Kutlu Doğum
571 yılında, bir yetim olarak dünyaya geldiğinde, Fil Olayının üzerinden henüz 50 ya da 55 gün geçmişti. Abdulmuttalib, Kabe’nin yanında kavminden bazı kimselerle otururken, müjdeci yanına geldi ve “Amine’nin bir erkek çocuğu dünyaya getirdiğini” bildirdi. Abdulmuttalib hemen gelininin yanına gitti. Torununu, bir kumaş parçasına sarılmış olduğu halde kucağına alıp Kabe’ye girdi. Verdiği hediye için Allah’a şükrettikten sonra, Onu annesine geri gönderdi.
Doğumun yedinci günü, develer ve koyunlar kestirilerek Mekke halkına yemekler yedirildi. Ziyafetten sonra, Kureyşliler Abdulmuttalib’e torununun ismini sordular:
- Ey Abdulmuttalib! Doğumu sebebi ile bize ikramda bulunduğun bu oğluna ne isim koydun?
- Muhammed ismini koydum!
- Niçin atalarının isimlerinden birini koymaya özen göstermedin de, “Muhammed” ismini koydun?
- Gökte Allah’ın ve yerde de halkın onu övmelerini istedim.
Bereketli Muhammed (sav)
Mekke’de, erkek çocuklarının, kırda yaşayan Arap kabilelerinden bir süt anneye verilmesi adet haline gelmişti. Böylece çocukların hem daha elverişli bir iklimde sağlıklı bir şekilde yetişmeleri hem de düzgün, pürüzsüz bir Arapça konuşmayı öğrenmeleri sağlanırdı.
Mekke civarında oturan kabilelerden süt annelik yapabilecek olan kadınlar, her yıl yaz ve sonbahar mevsimlerinde Mekke'ye gelirler, yeni doğan çocukları ücretle emzirmek üzere alıp obalarına geri dönerlerdi. O yıl Halime Hatun da, yanında kocası ve küçük oğlu olduğu halde, Beni Sa'd b. Bekir kadınlarından on kadın ile birlikte, ücretle emzirecek çocuk bulmak için Mekke'ye gelmişti.
Gerisini Halime Hatun şöyle anlatıyor :
İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Ben bir kır merkebinin üzerindeydim. Yanımızda yaşlı bir devemiz de bulunuyordu fakat bize bir damla bile süt vermiyordu. Üzerinde bulunduğum merkebin yürüyüşünün ağırlığı arkadaşların canını sıkacak dereceye varmıştı.
Nihayet Mekke'ye vardık ve emzirecek erkek çocuğu armaya başladık. Bir süre sonra, benimle birlikte Mekke’ye gelmiş olan kadınlardan, benden başka emzirecek çocuk almayan kadın kalmamıştı. İçimizde hiç bir kadın yoktu ki, O, kendisine teklif edilsin de, 'yetimdir' denilince O'nu almaktan kaçınmış olmasın. Çünkü bizler, emzirilecek çocuğun babasından bahşiş almayı umuyorduk. Onun hakkında ise 'yetimdir, annesi ve dedesi de bize ne verebilecek ki?' diyorduk. Abdulmuttalib ile karşılaştım:
- Sen kimsin?'
- Beni Sa'd kabilesinden bir kadınım.
- İsmin nedir ?
- Halime.
- Ne güzel! Ne güzel! Sa'd ve Hilm iki güzel özelliktir ki, dünyanın hayrı da, sonsuzluğun izzet ve şerefi de bunlardadır. Ey Halime! Benim yanımda yetim bir çocuk var. O'nu, Beni Sa'd kadınlarına teklif ettim, kabule yanaşmadılar. Onu emzirmeyi sen üzerine alır mısın? Belki Onun yüzünden saadete erersin.
- Bana biraz izin ver de, kocama bir danışayım.
Hemen kocamın yanına dönüp durumu ona haber verdim.
- Mekke'de, bu yetim çocuktan başka emzirecek çocuk yok. Ben arkadaşlarım arasında, emzirecek bir çocuk almadan geri dönmeyi istemiyorum.
dedim. Kocam da izin verdi. Döndüğüm zaman, Abdulmuttalib'i oturmuş, beni bekliyor halde buldum. Kendisine:
- Haydi çocuğu getir!
deyince, yüzünde sevinç belirdi ve beni hemen Amine'nin evine götürdü. Ben O'nu ancak, başkasını bulamadığım için almıştım. Eşyalarımızın yanına döndük. Kucağıma alıp Onu emzirmek istediğimde memelerimden dilediği kadar süt geldi. Hem O, hem de süt kardeşi doyasıya emdiler ve uyudular. Halbuki, bundan önce bizim çocuk, kendisiyle birlikte bizi de hiç uyutmamıştı.
