili neyse ona dikkat edecek.
Onların hayatlarını okusun , ona göre yapmaya çalışsın !
Soru : Bölgemizde erkekler hanımlarına çok kaba davranıyorlar ve bildikleri halde çoğu hakkını vermek istemiyorlar. Bu konuda ne tavsiye edersiniz ?
Böyle bir durum varsa , düzeltin ! Olabilir. Bölgesel töreler olabilir.
Meselâ kazaklık deniliyor. " Kazak erkek eve girdi mi , tabakları kırmalı , masayı devirmeli , perdeyi yırtmalı... Adam eve girdi mi , kadın tir tir titremeli , kaçacak delik aramalı !.. O zaman işte tam erkek olduğu anlaşılır." filân... Böyle şeyler oluyor . Bunların aslı esası yoktur. Peygamber Efendimiz yapmamıştır. Peygamber SAS Efendimiz hanımlarıyla ne tür konuşmuşsa , nasıl muamele etmişse ; nümûne o dur .
Peygamber Efendimiz hanımlarını dövmemiştir. " Hanımlarınızı dövmeyiniz ! " diye emri vardır. " İyi muamele edin , hakkını koruyun ! " diye nasihati vardır.
Hele hele birisinin hakkı ise , o hakkı vermemek zulümdür. Haklara riayet etmek esastır. Aman bu kanaati bertaraf edecek şekilde hakkaniyetli davranın !
Soru : Yetim hakkı yemek kötü bir şey... Yetim yakının ise , evine gidip yemek yemek de buna girer mi ? Onlar da darılıyorlar .
Davet ederse , gidersin. Darılıyorsa , çok aşikâr bir şekilde gelmenizi istiyor.
Yetim malı yemek demek , çocuğun aklı ermiyorken , mirastan kendisine kalmış olan malı , onun çocukluğundan yararlanıp yemektir.
Yoksa , adam yetim olmuş ama malı var , davet ediyor. Kendisinin gönül huzuru içindeki bir ikramı haram değildir .
Soru : Babam din görevlisi... Nafile namaz kılmama , ders ve zikir yapmama okulu ileri sürerek izin vermiyor. Kontrolü dışında vaktim de yok ; ne yapabilirim ?
Din görevlisi değil , dinî vazifeleri yaptırmama görevlisi !
Zikr ü tesbihatını yolda giderken yapsın !
Öteki namazları da ; zâten evvâbini akşam namazının arkasından kılacak , iki rekât, bir şey değil... İşrak namazı da sabah namazından biraz sonra olacak ; o da bir şey değil... Kalıyor duha namazı , gece yatarken abdest alıp namaz kılmak , teheccüd namazı... Onları da yapmağa gayret etsin !
Soru : Ben bekârım ve sakal bıraktım. Bekâr olduğum için annem buna karşı geliyor . Bu durumda onlara âsî mi olmuş oluyorum ?
Sakalı kesmek haramdır. Sakalı bırakmak , hadis-i şeriflerde tavsiye edilmiş bir sünnettir. Şimdi bizim Türkiye'nin şartları dolayısıyla memurlar bırakamıyor , askerler bırakamıyor vs. mâzeretler oluyor. Bırakmaya durumu müsâit olanların bırakması lâzımdır , kesmesi günahtır. Mâzereti olanlar , mâzeretlerini Allah'ın huzurunda kabul ettirebilirlerse , mâzur olurlar ; kabul ettiremezlerse , vebal altında kalırlar .
Eğer annesi babası râzı gelmiyorsa , " Bu bir vazifedir anneciğim ! " diye yumuşak yumuşak söylemeli , gönüllerini almağa çalışmalı... Politika ile , gönüllerini okşayarak , onları kırmamağa gayret etmeli !
Soru : Annem önceleri açıkmış , namazlarını kılmamış. Şimdi kapandı , geçmiş namazları vakit namazlarının arkasından kaza ediyor.
Dedem , " Sen hep uzun namaz kılıp ev işlerini yapmıyorsun ! " diye anneme kızıyor , beddua ediyor. Bu beddualar kabul olur mu , yoksa dedeme mi geçer ?
