BİR DİNİ MÛSİKİ OLARAK İLÂHİ

Musikîmiz...

Moderators: VYZ, Abdüllatif

Post Reply
User avatar
anchebout
Posts: 82
Joined: 25 Oct 2007, 22:20
Kan Grubu: B (+)

BİR DİNİ MÛSİKİ OLARAK İLÂHİ

Post by anchebout »

BİR DİNİ MÛSİKİ OLARAK İLÂHİ

Türk edebiyatında nazım türleri belirginleşmeden önce dini muhteva taşıyan her türlü şiire ilahi denirken daha sonra tasavvufi temaları işleyen ve Türk din musikisinin makam ve usülleriyle bestelenerek dini toplantılarda okunan şiirlere ilahi adı verilmiştir. Bir edebiyat terimi olarak ilahiyi ?mutasavvuf şairler tarafından yazılan, dinmi ve ilahi fikirleri ihtiva eden şiirler? diye tanımlayan Tahirü?l Mevlevi tevhid, münacat, na?t ve istigaseyi de bu tür şiirler grubu içinde ele almıştır. Arapça?da ise ilâhi ?en-neşîdetü?d-diniyye, el-egani?d-dîniyye, el-mevâlîd? gibi adlarla anılır.

Türkçe?de ilâhi kelimesinin bir edebiyat ve mûsiki terimi olarak kullanıldığı metinler XVII. Yüzyıldan geriye gitmemektedir. Daha önceki devirlerde Anadolu?da ilâhi yerine ?savt? ve ?savt okumak? tabirinin kullanılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Hacı Bayrâm-ı Velî?nin annesinin çamaşır yıkarken savt okuduğuna dair meşhur rivayet bunu teyit eder. Bugünkü tesbitlere göre ilâhi kelimesi, ?bestelenmiş dinî-tasavvufî şiir? anlamıyla ilk olarak Evliya Çelebi?nin eserinde geçmektedir: ?Bu tâifeler hoş âvaz ile sefere müteallik (alâkalı) ilahi okurlar. Bazıları da ?Allahümme yâ Hâdî âsân eyle yolumuz? ilahisini kıraat ederek Alay Köşkü dibinden ubûr ederler.? (Seyahatname, I, 525) XVIII. Yy. şairlerinden Sünbülzâde Vehbi Lutfiyye?sinde dilencilerden bahsederken kelimeyi, ?İşiten Yunus ilahisi sanır / Bu edâsın gören âdem usanır? beytinde zikretmektedir.. Bu örnekler kelimenin XVII. Yy. ortalarından başlayarak bu manada kullanıldığını göstermektedir.

İlahilerin çoğu yalın anlatımı olan basit şiirlerdir. Büyük pîrlerden ekserisinin şair olmadığı halde ilâhi türü şiirler söylemiş olması, bu manzumelerin birer sanat şiirinden çok duyuş, sezgi şiiri olmasına yol açmış ve onlara didaktik özellikler kazandırmıştır.

Dinî mûsiki terimi olarak ilâhi, din dışı Türk musikisindeki şarkı formu gibi gazel, koşma, rubai, mruabba, muhammes, müseddes vb. nazım şekilleriyle yazılmış güftelerin yine şarkı şemasına az çok benzer formdaki bestelerinin adıdır. Ancak ilâhilerde güftenin konusu kadar bestenin makam ve usülünde de dinî-tasavvufî duyguyu yansıtanlar tercih edilmiştir. Kural olarak hemen her makamda ilâhi bestelenebilirse de fazla tiz seslerde dolaşmayan ağır makamların çoğunlukta olduğu dikkati çeker. Güfte mecmuaları ve bazı repertuvarlar incelendiğinde ilâhilerin daha çok acem, acemaşiran, bayati, bestenigar, dügah, eviç, hicaz, hüseyni, hüzzam, ırak, mahur, neva, rast, saba, segah, uşşak, tahir makamlarında bestelendiği görülür. İlâhi bestelerinde küçük usüllerin yanında büyük usüller de kullanılmıştır. En çok kullanılan usüller sofyan, düyek, evfer, devr-i hindi, muhammes, çenber, evsat, devr-i kebîr, berefşan ve hafîftir.

İlahiler genellikle okundukları yere göre cami ve tekke ilahileri diye ikiye ayrılmakla beraber bunların dışında değişik zaman ve mekanlarda okundukları bilinmektedir. Mesela güftesi Yunus Emre?ye ait olan, ?Ey enbiyalar serveri / Ey evliyalar rehberi / Ey ins ü can peygamberi / Ehlen ve sehlen merhaba? mısralarıyla başlayan Zekâi Dede?nin uşşak ilahisi, üç aylara mahsus olmakla birlikte mevlid ayında dergahlarda yapılan kıyam ve devran zikirlerinde, güfte ve bestesi itibariyle tevşih formunda bulunduğundan tevşihli mevlidlerin başlangıcında mi?rac bahrinden sonra,
özellikle merhaba bahrine girmeden önce okunurdu. Bu ilahi ayrıca ramazan ayında, ?Ya merhaba dost merhaba / Mah-ı mübarek merhaba? veya ?Ya elveda dost elveda / Şehr-i ramazan elveda? nakaratı ilavesiyle teravih namazının ilk dört rekatından sonra veya namazlardan sonra minarelerden verilen temcîdlerde de okunurdu. Birden fazla kişi tarafından okunduğu için cumhur ilahisi diye adlandırılan eserler ise tekke ve camilerde okunmaktaydı.

Meydan ilahileri de denilen tekke ilahileri zikrin çeşitli yerlerinde okunuşuna göre ayrı isimlerle anılmıştır. Zikrin ayakta devamı esnasında okunanlara ?kıyam ilahileri? oturarak zikredildiğinde okunulanlara ?kuûd ilahileri? dönerek yapılan zikir esnasında okunanlara ?devran ilahileri? denmiştir. Ayrıca zikrin usülünü belirlemeye yarayan ilahilere de usül veya zikir ilahileri adı verilmiştir. Yunus Emre?nin ?Aşkın ile aşıklar yansın ya Resulellah? mısrasıyla başlayan ilahisi Halvetilerce pek meşhur olan usül ilahilerindendir. Halife olmaya hak kazanan dervişin başına tarikat tacı tekbir ve dualarla giydirilirken Yunus Emre?nin ?Dervişlik baştadır, tacda değildir? mısrasıyla başlayan saba, segah ve nikriz makamlarında bestelenmiş ilahisi zakirler tarafından okunurdu. Bu törenlerde okunan eserlere ?hilafet cemiyeti ilahileri? denilirdi.

Eskiden özellikle tekkelerde ve camilerde aylara göre seçilmiş ilahiler okunurdu. Muharrrem ayınde Kerbela Vak?asına, özellikle de Hz. Hüseyin?in(r.a) şehadetine, Ehl-i Beyt sevgisine dair okunan ilahiler muharrem ilahileri veya kısaca ?Muharremiye? adıyla anılırdı.

Mevlid ayları denilen Rebiülevvel ve Rebiülahir aylarında yapılan mevlid merasimlerinde mevlid tevşihleri ve na?tlar yanında güftelerinde Resul-i Ekreme ailt unsurların bulunduğu ilahiler okunurdu.

Halk arasında büyük ve küçük tövbe adlarıyla anılan Cemaziyelevvel ce Cemaziyelahir ayları tövbe ve istiğfar zamanı olarak kabul edildiğinden güftelerinde bu konulara yer verilen ilahileri okumak tercih edilmişti.

İçinde Regaib ve mir?ac kandillerinin bulunduğu Recep ve Şaban aylarında bu aylara ait ilahiler okunurdu. Ramazan ayında camilerde kılınan teravih namazlarının her dört rekatından sonra okunmaya mahsus eserler ?ramazan ilahileri? adıyla anılmıştır.

Ramazanın ilk iki haftasında okunan ilahilerin güfteleri ?Merhaba ya şehr-i ramazan? mısrasıyla başlar ve bu mısra nakarat halinde tekrar edilirdi. Uğrulama geceleri denilen son iki haftada okunmaya mahsus olan ilahilerde ise ramazanın sona ermesinden doğan hüzün terennüm edilir. ?elveda ya şehr-i ramazan / elveda ey mah-ı mübarek? gibi mısra ve nakaratlara yer verilirdi.

Şevval, zilkade ve zilhicce aylarında hac farizasının kudsiyeti ve mukaddes yerlerin özlemini terennüm eden ilahiler okunurdu.

Tarikat mensupları ile meşayihin cenazeleri, ?cenaze ilahisi? adı verilen ve güftelerinde dünyanın geçiciliğini, ölümü, ahiret hayatını konu edinen ilahiler okunarak kaldırılırdı. Güfteleri Yunus Emre?ya ait olan ?Ömrün bahçesinin gülü solmadan? mısrasıyla başlayan Rast ilahi ile ?Bir tahta yaratmışsın / Halim onda yazmışsın? beytiyle başlayan neva-uşşak ilahi bu tür eserlerdendir.