Kocam kalkıp o yaşlı ve sütsüz devemizin yanına vardığı zaman, onun da memelerinin sütle dolu olduğunu gördü. Ondan içeceği kadar süt sağıp içti, kendisiyle birlikte ben de içtim. Her ikimiz de doyduk. Bambaşka, hayırlı bir gece geçirdik. Sabaha çıktığımız zaman, kocam,
- Vallahi, ey Halime! İyi bil ki, sen mübarek bir çocuk almış bulunuyorsun!
dedi. Ben de,
- Vallahi, ben de öyle olmasını umuyorum.
dedim. Sirer vadisinde yol arkadaşlarımıza yetiştik. Kadınlar,
- Ey Halime ne yaptın?
- Vallahi, hayrı ve bereketi en büyük çocuğu görüp aldım!
- O kucağındaki, Abdulmuttalib'in oğlu mu?
- Evet.
diye cevap verdiğimde kadınların bir kısmının kıskandıklarını gördüm. Merkebim, öyle hızlı gidiyordu ki, hepsinin önüne geçti. Kafiledeki merkeplerin hiç biri ona yetişemediler. Nihayet arkadaşlarım bana,
- Ey Ebu Züeyb'in kızı! Yazıklar olsun sana! Biraz durup bizi beklesene! Gelirken üzerine bindiğin merkep bu değil mi?
demeye başladılar. Sonunda, Beni Sa'd yurtlarındaki evlerimize vardık. Ben, Allah'ın yarattığı yerlerden, Beni Sa'd yurdundan daha kurak bir yer olduğunu bilmiyorum. Fakat çocuğu yanımıza getirdiğimizden beri koyunlarımız, akşamları karınları tok ve memeleri sütle dolu olarak dönmeye başladılar. Halbuki, hiç kimse koyunlarını sağıp içecek süt bulamıyordu. Hatta çevremizde bulunanlar, çobanlarına,
- Yazıklar olsun size! Koyunlarımızı Ebu Züeyb'in kızının çobanı nerede yayıyorsa, sizde onunla birlikte yaysanıza!
diye çıkışmaktaydılar. İki yılı doldurduğu zaman, oldukça iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu. Onu annesine götürdük. Ama, gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, yanımızda bir süre daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk. Amine'ye,
- Oğlunu iyice büyüyünceye kadar yanımızda bıraksan iyi olur. Çünkü ben O'nun Mekke vebasına yakalanmasından korkuyorum.
dedim. Bu hususta o kadar ısrar ettim ki, sonunda O’nu yanımızda bırakmaya razı oldu.
Göğsünün Yarılması
Süt annesi Halime Hatun, yemin ederek der ki:
Muhammed (sas), süt kardeşi Abdullah ile birlikte, evlerimizin arkasında, küçük kuzularımızın yanında bulundukları sırada, Abdullah, telaş ve heyecanla koşarak bize geldi.
- Üzerlerinde beyaz elbiseler bulunan iki adam, Kureyşli kardeşimi tutup yere yatırdılar, karnını yardılar. Şimdi de, O'nun içini karıştırıyorlar!
dedi. Ben ve babası hemen oraya doğru gittik. Kendisini ayakta ve yüzü sararmış halde bulduk. Ben hemen tutup bağrıma bastım. Babası da sarıldı.
- Sana ne oldu yavrucuğum?
- Beyaz elbiseli iki adam beni yatırdılar, karnımı yardılar. Karnımda bilmediğim bir şey aradılar!
diye cevap verdi. Birlikte çadırımıza döndük. Süt babası Haris, bana,
- Ey Halime! Ben bu çocuğun başına bir felaket gelmesinden korkuyorum. Başına bir şey gelmeden, Onu, ailesine götürüp teslim et!
dedi.
Bu olay, Muhammed (sas) dört-beş yaşlarında iken meydana gelmiştir. Bir keresinde sahabelerden bazıları, 'Ya Resulallah! Bize kendinden bahset.' dediklerinde, 'Olur!' demiş ve şöyle anlatmıştır:
Ben atam İbrahim'in duasıyım. İsa'nın geleceğini müjdelediği Peygamberim. Annem de, bana hamile kaldığı zaman rüyasında, Şam köşklerini aydınlatan bir nurun kendisinden çıktığını görmüştü. Ben, Sa'd b. Bekir kabilesinde emzirilip büyütüldüm. O sıralarda, süt kardeşim ile birlikte evlerimizin arkasında, kendimize ait küçük kuzuları otlatıyorduk. Üzerlerinde beyaz elbise bulunan iki adam, içi kar dolu altından bir leğen ile yanıma geldi. Beni tutup göğsümü yardılar, kalbimi çıkardılar. Onu da yardılar, içinden kara ve pıhtılaşmış bir kan pıhtısı çıkarıp attılar. Sonra kalbimi ve karnımı o kar ile iyice yıkayıp temizlediler....
