33. Hasan Hilmi Efendi K.S.

Tarikatımız silsilesindeki büyük zatların hayatları, öğretileri, tavsiyeleri...
Post Reply
User avatar
Halil Necati
Posts: 618
Joined: 02 Nov 2007, 19:54

33. Hasan Hilmi Efendi K.S.

Post by Halil Necati »

KASTAMONULU HASAN HİLMİ EFENDİ RH.A HAZRETLERİ

Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî hazretlerinin yetiştirdiği, daha hayattayken yerine vekil bırakarak irşad selahiyeti verdiği Gümüşhâneli Dergâhı şeyhlerinden Hasan Hilmi Efendi KS Kastamonu'nun Azdavay Kasabası'nda 1240/1824 senesinde doğar.

Müridân arasında daha çok "Kastamonî" nisbesiyle tanınan Hasan Hilmi Efendi KS'nin babası, Abdullah adında ümmî fakat velî bir zâttır. Kendisinden nakledildiğine göre bir cuma günü babası aniden rahatsızlanır, çocuklarına; "Beni hemen guslettirin. Bugün Rabbim'e icabet edeceğim. Onun huzuruna tertemiz çıkmak isterim!" deyince, arzusu yerine getirilir. Cuma namazını eda ettikten sonra da dostlarını evine davet ederek helalleşip, vedalaştıktan sonra ruhunu teslim eder.

Hasan Hilmi Efendi KS, orta boylu, nur yüzlü, ak sakallı, buğday benizli, çekme burunlu, açık kaşlı, ela gözlü idi. Başında Nakşi tâcı, beyaz sarık, sırtında boylu entari ve hırka bulunurdu. Hazret-i Ebûbekir RA yaratılışlı, ismi ile müsemmâ hilim sahibi, takvâ örneği bir zât idi.

İlk tahsiline Kastamonu'da başlar. Memleketinin ileri gelen âlimlerinden kıraat, sarf ve nahiv ilimleri tahsil eder.

Onsekiz yaşlarına geldiğinde tahsilini tamamlamak üzere babası tarafından İstanbul'a gönderilir. İstanbul'da Mahmud Paşa Medresesi'ne yerleşir. Burada Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî Hazretleri ile tanışır. Elli yılı aşkın bir süre devam edecek olan beraberlikleri böylece başlar.

Mahmud Paşa Medresesi'nde Nevşehir'li Büyük Hazım Efendi'nin derslerine devam eder. Tefsir, Fıkıh, Hadis, Hikmet gibi ilimlerde tahsilini tamamlayarak icâzet alır.

Hasan Hilmi Efendi KS, terkedilmiş, ıssız ve ibadete kapalı bulunan Fatma Sultan Camii müezzinliğine gönüllü olarak talip olur. Camiyi kısa sürede ihyâ ederek günün beş vaktinde açık hale getirdiği için bu caminin baş müezzinliğine tayin edilir. Fatma Sultan Camii'ndeki bu vazifesi icabı Mahmud Paşa Medresesi'nden ayrılır. Buna rağmen başından beri büyük bir saygı ve hürmetle bağlı olduğu Gümüşhânevî Hazretleri'ni sık sık ziyaret eder.

Ahmed ibn-i Süleyman el-Ervâdî KS, o aralar İstanbul'a gelmiş ve Gümüşhânevî hazretleri ona intisab etmiştir. Hasan Hilmi Efendi de uzun süredir bu yola intisab etme arzusu içindedir. Bu düşüncesini dostu, sırdaşı Gümüşhânevî KS'ye açar. Gümüşhânevî KS ise şeyhi Ervâdî KS'nin müsaadesiyle sohbet şeyhi ittihaz ettiği, Ervâdî gibi Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî KS'nin İstanbul halifelerinden olan, Abdülfettah el-Ukarî KS (1281/1864)'ye intisab etmesi yolunda tavsiyede bulunur.

Hasan Hilmi Efendi KS, Gümüşhânevî Hazretleri'nin de delaletiyle Abdülfettah el-Ukarî'ye intisab eder. Şeyhinin vefatına kadar, ona candan bir teslimiyetle bağlı kalır. Bu arada Gümüşhânevî KS ile birlikte Ervâdî Hazretleri'nin ayasofya Camii'ndeki hadis derslerine devam ederler.

Hasan Hilmi Efendi, ilk şeyhinin 1864 senesinde vefatından sonra, Ervâdî'den hilafet alan Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî'ye intisab eder. O'nun hadis derslerine devam ederek ilmî icâzet alır. Hemen ardından seyr-ü sülûkunu tamamlayarak hilâfet alır. Daha şeyhi hayattayken irşad makamında vekili ve baş halifesi olur.