Okuma çağına gelen çocukların mektebe gidecekleri ilk gün gerek evde gerekse âmin alayı denilen bir törenle evden mektebe kadar ilahiler okuyarak götürülüşü esnasında okunmaya mahsus ilahiler ?mektep ilahisi? diye anılmıştır. Yunus Emre?nin ?Allah emrin tutalım / rahmetine batalım? beytiyle başlayan ilahisiyle, ?Ya ilahi başlayalım ism-i bismillah ile? mısrasıyla başlayan besmele ilahisi bunlara örnektir.

Hafızlık törenlerinde güftesinde Kur?an?dan, Kur?an öğrenmenin ve hafızlığın faziletinden bahseden ilahiler okunurdu. Güftesi Yunus Emre?ye bestesi Zekâi Dede?ye ait olan ?Ne bahtlı ol kişi ki okuduğu Kur?an ola? mısrasıyla başlayan hüzzam ilahi bunlardan biridir.

Düğün gecesi damadın camiden eve getirilmesi sırasında tertip edilen nikah alaylarında okunan eserlerde damat veya nikah ilahileri adıyla anılmıştır. Düğün öncesi yapılan kına merasimlerinde de kına ilahisi olarak adlandırılan ilahiler okunurdu.

Annenin çocuk sahibi olmakla Cenab-ı Hakk?a şükrünü, çocuğunu korumasını ve çocuğu hakkındaki duygularını ifade eden ilahilere ninni ilahileri denilirdi. Bunların başında ve sonunda ?hu hu hu Allah, la ilahe illallah? gibi nakaratların yanında tekbir, tevhid, hamd, salat ü selam ve besmelenin tekrarlanması ilahilerin nakarat bölümlerini hatırlatmaktadır.

Güftesi itibariyle Türkçe-Arapça, Türkçe-Farsça veya üç dilde birden yazılmış ilahiler de bulunmaktadır.

İlahi okumakla görevli kişilere genel olarak ?ilahici? adı verilir. Başta cami ve tekkeler olmak üzere medrese ve mektepler gibi çeşitli vakıf müesseselerinde dini muhtevalı her türlü metni bestesi ve usülüyle okuyan imam, müezzin, na?than, ayinhan, salahan, tesbihhan, muarrif, muhammediyehan, zakir ve zakirbaşılar da birer ilahici olarak kabul edilebilir.

İlahileri genellikle makamlarına göre bir araya getiren ?mecmua-i ilahiyyat? türü eserler taranarak tesbit edilen ilahi formlarının başlıcaları şunlardır:

1. Tevhid: Allah?ın varlığı, birliği, esma ve sıfatı ile bunların çeşitli tecellilerini anlatan dini manzumelere tevhid ilahisi denir. Hem cami hem tekkelerde okunan bu ilahiler, tekkelerde kelime-i tevhid ve ism-i celal zikri esnasında zakirler tarafından nakarat kısımlarında ?Allah, ya Allah, hu Allah, illallah, La ilahe illallah? gibi ibarelerle okunur. Güftesi Yunus Emre?ye ait ?Taştı rahmet deryası / gark oldu cümle asi? beytiyle başlayan ?illallah? nakaratlı ?Hûzî? makamında ilahi bunlardandır.

2. Münacât: Allah?a yalvarmak, O?ndan af ve mağfiret dilemek için yazılmış, cami ve tekkelerde besteyle okunan ilahilerdir. Sözleri Yunus Emre?ye ait ?A sultanım sen var iken (aman ya hu) / ya ben kime yalvarayım? beytiyle başlayan manzume değişik makamlarda bestelenmiş bir münacât örneğidir.

3. Na?t: Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)i övmek, yüceltmek, özelliklerinden bahsetmek, şefaatini dilemek gibi maksatlarla yazılmış na?tlar camilerde namazdan önce na?than, tekkelerde ise zakir ve zakirbaşılar tarafından zikrin başında veya aralarında bestesiyle yahut nisbeten serbest bir yorumla okunurdu. ?Âftâb-ı subh-i mâ evhâ habîb-i kibriyâ / Mâhtâb-ı şâm-ı ev edna habîb-i kibriyâ? beyitiyle başlayan Yahyâ Nazîm?in meşhur na?tı bir çok sanatkar tarafından bestelenmiştir.

4. Tevşih: Mevlid ve Mi?raciye bahirleri arasında cumhur tarafından okunan Hz. Peygamberi(sav) konu almış ilahilerdir. Güftesi Dede Ömer Rûşenî?ye ait ?Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi? mısrasıyla başlayan otuza yakın bestekarın bestelediği eser bunlardandır.

5. Mersiye: Ölen bir kimsenin meziyet ve özelliklerini ifade eden ve dar anlamda Kerbela Vak?ası ile byrada Ehl-i beyt?in başına gelen üzücü olayları ve Hz. Hüseyin(r.a)?in şehadetini konu alan mersiyeler tekkelerde düzenlenen zikir meclislerinde mersiyehanlar tarfaından, bestesiyle veya irticâli olarak okunurdu. Sözleri Yunus Emre?ye izafe edilen ? Şehidlerin ser çeşmesi enbiyanın bağrı başı / Evliyanın gözü yaşı Hasan ile Hüseyin?dir? matla?lı manzume bu türün en sevilen örneklerindendir.

6. Durak: Tekkelerde yapılan zikir törenlerinin bir manevi dinlenme zamanı sayılabilecek aralarında okunmak üzere bestelenmiş, irticali denebilecek bir serbestlikte olan ilahilerin adıdır. Allah?ın yüceliği, kudreti, azameti gibi konuları işleyen durakların terennüm kısımları bulunmaz. Bunun yerine cümle aralrında uygun yerlere ?hak dost, dost, ah, hu, ya hak? gibi lafzi terennümler yerleştirilir. Güfteleri birer dörtlükten oluşur, mana itibariyle tamamen tasavvufî olup, çoğunlukla vahdet-i vücûd felsefesini işlerler.

Bestelenmiş düzenleri lâ dînî mûsikî fomlarımızdan murabba besteler gibidir. Farklı olan tarafı bendlerin arasında terennüm olmamasıdır. Duraklarda zemini meydana getiren ilk mısraın 2. yarısı nakaratı veya bestelerdeki terennümün karşılığı gibi kendi içinde kullanılmıştır.
Buna göre şematik yapısı A - A - B - A olur.
Mûsikîmizde bu form, Dr. Suphi Ezgi'nin çalışmalarında durak evferi usûlü ile ölçülmek sûretiyle tesbît edilmiştir. Yine diğerlerinde olduğu gibi bu usûlün ritmik yapısı içinde okunmaz,serbest bir icra ile sergilenir.
Durakların icra yeri sadece dergâhlardır. Dergâhlarda yapılan zikr'i ?aleni esnasında Zakîr başının zikri durdurup veya zikrin tansiyonunu düşürüp bu eseri okumaya başlamasıyla, zikreden dervişler sükûnete ererler. İşta bu sebeple bu formun adına durak denmiştir

7. Savt: Tekkelerde zikir esnasında okunan, vahdet telkin eden güftelerden derlenmiş yeknesak ve kısa birkaç cümlelik ilahilerdir. Küçük melodik cümlelerden oluşan bir formdur. Özellikle 19. yy.'da çok kullanılmıştır. Bu formun Bektaşi Tekkelerinde kullanılan şekline ise Bektâşi Gülbankı adı verilir.
Güftesi Yunus Emre?ye ait olan ?Şüride vü şeyda kılan yarin cemalidir beni / Alemlere rüsva kılan yarın cemalidir beni ? beyiyle başlayan çargah beste Gülşenî savtı tarzına bir örnektir.

8. Nefes: Güfteleri çoğunlukla Bektaşî tarikatına mensup şairler tarafından yazılmış ilahilerin genel adıdır. Umumiyetle aşık şiirinin özelliklerine sahip olan bu manzumeler, besteleri itibariyle saz şairlerinin veya onları takip edenlerin, halk türkü ve şarkılarının üslubunda, coşkulu, rindane bir hava taşıyan eserlerdir.

9. Şuğul: İnsanın gönlüne ışık tutan, ferahlık veren manasına gelmektedir. Türk bestekarları tarafından Tük Musikisi makam ve usülleriyle bestelenmiş Arapça güfteli ilahiler için kullanılan bir terimdir. Büyük kısmı güfteleri itibariyle pek sade ve basit eserler olan şuğuller özellikle Kadiri, Rıfai, Sa?di, Bedevi ve Şazeli tekkelerindeki zikirler esnasında ayrıca camî mûsikîside de mevlîd bahirleri arasında okunurdu.

Hatib Zakiri Hasan Efendi?nin ?Şefiu?l halkı fi?l-mahşer / Muhammed sahibü?l minber? beytiyle başlayan pençgah bestesi çok tanınmış şuğul örneklerinden biridir.

10. Kaside: Türk, Arap ve Fars şiirinde bir nazım şeklinin ve methiyenin adı olan kaside, musiki terimi olarak dini şiirlerin cami ve tekkelerle bunların dışında düzenlenen dini toplantılarda, okuyanın ses genişliği, musiki bilgisi ve kabiliyetine dayanarak irticalen yaptığı seslendirmedir.