Bu beddualar kabul olmaz ; çünkü , namaz kılıyor diye beddua ediyor. Haksız bir beddua... Dede yaşlı olduğu için , yetmiş yaşından sonra ihtiyarlık alâmetleri belirdiği için , böyle acaib şeyler yapabiliyorlar.
Onların da affolunacağına dair hadis-i şerifte işaretler var... Seyyiatı siliniyor , hasenatı yazılmaya devam ediyor.
Yâni , namaz kılarsa sevap kazanıyor ; ihtiyarlıktan , bunamaktan dolayı günah işlerse , onların kusuruna bakmıyor Allah... Böyle bir mazeret durumu oluyor.
Bedduası geçmez , ondan korkmayın !
Soru : Bir arkadaşımızın babası kötü yolda ama , işi iyi...
O çocuğun babasının yanında çalışması mı iyi , yoksa el y anında çalışıp da kendi yolunu kendi çizmesi mi lâzım ?
İşi iyi ise , babasının yanında çalışır , babasına da göz kulak olur ; babasının yanında çalışması uygun olur.
İşi haramsa , o zaman başka yerde çalışması lâzım !
Soru : Evli ve iki çocuk babasıyım. Seksener yaşında olan ana babamın yanında kalıyorduk. İslâmî yaşantıma müsaade vermeyen , akla gelmedik aşağılayıcı zulümler yapmaları nedeniyle , beş yıl önce kendi istekleriyle evimizi ayırdık .
Bir ay sonra yalvardılar , ağladılar , tekrar geri getirdiler. Aradan beş yıl geçmesine rağmen zulüm daha da arttı.
En son , evlatlarımın terbiyesiyle ilgili ailevî münazarama karışıp benimle kavga ettiler ve evden attılar .
Bunun üzerine ayrı ev tuttum. Üç ay sonra anne ve babam hüngür hüngür ağlayarak tekrar eve dönmemizi istiyorlar. Ben de , " Bakılmaya ihtiyacınız varsa , buyurun , bizim eve gelin ! " dedim ; kabul etmediler. Hanımım da zâten gitmek istemiyor.
Eğer gidersem , ailem dağılacak. Annem babam da , " Gelmezsen hakkımızı helâl etmeyiz ! " diyorlar. Ne yapayım ?
Anne ve babaya hürmet etmek , itibar etmek , hizmet etmek evlâdın vazifesidir. Onlara hizmette kusur etmeyecek , gönüllerini alacak , zulüm de etmesine fırsat vermeyecek ; basiretli bir yönetim gösterecek .
Hayatta işler kolay değildir muhterem kardeşlerim ! Her işin bir çatal tarafı , çetrefil tarafı , pürüzlü tarafı vardır. Hiç bir iş kolay değildir. Ticarethanede de böyledir .
Burda bir problem var... Ana baba biraz ihtiyar... Yetmiş seksen yaşına gelen bir insanın beyin damarları kireçleniyor , ahlâkı değişiyor , halim selim olan bir insan , cadaloz oluyor , kavgacı oluyor.
Bu bir çeşit hastalıktan... Onları hoş göreceksiniz , "Ha... ha..." diyeceksiniz , " Ağasın , paşasın..." diyeceksiniz , idare edeceksiniz. Yolda yolunuzu bir sarhoş kesse , nasıl idâre-i maslahat ediyorsanız , anneyi babayı da idare edip gönlünü alacaksınız .
Beraber oturmanız uygun olmuyorsa , arada sırada giderek , hediye alarak gönüllerini hoş edeceksiniz. İhtiyarlayınca hastalıklar olabiliyor. Bunu üstüne bastırarak söyleyeyim , çok yakından biliyorum , yetmiş seksen yaşına gelince bunama halleri gibi , bir takım ahlâk değişiklikleri olabiliyor .
Soru : Ölmüşlerimiz için yemek vermek ne derece doğrudur ?
