M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

M. Es'ad Efendi hakkında bilgiler, hatıralar, vs.
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by asım »

Konya'dan Mersin'e de gelmelerini arzu ediyorduk. Kalben çok teşebbüslerde bulunduk. Ancak sekreteri İsmail Bey kesin bir bilgi dönüşü yapmıyordu. Haber yayılmış ve herkes merakla "Çağrı Radyosu"nu arıyordu. Kimseye bir şey söyleyemiyorduk. Daha sonra hocaefendimiz cennetmekân'ın "Peki!" dediğini ancak ne zaman yola çıkacak ve Mersin'de olacaklarının belli olmadığı haberi geldi.

Bu haber bile bizi memnun etti. Nihayet hocaefendimizin Silifke'yi geçtikleri ve Mersin'e doğru geldikleri haber verildi. Radyomuzdan "O geliyor, O geliyor!" ilahisi eşliğinde Hocaefendimizin Mersin'e teşrif edeceklerinin anonsu yapıldı. Yatsı namazını kılacağı ve sohbet edeceği cami, avlusu ve (hatta çevre yollar) dolmuştu.

Buna ihvanımız dahil herkes hayret ettiler. Çünkü normal toplantı ve sosyal faaliyetler bir avuç ihvanımızla yapılabiliyordu. Hocamız rahmetullahi aleyh'in muhibbanı insanlardır dendi. Ancak sonradan anlaşıldıki radyoda yayınlanan sohbetler ve bazılarının sonundaki ders tarifleri sebebiyle birçok insan hocaefendimizden derslenmişler ve hakkını vererek vazifelerini yerine getiriyorlar.

Bugün dahi "kınından çıkmış kılıç" misali efendimiz rahmetullahi aleyh bu faaliyetine devam ediyorlar.

Ertesi gün Mersin'den ayrıldıklarında özellikle dağ köylerinden zamanında haber vermediğimiz ve hocaefendiyi dünya gözü ile göremediği için bize gönül koyan yüzlerce insandan gelen telefonlardan radyodaki kardeşlerimiz bunalmışlar.

Devamını daha sonraki mesajlarda anlatayım (inşaallah)
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by asım »

Akşam bir ihvanımızın (Orhan Gültekin Bey'in) evinde misafir oldular. Sohbet ve nasihatlerini dinledik.

Avrupada ve bölgemizde hatta ülkemizdeki karışıklıklardan bahsolundu. Mutlaka (ruhsatlı) silah temin edilmesi, aile bireylerine atış talimi yaptırılması ve hiç olmazsa hafta sonları ailelerin (koca, hanım, çocuklar ve varsa büyük baba/anneler) kırlara, dağlara gezi düzenlemesini, paslanmış bedenin hareketlenerek ilerde muhtemel gelişmeler karşısında hazır olunması çalışmaları yapılması, mümkün mertebe ihvanın birbirine yakın evlerde oturması, istenmeyen gelişmeler olur ise nasıl davranılması gerektiği vs. üzerinde de durmuşlardı.

Bir ara, sizin burdan Karaman'a dağ yolundan ulaşım var dedi. Bir cevap veremedik. Çünkü ya Silifke-Mut üzerinden gidiyorduk ya da Pozantı üzerinden. Gece döndüğümde beraber kaldığımız, İmam Hatip Lisesi talebesi Karaman/Ayrancı'dan Ali kardeşime durumu aktaradım. O da: "Evet ağbi! Bizim köylüler hep o yolu kullanarak Mersin'e gelir giderler" dedi.