Hasan Hilmi Efendi KS 1863 senesinde şeyhi Gümüşhânevî (k. s.) ile beraber Hac farizasını eda eder. Şeyhinin ikinci hac seyahatı dönüşünde üç sene Mısır ve Tanta'da ikamet ettiği sürede Gümüşhâneli Dergâhı'nda ona vekalet eder. Şeyhi İstanbul'a döndüktün sonra kendisini İzmit-Adapazarı bölgesinin irşadı maksadıyla Geyve'ye gönderir. Hasan Hilmi Efendi KS, burada inşa ettirdiği medrese ve tekkede hem hadis okutmuş hem de tarikat neşrine çalışmıştır.

Gümüşhânevî Hazretleri, zayıflığı ve ihtiyarlığı sebebiyle dergâhın faaliyetlerini yürütemeyecek hale gelince, müridi ve baş halifesi Kastamonu'lu Hasan Hilmi Efendi'yi Geyve'den İstanbul'a çağırarak tekkeyi ona teslim etmiş, müridlerine de ona bağlanmalarını söylemiştir. Bundan sonra Gümüşhânevî hazretleri vefatına kadar yalnızca cuma sohbetlerini ve Hatme-i Hâce zik i rlerini icra ettirmiştir. Vefat ettiği sene ise bu vazifeler de dahil olmak üzere tekkenin bütün mesuliyetlerini Hasan Hilmi Efendi'ye bırakmıştır.

1893 senesinde şeyhinin vefatından sonra, onsekiz yıl fiilen Gümüşhâneli Dergâhı'nda irşad vazifesi gören Hasan Hilmi Efendi de, şeyhi gibi hadis ilmi ile iştigali esas almış, tekkenin el kitabı mesabesinde olan Râmûz el-Ehâdîs'i senede iki defa hatmetmeyi itiyad edinmiştir.

Muhammed Zâhid el-Kevserî başta olmak üzere Ezine'li Mehmed Hulusi Efendi gibi yüzlerce talebesine maddî ilimler yanında irfan, edeb, ahlak ve ruh terbiyesi vermiş, bundan başka elli altı halife yetiştirmiştir. Amasya'lı Eyyüb Sabri, Katip Mustafa Fevzi, Bolvadin'li Ahmed, Kayseri'li Ali Rıza, Geyve'li Yusuf Bahri bunlar arasında sayılabilir.

1896 senesinde yerine Safranbolulu İsmail Necati Efendi'yi vekil bırakarak hacca giden Hasan Hilmi hazretleri, Gümüşhânevî'nin Medine'deki müridlerinden Hafız Ahmed Ziyâüddîn Efendi'ye misafir olmuş ve onsekiz gün Ravza-i Peygamberîde halvet ederek mücavir kalmıştır.

Son zamanlarına doğru, irşad hizmetlerini yürütemeyecek duruma gelince, yerine Gümüşhânevî Hazretlerinin halifelerinden Safranbolu'lu İsmail Necati Efendi'yi vekil ve halife tayin etmiştir.

Hastalanıp yatağa düştüğü ve hiç bir şey yiyip içmediği bir gün, gözlerini hafifçe açarak, müridlerine yazdığı vasiyetini ihtiva eden kağıdı verdikten sonra:

"Aslında benim, Rahmet-i Rahmân'a kavuşma vaktim çoktan geldi. Fakat sizler benim için dua ettikçe rahatsız oluyorum. Bu ruh artık Rabb-i Mecidine kavuşmak ister. Ne olur dua etmeyi bırakın!" diye söylemiş, sonunda da derinden bir "Allah..." diyerek ruhunu teslim etmiştir.

10 Şubat 1911 Perşembe günü, saat 07.15 'de vefat eden Hasan Hilmi Efendi Hazretleri'nin kabri, Süleymaniye Camii Haziresinde bulunmaktadır.

Halifelerinden Kâtip Mustafa Fevzi Efendi'nin şeyhinin hayatını, güzel hallerini, yolculuklarını ve kerametlerini manzum olarak kaleme aldığı "Menâkıb-ı Haseniyye fi Ahvâlis-Seniyye" adında bir eseri vardır. Hasan Hilmi Efendi'nin vefatına, müridi Kâtip Mustafa Fevzi tarafından şu beyitle tarih düşülmüştür:

Ah Cenâb-ı Hilmi-i Kutb-ı zamân,
Oldu bugün mûcib-i da'vet-i rahmân!