Peygamber Efendimize birisi geldi. Dedi ki : " Yâ Rasûlallah ! Annem öldü. Bana hiç vasiyette bulunmadı. Ben şimdi onun nâmına bir çeşme yapsam , sevabı ona gider mi ? " dedi. Peygamber Efendimiz , " Gider. " dedi. Onun üzerine o çeşme yaptı ve üstüne de yazdı : " Bu , Sa'dın annesinin çeşmesidir. " diye .
Bu gibi hadislerden biliyoruz ki , yaşayan bir evlât veya bir yakın , ölen bir kimse için bir hayır yaparsa , onun sevabı ölüye gider. Bir Kur'an okursa bağışlarsa , sevabı gider . Bir sadaka verirse bağışlarsa , sevabı gider .
Yemek de onun için doğrudur. Fukarayı doyuruyorsun veyahut dostlara ziyafet çekiyorsun ; her ne şekilde olursa olsun , sevabını bağışladığın zaman , ona gider .

Soru : Bir kişinin anne ve babasına öf bile demesi doğru değilken , annesi veya babası kötü yolda ise ona karşı nasıl bir tavır takınması gerekmektedir ?
Anne ve babaya öf bile dememeyi Kur'an bize tavsiye ediyor :
( Velâ tekul lehümâ üffin ) " Üf bile deme onlara! "
Yâni , " Saygıda son derece dikkat et ! " demek...
Annesi babası doğru yolda değilse , doğru yola girmesi için çalışacak.
Çünkü , annesi babasıdır. Bu tarzda giderse cehenneme gidecek. Ona râzı gelmediği için , yumuşak yumuşak , tatlı tatlı yola gelmesi için uğraşacak. Kızdırmadan , iyice köpürtürmeden , şaşırttırmadan doğru yola getirmeğe çalışacak.
Dua edecek , yalvaracak , yakaracak , bir politika güdecek...
Muhterem kardeşlerim ! İslâm büyük ölçüde politikadır .
Şimdi diyeceksiniz ki : Nasıl bir şey bu ?
Yâni , aklını basîretini kullanmak... Usta bir tezgâhtarın , malını satmak için uğraştığı gibi , vitrini süslediği gibi , malı silip câzib hale getirdiği gibi ; Müslüman da Müslümanlığı yaymak için , karşıdaki insanı hak yola çekmek için fırsat arayacak !
Zekâ işi yâni...
Çareler aranacak , uygun zamanlar kollayacak , doğru yola getirmeğe çalışacak !
Annemiz babamız için de öyle , konu komşu için de öyle , herkes için öyle...
Soru : Baş örtülü kızların şu ortamda erkeklerle beraber okumaları caiz midir ?
Bu kızlar sokağa çıkıyorlar mı ? Çıkıyorlar. Çarşıya gidiyorlar mı ? Gidiyorlar. Bakkala gidiyorlar mı ? Gidiyorlar. Alış veriş yapıyorlar mı ? Yapıyorlar. Mahzuru var mı ?
E , örtündükten sonra ticaret yasak değil , sokağa çıkmak yasak değil... Şartlarına riayet ettiği takdirde elbette tahsil de yapar .
Eğer İslâm'ın emirlerini çiğnemeden okuyabiliyorsa , okusun , İslâm'a faydalı bir meslek edinsin ! Sonra ordan İslâm'a hizmet eder. Allah'ın emirlerini çiğneyerek , ona aykırı olarak olmaz !
Soru : Hanımların pazar yerine giderek alış - veriş yapmaları doğru mudur ?
Mecbur değilse , kadının gitmemesi evlâdır.
Mecburiyet varsa , gidebilir. Gittiği zaman , başı örtülü olacak , tesettürlü olacak , alış verişini yapacak. Yapabilir , yasak değildir .
Ama ben , kadınların çarşıya pazara gitmemesini daha uygun görüyorum. " Erkekler bu işi yapsınlar ; kadınları çarşıya pazara dökmesinler ! " diye tavsiye ederim .
Soru : İlâhiyat Fakültesi öğrencisiyiz , kız öğrencilerle beraber aynı sınıfta ders görüyoruz. Kadın erkek bir arada oturmakta bir mahzur var mı ?