Ertesi gün bazı kardeşlere de durumu anlatınca, bu yolu keşfe karar verdik. Hocaefendimizin mesajlarından sanki bunu yapmamız gerekiyoru anlamıştık. Ben, Feridun Ağbi, yurdumuzda kalan üniversite öğrencisi Gazi Hüsmen kardeşim, Ali ve bir de Sami Efendi'nin (rh.a.) vekillerinden İsmail Amca kapalı kasa bir Skoda ile yola çıktık. (İsmail Amca hal ehli (Yunus Emre (rh.a.) misali) bir yörük kocasıdır. Hocamızın ziyaretlerinde o da bulunmuş, nasihat ve ikazlarını hayretle dinlemişti. Nasıl haberdar oldu bilmiyorum ama, o da, Asım kardeşim ben de gelebilirmiyim deyince kafileye dahil oldu)
Yol daha çok traktör ve kamyonların kullanmasına müsait bir yoldu. Epey zorlu bir yolculuk oldu. Yol boyu ıssız vadiler, yaylalar geçtik. Issız dediysem, birçok yörük obasına denk geldik. Her gören izzet ve ikramda bulundu. Hatta bir ara arabanın lastiği patladı. Mecburen sadece şoför kullandı biz epey bir vakit arkasından yayan yürüdük. Yol boyu kırmızı toprak toz oldu üstümüze işledi. Nihayet bir yörük obasına vardık. Buyur ettiler. Derdinizi halledelim dediler. Tekerde bir delik olduğunu tesbit ettiler. Yörüklerden birisi bir paslı çivi ve halis bal getirdi. Paslı çiviyi bala batırıp deliğe soktu. Daha sonra traktörlerinin arkasına bir aparat takarak tekere hava bastılar. Bunlara ilk defa şahit oluyorduk. Tekerimiz tamir olmuş olarak yola devam ettik.
Karaman'ın Ayrancı ilçesi Çat köyüne çıktık. Köylüler yaylalarına çıkmışlardı. Oraya da gittik. Onlar da izzet ikramda bulundular. Ordan Ayrancı Çat arasındaki bir başka köye geçtik. Bu köydeki mağaralar doğal depo vazifesi görüyordu. Peynir ve yoğurtları yıllarca muhafaza etmek mümkün oluyordu. Aynı şeyin benzeri babamın işi vesilesi ile Ürgüp-Göreme'de de görmüştüm. Mersin'in limonları ordaki doğal (mağara) depolara konulurdu. Üç yıl geçmesine rağmen hala tazeliğini/diriliğini koruyan limonu daha çocukken görmüştüm.
Dönüşümüzü Pozantı üzerinden yaptık. Çünkü gelirken kıpkırmızı olan üst başımızı temizlemiştik. Tekrar tozlanmasına gerek kalmadı diye düşündük.
Hasılı kelam:
1- Cennetmekân hocamızın yaşadığımız çevreyi bizden daha iyi tanıması bize ayrı bir ders oldu. Avustralya için bile gidilmedik, bilinmedik yer bırakmadı dense yalan olmaz deniliyordu.
2- Bu gezide karşılaştığımız yörükler üzerinde çok çalışma yapmamız gerekir aslında. Ankara'da vazifeli iken, askeriyenin kantin raf işlerini de yapıyorduk. Birgün Mersin'de vazife yapmış bir astsubay "Asım bey, devlet Mersin'de ne olmasından korkar, çekinir?" diye sormuştu. Ben de, herhalde Arap asıllı vatandaşlarımızla Kürt asıllı vatandaşlarımızın birbirlerine girmesinden korkar. Çünkü her iki tarafta ortalığı yakıp-yıkmadan çekilmezler deyin ce: "Hayır! Devlet yörüklerin dağdan inmesinden korkar! Böyle bir şey olursa bilinki rejim çok büyük tehlikeye girer." demişti. Yörükler 10 yıllardır sabit/yerleşik hale getirilmeye çalışılıyor ve bunun için çok büyük masraflar yapılıyor. Aslında özgür olmaları ülkemiz için bir talihtir diye düşünüyorum.
3- Hocamızın başta naklettiğim nasihatlerine büyük çapta uyulmasının daha sonra faydası görüldü. Bizler farkına vardık veya varamadık ama Türkiye'yi bir mezhepsel diktatörlük haline getirmek isteyenlerin çabası önlendi. En azından daha sonra uygulamak üzere rafa kaldırmalarına vesile oldu. Hatırlanır ise Muhsin Yazıcıoğlu meclis kürsüsünden, "Evet Türkiye İran olamaz; amma Türkiye Suriye de olamaz!" demişti. Hem dindar müslümanların silahlanması, bu tür bir oyunun sahneye konulması durumunda mukavemet gösterme azmini hissettirmesi ve bunu uygulamaları ile izhar etmesi, Silahlı Kuvvetlerdeki akl-ı selîm sahibi komutanların ellerini de kuvvetlendirmiş ve ülkemiz bir rejim dejişikliğinden kurtulmuştu.
4- Avamdan, sade bir hayat süren insanlardan olmamız hasebiyle, bazı bilgi ve dökümanlara ulaşmamız ve bunları layık-ı vechile değerlendirmemiz mümkün değil. Cemaatleşme/kurumlaşma burada önem arzediyor. Tabi cemaat ve kurumun etkisi de, cemaat/kurum liderine bağlılıkla direkt bağlantılı oluyor.
5- Neyse, şunu söyleyeyim yörüğün tamir ettiği lastikle 3-4 ay daha dolaştım, işin sıkışıklığından gerçek bir tamirciye götürememiştim. Götürmesem belki daha uzun süre de kullanabilirdim.
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by asım »