11. Nevbe. Kadirî, Kıyâmî, Rıfâî, Sâdî dergahlarında halile, kudum, mazhar çalınır, Arapça kasîdeler, şuğuller okunur. Nevbe denen bu tertip Ramazan ayında üç, kurban bayramında iki defa icra edilir ve üç fasıl olarak yapılır. Bir tertip şekli olan ve bir takım eserlerin bir araya gelmesi ile oluşan bir formdur.

Nevbe, Tarikatlere aid saz topluluğunun adıdır. Bu, bir çeşit Tekke bandosu idi. Fakat daha ziyade "aktâb-i erbaa" denilen dört büyük kutbun kurduğu ana Tarikatlara mahsus idi. Yani Kaadirî'ler, Rıfaîler, Bedevî'ler, Disükî'ler ve ilaveten Sa'dî'ler, Dergahlarda, muayyen zamanlarda Nevbe vururlardı. Nevbe'nin icra şekli, evvelce de yazdığımız gibi "alat-i mutribe" denilen Şark'a mahsus an'anevî sazlardan "Nay - Ney, Nısfiye, Kuddüm, Çifte Kuddüm, El Kuddüm'u, Mazhar, Bendir, Kabran, Halîle (bando zili), Tabl-Tabıl (kocaman gövdeli davullar), Mehter Takımında olduğu gibi muayyen bir tarzda topluca çalınıp okunmasından meydana geliyordu. Kıyamî Tekkelerin de, Kandil ve Bayram günlerinden bir hafta önce başlardı. Buna, "istikbal Haftası" denilirdi.
Halvetiye Tarikatına mensubiyeti olan Tekke ve Zaviyelerde ise, ancak "eyyam-i mahsusa" ve "leyali-i mubareke" nin hululü münasebetiyle (Kandil ve Bayramların gelişi ile) o da pek nadir olarak Nevbe çıkar ve bazan bir hafta sürerdi. Bu haftanın içindeki zikir günlerinde ekseriyetle Nevbe vurulurdu. Büyük dergahların Hilafet Cermiyetlerinde, şayed Asitane Şeyhi (Pir evinin postnişini efendi) bulundu ise, o zaman ayin-i şerîf ve merasim, Nevbe'nin iştiraki ile yapılırdı.
Nevbe'nin çıkması ve çalınması iki suretle olurdu : Birisi oturulduğu yerde vurulurdu. Buna "Tulibî Nevbe" denilirdi. ikincisi de, ayakta vurulanıdır ki, bu da, Tulibî Nevbe'den sonra başlar ve daha az sürerdi.
Ramazan Bayramlarına rastlayan hafta günlerinde, bazan üç defa Nebve çıkardı. Kurban Bayramlarında ise, Nevbe merasimi iki defa yapılırdı.Nevbe'ler umumî olarak üç fasıldan ibaretti : Dergahın postnişini bulunan şeyh efendi ve bariz salahiyetli zakirbaşı, ellerinde pirinç halîle ile Nev-be'yi idare ederlerdi. Yaşlı dedeler ile diğer zâkirler Kuddüm vurur, dervişler Mazhar çalardı. Misafir olarak gelen kıdemli şeyh efendilere de, "El Kud-dümu" verilirdi.

Türk Dînî Mûsikîsi en gelişmiş ve sistemli şeklini Osmanlılar Devri?nde almıştır. Hâkim olan İslâmî Hayata bağlı olarak kendine has bir dînî mûsikî oluşmuştur. Türk Dînî Mûsikîsi?nin her bölümü incelendiğinde görülecektir ki, hepsinde bir incelik vardır. Hiçbir form sadece bir san?at olsun diye yapılmamıştır. Gerçek san?atkâra ulaşmak gâye edinilmiş ve İlâhî Aşk?ın rehberliğinde dînî mûsikî zirveye ulaşmıştır.

Türk Dînî Mûsikîsi?nde önemli bir yeri olan ?câmi mûsikîsi?, câmilerdeki ibâdet esnâsında, namazın içinde veya dışındaki kırâatler ve duâların okunması esnasında oluşur. Bir veya birkaç müezzinin ve imamın bâzen de cemâatin iştirâkiyle icrâ edilir. Câmi Mûsikîsinin icrâcıları imamlar ve müezzinlerdir. İmam namazları kıldırır ve cemâate hitâb eder. Müezzin de ezân okur ve ibâdet esnâsındaki ve aralarındaki duâları okur. Farz namazı dışındaki bölümler duâ niteliğindedir.
Câmi Mûsikîsi ulvî ve zâhidâne bir üslûp taşır. Ses mûsikîsine büyük önem verilmiştir. Daha ziyâde duâ niteliği taşıyan câmi mûsikîsi, İslâmiyet?in ilk devirlerinden beri tabîi bir gelişme göstermiştir.
Câmi Mûsikîsini meydana getiren unsurlar ezân, salâ, kâmet, tesbih duâları, yâni namazın sonuna kadar olan dualarla, temcid, münâcaat, mihrâbiye, tekbîr, salâvât, ilâhiler, kasîde, mevlid gibi dînî hayâtımızda çok önemli yerleri olan formlardır.
Câmi Mûsikîsinin ezân, salâ, temcid gibi bölümleri genellikle câminin dışında minâreden, diğer formlar câminin içinde namaz esnâsında veya aralarında ve sonunda okunur. Câmi Mûsikîsinin en önemli yanı büyük bölümünün irticâlen yani doğaçlama (emprovize) olarak icrâ edilmesidir. Aslında câmi mûsikîsi ezândan başlayarak namâzın sonuna, duâlarla beraber olan kısımdır. Yukarıda saydığımız diğer formlar câmide icrâ edilmekle berâber yerine göre tekkelerde ve muhtelif yerlerde icrâ edilir.
Bilindiği gibi câmide hâkim olan duygular, zühd, takvâ, Allah aşkı, münâcaat ve duâdır. Daha önce belirttiğimiz gibi musikî duyguları güzel nağmelerle ifâde etmek olduğuna göre, ibâdet esnâsında ilâhî aşkla dolan gönüller, nağmelerle süslenen duâlarla, tesbîhatla, Kur?ân-ı Kerîmle daha da coşmakta, ibâdet neş?e ve zevk içinde yapılmaktadır. Câmi Mûsikîsinin gâyesi budur.
Önemli bir husus da Câmi Mûsikîsinde gâye mûsikî yapmak değil, ibâdet ve duâdır. Bunların icrâları, icrâ tarzları mûsikîdir. Bu da belirlenmiş özelliklere dayanır.

Türk din musikisinde ilahilerin dışında kalmakla beraber bazı özellikleriyle ilahi tanımı çerçevesine girebilecek mahiyette ve sözlerinin çoğu Arapça olan metinler şunlardır:

A. EZAN-KAMET
Namaza davettir ve sünnettir. Bu sebepten çok zorunlu hallerde abdestsiz de okunabildiği gibi, akîl ve bâliğ olmayan bir erkek çocuk da ezan okuyabilir.Ezanın metni aşağıdaki gibidir.
"a" Allahü Ekber (4)
"b" Eşhedü ellâ ilâhe illâllah (2)
"c" Eşheü enne Muhammed-er-rasûlüllah (2)
"d" Hayye?alessalâh (2)
"e" Hayye?alelfelâh (2)
"f" Allahü Ekber (2)
"g" Lâilâhe İllâllah (1)

Sabah Ezanı okunurken "e" ile "f" bölümleri arasına şu bölüm eklenir;
Essalâtü hayrun minen nevm (2) (Okunurken "neum" diye telaffuz edilir ve "namaz uykudan hayırlıdır" manasındadır).

Bu bölüm Bilali Habeşi tarafından ilave edilmiş ve Peygamber Efendimiz tarafından da kabul edilmiştir.

KAMET
İkameden gelir. Ayağa kalamak demektir. Cami içerisinde müezzin tarafından aynı ezanın metniyle okunur. Sadece, "e" bölümünden sonra ; Kadikametissalâh (2) eklenir. Kamet, ezanın aksine abdestsiz getirilemez. Farz namazlardan önce okunan Kamet, bu namazları geciktirmemek için süratli ve konuşur gibi düz bir lahinle okunur. Bu süratli icra sırasında "d" ve "e" bölümleri şu şekilde birleştirilirerek okunur.
Hayye?alessalâhi Hayye?alessalâh, Hayye?alelfelâhi Hayye?alelfelâh
Ezanın Okunuşundaki İcra Tarzı ve Türkiye'de Tatbik Edilen Makamlar
Sabah Ezanı : Saba makamı
Öğle Ezanı : Rast makamı
İkindi Ezanı : Hicaz makamı
Akşam Ezanı : Eviç, Segâh makamları
Yatsı Ezanı : Uşşak, Beyâtî makamları

"a": İlk iki tekbir düz ve sade okunur. Yedenden başlar ve güçlüde kalır. Üçüncü tekbir biraz
süslü ve tegannili okunur. Dördüncü Tekbir de teganni edilir ve ayrı olarak okunur.
"b" ve "c": Bu bölümlerde teganni biraz daha uzatılır, ama makamdan uzaklaşılmaz.
"d" ve "e": Bu bölümlerde genellikle bir başka makama ufak bir geçki yapılabilir.
"f": Bu tekbirde, müezzin sesine genişlik verir ve şiddet sıfatıyla üstüne gider.
"g" Tevhid bölümü tizlerden başlar ve teganniler yapılarak karar verir.