Muhterem kardeşlerim ! Nasıl olması gerektiğini anlamak için Peygamber SAS Efendimizin zamanına dönelim , bakalım : Peygamber SAS Efendimiz , kızını ziyarete geldi. " Yâ Fâtıma , yanımda misafirler var , perdenin arkasına geç ! " dedi .
Şimdi bu benim için ve sizin için çok önemli bir göstergedir. Peygamber Efendimiz kızının evine gidiyor : " Yâ Fâtıma , yanımda misafirler var , perdenin arkasına geç ! " diyor. Demek ki , haremlik selâmlık uygulanmasını istiyor Peygamber Efendimiz... Kızının öbür odada olmasını istiyor , yüz yüze olmasını istemiyor. Doğrusu budur , çünkü Peygamber Efendimiz böyle tavsiye etmiş . Kur'an-ı Kerim'de de :
( Ve izâ seeltümûhünne metâan fes'elûhünne min verâi hicâb ) " Ey mü'minler ! Peygamber SAS'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perdenin arkasından isteyin ! " diye emir var... Yâni , kadın erkeğe görünmeyecek ! Tesettür bu... Üstü giyimli ama , giyimli de olsa çıkıp görünmeyecek ! Doğrusu budur. Peygamber Efendimizin çağından , yapılması gereken doğru örnek budur . Fakat bu devirde ve o devirde ve asırlar boyunca insanların ihtiyaçları da oluyor . Meselâ , kocası olmuyor , çarşıya pazara çıkması gerekiyor. O zaman ne yapacak ?
Örtünmeye riayet ederek , ciddî bir şekilde çarşı pazar vazifesini yapacak. Nitekim bugün de , bir çok kadın çarşıya pazara tesettürlü çıkıp , alacağı şeyi alıp geliyor . Göz gördü mü gönül ferman dinlemiyor. En iyisi tesettür olacak , görmeyecek ki , gönüle de bir problem olmasın .
Soru : Bir bayanın ehliyet alması uygun mudur ?
Alabilir. Kadın veya erkek herkesin her hüneri öğrenmesi lâzım ! Cahil olmaktansa , bilgili olması , hünerli olması iyidir. Mahzuru yoktur .
Soru : Bulunduğumuz sitede , süper markette erkeklerle kadınlar aynı yerde çalışıyor . Bu durum bir Müslüman olarak üzüyor. Ne yapmak lâzım gelir ?
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyurmuş ki :
" Kıyamet alâmetlerinden birisi kadının kocasına dükkânında yardım etmesidir. " O da bir kıyamet alâmetidir. Çünkü nafakayı sağlamak erkeğin görevidir , kadının görevi değildir. Erkek onu sağlayacak. Onun için öyle kadının gelip de dükkânda kocasına yardım etmesi , kıyamet alâmeti olarak hadis-i şerifte zikredilmiş .
Uygun olan , mümkün olduğu kadar kadınların , hiç olmazsa erkeklerle karşı karşıya olmayacakları yerlerde çalışmasıdır. Evde örgü örerler , ilik açarlar , düğme dikerler... Bu tarzda yapmaları uygundur. Erkek muhatap oldukları zaman , mecburiyetten oluyorsa bu , tesettürlü olmak şartıyla olabilir. Fakat , onun da mahzurları vardır. Onun için , mümkün olduğu kadar kadınlarla ilgili yerlerde çalışmağa gayret etmeli !
Soru : Kadın kocasının yanında misafirlerle bir arada oturabilir mi ?
Zaruret varsa , olabilir. Zarûret yoksa , haremlik selâmlık yapmaları daha iyidir. Eğer oturma mecburiyeti varsa , dışarıdaki gibi oturulacak. Yâni , nasıl çarşıya çıkıyor , nasıl bir yerden bir yere gidiyorsa , onun gibi örtülü olacak. Ama , konuşmalar , yüze bakmalar vs. ilerde bazı zararlara yol açabilir. Onun için , harem ve selâmlıklı oturmak daha iyidir .
