Page 1 of 1

Efendimiz SAS'i Sahabe Gibi Sevmek Mümkün mü?

Posted: 30 May 2008, 01:12
by GARİP
Efendimiz’i sevmek bize imanın yüklediği bir vazifedir. O’nu sevmek, boynumuzun borcu ve Rabbimizin bir emridir. O’nu sevmek, O’nun bize karşı duymuş olduğu eşsiz vefasına, vefa ile karşılık vermektir. O’nu sevmek aslında varlığımızın bir gereğidir.
Elbette Efendimiz’in mübarek ellerinde yetişmiş olan Sahabe nesli bu gerekliliği çok iyi bilen ve kavrayan bir topluluktu. Onlar Efendimiz’i (sav) her şeyden, ama her şeyden daha fazla seviyorlardı. Fedeke ebî ve ümmî/ Annam ve Babam sana feda olsun dediklerinde, bu sadece söz ile ifade edilen ve dudaktan çıkan, ama hayata yansımayan bir cümle olarak kalmaz, yeri ve zamanı geldiğinde ana da, baba da, mal da, mülk de, evlat da, kendi canı da O’nun yoluna feda edilirdi. Bunun biz yüzlerce örneğini biliyoruz.

Peki, neden bu sevginin değil aynısını, ona yakın olanını, onun çeyreğini, belki biraz mübalağa gibi gelecek sizlere ama zekatı kadarlık bir miktarını bizler ortaya koyamıyoruz. Bunun tek sebebi Efendimiz ile aynı çağda yaşamamak olabilir mi? Elbette O’nunla aynı çağda yaşamanın bunda önemli bir etkisi vardır. Ama burada şunu hatırlamamız gerekiyor ki; biz tarihte nicelerini biliyoruz ki, Efendimiz ile aynı çağda yaşamamasına rağmen, O’na duydukları sevgi, neredeyse Sahabe ile yarışmış ve gerçekten insanı hayran bırakacak düzeye varmıştır. Demek ki, istenilen oranda sevgiyi ortaya koyamamanın sebebini sadece zamana, çağa ve mekana fatura etmemek gerekiyor. Öyleyse bunun sebebi yada sebepleri neler olabilir? Sahabe ile bizler arasında Efendimiz’e olan sevginin boyutunun aynı olmamasında zaman ve mekan dışında ne gibi farklar var? İşte bu sorulara cevap bulmaya çalıştığımız zaman görürüz ki, Sahabe neslinin Efendimiz ile kurdukları sevgi bağının tesisinde, birbirlerini tamamlayan beş ayrı basamak vardı. Bu basamaklar şunlardır: Bilmek, Tanımak, Anlamak, Kavramak ve Yaşamak.

Bu basamakların neler olduklarına ve bizlerin hayatlarında ne kadar yerleri olduklarına kısaca değinelim:

Bilmek: Efendimiz’i biliyoruz değil mi? Şöyle yada böyle biliyoruz. Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır; günde beş vakit Ezanı Muhammediye’yi duyduğumuz bir coğrafyada yaşıyoruz. Allah deyince, Muhammed deyince, Kur’an deyince gözyaşı döken bir toplumda bulunuyoruz. Öyleyse bilme noktasında bir sıkıntımız yok; Sahabe nesli kadar olmasa da, Efendimiz’i bilme noktasında bazı bilgilere sahibiz.
Tanımak: Ne yazık ki, bildiğimiz kadar O’nu hakkı ile tanıyamıyoruz. Bilmek ile tanımak çok farklı şeylerdir. .Bugün bir buçuk milyarlık İslam ailesinin kaç ferdi sizce Peygamber Efendimiz’i hakkı ile tanıyor? Bunun hesabını yapmamız zor ama şunu iyi biliyoruz ki; bu koca ailenin her ferdi O’nu (sav) bilmektedir. O’nu bilenler çoğunlukta, ama tanıyanların aynı çoğunlukta olmadığı hepimizin malumudur. O’nu bilenler O’nun ne zaman doğduğunu, ne zaman vefat ettiğini, savaşlarını, çocuklarının isimlerini, hanımlarını, hicretini, miracını ve daha onlarca şeyi biliyorlar. Çok gariptir, bu bilinenlerin çoğunu belki daha fazlasını Mekke’de O’na karşı çıkanlar da biliyorlardı. Herhalde Hz. Muhammed’in (sav) amcası Ebu Leheb bizden daha çok Peygamber’in bu özel bilgilerine sahip idi. Ama amcası olmasına rağmen Ebu Leheb’in, Efendimiz’e karşı olması, bilmemesinden değil, tanımamasından kaynaklanıyordu. Zaten Hz. Ebubekir’i, Ebu Leheb’ten ayıran en önemli sebepte buydu; biri sadece biliyor, diğeri hem biliyor hem tanıyordu.
Anlamak: Ancak tanıyan O’nu anlayabilirdi. Gerçek manada anlayabilmenin yolu önce, Efendimiz’in şahsiyetinin anahtarlarını, görevlerini, yetkilerini, bu yetkilerinin sınırlarını tanımaktan geçiyordu. Bugün birçoğumuz O’nu tanımadan, anlamaya kalkışıyoruz ve tabiî ki anlayamıyoruz. Bunun için O’nu ilahi vahyin rehberliğinde iyice tanımak ve sonrasında anlamak zorundayız.
Kavramak: Kavramak, anlamaktan daha farklı bir durumdur. Bilmek için “Ne?” anlamak ve tanımak için “Nasıl? Kavramak için “Niçin?” sorularını sorup, cevaplar bulmaya çalışmalıyız. Kavramak, Efendimiz’in yaptığı tüm şeylerin maksadını okumaktır ve gerçekten O’nunla bağ kurmak için çok önemlidir.
Yaşamak: Eğer O (sav) bilinir, tanınır, anlaşılır ve kavranılırsa, işte o zaman aradaki zaman ve mekan farkı ne kadar uzarsa uzasın, yine de O’nunla beraber yaşanmanın imkanı bir şekilde yakalanabilir. O’nun her an önümüzde, olduğu hissedilir ve belki de peygamber görmeden Sahabi olmanın yolu bulunmuş olur.
Ne dersiniz, ikinci bir Ramazan coşkusu yaşadığımız bugünlerde Efendimiz ile aramızdaki bu hukuku bir daha gözden geçirip, O’nu görmediğimiz halde; O’nula birlikte yaşamanın ve O’nu sahabe gibi sevmenin fırsatını elde edemez miyiz?

Re: Efendimiz SAS'i Sahabe Gibi Sevmek Mümkün mü?

Posted: 31 May 2008, 00:41
by mehmetemin
fakat sahabe ile efendimiz arasında tam bir peygamber ,ashab ilişkisi var ,üzerine çok şey yazılır

ama Allah muhafaza bizim peygamber efendimizle ilgili anlayışımız biraz daha problemli ,efendimiz şu an dünyada olsa haşa müslümanlar direkt olarak tapınmaya başlar veya böyle temayül gösterirler.

efendimiz çok önemlidir ama islam ahkamı şeriatı günlük yaşantımızda daha önemlidir.yoksa ellerinde şeriat olmayan hristiyanların elinde bir tek hz isa as sevgisi vardı ,sevginin sonu onu rablaştırmak oldu .

Re: Efendimiz SAS'i Sahabe Gibi Sevmek Mümkün mü?

Posted: 25 Jul 2009, 23:02
by nisanur
Bu yazıyı okuyunca aklıma Ali Rıza demırcanın bir sohbeti geldi ,Allah onu doğru yoldan ayırmasın diyorduki Rasulullahta bir insandı biz gibi yer içer uyur evlenir acı çeker ve ölür .Onu ilahlaştırmaya çalısanlar olmuştur belki ama herzaman sağduyulu sahabeler buna karsı cıkmıslardır.Evet gercekten onu tanıyan sever ben hayatını okuyunca sevgım kat be kat artmıştır.

Re: Efendimiz SAS'i Sahabe Gibi Sevmek Mümkün mü?

Posted: 26 Jul 2009, 13:32
by galesiz
Sahabe onu gördüğü için çok seviyordu.Onun yanında olup direk feyz almak çok farklı olmalı.
gerçekten onun sünnetlerini uygularsak hem daha çok severiz hem daha çok seviliriz