B. SALÂ (SALÂT):

Hz. Peygambere hürmet gayesiyle bilhassa tarikat büyükleri ve ulema tarafından çeşitli şekillerde tertiplenmiş, namaz gibi dinin en temel ibadeti yanında, başta cami ve tekkeler olmak üzere çeşitli yerlede yapılan törenlerde bazen bir kişi, bazen toplu halde okunan bestelenmiş övgü ve dua cümlelerinin hepsini içine alan bir terimdir. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Efendimiz için okunan, Allâh?ın bağışlaması ve selâmının onun üzerine olması dileğini ifâde eden duâlara ?salâvat?, ?salâvât-ı şerîfe? denir. . Sözleri ?Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed? şeklindedir. Minârelerden okunan şekline ?Salâ? denir. Eskiden akşam ezânı dışında, Öğle, İkindi ve Yatsı Ezânlarından sonra, Sabah Ezânından önce salâlar verilirdi. irticâlen okunan, bir kısmı da bestelenmiş olan duâlardır. Daha çok, ?salâ okumak? yerine ?salâ vermek? tâbiri kullanılır.

Salâlar eskiden her ezandan sonra, ezânın okunduğu makâmdan irticâlen okunurdu. Sabah ise ezândan önce verilirdi. Ayrıca mübârek gün ve gecelerde ezândan önce verilmesi ve ezândan önce de bir kasîde okunması âdet olmuştur.

Salânın sözleri içinde, Peygamber Efendimiz için söylenen ?Yâ Rasûulâllâh, Yâ Habîbâllâh, Yâ Nebiyyallâh, Ya Rahmeten lil âlemîn, Yâ Nûra arşillâh...? gibi ifâdeler yer alır.

Fakat günümüzde salâ neredeyse okunmaz olmuştur. Önceleri ezânlardan sonra okunduğunu ifâde etmiştik. Anadolu?da bir çok yerde mübârek günlerde, sabah ve gecelerde hâlâ pek yaygın olarak okunmasına rağmen, (buralarda salâ ile birlikte minârelerden kasîde ve ilâhiler de okunmaktadır) ilmin ve san?atın beşiği olan İstanbul gibi bazı büyük şehirlerde, değil ezânlardan sonra, mübârek gün ve gecelerde, hattâ Ramazan?da bile okunmaz olmuştur. Bu uygulamanın ?diyânet? veya ?bölge müftülüğü? tarafından ?gereksiz? ya da ?bid?at? olduğu gerekçesiyle okutulmaması ise acınacak bir durumdur. Şu anda yaygın olarak ?Dilkeşhâverân Sabah Salâsı? olarak bilinen salâ minârelerden ?cenâze salâsı? okunmaktadır. Cum?â ve Ramazan gecelerinde ise bâzı küçük câmilerde, görevlilerin kendi tasarrufu olarak okunmaktadır.

Bizde ecdâdın bize mîrâsı olan bu uygulama kısıtlanırken, bâzı Arap ülkelerinde ezânlardan sonra sâla verilmesi âdeti hâlâ devâm etmektedir. Halbuki en azından mübârek gün ve gecelerde, mübârek günlerin sabahlarında verilebilir. Ramazan ayında sahurdan sonra imsâki belirtmek için verilebilir.

Bu salâtın dışındaki Cuma ve Bayram Salatı ile Cenaze Salâtı, günümüzdeki camî müezzinleri tarafından bilinmediği ve meşklerinde olmadığı için (diğer bir deyişle mûsikî bilmedikleri için), bir salâ verilmesi gerektiği zaman sadece sabah salâtı okunması adet haline getirilmiştir. Sabah Salâsı, otantik olarak aslında iki müezzin tarafından münavebeyle karşılıklı olarak
minarede ve sabah ezanından önce okunur.

1. Sabah Salâsı:
Eskiden minâreden sabah ezânlarından önce verilirdi. Bu eser, salâtların içinde en çok ün kazanmış olanıdır. Durak evferi usûlünde ve Dilkeşhaveran makamında yapılmıştır. Çok kuvveti bir ihtimalle Itrî'nin olduğu rivayet edilmektedir. Hatip Zâkirî Hasan Efendi'ye ait olduğunu da iddia edenler vardır. Bu salât dört bölümden oluşmaktadır.
"a" Esselâtü ve's-selâm
"b" Aleyke
"c" Ya seyyidena, ya Rasûlellah
"a " b" Habibellah
"a " b" Nebiyyellah
"a " b" hayra halkıllâh
"a "b " Nûra arşillâh
"d" Allah, Allah, Allah, Mevlâ Hu
İcra şekli iki türlü olabilir. Birinci şekilde, üçüncü bölüm olan ("c") ve Peygamberimizin güzel sıfatlarını vasıflandıran her bir bendin icrasından sonra röpriz yapılarak başa dönülür ve en sonunda "d" bendi okunarak bitirilir.
İkinci okunuş şekli ise, üçüncü bölümün ("c") her bir bendinden sonra "d" bendinin okunması ve yine her defasında başa dönülmesidir.
2. Cum?â ve mübârek gün ve gecelerde Salâ:

Cum?â günleri Öğle namâzının vaktinde Cum?â namâzı kılındığı için ezândan yaklaşık bir saat kadar önce salâ verilir. Bu salâ ?Dilkeşhâverân Sabah Salâsı?nın yaygın olarak bilinmesinden dolayı Dilkeşhâverân veyâ Hüseynî, Bayati makâmında okuna gelmiştir. Aslında herhangi bir makâmda okunabilir ve uzun okunduğu takdirde çeşitli makâmlara geçki yapılabilir.
?Es salâtü ve?s selâmü aleyke yâ Rasûlâllâh?
?Es salâtü ve?s selâmü aleyke yâ Habîballâh?
?Es salâtü ve?s selâmü aleyke yâ Nebiyyallâh?
?Es salâtü ve?s selâmü aleyke yâ seyyidel evvelîne ve?l âhhirîn?
?Ve selâmün alel mürselîn?
?Ve?lhamdü li?llâhi Rabbi?l âlemîn?
Peygamber Efendimiz (S.A.V.)?in sıfatlarını ihtivâ eden bölümler makâmın durumuna göre uzatılabilir.

Ramazan ve Kurbân Bayramlarında ?Sabah Namazı? ile ?Bayram Namazı? arasında okunur. İki mûsikî cümlesinden oluşur. Bir müezzin tarafından solo kısımları okunur. Berâber okunan kısımları diğer müezzinlerin ve cemâatin iştirâkiyle okunur. Bu salâ da maâlesef artık bilinmemekte ve okunmamaktadır.Hatip Zâkirî Hasan Efendi?nin Bayatî makamında ve Durak evferi usûlündeki beş bölümden oluşan eseri şöyledir;
"a" Ya Mevlâ Allah
"b" Leyse'l- ?ıydü limen lebise'l-cedîd
"c" İnneme'l- ?ıydü limen hafe mine'l-va?îd
"d" Ve salli ve sellim alâ es?adi ve eşrafi nûri cemi?il - enbiyai ve'l - mürselin
"e" Ve'l - hamdü lillâhi rabbi'l - ?alemin
Bu salât, Cum'a ve bayram namazlarından önce iki müezzin tarafından minarede ve hatta camî içinde de icra edilir. Cami içinde müezzinin "a" bendini söylemesiyle başlar, "b" bendiyle cemaat cevap verir. Bunu takiben müezzin salâtın diğer bölümlerini okur ve bitirir.


3. Cenâze Salâsı:

Cenâze salâsı vefât eden bir Müslüman?ın vefâtını îlân etmek için minârelerden verilir. Sözleri vefât edene rahmet, af ve mağfiret dileyen duâlar ihtivâ eder. Her insanın hayâtının sona ereceği, sonsuz olanın ancak Allâh olduğunu anlatan âyetlerden de okunur. Genellikle hüzün verici bir makam olduğu için ?Sabâ? makâmında irticâlen (emprovize olarak) okunur. Salânın uzunluğuna göre makam geçkileri yapılır.

?Salâ, salâ, sâlâââ,
?Ya muhavvile?l havli ve?l ahvâl, havvil hâlenâ ilâ ahseni?l hâl?
?Salâ?
?Accilû bi's salâti gable'l fevt, ve accilû bi't tevbeti gable'l mevt?
?Salâ?
Küllü nefsin zâigatü?l mevt, sümme ileynâ türce?ûn?
?Salâ?
İnnâ li?llâhi ve innâ ileyhi râci?ûn?
?Salâ?
?Ya Seyyidel evvelîne ve?lâhirîn ve selâmün ale?l mürselîn, ve?l hamdü li?llâhi rabbi?l âlemîn?