Soru : " Otobüste veya bankta bir bayanın oturduğu yere bir erkek oturursa , o bayanın sıcaklığından dolayı zina olur. " deniliyor , doğru mu ?
Doğru değil ! Fıkıh ilmi ciddi bir ilimdir.
Bir ifrata gider fakih , bir de tefride düşer .
Hak ne ise onu söylemek , sınırı tam çizmek zorundadır.
Jiletle keser gibi , işin girintisini çıkıntısını tam söylemek lâzım !
Bir kadın oturmuş , kalkmış gitmiş. Öteki erkek oturmuş. Bu zinâ olmaz.
Adamın kalbi fesatsa , o fesadından dolayı , ters düşündüğünden dolayı günaha girer ama , bu zina olmaz .
Soru : Bir hanım coğrafya öğretmenliği yapabilir mi ?
Bir hanım olduğu için muhatapları önem kazanıyor.
Muhatabı küçük , tıfıl çocuklar değil... Coğrafya öğretmeni olduğu için muhatabı ilk okulu bitirmiş , büluğa ermiş kimseler... O bakımdan bir mahzur vardır.
Karşısında sakallı , bıyıklı , yetişkin insanlar olduğu için bir mahzur bahis konusudur .
Sonra orda o vazifeyi yaparken saçı başı ne olacak ?
Gidip geldiği zaman , orda konuşmalar ve sâire ne olacak ?
Hizmetini kızlara yönelik olarak yapabilirse ; başını açmadan , Allah'ın emirlerini çiğnemeden yapabilirse , yapabilir.
Aksi takdirde mahzurlu olur .
Soru : Okulumuzdaki baş örtülü hanımlar , biz erkeklerden onlarla ilgilenmediğimiz için şikâyet ediyorlar.
Bu durumdan yararlanan radikal denen bazı kimseler , hanımlarla ilgilenerek onları yönlendiriyorlar. Ne buyurursunuz ?
Bir Müslüman’ın bir Müslüman’a yardım etmesi boynunun borcudur.
Hadis-i şerifler çoktur bu hususta , bir sürü hadis-i şerif okuyabiliriz :
( Elmüslimü ehul müslimü lâ yazlimuhû ) " Müslüman Müslümanın kardeşidir ; zulmetmez ona... ( ve lâ yahkiruhû ) Hakaret etmez ona... (ve lâ yahzulühû) Yardımsız bırakmaz onu..."
Yardımsız bırakıyorsan , ötekisi de elinden tutuyorsa ; elinden tutana aşk olsun , sana yuh olsun !


İSİMLER KONUSU :
Soru : Ahiret gününde herkesin dünyadaki ismiyle çağırılacağını biliyorum.
Benim ismim İslâmî bir isim değil... Fakat , doğduğumda ezanla kulağıma okunan ismim , yâni göbek adım Mustafa...
Ahiret gününde hangi ismimle çağrılacağım ; ne dersiniz , ne yapmalıyım ?
Göbek adı , bilmem ne adı addır. Diyelim ki kendi adı bunun , ne diyelim meselâ ; Burak veya Toprak veya Yağmur veya Kar... Neyse yâni , İslâmî olmayan bir isim veya Cengiz veya bilmem ne... Eğer ismi bir putperestin ismi ise , mahkemeye müracaat edecek , o ismi değiştirecek .
Meselâ Cengiz Müslüman değildi , putperestti. Çocukları da İslâm alemini perişan ettiler . O zaman o ismi değiştirecek. Niye ben bir gayrimüslimin ismini taşıyayım ?
O ismi değiştirmesi lâzım !
Ama bazı isimler ; meselâ , kuş isimleri konulmuş umûmiyetle Türklerde...
Meselâ , " Ertuğrul " denmiş. Tuğrul , bir kuş adıdır. Ertuğrul , erkek tuğrul kuşu demek... Doğan bir kuş adıdır. Erdoğan , erkek doğan kuşu demektir meselâ... Kartal ismini koymuşlar , Doğan ismini koymuşlar.