Süt Anneden Ayrılış
Süt annesi Halime Hatun, Muhammed (sav)’i alarak Mekke’ye getirdi ve annesine teslim etti. Bu sırada Muhammed (sas) 5 yaşına gelmişti.
Hz. Peygamber, hayatının ilerleyen dönemlerinde Halime Hatunu hiç unutmadı. Onu gördükçe, "Benim Annem! Benim Annem!" der, kendisine candan saygı gösterir, omuz atkısını yere serip onu oturtur ve bir dileği varsa hemen yerine getirirdi.
Mekke'nin fethinde, Halime Hatun'un kız kardeşi ile görümcesi ziyarete geldiler. Hz. Peygamber, onlardan Halime Hatunu sordu. Vefat etmiş olduğunu öğrenince, gözleri yaşlarla doldu.
Amcası Ebu Talib
Zübeyr ile Ebu Talib, Hz.Peygamberin babası Abdullah ile aynı anneden doğma kardeşlerdi. İki amca, Muhammed (sas)’i yanlarına almak üzere aralarında kura çektiler. Kura, Ebu Talib'e çıktı.
Ebu Talib, bir kaç deveden başka malı olmayan, ailesi ise kalabalık ve onları geçindirmekte sıkıntı çeken bir kimseydi. Fakat yoksulluğuna rağmen sözü dinlenir, emirlerine karşı gelmekten sakınılırdı.
Babası Abdulmuttalib gibi o da Muhammed (sas)'in üzerine titredi. O’nu son derece sever, kendi çocuklarını O'nu sevdiği kadar sevmezdi. O’nu yanına almadan uyumaz, bir yere gitse O’nu da yanında götürürdü. O gelmediği zaman yemeğe başlanmasına izin vermez,
- Durunuz! Oğlum gelsin, hazır olsun!
derdi. Gerçekten de, Muhammed (sas) sofrada onlarla birlikte bulunmazsa, doymazlardı. Bu yüzden de Ebu Talib, yeğenine,
- Sen, hiç şüphesiz, mübareksin!
derdi.
Farklı Bir Çocuk
Dadısı Ümmü Eymen şöyle diyor :
Resulullahın gerek çocukluğunda, gerek çocukluğundan sonra, ne açlıktan, ne de susuzluktan şikayet ettiğini görmedim. Günlerin çoğunda, sabahleyin biraz zemzem içer, kendisine yiyecek vermek istediğimiz zaman da 'İstemem, ben tokum' derdi. Amcasının çocukları, sofraya konulan yemeğe hemen uzandıkları halde, O uzanmaz, yemek yenme zamanını beklerdi.
Yengesi Fatıma Hatun
Yengesi Fatıma Hatun da, faziletli, iyi halli bir kadındı. Vefat ettiği zaman, Hz. Peygamberin gözlerinden yaşlar süzülmüş;
- Bugün, Annem vefat etti.
buyurup, kendi gömleğini ona kefen olarak sarıp cenaze namazını kıldırmış, gömüleceği kabrin içine inip biraz yanının üzerine uzandıktan sonra onu indirmiştir.
- Biz senin, böyle yaptığını hiç görmedik!
diyenlere,
- Ebu Talib'ten sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiç bir kimse yoktur! Ahirette Cennet elbiselerinden elbise giymesi için, ona gömleğimi sardırdım. Kabre ısınması, alışması ve kabir sıkışının hafiflemesi için de oraya kendisiyle birlikte uzandım.
buyurmuş, şaşıranlara da şöyle cevap vermiştir:
- O beni doğuran annemden sonra annemdi. Kendi çocukları aç durup suratlarını asarlarken, önce benim karnımı doyurur, saçımı tarar ve gül yağları ile yağlardı. O benim Annemdi.
Çobanlık
Muhammed (sas), küçük yaşta, amcasının mali durumunun kötü olması dolayısıyla geçimine katkıda bulunmak için, ücret karşılığı çobanlık yapmaya başladı. Ebu Hureyre daha sonra Hz. Peygamber ile sahabeleri arasında geçen bir konuşmayı şöyle nakleder:
Resulullah, dünyada çobanlık yapmamış peygamber olmadığını söyledi. Bunun üzerine sahabeleri sordu:
- Sen de çobanlık yaptın mı, ya Resulallah?
- Evet.
Muhammed (sas), amcası Ebu Talib’in yanında büyüyüp gidiyordu. Henüz peygamberlikle şereflenmemişti ama kötülük yapmasına da izin verilmiyordu.