(1329)

Gümüşhânevî Hazretleri'nin halifelerinden Mustafa Fevzi ibn-i Numan, Hediyyetül-Hàlidîn adlı eserinin, Gümüşhânevî'nin halifelerine ayırdığı kısmında, Hasan Hilmi KS hakkında şu beyitleri söylüyor:

Yüzonaltı halife var didimdi,
Mahallinde anı zikreyledimdi.

Teberrük eyledim ta'dâd-ı esmâ,
Diyem bir bir yolınca hayy-ü mevtâ.

Hasan Hilmi ki şeyh-i pür hayâdır;
Vekil-i Hazret-i Ahmed Ziyâ'dır.

O nûr-ı ayn-ı ihvân-ı kirâmdır,
Şiraze bend-i sadât-ı ızâmdır.

Odur mürşidlerin şâhı bu demde,
Anun misli yaturlar hep ademde.

O dürr-i tâc-ı ashâb-ı tükâdır,
O şems-i envâr-ı ehl-i nükâdır.

Muhakkak kıdve-i cümle müridan,
Odur şüphe idilmez kâmil insan.

Tevazu-pîşedir zât-ı kerîmi,
Gel inkâra koma nefs-i leîmi.

Anı Ahmed Ziyâ koydı yerine,
Ana her kim ezâ itse, yeri ne?..

Anı inkâr ider mi hiç mürîdan,
Ana kem söyleyen hiç olmaz ihvân.


Mustafa Fevzi Efendi, "Menâkıb-ı Haseniyye" adlı eserinde mürşidi Hasan Hilmi Efendi'nin vefatının ardından şu beyitleri söylemektedir:

Hazret'in Vefâtı Beyânına Dair:
Bizleri yaktın, kavurdun neyledin!

Biz bu hali görmeyiz zannetmişiz.
Biz ne firkatli zamana yetmişiz!

Bu ne firkat bu ne dehşettir bugün,
Bendegânın hep yetim oldu bütün.

Bu vedâ-ı eyâmimi ey nur ayn,
Elvedâ artık sönsün hûr-ı ayn.

Sen gidersin sevgili Sübhânına,
Bir vasiyyet var mı hiç ihvânına.

Vermek istersen mübarek canını,
Kimlere terk eyledin ihvânını!

Çünkü duymuş bunları ol bestegir,
Çeşmini açmış heme pîr-i münîr.

Şöyle ferman eylemiş pîr-i celîl,
Hakk'a vuslattır meramım müstakil.

Durmak olmaz gitmeye söz vermişim,
Şimdi râh-ı rıhlete ben girmişim.

Söyleyin ihvânıma benden selâm,
Ben helâl ettim hukuku bit-temâm.

Hakkını anlar bana etsün helâl,
Etmesünler ağlayıp kesb-i melâl.

Onları ben şeyhe teslim eyledim,
Nice kim hâl-i hayatta söyledim.

Bunları zât-ı reşîde söyledi,
Bu sözü takrir ederken ağladı.

Eylemiş te'sir ona ism-i celâl,
Zâhir olmuş alem-i tur-i misâl.

Şöyle nakletti bize ol Fâzıla,
Nakşedildi ol nidâ levh-i dile.

Öyle "Allah!" lafzını hiç duymadım.
Lezzet-i mânây-ı lafza doymadım.

O nidâya olmuşum hayreten sâr,
Ömrüm oldukça o lezzet pâyidâr.

KAYNAKLAR:

Feridüddin Attar, Tezkiretüíl-Evliyâ, Haz. M.Z.K., s. 321-332, İstanbul 1983

Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî, Râmûzül-Ehâdîs, Terc. Abdülaziz Bekkîne, c. 1, s. 9, ts.

Kara, Mustafa, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhânevî'nin Halifeleri, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhànevî Sempozyum Bildirileri içinde, Haz. Necdet Yılmaz, s. 122-123, İstanbul 1992.

Aykut, Said, Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi, Allah Dostları, c. 9, s. 295-299, İstanbul 1996.

Hülya YILMAZ (*)
(*) Dünden Bugüne Gümüşhànevî Mektebi isimli eserden alınmıştır.

http://www.dervisan.com
Last edited by Zeyneb Büşra on 12 Nov 2007, 21:22, edited 1 time in total.
Reason: Numaralandırma
Post Reply

Return to “Silsile-i Şerif”