Sonunda da vefât edenin ismi söylenir. Bu cenâze salâsı Anadolu'da, bilhassa Konya'da meşhurdur. Fakat İstanbul?da maalesef bilinmemektedir. Bir cenâze olduğu zaman minâreden Cum?â günü ezândan önce verilen salânın aynısı verilmektedir.

Hüseyni Cenaze Salası:
Bestesi ?Hatip Zâkiri Hasan Efendi?ye âit bu salâ minâreden değil, cenâze musallâdan alındıktan sonra kabre götürülünceye kadar yolda cemaatin önünde yürüyen sesi güzel bir okuyucu tarafından yüksek sesle okunur. Kabristanda mevta kabre defnedilinceye kadar, yine okuyucu tarafından önderlik edilmek sûretiyle cemaatin de iştirakiyle okunmaya devam eder. Mevta kabre konduktan sonra artık kapatma ve üstü örtülme işlemi başladığında salât kesilir ve Kur'an-ı Kerîm okunmaya başlar. Kur'an-ı Kerîm tilâveti, dua ve onu takiben tâlkin verildikten sonra, tekrar o okuyucu ve cemaatin iştirakiyle bu salât okunarak mezarlık terkedilir.

Şimdi bu salâ da bilinmediği için bir cenâze olduğunda ?Dilkeşhâverân Sabah Salâsı? olarak bilinen salâ okunmaktadır. Ya da aynı salâ ?Hüseynî? makâmında okunmaktadır
Hatip Zâkirî Hasan Efendi?nin Altı bölümden oluşan eseri şöyledir:
"a" Lâ ilâhe illâllah
"b" Vahdehü lâ şerîke lehü velâ nazîra leh
"c" Muhammedün eminüllahi hakkan ve sıdkan
"d" Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve?alâ âli Muhammed
"e" Ve salli ve sellim alâ es?adi ve eşrafi nûri cemi?il enbiyâi ve'l-mürselin
"f" Ve'l - hamdü lillâhi rabbi'l - ?alemin
Özellikle Osmanlı kültüründe okundukları yer ve zamana göre bunların dışında, salat-ı ümmiye, salat-ı kemaliyye, salat-ı münciye gibi sala örnekleri de vardır.

4.Salât-ı Ümmiye : Şöhreti sınırlarımızı da aşamış ve bütün İslâm Âleminde benimsenmiş bir salâttır. Bu salâtı da bazıları Itr'ye, bazıları da Hatip Zâkirî Hasan Efendi?ye ait olduğunu söylemektedirler.
Hatta segâh değil de ırak makamında olduğunu da iddia etmektedirler. Fakat, toplumda yaygınlaşmış ve alem olmuş şekli segâh makamındaki şeklidir.
Bu salât, Suphi Ezgi'nin Nazarî Amelî Türk Mûsikîsi adlı eserinin 3. cildinde, 3/4'lük orta semaî giderindeki usûl ve teamüle uymayan lahin mimarisiyle yer almaktadır. Bu tespite göre okuduğumuz zaman salâtın arapça kıraatında bozukluk meydana gelmektedir. Merhum Neyzenlerimizden Halil Can bu eseri, uzun bir çalışma neticesinde gerçek prozodi taksimatı ve kıraatına uygun düşen 43 zamanlı bir Darbeyn usûlü ile doğru olarak tesbit etmiştir. Bu darbeynin oluşumu şu sırayla meydana gelmiştir.
a). 10/8 Aksak Semai Evferi
b). 13/8 Nim Evsat
c). 10/8 Aksak Semai
d). 10/8 Aksak Semai
Segâh makamında olan bu eser Mevlîd okunuşu sırasında bahirler arasında özellikle Vilâdet Bahri sonunda (Peygamberimizin doğumunu anlatan kısım), özellikle Rasûlullah'ın doğumuna hürmet (tâzim) gayesiyle ayağa kalkıldığında, mukaddes emanetlerin ziyeretinde cemaatin iştirakiyle icra edilir.
5. Salat ü Selâm : Daha çok mevlid bahirleri arasında, istenilen bir makamla ve resitatif (irticâlî) icra edilir. Dört bölümden oluşur.
"a" Essalâtü vesselâmü aleyke ya rasûlellah
"b" Essalâtü vesselâmü aleyke ya habibellah
"c" Essalâtü vesselâmü aleyke ya seyyide'l - evvelîne ve'l âhirin
"d" Ve'l - hamdü lillâhi rabbi'l - ?alemin
Salâtların İcrasındaki Önemli Noktalar
Salât-ı ümmiyye'nin dışında ve bir de irticalî olduğunu söylediğimiz salât ü selâm'dan başka diğer üç salât hiç bir zaman yapıldıkları usûl içinde okunmazlar. İcralar, bestenin ana müzik temasına sadık kalınarak, serbest bir anlayış içinde yapılır. Eğer yapıldıkları usûl içinde belli bir tempo ile icra edilirse tesirli olmaz ve o esere ilâhî bir yorum kazandıramaz. Bu sebeple daha yavaş, dura dura, vakfeler yaparak icra edilir. Böylesi de yıllar boyu tercih edilmiştir.

C. TEMCİD VE MÜNACAT:

Üç aylarda Receb?in ilk gecesiyle başlayarak Ramazan?ın teravih kılınan son gecesine kadar, bazı uygulamalarda yatsı namazından çıkıldıktan, bilhassa Ramazan?da sahurdan sonra birkaç müezzin tarafından minarede topluca okunan, çoğu Arapça dua ve yakarışları ifade eden bir cami musikisi türüdür. Temcidler şekil olarak Allah?a dua, sena ve tazim ile kelime-i tevhid, Resulallah?a salatü selam, ekseriyetle Türkçe manzu bir münacat ve aralarda okunan bazı kısa ayetlerden meydana gelmiştir.
Dinî mûsikîmizde daha önceleri müezzinler tarafından minarelerde okunan bu eser, tesbihler formunda mütala edilir. İki kısımdan meydana gelir. Bestelenmiş olan birinci kısmına temcid, irticali olarak okunan ikinci kısmına da münâcat adı verilir.
1. Temcid Cenab-ı Rabbü'l - Âlemin'in yüceliğini medhedip, esmalarından bazılarını tesbîh ile terennüm edilen kısımdır. Metni aşağıdadır.
"Ya Hazret-i Mevlâ, mevle'l - mevali, ente'l - kerîmü'l - baki ve ente'r - rahimü yâ Allah.
Ente'l-lezi teferrette bi'l-fadli ve'l-keremi ve'l-âlâ, yâ rahmân, ilâhün vahidün, rabbün tealâ,
hüve'l - lahü'l - bedi?u'l - hakku'l - ?ula yâ mennan, tealâ zatühü lemma tecellâ mine'l ? ğaybi
ile'l-?ayni tecellâ ya mennan. Sübhane men tabe?alâ âdeme be?de men 'asa, fectebahü rabbühü
verefe?a ile's-semavati'l-?ulâ ya sübhan. Sübhane men enca nühan ile's-sefineti ve eshabehü,
sübhane men ersele musa ilâ fir?avne bi'l?asa ya dennan. Sübhâne men ahsene savte davude ve
refe?a isâ Sübhâne men ittehaze ibrâhime halilen ve ıstafa ya rıdvan. Sübhane men tecellâ ve
keleme musa ya hannan. Sübhane men hateme'l - enbiya bi muhammidi nil - mustafa fidâke ebi
ve ümmike me'l - halilü ismâile feda. Allah, ya Hazret-i Mevlâ lâ ilâhe illellah, hak lâ ilâhe
illellah, lâ ilâhe illellah. Evvel âdem safiyyü'l-lah, ya hazret-i mevlâ. Lâ ilâhe illellah, nuh
neciyyü'-lah, ya hazret-i mevlâ. Lâ ilâhe illellah, Yusuf sadikullah, ya hazret- mevlâ. Lâ ilâhe
illellah, Muhammedür'rasülûllah, hakkan ve sıdkan ve salli alennebiyyil-mustafa
ahmedüne'l-hâdi ve aleyhüssena, kerîmün, rahimün, Allah, ya mevlâ."
2. Münacat : Bu kısım da Allah'a dua etme ve yalvarma kısmıdır. İrticâli okunur, besteli
değidir. Münacat'ın sonunda halka hitap kısmı vardır. Bu kısmın sonuna doğru müezzin melodik seyrini dilkeşhaveran makamına getirip, bağlar. Çünkü, temcid ve münacat'ın arkasından dilkeşhaveran makamında sabah salâtı okunacaktır. Metni aşağıdadır.
"Ya Hâtem - er - risâleti, ya eşrafe'l - vera ?aceben li'l - muhibbi keyfe yenam. Külli nevmin
?ale'l-muhibbi haram. Kum ya na?îmû kem teham. Âşikullahi ve yenam. Ed?üke bit-tazarru?i ya
daimel-beka, aslih lena bifadlike ya vasi?al?ata.