Ayıplardan Uzak Tutulması
Hz. Peygamber kendisi anlatıyor:
Kureyş çocukları ile birlikte, oyun oynamak için, bir yerden bir yere taş taşıyorduk. Her birimiz belindeki örtüyü boynuna bağlamış, taşı onun üzerinde taşıyordu. Ben de, onlarla birlikte aynı şekilde davranıyordum ki, görmediğim birisi, ansızın ağrıtıcı bir yumruk indirip,
- Örtünü beline bağla!
dedi. Ben de hemen örtümü belime bağladım. Arkadaşların arasında, yalnız ben, belimde örtü olduğu halde, boynumda taş taşıyordum.
Yine çocukken, başka bir sefer de, Ebu Talib Zemzem kuyusunu onarıyor, Muhammed (sas) de amcasına taş taşıyarak yardım ediyordu. Amcası Abbas’ın,
- Kardeşimin oğlu! Şu örtünü çözsen, omuzlarının üzerine koysan da öyle taşısan ya!
demesi üzerine. örtüsünü çözüp omuzlarının üzerine koyar koymaz kendisinden geçti. Ebu Talib’e,
- Oğlunun yanına git! Üzerine baygınlık geldi!
dediler. Kendisine geldiği zaman, Ebu Talib baygınlığının sebebini sordu. Muhammed (sas)’in cevabı şu oldu:
- Beyaz elbiseli birisi gelip, bana ‘Örtün! Örtün!’ dedi.
O günden sonra kendisi hiç bir zaman çıplak görülmedi.
Günahlardan Uzak Tutulması
Hz. Ali’nin Hz. Peygamber’den rivayetine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ben cahiliye devrinde herkesin yaptığı bir işi yapmayı iki kere denediysem de, her ikisinde de bundan alı konuldum.
Bir gece, Mekke’nin yukarı taraflarında, Kureyş’ten bir gençle birlikte koyunlarımızı otlatıyorduk. Arkadaşıma, ‘Eğer, koyunlarıma bakarsan, ben de diğer gençler gibi, Mekke’ye gidip gece sohbetlerine katılayım.’ dedim. Arkadaşım da kabul etti. Mekke evlerinden ilk evin yanına geldiğim zaman, defler, düdükler, ıslık sesleri duydum. ‘Nedir bu?’ diye sordum. ‘Filan erkek, filanca kadınla evleniyor.’ dediler. Hemen oturup onlara bakmaya başladım. Derken Allah kulaklarımı kapadı, uyuya kalmışım. Beni ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi. Hemen dönüp, arkadaşımın yanına geldim. ‘Ne yaptın?’ diye sordu. ‘Hiç bir şey yapmadım.’ dedim, sonra da başımdan geçenleri ona anlattım.
Başka bir gece, yine arkadaşıma aynı şekilde ricada bulundum. O da yine kabul etti. Mekke’ye geldiğimde, geçen gece duyduğum seslerin benzerlerini yine duydum. Hemen, oraya çöküp bakmaya başladım. Yine, Allah (cc) kulaklarımı tıkadı. Vallahi, beni ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi. Uyanınca, hemen arkadaşımın yanına döndüm. Bundan sonra Allah, beni peygamberlikle şereflendirinceye kadar hiç bir kötülüğe teşebbüs etmedim.
Şirkten Uzak Tutulması
Hz. Peygamberin dadısı Ümmü Eymen anlatıyor:
Kureyşliler, tapınmak için Buvane putunun yanında yılda bir gün toplanırlar, geceye kadar törenler yaparlardı. Ebu Talib, bayram için hazırlanmış, Muhammed (sas)’e de hazırlanmasını söylemişti. Fakat Muhammed (sas) bundan kaçınınca hem Ebu Talib’in hem de diğer akrabaların, son derece kızdıklarını gördüm.
- İlahlarımızdan yüz çevirmek anlamına gelen bu davranışından dolayı, bir felakete uğramandan korkuyoruz.
diyerek o kadar ısrar ettiler ki, Muhammed (sas) yanlarında gitmek zorunda kaldı. Bir süre gözden kayboldu, sonra korkudan benzi sararmış halde dönüp yanımıza geldi. Akrabaları sordular:
- Senin başına ne felaket geldi?
- Bana cin dokunmasından korkuyorum.
- Allah, Seni şeytanla müptela kılmaz. Sende iyi haslet ve meziyetler var. Söyle bakalım, görmüş olduğun şey nedir?
- Ben, bu putun yanına yaklaştıkça, beyaz ve uzun boylu bir adam ortaya çıkıp bana, ‘Ey Muhammed! Geri dön! Sakın ona el sürme!’ diye bağırıyordu.
diye cevap verdi. Artık, kendisine peygamberlik gelinceye kadar, onların bayramlarına ve törenlerine katılmadı.
Hz. Ali’nin bildirdiğine göre, bir keresinde Hz. Peygamber, kendisine sorulan sorulara şöyle karşılık vermişti:
- Sen hiç puta taptın mı?
- Hayır!
- Sen hiç içki içtin mi?