Tarsus'ta oturan (aslında Osmaniye'li) bir ihvan kardeşimiz bir seyahatlerinde hocaefendimizi evinde ağırlamak için çok çaba sarfetti. Her gelişlerinde evlerinde ağırlayan ihvan kardeşlerimiz hocaefendimizin konaklayacağı evin (diğer ihvanlardan bir kısmını da ufak çaplı sohbetler için ağırlamaya ve kadın-erkek ihtilatına imkan vermeye) daha müsait olması gerektiğini (oysa kendi evinin hem küçük ailesinin hem kalabalık olduğunu) söyleyerek (nazikçe) karşı çıkıyorlardı. Neticede : gelen haber Adana-Maraş'a geçmeden önceki son geceyi o kardeşimin evinde geçirileceğine dairdi.
O akşam Tarsus'ta oturan kardeşimizinde dahil olduğu bir değerlendirme toplantısı yapıldı. Tarsus'ta oturan kardeşimiz: "evinde hocaefendimizi ağırlayacağını, ancak yeni bir yatak, yatak takımı, yorgan, banyo takımı vs. gibi bir çok şeyin yeni olmasını arzu ettiğini, hocaefendimizi kendi kullandıkları şeylerle (her ne kadar temiz ve bakımlı olsalar bile) ağırlayamayacağını ve kendi durumunun da bilindiği gibi iyi olmadığını söyleyerek, evinin hocaefendimizi ağırlamaya müsait hale getirilmesini istedi.
İhvanımız kızmakla gülmek arasında bir tavırla toplantıyı sürdürdüler. Ertesi gün denilenler yapıldı. İlk gün Mersin'de konaklayan hocaefendimiz ikinci gün akşamki sohbetten sonra da Tarsus'a geçip kardeşimize misafir oldular. Ertesi günde yola devam edildi.
Mersin'deki sohbette hocaefendimiz (rh.a.), Abdullah ibn-i Mübarek (rh.a.) hazretlerinden bahsettiler. Bir senesini ticaretle, bir senesini ilimle ve bir senesini de cihadla geçirdiğini söylediler. Tarsus çayı yanındaki alanda bir Hristiyan Şovalye ile olan mücadelesini ve sonrasında Hristiyan Şovalye'nin müslüman oluşundan bahsettiler. Hatta "Tarsus'a Abdullah ibn-i Mübarek ile ilgili bir anıt dikilse yeridir" dediler. O zamanlar kendi aramızdaki istişarede cennetmekân hocamızın bu sözünden Tarsus'a bir kütüphane veya kültür merkezi kurmamızın gerekliliğine karar kılmıştık. Ancak imkanlar zannedersem bir çeşme yaptırmaya yetmişti.
Hatırladığım ikinci hususu ise kardeşimiz anlatmıştı, sabah namazı çıkışında. Hocaefendimizi misafir etmişler. Efendimiz (rh.a.) çocuklarıyla da ilgilenmiş ve kendi odalarını hocaefendimiz ve annemize tahsis etmişler. Kendileri çocukların odasına çekilmişler. Yalnız, hocaefendimiz eve geldiğinde tabii izzet ikramda bulunmuşlar ve odalarına çekildiklerinde de onlarda (ses gürültü olmasın ve rahatsızlık vermeyelim düşüncesi ile ortalığı ve mutfağı dağınık bırakmışlar). Sabah kalkıldığında hocaefendimiz (rh.a)'in hanımlarının/annemizin mutfağı salonu toplamış, temizlemiş olduklarını görmüşler.
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
Abdüllatif
Posts: 1556
Joined: 28 Jul 2007, 15:32
Kan Grubu: AB (+)