Böyle beğendikleri , meziyetlerini hoş gördükleri hayvan isimlerini koymuşlar. Arslan diyorlar . Arapça'da da var ; meselâ Esed , arslan demektir. Böyle isimler konulmuş. İsterse bunları değiştirebilir .
Müşrik ismi ise , muhakkak değiştirsin ! Kötü bir mânâsı varsa , muhakkak değiştirsin !
Ortada bir isim ise ; isterse değiştirir , isterse bırakabilir. Güzel bir isimse , ille dinî isim olması şart değil ; mânâsı güzel olan bir isim kalabilir.
Meselâ , " Esen " deniliyor , sâlim mânasına geliyor. Mânâsı böyle güzel olan isimler kalabilir . Ama , söylemediği ismi eğer bir putperest ismi ise , nâhoş bir isimse , onu değiştirsin !
Peygamber Efendimiz isim değiştirirdi. Birisinin ismini beğenmedi mi , derdi ki :
" Senin ismin bundan sonra şöyle olsun ! " Abdül lât vardı meselâ ; Lât putunun kulu , kölesi mânâsına geliyordu.
O ismi hemen değiştirirdi Peygamber Efendimiz , hiç kullanmazdı. Abdül uzzâ ; hemen değiştirirdi. Abdüş şems , güneşin kulu... Öyle şey olur mu ; hemen değiştirirdi.
" Senin adın Abdullah olsun , Abdüs samed olsun , Abdül kuddûs olsun ! " filân diye böyle , derhal isim değiştirirdi .
Biz de böyle arkadaşlarımızdan ismi nâhoş olanlar olursa , Peygamber Efendimiz böyle yapıyordu diye , " Hadi gel , senin ismini değiştirelim ! " diyoruz , güzel bir isme değiştiriyoruz .
Soru : İsmimi değiştirmek istiyorum. İsmim Kur'an-ı Kerim'de yok ; değiştirsem olur mu ?
Kötü isimleri , Peygamber Efendimiz iyi isme değiştirirdi.
Mânâsı kötü değilse isim değiştirilmez. İlle herkesin ismi Kur'an'da olan bir isim olma şartı yoktur. İsmin güzel olması esası vardır .
Bir putperestin ismi ise , bir ters mânâlı isimse ; o zaman değiştirmek uygun olur. Sahabe-i Kiram'dan , Peygamber Efendimizin isimlerinden veyahut Esmâ-i Hüsnâ'dan Abdullah , Abdüllâtif , Abdülkerim gibi bir tamlama yapmak sûretiyle güzel bir isim alır .
Soru: İsmim Serkan... İsmimi değiştirmek icâb eder mi , ederse bir isim söyler misiniz ?
" Selim " olsun .
Soru : Minâ isminde bir kız kardeşim ismini değiştirmek istiyor ; ne dersiniz ?
Minâ İslâmî bir isimdir , İslâmî bir beldenin adıdır. Değiştirmeğe lüzum yoktur.
Minâ veya Münâ veya Menâ , hepsi hacda gidilen bir yerin adı oluyor .
Soru : Çocuk dünyaya gelmiş. Rüyada ismini Rahman koysunlar diye görmüşler ; ne dersiniz ?
Rahman diye kul ismi olmaz. Rahman Allah'tır. Abdur rahman olsun .
"Abdurrahman" isminin Allah'ın en sevdiği isimlerden birisi olduğunu, Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte bildiriyor. "Abdurrahman" koysunlar, o rüyayı böyle anlasınlar.
Soru : Zîşan isminin anlamı nedir , söyler misiniz ? Kız ismi olarak câiz midir ?
Zî , sahip demektir Arapçada... Zîşan , şanlı demektir , şan sahibi demektir.
Peygamber-i Zîşan , şanlı Peygamber demek oluyor yâni...
Kız ismi olarak , olabilir. Peygamber Efendimizin lakabı olarak kullanılıyor ama , bu sünnet-i seniyye de olan bir lakap değildir , Osmanlıca bir lakaptır.