- Hayır! Ben, Kitap ve İmanın ne olduğunu bilmiyorken bile, Kureyşlilerin küfür üzerinde bulunduklarını bilmekten uzak kalmamışımdır.
Mekkelilerin keçilerini birkaç kırat (1/10 dinar) karşılığında gezdirirdim.
Şam Yolculuğu
Muhammed (sas) 12 yaşındayken Mekke'den Şam'a bir ticaret kervanı hazırlandı. Ebu Talib de kervana katılacaktı. Herkes yola çıkanları uğurlamaya gelmişti. Ebu Talib'in yeğenine karşı sevgi ve şefkati çoktu.
- Sen de gelir misin?
diye sordu. Fakat diğer akrabalar yaşının küçüklüğüne, yolculuğun zorluklarına ve gideceği yerlerdeki hastalıklara dikkat çekerek, Muhammed (sas)’in bu yolculuğa çıkmasını uygun bulmadılar. Ebu Talib, söylenilenleri haklı bularak teklifinden vazgeçiyordu ki yeğeni ağlamaya başladı:
- Ey kardeşimin oğlu! Sana ne oldu? Herhalde seni geride bıraktığım için ağlıyorsun?
- Ey amca! Sen beni kime bırakıyorsun? Benim ne babam var, ne annem!
Bu söz üzerine Ebu Talib etkilendi. Yeniden fikrini değiştirdi.
- Vallahi, Seni de yanımda götüreceğim. Hiç bir zaman ne O benden ayrılacak, ne de ben O’ndan ayrılacağım!
Kervan bir süre ilerledikten sonra Busra denilen yerde konakladı. Konaklanan yerin yakınında bir manastır bulunuyordu. Kervandaki bazı gariplikler manastırın rahibi Bahira'nın dikkatini çekmişti. Rahip Bahira, yemekler yaptırarak kervandakileri yemeğe davet etti.
- Sizin için yemek hazırlattım. Küçük, büyük, köle, hür, hepinizin yemekte hazır bulunmanızı rica ediyorum.
Hepsi gelip sofraya oturdular. Yalnız, Muhammed (sas), yaşça en küçük olduğu için, ağacın altında, yüklerin yanında bekçi olarak bırakılmıştı. Bahira, gelenleri süzdü fakat aradığını görememişti.
- Ey Cemaat! Sizden yemekte hazır bulunmayıp geride kalan kimse var mı?
- Bir çocuktan başka kimse geride kalmadı. O da eşyalarımızı bekliyor.
diye cevap verdiler. Bahira, O’nun da gelmesi için ısrar etti. Davetliler yemeklerini yerken, Bahira gelen küçük çocuğu süzüyordu. Yemek bitip de dağılma vakti geldiğinde, Bahira Muhammed (sas)’in yanına yaklaştı ve kendisine bazı sorular sormak istediğini söyledi. O’na, uykudaki hallerine, hayatına ve işlerine ait sorular yöneltti. Soruları tamamladıktan sonra, Ebu Talib'in yanına geldi:
- Bu çocuk senin neslinden midir?
- Oğlumdur!
- O senin oğlun değildir! Babasının sağ olmaması gerekir!
- O benim kardeşimin oğludur.
- Babasına ne oldu?
- Annesi buna hamile iken babası öldü.
- Doğru söyledin!
- Annesi ne yaptı?
- Öldü!
- Doğru söyledin! Kardeşinin oğlunu memleketine geri götür. Yahudilerin O’na zarar vermesinden de sakın! Eğer, O’nu görüp de, benim O’nda bulunduğunu anladığım şeylerin O’nda bulunduğunu anlayacak olurlarsa, muhakkak, O’nu öldürmeğe kalkışırlar. O’nu, Şam'a götürecek olursan, artık hiç bir zaman O’nu ev halkına kavuşturamazsın. İyi bil ki, ben üzerime düşen vazifeyi yerine getirmiş bulunuyorum.
Ebu Talib, Rahip Bahira'nın tavsiyesi üzerine, mallarını Busra’da sattı ve Şam'a gitmeden, yeğeni ile birlikte Mekke'ye geri döndü.
Sefer
20-25 yaşlarına geldiğinde Hz. Muhammed (sas)’in üstün meziyetleri ve ahlakı, bütün Mekke halkı tarafından bilinir hale gelmiş; dürüstlüğü, doğruluğu, fedakarlığı ve yardımseverliğinden her yerde bahsedilmeye başlanmıştı.
Hatice, Kureyşin soylu ve zengin kadınlarından biriydi. Daha önce evlenmiş ve eşi vefat ettiği için dul kalmıştı. Namusluluğu ve güzel ahlakı yüzünden Tâhire (temiz) lakabıyla bilinirdi. Ticaretle uğraşırdı. Güvendiği kimselere sermaye verip ticaret yaptırır, ticaret sonucunda da elde edilen kazancın bir kısmını onlara verirdi. Muhammed (sas)’in doğruluğunu ve güvenilirliğini duymuştu. Şam’a gidecek ticaret kervanının sorumluluğunu alması için Ebu Talib aracılığıyla Muhammed (sas)’e teklif götürdü. O da teklifi kabul etti.