İlahî ben kimemidem münacat, kapında eyleyim arz-ı hacât veya dânende-i sırrı hafiyyât. Ne hacet hazretine arz-ı hacât, ey kerîmü lem yezel vey pâdişâh. Lâ yezâl, saltanat'-ı külli senindir, hiç sana ermez seval, salli ?ala seyyidina Mustafa Ahmedünel - hadi aleyhüs-senâ."
Halka Hitab:
Eyyühel - ihvan, kûmüs-salâte, hayrum - minennevm mekün yünâdi hel-mineddâî esmaül-hahi
te?alâ, aceben keyfe, yenâmül - ?şikîn. Leyse lehüm menâm, kûmi eyyühel - ?uşşak, tûba limen
teheyyee lil - müsallî.
Temcid?in güftesi, Koca Mustafa Paşa semtindeki, dergâhının türbesinde yatmakta olan büyük
mutasavvıflardan Sünbül Sinan Hazretlerinindir. Zâkirî Hasan Efendi tarafından ırak makamında bestelenmiştir. Ekseriya ramazan geceleri sabah namazından önce ve ayrıca islâm'da mübarek olarak bilinen mevlîd, berat, miraç, regâyib kandilleri geceleri, Kadir ve Arefe geceleri minarede birkaç müezzin tarafından icra edilir. Temcid ve münacattan sonra sabah salâtı okunur ve takîben sabah ezanı okunur.
Eser onbir bölümden oluşur. Bu cümlelerden 8. cümle iki devreli, 10. ve 11. cümleler dörder,ve diğerleri tamamen üçer devrelidir. 3. ve 4.'nün ezgileri aynen tekrarlanır. 5. ve 7. cümleler de çok az değişikliklerle aynen tekrarlanır. Fakat her cümlenin sonunda birer devrelik aynen tekrar edilen mülâzimeler mevcuttur.
Minaredeki icraat şöyle yapılır:
Evvela 1. cümlenin iki devrelik kısmını bir müezzin okur, üçüncü devre olan mülâzimeyi
müezzinler cumhur olarak okur. Bu sûretle eser tek ve toplu olarak (solo - koro) sonuna
kadar okunur. Münacat kısmı bir tek müezzin tarafından irticali olarak okunur, aynı müezzin
serbest kısmın sonunda Kur'an -ı Kerîm'den "nasrum - minellâhi ve fethun karîb, ve beşşiril -
mü'minin" ayetini okur. Bunu takiben "Ya Muhammed, bi ismuke" dedikten sonra, diğer
müezzinler cumhur olarak "Ya Allah Hû" diyerek bitirirler

D. TESBİH:

Gerek Kur?anı-ı Kerim?de mevcut olan veya Hz. Peygamber?in öğrettiği hemen hepsi ?subhanallah? lafzıyla başlayan tesbih cümlelerinin, gerekse mutsavvuflarla ulemanın tertip ettiği yine başında bu ibarenin yer aldığı mensur, manzum, yarı manzum, pek azının nâzımı ve tertipleyicisi belli, çoğu Arapça güftelerin ilahi formunda bestelenmiş şeklidir. Ayrıca cemaatla kılınan farz namazlarda selam verildikten sonra müezzinler tarafından ses musikisine dayalı olarak yürütülen, tesbih çekme ile duayı da içine alan kısaca ?tesbihat? adı verilen dini merasimde bu çerçevede ele alınmalıdır. Aslında bestesi belli olmayan, takip edilen makam seyri, icra tarzı ve tavır yönüyle tamamen müezzinlerin müsiki bilgisi ve kabiliyetine dayalı bu geleneksel icraata Mehmet Suphi Ezgi ?mahfel sürmesi? adını vermiştir.

Farz namazlarından (sabah ve ikindi) hemen sonra tesbih duası başladığı için, imamın selâm vermesini müteakip müezzin: "Allahümme ente's-selâmü ve minke's-selâm tebarakte ya ze'l-celâli ve'l-ikram..." der ve kısa bir aradan sonra müezzin tekrar " ?alâ rasülinâ salevat" der.
Akşam namazı dışındaki diğer vakitlerde müezzin burada yüksek sesle, fakat lahinsiz olarak bir salât okur. Bu salâtın adına Salât-ı Münciye denir (kurtaran, kurtarıcı anlamındadır).

Salât-ı Münciye'nin metni aşağıdadır;
"Allahümme salli ?alâ seyyidinâ Muhammedin ve ?alâ ali seyyina Muhammed. Salâten tüncinâ bihâ min cemi?al-hacat ve tütahhirunâ bihâ min cemi?ısseyyiât ve terfe?unâ bihâ a?ledderecat ve tübelliğunâ bihâ aksal-ğayat. Min cemi?ıl hayrati fi'l-hayâti ve ba?de'l-memat. Birahmetike ya erhame'r-rahımin. Hasbine'l-lah ve ni?me'l-vekil (3). Ni?me'ş-mevlâ ve ni?me'n-nasîr. Ğufraneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr."
Salât-ı münciyenin okunuşundan sonra müezzin devamla : "Sübhane'l-lahi ve'l-hamdü lillâhi velâ ilâhe ilellahü vellahü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil ?aliyyi'l-?azîm" der.
Bazen cemaat tarafından Ayet-el-kursî gizli olarak okunur ve bu sürede de müezzin beklemeye geçer. Bazen de müezzin açık olarak eûzü-besmeleyi çeker ve tegannî ile ayete'l kürsî'yi okur. Bundan sonra aynı müezzin veya daha kalabalık bir müezzin grubu olduğu takdirde değişik müezzinlerce her bir tesbih ayrı ayrı söylenir. Bu tesbihler cemaat tarafından 33 defa gizli olarak tekrar edilir. Çok önceleri daha mutattan bir tesbih duası yapıldığında, cemaatin gizli olarak 33'er adet bu tebihleri müezzin açık olarak ve teganniyle tekrarlardı.
Diğer tesbihler de aynı yada farklı bir müezzin tarafından, aynı şekilde çekilirdi. Çekilen tesbihler şunlardır:
a). "Ve hüve'l-?aliyyül-?azîmü zü'l-celâli sübhanellah". (33 kez Sübhanellah çekilir.)
b). "Sübhanellahi'l-?azîmi'l-hamdü lillâh". (33 kez El-hamdü lillah çekilir.)
c). "Rabbi'l-alemine te?alâ şânühü'l-lahü ekber". (33 kez Allahü ekber çekilir.)

Bu tesbihler bittiğinde bir başka müezzin : "Lâ ilâhe illellahü vahdehü lâ şerîke leh. Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ?alâ külli şey'in kadîr" der ve daha sonra bütün müezzinler bir ağızdan cumhur olarak ;
a). "Ve ma erselnâke illâ rahmetel-lil ?alemin".
b). "Allahümmahşürnâ fî zümratis-salihin".

Burada başka bir müezzin yüksek ses ve teganni ile amin der. Mihraptaki imamın duası bitene kadar bu aminlere devam edilir. Ne zaman ki imam ellerini yüzüne sürmeye başlayınca, bütün müezzinler cumhur olarak; "ve'l-hamdü lillahi rabbi'l-?alemîn" derler ve akşam namazı dışındaki namaz vakitlerinde "el fatihah" demezler. Çünkü imam mihrapta Kur'an-ı Kerîm okuyacaktır.
Bunun adına da mihrabiye denir. Cum'a namazından sonra mihrabiye okunması tercih edilmez. Eğer camiye cenaze gelmişse tesbih duası terkedilir. O zaman müezzin: "Alâ rasülinâ salevat, Sübhane'l-lahi ve'l-hamdü lillâhi velâ ilâhe ilellahü vellahü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil ?aliyyi'l-?azîm" der ve eûzü-besmele çeker. "İnnel-lahe yâğfiru'z-zünübe cemi?a ve hüve erhamür-rahımin" veya "Kalü innâ lillâhi ve innâ ileyhi raci?ûn" der ve dua yapılır. İmam da duayı mümkün mertebe kısa tutar. İmam ellerini yüzüne sürerken "ve'l-hamdü lillahi rabbi'l ?alemine'l-fatihah" der. İmam mihrabiye okumaz.



