İmparatorluğu bu yüzden yitirmiştik

Post Reply
User avatar
anchebout
Posts: 82
Joined: 25 Oct 2007, 22:20
Kan Grubu: B (+)

İmparatorluğu bu yüzden yitirmiştik

Post by anchebout »

İmparatorluğu bu yüzden yitirmiştik

Ulaşımın sınırlı, iletişimin güvercinle yapıldığı dönemlerde 'güçler dengesi' (balance of power) üzerine otururdu dünya sistemi; 'gücü gücüne yetene' düzeni olduğu için bu, işler olağanüstü kolaydı. Gelişmemiş bir ülkenin açıklarına silâh yüklü gemilerinizi gönderip teslim olmalarını istemeniz yeterdi...

Uluslararası ilişkiler terminolojisinde buna 'gunboat diplomacy' deniyor...

Bugünün dünyasında uluslararası yapıyı zorlamak, başkalarına ait toprakları ülkenize katmak eskisi kadar kolay değil; ülkeler üzerinde egemenlik kurmak için genişlemeci politikalar izlemeniz gerekmiyor zaten. Silâhla sonuç alma alışkanlığından vazgeçememiş 'gelişkin olmayan ülkeler' yanlışlıkla toprak genişletme arzularına râm olduklarında, dünya sistemi, içindeki rekabeti ortadan kaldırarak, yekvücut halinde buna karşı koyuyor.

20. yüzyılda toprak kazanma arsızlığıyla açılan savaşlar, savaşı çıkaranların beklediği sonucu vermedi; 21. yüzyılın sınır genişletme veya silâhla sonuç almanın tamamen imkânsızlaştığı bir dönem olacağı ise şimdiden belli. Toprakların genişlemesine izin verilmeyen, ancak devletlerin parçalanıp küçülmesinin mümkün olduğu bir uluslararası düzen geçerli bugünün dünyasında.

?Ceddin deden? marşı eşliğinde sınır-ötesi harekât yaparak Türkiye topraklarını Musul ve Kerkük'e kadar genişletme hayaline kapılanların akıllarından hiç çıkarmamaları gereken gerçeği yeniden yazayım: Türkiye'nin topraklarını fizikî olarak genişletme hevesi, tam tersi sonuçlanabilecek bir süreci başlatabilir; bugün geçerli olan dünya düzeninin hiç acıması yoktur çünkü...

Bugün gündeme dayatılan 'ulusalcı' havanın etkisinde biraz daha fazla kalır ve ardından bazılarının körüklediği türden etnik temelde ayrışmalar yaşarsak, şunu iyi bilin ki, onbinlerce şehit vermeyi getirecek bir içsavaş sonunda, varolan topraklarımızı da tartışmalı hale getiririz. Geçen yüzyılın başlarında hırsları akıllarının çok ötesinde gözü dönmüş bir kadro yüzünden imparatorluğumuzu kaybettik; benzer heveslere kapılan yine gözü dönmüş bir güruh yüzünden, bu yüzyılın başlarında, elimizdekini de yitirebiliriz.

1955 yılının 6-7 Eylül olayları öncesinde yaşananları andırır gelişmeler, yaşları o günleri hatırlamaya müsait olanlar ile tarih bilincine sahip gözlemcilerin dikkatinden kaçmıyor. O günlerde ?Vatandaş Türkçe konuş? ile başlayan ve azınlıkların belli alanlardaki gücünü büyüten bir kampanya dayatılmıştı ülke gündemine; kışkırtılan kitleler İstanbul'un altını üstüne getirerek gayr-ı Müslimlerin huzurunu kaçıran eylemler sahneye koydular. Bugünlerde tanık olunan kışkırtmaların bir adım ötesi de ülkemizi kendimiz için cehenneme döndürmektir...

Niyetleri nedir, hangi hevesleri taşıyorlar, başlarını ne döndürüyor, bilmiyorum; bildiğim tek şey, belli bir yayın çizgisinin zorlamasıyla, ülkenin, hızla çözülme süreci içerisine girdiğidir. ?Tesadüf? ise tesadüf, ama yine de kaydetmekte yarar var: Bugün manşetleri ve köşelerinden sonunda ulusal bütünlüğümüzü sarsıcı kışkırtmalarla okur karşısına çıkan iki gazete, 1955'teki yağmalama olayları öncesinde de benzer türden kışkırtıcı yayınlar yapmaktaydılar...

Bugün yaşadıklarımızı daha iyi anlayabilmek için 1900'lü yıllarda Osmanlı aydınlarının tartışmalarına göz atmak gerekiyor. 'Milliyetçi' akımların egemen olduğu bir dönemdi 1900'lerin başları ve Osmanlı İmparatorluğu içerisinde Türk olmayan unsurlar yaşadıkları topraklarda o havanın etkisi altına düşmüşlerdi; İmparatorluğu çökerten, hâkim-ulus olduğu için 'milliyetçilik' akımından fazla etkilenmeyen Türklerin, her şeye rağmen egemenliklerini sürdürdükleri topraklara 'milliyetçi' uygulamaları kendilerinin dayatmalarıdır. Cemal Paşa'nın, o güne kadar kimsenin aklından geçmemiş 'devletle bütün yazışmaların Türkçe yapılması şartını' Suriye ve Filistin'de dayattığı gün, Arap topraklarını kaybetme sürecimiz de başlamış oldu. Suriyeli aydınların direnmesi sebebiyle etkisi sınırlı kalmış Lawrence-güdümündeki Hicaz isyanı, o günden sonra 'Arap isyanı' haline dönüşüverdi.

?100 tank gönderelim, işleri biter? veya ?Sınırı bir geçelim, soluğu Kerkük'te alırız? diyenler, dünyada geçerli olan sistemi hâlâ 'güçler dengesi' biliyor ve 'gunboat diplomacy'nin hâlâ geçerli olduğunu sanıyorlar.

Titreyelim ve hiç vakit kaybetmeden kendimize gelelim.

Fehmi Koru, Yeni Şafak, 30.10.2007
"Her rüzgarla otlar gibi sallanırsan, dağlar kadar olsan da bir ota değmezsin." Mevlana
Post Reply

Return to “Köşe Yazıları”