Muhammed (sas), Hatice’nin kölesi Meysere ile birlikte, ticaret kervanının başında, Şam’a doğru yola çıktı. Götürülen mallar pazarda satıldı ve Mekke’ye götürülmek üzere satın alınmak istenen mallar da oradan satın alındı. Meysere,
- Ey Muhammed! Hatice için kırk yıl ticaret yapsaydık, Senin yüzünden elde ettiğimiz şu kazançtan daha fazla bir kazanç sağlayamazdık.
diyordu. Kervan Mekke’ye geri döndü.
Evlilik
Meysere, yol boyunca Muhammed (sas)’deki olağan üstülüklere ve güzel ahlaka şahit olmuş, kalbinde Ona karşı derin bir sevgi uyanmıştı. Gördüklerini Hatice’ye uzun uzun anlattı.
Nefise bint-i Ümeyye şunları anlatıyor :
Hatice, işini bilir ve sıkı tutar, sağlam karakterli ve şerefli bir kadındı. Kureyş kadınlarının soy sopça en seçkin ve üstünü, şerefçe en büyüğü, mal bakımından en zenginiydi. Bunun için, kavminin her erkeği onunla evlenebilmek için servetini saçardı. Hatice, Şam ticaretinden döndükten sonra, kendisiyle evlenmek isteyip istemeyeceğini anlamak üzere, beni Muhammed (sas)’e gönderdi. Aramızda şu konuşma geçti:
- Ey Muhammed (sas)! Seni evlenmekten alı koyan nedir?
- Elimde param yok. Ben nasıl evlenebilirim?
- Eğer, sana evlenme masrafı sağlansa, güzelliğe, mala, şerefe ve dengine davet olunsan, kabul eder misin?
- Kim bu kadın?
- Hatice!
- Bu sence benim için nasıl olabilir?
- Orası bana düşen vazife!
- O halde ben dediğini yaparım.
Hemen gidip, durumu Hatice’ye bildirdim.
Hatice, Nefise Hatun aracılığıyla yaptığı yoklama sonucu, Muhammed (sas)’in kendisi ile evlenmeye razı olacağını anlayınca, “Kavminin içinde en faziletli, en emniyetli, en güzel huylu ve en doğru sözlü olduğun için seninle evlenmek istedim. Amcam Amr bin Esed’e gelip beni iste!” diye haber gönderdi. Kısa bir süre sonra da nikahları kıyıldı. Bu sırada Hatice 40, Hz. Muhammed (sas) ise 25 yaşlarında bulunuyorlardı.
1 erkek ve 4 kız çocukları dünyaya geldi. İlk doğan çocukları Kasım oldu. Arap geleneklerine göre kişi doğan ilk erkek çocuğunun adıyla künyelenirdi. Bu yüzden, Hz. Peygamber Ebulkasım olarak da isimlendirilmiştir. Fakat Kasım iki yaşında vefaat etti. Ardından sırayla Zeynep, Rukayye, Ümmü Gülsum ve Fatıma doğdular. Fatıma’nın doğumu peygamberlikten 5 yıl önceye rastlar.
Hz. Peygamber ile Hz. Hatice 15 yılı peygamberlikten önce, 10 yılı da peygamberlikten sonra olmak üzere 25 yıl aynı yastığa baş koydular. Mutlu ve örnek bir evlilikleri oldu. Evlilikleri Hz. Hatice’nin vefatıyla son buldu. Vefat ettiğinde Hz. Hatice 65, Hz. Peygamber ise 50 yaşlarındaydı. Hz. Peygamber, Arap geleneklerinde yaygın olmasına rağmen, hayattayken ondan başka bir kadınla evlenmedi.
Ticaret Ahlakı
Hz. Muhammed (sas) evlendikten sonra da ticarete devam etti. Peygamberliğinden önce kendisiyle ortak iş yapan Kays ibn Said, iş ahlakı hakkında şu bilgileri veriyor:
Şayet seyahate giderken kendisine bir mal versem, dönüp geldiğinde, beni tamamen memnun edecek şekilde hesap görmeden evine çekilip gitmezdi. Aksine, benim çıktığım seferlerde O bana bir şey verecek olsa, döndüğümde bütün arkadaşlarım kendi işleri ile ilgili haberleri sordukları halde, Muhammed (sas) bana sadece sağlığımı ve halimin iyi olup olmadığını sorardı.
Zeyd
Hz. Muhammed (sas)’in, peygamber olmadan önceki güzel ahlakının en güzel delillerden birisi de Zeyd bin Harise ile ilgili yaşananlardır.
