mstf wrote:
İlk teravih namazı sonrasındaki düşüncelerinide bilmek isterdim.İlk defa namaz kılacak. Hemde 33 rekat.Birde hatimli bir şekilde kılmış ise...
Dün birçok arkadaşa/kardeşe seyrettirmek nasib oldu. Bunlardan bir tanesi yaklaşık 1,5 senedir “Feyz’u-l Furkan” okuyor. Başka meallerle de karşılaştırıyor. Zaman zaman sorular soruyor. Bilgi ve görgüsü artıyor. Çok çabalıyor.
Dün seyrettikten sonra bana geldi ve :
maneviyat wrote:
''Bütün işaretler baştan beri etrafımdayken kendi işaretime karşı ne kadar kibirli olduğuma inanamadım.''
dedi. Bir müddet sonra tekrar geldi ve :
“Namaza başlamaya karar verdim” dedi. (Beş vakit namazı kastediyor. Yoksa Cuma ve Bayramları kılıyor.) “Ancak rekat sayıları benim için çok fazla. Ağır gelmesinden ve terketmekten korkuyorum. Acaba sadece farzları kılsam olur mu?” diye sordu.
“Buna cevaz veren hocalar biliyorum, tanıştıklarım da oldu” dedim. "Hatta her vakitte 2 rekat kılınmasının dahi 'yeni başlayanlar' için caiz olduğunu söyleyenlere de tanık oldum.” Kendileri ile konuştuğumda “ibadetin bir ucundan başlatmak, namaza yavaş-yavaş alıştırmak, bıkkınlık meydana getirmemek, vs, vs” sebeplerle buna cevaz verdiklerini söylediler. Benim “fetvam” ise şudur, diyemem; çünkü fetvaya ehil değilim” dedim.
Ancak, Yüce Allah (c.c.) Kur’ân-ı Kerîm’de sevgili peygamber efendimizi “en güzel örnek” olarak gösteriyor, “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur”, “O (peygamber) size ne verdi ise, onu alın” buyuruyor. “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” demesi emrediliyor…
“Bizlere şefkat kanatlarını germiş”
bu fetvaların sahibi hocalardan “bize (daha) çok düşkün, çok şefkatli, çok merhametli”,
“sıkıntıya uğramamız kendisine ağır gelen”,
“ayetleri okuyan, bizi tezkiye eden, Kitab’ı ve hikmeti (ve O’nun hükümlerinin uygulanmasını) öğreten ve bilmediklerimizi bildiren, içimizden gönderilmiş bir elçi”ye mi uyarsın.
Yüce Allah (c.c.)
”(Onlar) aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem yapmadıkça, sonra da verdiğin hükümden içlerinde bir sıkıntı (ve şüphe) duymadan, (sana) tam teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar” ve
“(peygamberin) emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir bela gelmesinden yada kendilerine acıklı bir azabın çarpmasından sakınsınlar” buyuruyor dedim. Kafasını kaşıyarak dönüp, gitti. (Bir şey içinden çıkılamaz bir hale gelince ve bir cevabı olmazsa, genellikle böyle yapar.)
3 veya 5 dakika sonra geri döndü ve :
“Peygamber efendimizin kıldığı gibi kılacağım, hemen başlıyorum. İnşaallah sebatlı olacağım” dedi. Elhamdülillah!
“Allah’a ve resulüne çağrıldıkları zaman, mü’minlerin sözü ancak ‘işittik ve itaat ettik’ diyerek teslim olmalarıdır. İşte asıl umduklarına kavuşanlar onlardır. Kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyarak emirlerine uygun yaşarsa, işte asıl kurtuluşa erenler onlardır”
Bu netice belki de Ebu Bekir (Rubin)'in : "Kur'ân-ı bir roman okur gibi değil, sanki bana emrediliyormuş gibi okudum" sözünün sırrı var.
Bu olay üzerine ben de, ona söylediklerimi ve kendi yaşayışımı değerlendirdim :
maneviyat wrote:
''Bütün işaretler baştan beri etrafımdayken kendi işaretime karşı ne kadar kibirli olduğuma inanamadım.''
dedim. İnşaallah ben de eksikliklerim için onun gösterdiği tavrı göstermeye çalışacağım, mücadele ve mücahede edeceğim.
Dualarınızı beklerim.