E. TEKBİR:

Segâh makamındaki bu eseri Itrî bestelemiştir. Durak evferi usûlünde kaydedilmiştir. Fakat Türk-İslâm toplumunda alışılmış bir serbest ritm içinde icra edilir.
Metni şöyledir: "Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilâhe illâllahü vellahü ekber. Allahü ekber velillâhi'l - hamd" Metni, arapça ve mensur olan üç mûsikî cümlesinden meydana gelir. Seyir karakteri itibariyle enteresan bir durum arz eder. Yeden olan La# (dik kürdî perdesi) ile dizinin ulaştığı en tiz ses olan fa# (eviç perdesi) arasındaki altı ses içinde dolaşmak sûretiyle segâh makamının karakteri büyük bir ustalıkla gösterilmiştir.
Bu kadar dar bir saha içinde, son derece ulvî ve manevî bir havanın dile getirilmesi ve başlı başına bir eser hüviyetine bürünerek, yeryüzünde dağınık olarak yaşamakta olan milyonlarca müslüman topluluklarının ortak olarak icra ettikleri büyük bir eser olabilmesi muvaffakiyetlerin de en büyüğüdür. Hiç bir eser bu derece kalabalık bir topluluğun diline vird olacak şekilde beyne'l-milel hale gelmemiştir.
Tekbîr, İslâm toplumu içinde bayram namazlarında, kurban kesiminde, hacc'da, bazen mevlîd bahirleri arasında icra edilir. Ayrıca, Kurban Bayramı'nın 1. günü Kurban Bayramı namazıyla başlayıp, 4. günü ikindi namazına kadar devam eden farz namazlarından sonra, selâmı müteakiben okunur.

H. TELBİYE
Tekbîr'in benzreri bir form olup, metni değişiktir. Segâh makamındadır. Güftesi arapçadır. İcra edildiği yer sadece Hacc farîzasıdır. Arafat'ta Ka'beyi tavafta okunur. Hacı adayı, ihrama girdiği andan itibaren telbiye çekmeye başlar.
Metni şöyledir;
"Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-ni?mete
leke ve'l-mülk. Lâ şerike lek"

I. İSTİĞFÂR
Allah'tan bağışlanmaktır. Gufraniden gelir. Çoğunlukla bestesizdir. Besteli olanları da vardır. "Estağfirullah (3) - el - ?azîm el-karim ellezi lâ ilâhe illâ hü el-hayye1l-kayyûm ve etûbü ileyh venes'elû't-tevbete ve'l mağfirate ve'l hidâyete lenä innehü hüvet-tevväbür-rahîm."


İ. MEVLİVÎ AYİNİ
Yalnız dini musikimizde değil, dini olmayan musikimizin formlarından en büyüğüdür. 4 bölümden oluşur. Her bölüme selâm adı verilir (her bölümün sonunda semazenler semayı bırakarak şeyhe selam verirler). Mevlevî ayini ile Mevlevi semahını birbirine karıştırmamak gerekir. Ayin, mevlevi semahına eşlik eden bir musiki formudur. Sema ise, ayinin icrası sırasında semazenlerin belli bir disiplin içinde dönmesidir. Bunların tümüne birden Mevlevî Mukabelesi denir. Formu aşağıdaki gibidir.
1. Hafız Kuran-ı Kerîm okur.
2. Naathan Itrî'nin rast naatını okur.
3. Neyzenbaşı icra edilecek Ayin-i Şerif'in makamında uzunca bir baş taksim yapar.
4. Peşrev çalınır. Bu peşrev ayin bestekârının kendi bestesi olabileceği gibi, bir başka
bestekârın peşrevi de olabilir.
5. Ayinhanlar Birinci Selâmı okumaya başlarlar. Devr-i Kebir, Devr-i Revan veya AğırDüyek usulleriyle bestelenmiş olabilir.
6. İkinci selâm Ağır Evfer (buna Mevlevî Evferi de denir) usûlündedir.
7. Üçüncü selâm Devr-i Kebir, Aksak Semâi ve Yürük Semâi usulleriyle ölçülür.
8. Dördüncü selâm Ağır Evfer usûlündedir. İkinci ve dördüncü selâmlar icraya usulün 5. zamanından başlarlar.
9. Son peşrev ve son yürük semâî icra edilir.
10. Sazlardan biri son taksim yapar.
11. Hafız Kur'an-ı Kerim okur. "Sübhane rabbike rabbi'l izzeti ammâ yesufun veselâmün ale'l mürselin ve'l hamdü lillâhi rabbi'l alemin" der. Fakat "el-Fatihah" demez.
12. Semazenbaşı yüzünü şeyhe dönerek Mevlevî Gülbankını okur.
"Barek Allah ve barekât-ı keramullah ra. Sema ra, safa ra vecd ü merdan-ı hûda ra. Evvel azamet-i büzürgûhi hüda ra ve risalet-i ruh-i pak-i habib Allah ra ve cihâr-yar-i güzîn ba-safa Hazreti İmam-ı Hasan Ali ve Hz. İmam-ı Hüseyni Veliğ eimmei masumin ezvac-ı mutahhara ve evlad-ı Rasullilah ve şühedayi deşt-i Kerbelâ. Mecmu-i evliyâ-i agâh ve arifan-ı billah Ale'l husus Hz. Seyid Burhaneddin-i Muhakkık-ı Tirmîz-i kutbü'l arifîn, gavsi'l vasılin Hz. Hüdavendigâr ra. Hz. Şeyh Şemseddin-i Tebriz ve Çelebi Hüsamettin-i Zerkubi-i Konevî ve Şeyh Kerîmiddîn Sultan, İbn-i Sultan Hz. Sultan Veled Efendi ve Valide Sultan ra. Hz. Ulu Arif Çelebi vesair Çelebiyan-i Kiran ve Zevi'l ihtiram mesaih hulefa dedegân ve dervîşan, muhibban ve fukera-i mazi ra."
Cumhuriyetten sonra şu mısralar eklenmiştir;
"Devam-ı ömrü'l devlet-i Cumhuriyeti Türkiye ve selâmat-i reis-i devlet ve selâmet-i hükümet ve millet ra."
Burada 10-15 saniye kadar ara verilir. Herkes içinden gizli olarak yukarıda sayılan zevatın ruhuna fatihah okur. Semazenbaşı devamla ve sesini bir az daha yükselterek;
"Safa-yı vakt-i dervîşan, hazıran, gaihan, dûstan, muhibban, ez-şark-ı alem, ta be garb-ı alem ervah-ı güzeştegan-ı kaffe-i ehl-i iman ra."
Burada da 10-15 saniye beklenir. Gizli bir fatiha okunur. Semazenbaşı yine devamla
"Azamet-i Hüdara Tekbîr" der ve lahinsiz olarak tekbir metnini okur. Takriben yine lahinsiz olarak Salat-ı selâm okur ve Mevlevî ayini biter. Selamlar verilir. Şeyh önce "esselâmun aleyküm" der. Semazenbaşı "ve aleyküm selâm ve rahmettullahi ve berekâtühu" der. Şeyh bir kaç adım atar ve bu sefer mutrıba selâm verir. Bu selâmı ise neyzen başı cevaplandırır ve semahane boşaltılır.


J. MEVLÎD
Asıl adı Vesîlet'n Necat'tır (kurtuluşa vesîle olan). Mevlid 13. asırda Bursa Ulu Cami'nin imamı olan Süleyman Çelebi Hazretleri tarafından yazılmıştır. Aslı daha fazla bahirlerden oluşan mevlid, sonraları "musahhah mevlîd-i şerîr" şekline dönüşerek 6 bahre dönüştürülmüştür.
Bunlar sırasıyla;

Tevhîd Bahri Allah adın zikredelim evvelâVacip oldur cümle işte her kula
Nûr Bahri Haktealâ çün yarattı AdemiKıldı Adem'le müzeyyen alemi
Vilâdet Bahri Amine Hatun Muhammed anesi Ol sedeften doğdu ol dürdanesi
Merhaba Bahri Yaratılmış cümle oldu şad-man Gam gidüp alem yeniden buldu can
Mir?ac Bahri Söyleşurken cebreil ile kelâmGeldi refref önüne verdi selâm
Münacaat Bahri Lâ ilâhi ol Muhammed hakkı çünOl şefaat kâni Ahmed hakkı çün
Mevlid edebi form yönünden mesnevi tarzında yazılmıştır.
Vezni, fâ i lâ tün / fâ i lâ tün / fâ ilün'dür. İcra yeri camiler ve evlerdir.
Ölen bir kimsenin ardından, halk arasında anane haline gelen 40 ve 52. gün mevlidlerinde, seneyi devriyelerde, doğumda, evlilikte, sünnette, hac dönüşünde, askerlik dönüşünde, gaziler için ve ayrıca islâmdaki mukaddes gecelerde (Kandilve kadir geceleri) icra edilir.
İ c r a Ş e k l i : Mevlid icrasında vazife alan elemanlar 4 grupta toplanırlar. Bahirler ayrı ayrı gruplanarak anlatılacaktır.
1. Aşirhan'lar : Kur'an okuyucuları.
2. Tevşihhan'lar : Tevşih ve ilâhi okuyanlar.
3. Mevlîdhan'lar : Mevlid bahirlerini okuyanlar.
4. Duahan'lar : Dua edenler.

Aşirhan açılış Kur'an'ını okur ve saba makamında karar verir. Tevşih grubu ya saba, ya çargah veya dügah hatta şevkutarab makamlarında bir tevşih okur. Mevlidhan aynı makam ve akortta Tevhid Bahrine girer. Arada bir takım geçkiler yaptıktan sonra, bu bahrin sonunu teşkil eden
"Her ki diller bu duada bulunan / Fatiha ihsan ede ben kuluna" beyitini muhakkak surette hüseyni makamında icra eder ve bitirir.
Duahan, "Merhûm ve müellif Süleyman Efendi'nin ruhu içün, ve kaffe-i ehl-i imanın ervahı içün, Allah rızası içün el-fatihah" der.
Bu duadan sonra aşirhan tarafından Kur'an-ı Kerim okunmaya başlanır ve hicaz makamında karar verilir. Tevşih gurubu bu makamda tevşih yada ilahi okur. Bir başka mevlidhan Nûr Bahrini okumaya başlar. Bahrin sonunda rast makamına geçer.