Yemek Tarifleri

Post by Abdüllatif »

Evet,
Annem az önce Karnıbahar Kızartması yaptı; afiyetle yedik..
Ne alaka diyeceksiniz...

Karnıbahar Kızartması hocaefendimizin çok sevdiği yemeklerden biridir. Aktarmak istedim.
Nasıl yapıldığını merak edenler, Google'den arayabilirler: karnıbahar kızartması

İkinci yemeğimiz: Sucuk...

Hocaefendimiz sucuğu nasıl yaparmış?
Babama bir arkadaşı anlatmış, hocaefendinin nasıl sucuk pişirdiğini:

Önce sucuklar tavaya konur ve üstünü örtecek kadar su ve biraz yağ konur (Yağ sucuğun yağlılık derecesine göre ayarlanmalı). Kapağı kapatılır ve suyunu çekene kadar pişirilir. Suyunu çeken sucuklar, biraz da yağda kavrulur...

Sonuçta yumuşak ve oldukça leziz bir sucuk elde edilir.

Üçüncü yemeğimiz de ekmek ovması (oğmacı).
Müsaadenizle onu da hocamız kendisi anlatsın. :)

[align=center]http://video.google.com/videoplay?docid=-7299530866150471543[/align]
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by asım »

selamün aleyküm!

e-posta adresime bir mesaj gönderen kardeşimiz :
" SA abi bu mevzuu bir şekilde bana ulaştı, bende okuduktan sonra zikrullah grubuna gönderdim. Gruptan bazı kişiler burda İsmi Geçen yıldırım beye ulaşmışlar ve cenaze namazındaki oalyın doğru olup olmadığını sormuşlar oda doğru değil falan demiş.Yıldırım bey .......de çalışıyormuş ve ...........ile arkadaşlığı varmış. O da böyle bişey yok demiş. Beni bir arkadaş aradı düzeltme göndersen falan gibi bir şeyler söyledi ne dersiniz?"
diye yazmış.

Aşağıdaki şekilde kardeşimize cevap yazdım. Cevabımın burda da belirtilmesinde fayda gördüğüm için aşağıda naklediyorum. Bahse konu yazıda Yıldırım Bey'den duyduklarımı ve bunlardan hatırladıklarımı kırmızı renk ile ayrıca gösterdim.

"ve aleyküm selam

Yıldırım bey, .......... vazifesinde birkaç yıldır. Ben 1999 sonunda Mersin'den Ankara'ya ve 2004'de de Kayseri'ye geldim. Başlarda daha sık son üç yıldır da daha seyrek olarak memleketime gidiyorum.

Geçtiğimiz senelerde Mersin'de düzenlenen Hocaefendimizi anma toplantısına konuşmacı olarak davet etmişlerdi. Hocaefendimizin İslam ve tasavvuf anlayışı konusunda konuşmuştum. Yıldırım bey de, hatıralarından anlatmışlardı. Evden camiye bölümü Yıldırım beyin anlattığı kısımdır. Yazınızda bu bölüme bir itirazının olmadığı da anlaşılıyor.