Osmanlıca tarih kitaplarında geçen bir lakaptır. O bakımdan güzel...
Soru : Merve ismi nasıldır ?
Merve Mekke-i Mükerreme'de bir yerin adıdır. Arap dilindeki mânâsı başka ama , o yer adı olduğu için bazı kimselere Safâ ismi veriliyor , bazı kimselere Merve ismi veriliyor.
Yâni , o mübarek beldede olan yere olan sevgimizden dolayı bu ismi koyuyoruz. Normal bir isimlendirme...

Soru : İsmim Şevket... İsmimi değiştirmek istiyorum , bir isim verebilir misiniz ?
Şevket dinî mânâsı olan güzel bir isimdir. Olabilir , kalabilir. Ama illâ değiştirmek istiyorsanız , -- değiştirmek istemenizin belki bir sebebi vardır -- Şerif olsun isminiz. Peygamber Efendimizin isimlerinden aradım .
Soru : Çocuğumuza " Abdül kadir " ismini koyduk ; ikinci bir isim söyler misiniz ?
" Abdül kadir Mes'ud " olsun !
Soru : Erkek çocuğuna isim ?
" Necîb " olsun. Necîb , asil demek... Soylu soplu olsun...
Soru : İsim değiştirmek istiyorum .
" Abdurraûf ", Raûf'un kulu olsun .
Soru : Kız ismi ?
Reşîde olsun. Doğru yolda yürüyen , sebîl-i reşadda yürüyen bir kimse olsun .
Soru:--Kız ismi?
" Enise " olsun .
Soru : Doğacak çocuğumuz için dua ve isim istiyoruz .
Peki... İsmi " Nâci " veya " Nâciye " olsun. Allah cümlenizi sevdiği kullardan eylesin...
Soru : İki ay sonra çocuğum olacak , isim istiyorum !
" Abdül halim " olsun ; kız olursa " Halime " olsun .
Soru : Bir mücâhid dünyaya geldi ; ismini verir misiniz ?
" årif " olsun .
Soru : Oğlumuza Muhammed ismi koyabilir miyiz ?
Koyabilir. Ama Muhammed ismini koyunca , konuşmasına dikkat edecek , çocuğa ağır sözler söylemeyecek .
Soru : Erkek çocuğuna Oğuzhan ismi uygun mudur ?
Uygun değildir. Çünkü , OğuzHan İslâm'dan önceki devrede yaşamış gayrimüslim bir kimseydi. İslâmî isimler koymak daha iyi...
Soru : Kız çocuğum dünyaya geldi. Sizden iki isimden oluşan bir ad vermenizi arzu ediyoruz .
Hatice Semîha olsun...

Soru : İsmim Fırat... Değiştirmek istiyorum , ne tavsiye edersiniz ?
Ferîdüddin olsun ; dînin yegânesi mânâsına...
Soru : Oğlumun adı İlker'dir. Bu İslâmî bir isim midir ; baba olarak ben bu adı koyduğumdan bir sorumluluk olur mu ?
İslâmî değil ama , zararlı bir şey de değil... Nötr bir şey ; olabilir. Size bir sorumluluk yok... Er olmasını istiyor ; inşallah Allah yolunda mücâhid er olur .
Soru : İlk nur ismini değiştirmeye gerek var mı ?
Gerek yoktur. Nur ismi , verilebilen bir isimdir. İlk nur da , " Evlâtlar bir kaç tane , bu ilki..." mânâsına geliyor. Olabilir .
Soru : Bir kızımız oldu , ismini koyar mısınız ?
Sâliha olsun , çok sevdiğim bir isimdir. Salih bir kimse olsun...
Soru : İsmim Aydın... Değiştirmek istiyorum , ne tavsiye edersiniz ?
Aydın ismi olabilir. Yanına bir isim daha koymak istiyorsa , koysun ; Ahmed koysun , Mahmud koysun...
Aydın ismi de zararlı bir isim değil... Bazı isimler müşriklerin ismi oluyor veyahut mânâsı kötü oluyor ; o zararlı oluyor , onu değiştirmek gerekiyor .