"Ger dilersiz bulasız oddan necat / Aşk ile şevk ile (derd ile) idin Essalât" der ve Rast makamında Salât ü Selâm getirilir. Aşirhan tarafından Kur'an-ı Kerim rast makamında okunur ve karar verilir. Arada istenilen geçkiler yapılabilir. Tevşih grubu bu makamda ilahi veya tevşih okur. Bir başka mevlidhan rast makamından Vilâdet Bahri'ne başlar.

Bahrin son mısrasında "İçtim ani oldu cismim nûra gark / idemedim kendimi nûrdan fark" beyitini gerdaniye perdesinde mahur ile başlar ve hüseyni perdesine nişabur geçkisi yaparak kalış gösterir. Tevşih grubu ve cemaat "Allahümme salli alâ Muhammed" der.

Mevlidhan "Geldi bir akkuş kanadıyla revan" der ve nişaburlu kalır. Tevşih grubu ve cemaat aynı şekilde salavat getirir.

Mevlidhan "Arkamı sıvazladı kuvvetle heman" der. Tevşih grubu ve cemaat salavat getirir. Mevlidhan tiz segah açarak "Doğdu ol saatte ol sultan-ı din" der ve yine nişaburlu olarak kalır. Tevşih grubu ve cemaat salavat getirir.
Mevlidhan mevlidin özel üslubu içinde, biraz yürükçe ve konuşur gibi "Nûra gark oldu semavat ül zemin" der. Mevlidhan bundan sonraki mısraları düz bir lahinle ve süratli olarak okuyarak ve segâh makamında bağlayarak karar verir.

"Sallü aleyhi vesellimü teslima / Hatta tenağü cenneten ve na?ima". Segah makamında olmasının nedeni takiben Salât-ı Ümmiyye çekilecek olmasıdır. Arkasından da Salât ü Selâm getirilir. Duahan ayakta bir dua yapar.
Aşirhan segâh makamında başladığı Kur'an-ı Kerîm'i hüseyni makamında karar vererek bitirir. Tevşih grubu hüseyni makamında tevşih veya ilâhi okur. Aynı makamda, bir başka mevlidhan Merhaba Bahri'ne girer. İstediği geçkileri yaparak segâh yada hüzzam makamında bitirir.

"Gerdiler..." der ve salat ü selâm getirilir.
Bir aşirhan segâh makamında Kur'an okur ve hüzzam karar verir.
Tevşih grubu hüzzam tevşih okur. Bir başka mevlidhan Mirac Behri'ne girer. Bahrin sonunda uşşak makamıyla karar verir. Yine

"Gerdiler...." der ve uşşak salat ü selâm okunur.
Aşirhan uşşak makamında Kur'an okur. Tevşih grubu uşşak ilâhi okur. Bir başka mevlidhan uşşak makamında Münacaat Bahri'ne başlar. Bahrin son beyiti i olan "Ümmetimden razı olsun ol muin" mısrasını hüseyni makamına bağlar. Bundan sonraki mısra olan "Rahmetullahi aleyhin ecmein" sözlerini bütün tevşih grubu ve mevlidhanlar hepbir ağızdan söyleyerek bitirirler.
Son olarak bir Aşirhan tarafından son Kur'an-ı Kerim okunur.
Duahan dua yapar.
Tevşih grubunun bahirler arasında okudukları ilahi veya tevşihlerin, onu takiben okunacak olan mevlid bahirinin mevzuu ile alâkalı olmasına özellikle dikkat edilir.
Mevlevi ve Bektaşi tarikatı dışında kalan ve özellikle cehri zikir yapan Halvetilik, Kadirilik, Rifailik, Sa?dilik gibi belli başlı tarikatlarla bunların şubeleri olan kollarda yapılan ayine ?zikir? denilmektedir. Belli bir bestesi ve bestekarı bulunmamakla birlikte ritim, nağme ve bazı ibarelerin güfte olarak tekrarına dayalı, belirli bir tavır içnde gelişerek kalıplaşmış bu form, icrası sırasında bulunulan durum, okunuş ritmi ve okunuş şekillerine göre ?kıyam tevhidi, kıyam ism-i celali, kuûd kelime-i tevhidi, murabba tevhid, kalbî ism-i hû, kalbî ism-i hây, perdeli ism-i celal, düz kelime-i tevhid, ağır ismi celal, perde kaldırmak? gibi çeşitli adlarla anılmıştır.

Okundukları yerler, edebi şekilleri, muhtevaları ve müzikal yapıları bakımından ilahi diye bilinen eserlerle büyük ölçüde aynı özelliklere sahip olan Kutbünnâyi Şeyh Osman Dede?nin mesnevi tarzında yazıp bestelediği Mir?râciyye?si, daha çok Hazreti Peygamber?in anne ve babasının özelliklerini konu alan, günümüzde icrası kalmadığından okuma tarzı, şekli ve bestesi hakkında bilgi bulunmayan Regâibiyye, Yazıcıoğlu Mehmed?in Muhammediyye?si bunlar arasında zikredilebilir.
Dini musikimiz konulu araştırmamızı bir Rıfai Şeyhinin dilinden cümlelerle kemale erdirelim.


MUSİKÎNİN İNSAN RUHU ÜZERİNDEKİ TESİRLERİ
?Tekkeler musikisinin, derunî hazlar ve ruhlar üzerinde husule getirdiği bir hususiyet de şu idi :
Camide yapılan ibadetlerde, cemaat tarafından mesela yüz defa "Allah!" denilirse. Tekkede dervişlerden, aşıklardan kurulan zikir halkasında en azı bin defa, yüz bin defa "Allah!" denilirdi ve pek de yürekten söylenirdi. Zira Tekkede "Zikr-i daimî", "vecd-i hakikî" vardı. Namaz gibi muayyen vakitlere mahsus olmayan bu devamlı zikir, eski edebiyatın "vecd-i vecd-â-vecd" dediği gayetle coşkun ve pek heyecanlı bir surette icra olunurdu.

Bu doyulmaz ve anlatılmaz neş'eyi meydana getiren de musiki idi ve onun büyüleyen, sürükleyen kudreti idi. Zira kitaplara geçmiş hakikatler arasında görülmekte ve bilinmektedir ki, musiki, âşık'ın aşkını arttırır; duygulu kalblere ilham verir, ruhlara coşkunluk getirir. Bunun içindir ki, Tekkede zikir meydanına girip de post üstünde diz çöken her derviş, hatta derviş olmayan herkes, candan, gönülden ve bir ağızdan "Allah!" derdi, "Allah!" demenin zevkine varırdı. Ve, zikrin en büyük ibadet olduğunu ruhunda yaşardı.
Musiki ile başlayıp, onunla beraber aynı tavırda, aynı perdede devam eden ve en önce "Estağfirullah!", "Lailahe illallah!", sonra da "Allah!", "Ya Allah!"veya "Hu Allah!", "Hayy Allah!" lâfz-ı şerifleri ile birbirini takip ve tekmil eyleyen İsm-i Celal ve Tevhid-i Şerif ler, "Kuud, Kıyam" veya "Devran" da, (oturarak, ayakta veya devrederek, dönerek) ne tarz-ı surette olursa olsun her defasında zikir meclisi bir kaç saat sürerdi. Bazan da hiç farkında olmadan sabahı bulurdu.
Böylece büyük bir âheng ve intizamla sürüp giden bu coşkunluğun basında, şeyh efendi, elinde sübha-i saddane (binlik veya beş yüzlük tesbih), Mekaam Postu önünde, zikr-i şerifi, a-yin-i şerifi birkaç defa devreder ve ettirirdi. Artık sayısını Allah bilir.
Allah ve Zikrullah aşkı ile kendinden geçmenin pâyânsız neşesine bu şekilde huzur ve heyecan katan Tekke mu-sikisinin en cazip, en muhteşem tarafı "Bayram Haftaları"nda, "Nevbe vurulduğu" zaman olurdu. Bu, bir musiki hadisesi idi. Bu hadise i fevkalade, Tekkelerde bir "saltanat-ı musikiye" halinde icra edilirdi.?
Mevlam ateş-i aşkınızı ziyade eylesin, huzur bulasınız efendim.

Kaynakça
Cinuçen Tanrıkorur
Bekir Sıdkı Sezgin
CEMALEDDİN SERVER REVNAKOĞLU
http://www.semazen.net
http://www.dinleneyden.com
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
"Her rüzgarla otlar gibi sallanırsan, dağlar kadar olsan da bir ota değmezsin." Mevlana
Post Reply

Return to “Sanat Ziyafeti”