Cenaze namazı kısmı ise benim şahid olduğum bir olaydır. Gördüğüm kısımlarda "söyledi", "geçtiler", "kılındı", "edildi", "taşıdılar" diye yazmışım.
Bizzat içinde bulunmadığım kısımlarda (gerek Yıldırım Beyin ve gerekse cenazeye iştirak edenlerin naklettiklerini) ise "demişler", "kılmış", "etmişler", "dememişler", "kılmışlar", "görüyormuş", "vasiyet etmiş", "görememişler", "anlatmışlar" diye yazmışım.

Cennetmekân hocamız (rh.a.)'in cenaze namazı esnasında giymesi için o zamanki sekreteri İsmail Özlü bey arabadan hocamızın cübbesini ve sarığını getirdiğini, imamın buna itiraz ettiğini, bunun bize çok dokunduğunu ancak hocaefendimizin safa geçerek işin ilerlemesine mani olmasını bizzat yaşadığım için :

- Ya Yıldırım bey bu süre zarfında namaz sonrası proğramın işleyişi ile ilgili olarak başka bir meşguliyette idi
- Ya ben olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatıyorum (Allah'a sığınırım)
- Ya ben artış yaş ilerlediği için bazı şeyleri karıştırıyorum (Allah'tan afiyet dilerim)

başka bir şıkkı söylemek ise kötü bir zanda bulunmak olur (Allah'a sığınırım)

Hemen her tabakadan insanın bulunduğu topluluklara (Adam olmayan yerde keçiye "Abdurrahman Çelebi" hesabı, sohbetlerde bulundum. Belki hemen tamamında denk bir yer getirip :
"Kerametin asıl olmadığını, bunun bizzat keramet gösterenin kendi güç ve kuvvetinden değil, Cenab-ı Hakk'ın dilemesi ile meydana geldiğini; kadim tasavvuf kitaplarında "bir insanın su üstünde yürümesi, havada uçması, aynı anda birkaç yerde görülmesi, ... gibi olayların onun kamil mü'min ve/veya evliya olduğunun işareti sayılamayacağını, asıl kerametin şeriat üzerine bir hayat sürüyor olması olduğunu" hep anlatmış bir kardeşinizim.
Vakıf olduğum ve kendisine çok itimat ettiğim kardeşlerimden duyduğum nice kerametli hallerini bile "asıl olan müridin şeyhi ile öğünmesi değil, şeyhin müridleri ile öğünmesi" olduğu bilinci ile aktarmamış ve muhafaza etmiş bir kardeşinizim.
Düzeltme isteyen kardeşlerimiz için arzu ederseniz bu yazdıklarımı nakledebilirsiniz.

Aynı yerde, aynı anda bir arada olan insanların niceleri nice şeye şahit olurlar da diğerleri hayret edebilirler. Hayret eden bu insanların müşahade eden diğerlerine "yok böyle birşey" demesi uygun olmasa gerektir.
Yüce Allah (c.c.), yanlış olduğunu düşündüğümüz hususlarda düzeltme faaliyeti yaparken bile, kesin ifadeler yerine "benim bilgim dahilinde değil", "böyle bir şeye şahit olmadım" diyebilme olgunluğunu göstermeyi nasib eylesin.

Ayrıca size mesajınız için teşekkür ederim. Bu olayı duyup da itirazı olan bir kimsenin, olayı nakleden kimseye bunu sorabilmesi büyük bir erdemdir. Aksi halde, insanın aklında ve nihayetinde kalbinde beliren ve yerleşen şeyler kardeşlik ilişkilerini zedeler ve haksız buğza yol açabilir.

Yüce Allah (c.c.)
bize hakk'ı hakk olarak göstersin, ona tabi kılsın; batılı batıl olarak göstersin ve ondan kaçındırsın;
nihayetinde sevdiği bir hayat sürerek, sevdiği bir halde huzuruna vardırsın,
peygamber efendimiz (s.a.v.) ile, hocalarımızla, ebrar ve ahyarla bir arada cennet ve cemaliyle müşerref eylesin.
(Âmin) "


asım wrote:Maraş'a yaptıkları bir ziyaretleri esnasında :

Ezan okunurken ev sahibine : "Yıldırım Bey! Maraş'ın büyük camii'ne gidelim" demişler. Arabalara binilmiş.