Soru : Suzan ismi nasıldır ?
Suzan , Farsçada yakan demek... Kızlara veriliyor bu isim , yakıyor ortalığı mânâsına... Pek güzel bir isim değil...
Bizim bir hocamız vardı , profesör ; derdi ki :
" Bu Suzan'ların hepsi Susen'dir aslında... Susen de , bizim susam dediğimiz çiçektir . Güzel bir çiçektir. Hani kızlara Lâle , Çiğdem gibi çiçek isimleri veriliyor ya , onun gibi Susen ismi de verilebiliyor. Susen'e galat olarak Suzan demişler .
Susen olursa bir mahzuru yok... Suzan olursa , yakıcı demek ; hafif bir isim oluyor .
Soru : Eşimin doğumuna iki hafta kadar bir zaman kaldı ; çocuğum olursa ismini ne koyalım ?
Erkek olursa , Ebû Bekir olsun ; kız olursa Müslime olsun .
Soru : Şeymâ ve Şeydâ isimleri hakkında bilgi verir misiniz ?
Şeymâ , Peygamber Efendimizin süt kardeşinin adıdır. Güzel ve sevimli bir isimdir .
Şeydâ Farsçadır ; deli , divâne demektir. Şeydâ oldum , aklım başımdan gitti demektir .
Güzel bir isim değildir. Çocuğa deli ismini koymuş oluyor .

Soru : Kız ismi olarak Saadet konulabilir mi ; mânâsını açıklar mısınız ?
Saadet ismi konulabilir. Saadet , mutluluk demektir ama , hem dünyada hem ahirette mutluluk demektir. Allah'ın sevdiği kul olup , ahrette de Allah'ın lütfuna eren bir kimsenin mutluluğudur. Sadece dünyada iyi bir koca bulmuş , iyi bir karı bulmuş , iyi bir yuva kurmuş , parası pulu yerinde , keyfi tıkırında bir kimsenin mutluluğu değildir . Öldükten sonra da ahrette cennete girmeğe sebep olan , ahirette de mutlu olmasına sebep olan şeye saadet derler .
Bu isim masdardır aslında ; mutlu olmak demektir. Fakat Arapçada masdarlar , mübalağa ifade etsin diye isim olarak konulurlar. Yâni masdarı , şöyle yapmak böyle yapmak mânâsına gelen kelimeyi , isim olarak verdin mi mübalağa ifade eder.
Meselâ , diyelim ki : Cihad ( savaşmak ) adını koydunuz çocuğa... Bunun mânâsı artık savaşmak olmaz , çok savaşan , tepeden tırnağa savaş kesilmiş mânâsına gelir .
Saadet de dünyada ahirette çok mutlu mânâsına geliyor. Bir hanım için güzel bir isim...
Bunun erkeklere verilen şekli Es'ad'dır ; o da çok mutlu mânâsına gelir .
Soru : Bir kızımız oldu , isim lütfeder misiniz ?
Hasîbe olsun ! Hasib Efendi Hocamızın isminden.. . Hasebli , nesebli , saygı değer bir kimse olsun .
Soru : Bir kızımız oldu . Büyük annemizin ismi Afîfe Amine idi. Hangisini koymamızı tavsiye edersiniz ?
Afîfe olsun ! Güzel bir isim , iffetli demek...
Soru : İsmimi değiştirmek istiyorum ; bir isim söyler misiniz ?
Abdül latif olsun !
Soru : Oğlumun ismi Nihat ; mahzuru var mı ?
Nihat , yaratılış demektir. İyi yaratılmış kimse mânâsına geliyor. Mahzurlu bir isim değildir .
Last edited by Zeyneb Büşra on 12 Jun 2009, 10:40, edited 1 time in total.
Reason: İletilerinizde düzenleme yapılmıştır. Forum kuralları gereği ileti başlıklarını, kelimelerin baş harfleri büyük, diğer harfler küçük olacak şekilde yazmanız rica olunur.
Post Reply

Return to “Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Rh.A”