Zeyd 8 yaşlarındayken, bulundukları yer başka bir kabilenin atlılarının baskınına uğradı ve esir düştü. Baskını yapanlar Zeyd’i Ukaz panayırına getirdiler ve satışa çıkardılar. Hatice’nin yeğeni onu görüp satın alarak halasına hediye etti. O sırada Hatice, Hz. Muhammed (sas) ile evli bulunuyordu. Hatice Zeyd’i eşine bağışladı. Muhammed (sas) de onu azad ederek özgürlüğüne kavuşturdu. Zeyd artık onların evinde, özgür bir insan olarak yaşamaya başlamıştı.
Zeyd’in babası Harise, oğlunun baskıncılar tarafından kaçırılışına çok üzülmüş ve her yerde onu aramaya başlamıştı. Kabilelerinden bir adam Zeyd’i Mekke’de görünce tanıdı ve haberi babasına yetiştirdi. Babası Harise ve amcası, yanlarına oğullarını kurtarmak için gerekli olan parayı da alarak yola çıktılar.
Mekke’ye geldiklerinde doğruca Hz. Muhammed (sas)’i buldular ve konuşmaya başladılar :
- Ey Abdullah’ın oğlu! Ey Haşim’in oğlu! Ey Kureyş kavminin ulu kişisinin oğlu! Sizler Harem halkısınız. Allah’ın evinin yanında esirlerin bağlarını çözer, karınlarını doyurursunuz. Konuklara, açlara yemek yedirirsiniz. Yanında bulunan oğlum için sana geldik. Sen bize lütfet. Oğlumuzun kurtuluş ücreti için insaflı bulun. Sana onun kurtuluş ücretini ödeyelim.
- O kimdir?
- Zeyd.
- Bundan başka bir çözüm yolu olamaz mı?
- Nedir o çözüm yolu?
- Onu çağırırız, seçimde serbest bırakırız. Eğer, sizi tercih ederse kurtulması için ücret ödemenize gerek yok. Fakat, beni tercih ederse, vallahi beni tercih edeni, ben kimseye tercih etmem.
- Sen bize karşı insaflı davrandın, büyük bir lütufta bulundun.
Zeyd’i çağırdılar:
- Bunları tanır mısın?
- Evet, babam ve amcam.
- Sen benim kim olduğumu öğrendin. Seni nasıl koruduğumu, üzerine titrediğimi de gördün. Seni iki taraftan birini tercih etmende serbest bıraktım. İstersen yanımda kal, istersen babanla birlikte git.
- Ben, sana kimseyi tercih etmem. Senin yanında kalacağım.
Zeyd’in babası ve amcası hem çok şaşırdılar, hem de kızdılar:
- Ey Zeyd! Yazıklar olsun sana! Demek sen köleliği, babana, amcana ve ailene tercih ediyorsun!
- Ben, O’nda öyle şeyler gördüm ki, O’na hiç kimseyi tercih etmem ve O’ndan ayrılmam!
Bunun üzerine Muhammed (sas), Zeyd’i Kabe’nin yanına götürdü. Hazır bulunan kişilere, Zeyd’in oğlu olduğunu ve kendisine varis olacağını ilan etti. Zeyd’in babası ve amcası da bunu görünce biraz rahatladılar ve dönüp yurtlarına gittiler.
Ali
O yıl Mekke’de şiddetli bir kuraklık ve kıtlık hüküm sürüyordu. Ebu Talib, ailesi kalabalık fakat malı mülkü az bir kimseydi. Muhammed (sas), en zengin amcası Abbas’ın yanına giderek,
- Ey amca! Biliyorsun ki, kardeşin Ebu Talib’in ailesi çok kalabalıktır. Kıtlık ve açlık felaketine uğradılar. Yanına gidip de konuşalım. Oğullarının birini ben yanına alayım, birini de sen yanına al. Yükünü biraz olsun hafifletelim.
diye teklifte bulundu. Abbas da bu teklife olumlu cevap verdi. Muhammed (sas), Ali’yi; Abbas da Cafer’i yanına aldı. Ali, Ebu Talib’in oğullarının en küçüğüydü. Peygamberlik gelinceye kadar Muhammed (sas)’in yanında kalmaya devam etti.
Kabenin Yeniden Yapılması
Muhammed (sas) bana sık sık meydana gelen sel baskınları Kabe’yi çökme durumuna getirmişti. Kureyşliler, Kabe’yi yeniden inşa etme kararı aldılar. O sırada, Bizanslı bir ticaret gemisi Cidde yakınlarında fırtınaya tutulmuş, karaya çarpıp parçalanmıştı. Gemide Bizanslı bir mimar da bulunuyordu. Geminin haberini alan Kureyş’in ileri gelenleri, kaza yerine gelerek geminin tahtalarını satın aldılar. Mimarın da yardımıyla Kabe’yi yeniden inşa etmeye koyuldular.