Yıldırım bey, Maraş'ın büyük camisi diye "Cami-i Kebîr'e" direksiyon kılmış. Ezan da yarılandığı için biraz da yetişme gayreti ile yola devam etmişler.

Cennetmekân hocamız (rh.a.) bir ara : Yıldırım Bey! Maraş polisi hep sizin tanıdıklarınız herhalde" demişler. Yıldırım bey, sükut etmiş "Evet" veya "Hayır" dememişler. Neticede camiye ulaşılmış.


Namazdan sonra cenaze namazı olduğu bildirilmiş. Cemaat hocamızı (rh.a.) cenaze namazı kıldırmak için davet etmişler. Ancak, (sonradan iflah olmaz partili/partizan olduğunu öğrendiğimiz) cami imamı bunun kendisinin vazifesi olduğunu ve cenaze namazını kendisinin kıldıracağını söyledi. Bunun üzerine hazirun hoca ile cedelleşme temayülü gösterince hocaefendimiz sükuneti sağlayıp safa geçtiler. Müteveffa hanımın cenaze namazı kılındı, dua edildi, hocaefendimiz de bir müddet taşıdılar.

Daha sonra hikmetler belli oldu :
1- Yıldırım Bey'e ihvan kardeşler : "Yâ Yıldırım ağbi! O ne süratti öğle, ne ışık dinledin ne polis" demişler. Yıldırım Bey : "Meğer hocaefendimiz beni kibarca ikaz ediyormuş" dedi.
2- Müteveffa hanım yaklaşık bir aydır başka bir vilayette tedavi ve bakım görüyormuş. Ancak ölmeden önceki gün "Ben ölürsem beni Maraş'a götürün. Cenazeme gelecekler" diye vasiyet etmiş. Hocaefendimize müride olmuş, ancak sağlıklarında görememişler. Ancak çevresi "Hep hocaefendiyi anardı" diye anlatmışlar.
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
mahinur
Posts: 754
Joined: 30 Apr 2008, 20:06
Kan Grubu: A (+)
Contact:

Re: M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by mahinur »

Fotoğraflara çok duyglandım. Allah razı olsun. Görmemiştim daha önce..
:)
Kendi bahçesinde dal olamayanın biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor
.
maneviyat

Re: M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by maneviyat »

Nakşibendi,Asım ve tüm kardeşlerimizden bizlerle paylaştıkları için çok teşekkür ederim Allah c.c razı olsun.
seyir

Re: M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by seyir »

Hoca Efendi(rha) Avusturalyada iken kardeşlerimizden biri evlenecekmiş. Kız tarafına demişler, Hoca Efendi(rha) gelsin öyle yapalım düğünü diye, kız tarafı da kabul etmiş (onlarda ihvandanmış). Baya bi süre geçmiş fakat Hoca Efendi(rha) gelmemiş. Az daha bekliyelim, biraz daha bekliyelim ha geldi gelicek derken Hoca Efendi(rha) Avusturalyada Şehid olmuş... Bu sürecin ardından demişler hadi yapalım düğünü. Kareşimiz hüzünlü mahzun özlem dolu bir şekilde bir davetiye de Esad Hoca Efendi(rha)' ye yazmış ve kabrinin başına koymuş... Düğün zamanı Cumartesi saat sekiz diye davetiyede yazıyormuş...
Düğün günü gelmiş. Kardeşimiz salonda kendine tahsis edilen masada insanlara karşı oturuyormuş. Saat sekiz olmuş. O sırada abisi yanına yanaşmış ve birşeyler söylüyormuş fakat kardeşimiz hiç tepki göstermeden ilk sıradaki bir koltuğa bakıyorumş.
Abisi ne oldu vs. diye sorunca...
Kardeşimiz: "Baksana abi Hoca Efendi(rha) gelmiş..."
Zeyneb Büşra
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Posts: 872
Joined: 28 Jul 2007, 18:09

Re: M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by Zeyneb Büşra »

Daha önce de dinlemiştim, :) Allah razı olsun seyir bey bizimle paylaştığınız için.
Refika

Re: M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by Refika »

Sabah evden çıkmadan okudum ve neredeyse bütün gün zihnimi meşgul etti. Boğazım düğüm düğüm gezdim.