Sonunda inşaat tamamlandı. Sıra Hacer’ül Esved adı verilen taşın yerine konmasına gelmişti. Fakat her kabile bu şerefin kendisine ait olmasını istiyordu. İş o kadar büyüdü ki, neredeyse kabileler arasında savaş çıkacaktı. Sonunda orada bulunanların en yaşlısı olan Ebu Ümeyye bir öneride bulundu.
- Eğer kabul ederseniz, ibadet yerinin kapısından ilk giren kişi hakemimiz olsun. Bu konuda ne öneride bulunursa kabul edelim.
Herkes, bu öneriyi beğendi ve kapıdan ilk girecek kişiyi beklemeye başladı. İlk giren kişi Muhammed (sas) oldu. O’nu görenler, sevinçle bağırmaya başladılar:
- O Emin Muhammed’tir. Vereceği karara razıyız.
Durum kendisine anlatıldı. Bir bez parçası getirilmesini istedi. Taşı bu bezin ortasına koydu. Her kabileden bir temsilci, bezin bir ucundan tutup, taşı kaldırdı. Taş yerleşeceği yere gelince de, Muhammed (sas), taşı kendi elleriyle yerine yerleştirdi. O sırada 35 yaşlarına gelmişti. Peygamberliğinden 5 yıl önce herkes O’nun “Emin” olduğuna şahitlik ediyordu.
Mekke toplumunda herkesin güvenini kazanmıştı. Çevresindekiler, mallarını ve kıymetli eşyalarını O’na emanet etmeye başlamışlardı. Bu güven, peygamberlik erişip de bir çok kimse O’nun can düşmanı haline geldikten sonra da devam etti. Bu yüzden, Mekke’den göç etmek zorunda kaldığında, Hz. Ali’yi, kendisinde bulunan emanetleri sahiplerine vermesi için geride bırakacaktır.
ALINTI: iskenderpaşa.com
KUTLU DOĞUM HAFTASI 14-20 NİSAN 2009
-
- Posts: 119
- Joined: 01 Jan 2008, 17:09
- Kan Grubu: 0 (+)
KUTLU DOĞUM HAFTASI 14-20 NİSAN 2009
Men Dakka Dukka
Re: KUTLU DOĞUM HAFTASI 14-20 NİSAN 2009
Allah(cc) razı olsun. Ne güzel niyet, ne güzel iş.
Bu vesile ile; Esad(rha) Hocamızın ara ara okumamızı tavsiye ettiği Asım Köksal(rha) Hocanın, muazzam eseri "İslam Tarihi"ni de okumaya gayret edelim inşallah.
Bu vesile ile; Esad(rha) Hocamızın ara ara okumamızı tavsiye ettiği Asım Köksal(rha) Hocanın, muazzam eseri "İslam Tarihi"ni de okumaya gayret edelim inşallah.
-
- Posts: 754
- Joined: 30 Apr 2008, 20:06
- Kan Grubu: A (+)
- Contact:
Re: KUTLU DOĞUM HAFTASI 14-20 NİSAN 2009
Selamun Aleyküm
Sonsuz şükürler olsun ki bugün ki Kutlu Duğum programımızı gerçekleştirdik.
Organizasyon ve sunum bana ait idi.Haftalarca günlerce gecelerce uğraştım. Emeklerin meyvesini yemek çok güzelmiş
Programımızda şiirler naatler ilahiler ve sohbet vardı.Ayrıca sinevizyon gösterisi de yaptık Olmayacak diye ödüm kopuyordu. İlk kez denedim. Çok güzel oldu hamdolsun..
Hocalarımızın slayt gösterisi de çok beğenildi. Yemeklerimiz de hoştu. Velhasıl herşey gayet güzeldi.Şükürler olsun..
Sonsuz şükürler olsun ki bugün ki Kutlu Duğum programımızı gerçekleştirdik.
Organizasyon ve sunum bana ait idi.Haftalarca günlerce gecelerce uğraştım. Emeklerin meyvesini yemek çok güzelmiş
Programımızda şiirler naatler ilahiler ve sohbet vardı.Ayrıca sinevizyon gösterisi de yaptık Olmayacak diye ödüm kopuyordu. İlk kez denedim. Çok güzel oldu hamdolsun..
Hocalarımızın slayt gösterisi de çok beğenildi. Yemeklerimiz de hoştu. Velhasıl herşey gayet güzeldi.Şükürler olsun..
Kendi bahçesinde dal olamayanın biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.
Re: KUTLU DOĞUM HAFTASI 14-20 NİSAN 2009
Elhamdulillah; Allah(cc) kabul etsin. Daha nice hayırlı programlar yapmanızı(mızı) nasib eylesin. Allah(cc) razı olsun.