Samimi gönüllere aşk olsun...
User avatar
Halil Necati
Posts: 618
Joined: 02 Nov 2007, 19:54

Re: M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by Halil Necati »

seyir wrote:Hoca Efendi(rha) Avusturalyada iken kardeşlerimizden biri evlenecekmiş. Kız tarafına demişler, Hoca Efendi(rha) gelsin öyle yapalım düğünü diye, kız tarafı da kabul etmiş (onlarda ihvandanmış). Baya bi süre geçmiş fakat Hoca Efendi(rha) gelmemiş. Az daha bekliyelim, biraz daha bekliyelim ha geldi gelicek derken Hoca Efendi(rha) Avusturalyada Şehid olmuş... Bu sürecin ardından demişler hadi yapalım düğünü. Kareşimiz hüzünlü mahzun özlem dolu bir şekilde bir davetiye de Esad Hoca Efendi(rha)' ye yazmış ve kabrinin başına koymuş... Düğün zamanı Cumartesi saat sekiz diye davetiyede yazıyormuş...
Düğün günü gelmiş. Kardeşimiz salonda kendine tahsis edilen masada insanlara karşı oturuyormuş. Saat sekiz olmuş. O sırada abisi yanına yanaşmış ve birşeyler söylüyormuş fakat kardeşimiz hiç tepki göstermeden ilk sıradaki bir koltuğa bakıyorumş.
Abisi ne oldu vs. diye sorunca...
Kardeşimiz: "Baksana abi Hoca Efendi(rha) gelmiş..."
Allah razı olsun..
seyir

Re: M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by seyir »

Amin. Allah(cc) o kardeşimizden ve cümlemizden de razı olsun.

Bu tür güzellikleri duyar duymaz ihvanla paylaşmaya, benzer hisleri onlarında yaşamasına vesile olmaya çalışıyoruz. Şeyhden bir haber, bir anı, bir menkıbe... Diğer (özellikle eski ve tecrübeli) kardeşlerimizden de benzer bir davranış bekleriz.
Zeyneb Büşra wrote:Daha önce de dinlemiştim,
Refika wrote:Boğazım düğüm düğüm gezdim.
Bu olaydan başka bir haberde; kendisini özleyenler için bir dua talebi göndermiş Nureddin Hocamız. Ne zaman gönderdi bilmiyorum. Onu da yeni duydum. Bir kağıda kelimesi kelimesine not edip pazartesi günü burdan veya özelden paylaşırız inş.
Zeyneb Büşra
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Posts: 872
Joined: 28 Jul 2007, 18:09

Re: M. Es'ad Rh.A Hocaefendimiz ile İlgili Herşey

Post by Zeyneb Büşra »

SA
Şimdi Seyir bey bilmem siz de farkettiniz mi ama benim gözlemlediğim kadarıyla malesef ihvanımızda ( tabi genelleme yapmıyorum) bilgiyi saklama, kıskanma gibi bir durum söz konusu. Nedendir bilinmez bizler hocalarımızla ilgili ufacık bir bilgiye dahi muhtaçken, hocalarımızı ziyaret edenler, görenler, haber alanlar ne yazık ki bilgiyi tekellerinde tutuyor.Bu sıkça karşılaştığımız bir durum ve çok üzücü. Yani bende bir fotoğraf, video, hatira varken ben bu neden saklama gereği duyayım ki? Ben bunu yapanlara çok kızıyorum. Saklamanın, pyalaşmamanın ya da hocamız bir sır bir gizemmiş gibi izlenim vererek hocamızı kapalı kutularda tutmanın mantığı nedir anlayamıyorum.

Bu vesileyle başta siz ve Asım bey olmak üzere, bildiğini paylaşan bir nebze de olsa hocalarımızdan bize haber getiren tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum.
Post Reply

Return to “Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Rh.A”