HZ OSMAN: Sevgilinin Yanındaki Şehit

Tasavvuf büyüklerinin hayatları ve menakıbı.
Post Reply
peki
Posts: 41
Joined: 09 Dec 2007, 20:52

HZ OSMAN: Sevgilinin Yanındaki Şehit

Post by peki »

HZ OSMAN: Sevgilinin Yanındaki Şehit




Gideceği yolları seçebilen insanın elinden bir gün bu hakkı alınır ve üzerinde "TERCİHLİ YOL" yazan tabela yerini bir başka tabelaya bırakır: "MECBURİ İSTİKAMET" Altından külçelerin mum gibi eriyip aktığı o an, bütün yoksulluğuyla sarsılır yolcu.

Şairin "Yol ikiye ayrılmıştı ormanda ve ben/ Daha az katedilmiş olanı seçtim" mısraları har vurup harman savrulan bir mirasın külleri gibi havaya saçılır. Ayakları olduğu halde durmanın, dudakları olduğu halde susmanın basıncıyla kaskatı kesilir insan ve kıpırdayabilmek için mecburi istikameti bildirecek sesi bekler. Binlerce yolun elenip, iki yolun kaldığı bu finalden kaçabilmek için bir taş ya da bir bitki olmaya razı olur, yeter ki bu ânı yaşamasın.

Geniş omzundan dirseklerine kadar uzanan gür saçları, yüzünün nurunu çerçeveleyen heybetli sakallarıyla yürüyordu Osman b. Affan (ra) hayalinde o vakti canlandırarak. Bu dünyaya yolu düşen her insan gibi bir gün tercihleri elinden alınıyor, ayaklarının ve dudaklarının kaskatı kesildiği bu müthiş anda muhayyilesi her iki yolun vardığı menzili bütün saltanatıyla gözlerinin önüne seriyordu: CENNET ve CEHENNEM! Ve ruhunu tepeden tırnağa ürperten bu hayal karşısında şu sözler dökülüyordu Zinnûreyn'in dudaklarından: "Cennetle cehennem arasında, hangisine girmekle emrolunacağımı bilmeksizin duracak olsam, sonucu öğrenmeden evvel bir kül yığını olmayı tercih ederdim."

Zinnûreyn, yani ‘iki nurlu'. Çünkü Hz. Peygamber (sav), kızlarından, önce Hz. Rukiye'yi, onun vefatının ardından da diğer can parçası Hz. Ümmü Gülsüm'ü ona hayat arkadaşı olarak vermiş, Hz. Osman, bu nebevî rütbenin onuru ve ağırlığını bir ömür taşımıştı omzunda. Zira daha o Zinnûreyn değilken tercihini ilk inananlar arasında yerini alarak yapmış, dinini terk etmesi için amcası tarafından bağlanarak hapsedildiğinde tercihini hapisten yana kullanırken, önce Habeşistan'a, sonra Medine'ye hicret ederek bu geçici yurtları vatanı Mekke'ye tercih etmişti. Hz. Osman'ın tercihleri bununla kalmamış, hicret esnasında muhacirlerin su sıkıntısı çektiğini görüp, bir Yahudiye ait olan Rûne kuyusunu satın alarak Müslümanlara vakfetmiş, Mescid-i Nebevi'nin genişletilebilmesi için çevresindeki arsaları satın almış, Tebük Seferi'ne gidecek Ceyşu'l-Usra'ya (Zorluk Ordusu) neredeyse malının tamamını bağışlayarak tercihini servetten değil cennetten yana kullanmıştı. Hz. Peygamber (sav) vahiy kâtibinin cömertliğini heyecanla karşılamış, "Allah'ım! Ben Osman'dan razıyım. Sen de razı ol!" ve, "Bundan sonra Osman'a işledikleri için bir sorumluluk yoktur!" müjdeleriyle yüzünü aydınlatmıştır onun. Yalnız Peygamber (sav) mi, yüce Allah da, "Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, kıyamda durarak ibadet eden, âhiretten korkan ve Rabbinin rahmetini uman gibi midir?" (Zümer, 9) âyetiyle Hz. Osman (ra)'ı işaret etmemiş midir?

Her gece Kur'ân'ı hatmederek sabahlayan, her yeni güne oruçla başlayan, "En çok neyi seversin?" sorusunu, "İnsanlar uyurken namaz kılmayı!" diyerek cevaplayan Hz. Osman'a göre namazı vaktinde kılana dokuz ödül vardır: "Allah'ın sevgisi, sağlıklı bir beden, meleklerin koruması, bereketli bir ev, dindar insan siması, yumuşak bir kalp, sırat köprüsünden şimşek hızıyla geçiş, âhiret korkusu ve üzüntüsünden uzak olma, cehennemden kurtuluş." Ticaret erbabının gözüyle hayata kâr zarar hesabıyla bakan Zinnûreyn, bu dokuz kârdan sonra on zarardan bahsetmektedir: "On şey ziyan olup gitmiştir: Soru sorulmayan âlim, amel edilmeyen ilim, kabul edilmeyen doğru görüş, kullanılmayan silah, içinde namaz kılınmayan mescit, okunmayan Mushaf, sarf edilmesi gereken yerlere harcanmayan para, binilmeyen vasıta, dünya heveslisinin içindeki zühd bilgisi, âhiret azığı temin edilmeden geçirilen ömür."

Bir de şaştıkları vardır Hz. Osman'ın, akıl erdiremedikleri. Mesela ölümü bilip gülenlere şaşırmaktadır, dünyanın fani olduğunu bilip peşinden koşanlara. İşlerin takdirle olduğunu bilip istedikleri olmayınca üzülenleri, hesaba inanıp mal toplayanları da bir türlü anlayamamaktadır. Cehenneme inanıp günah işleyenler ve Allah'a inanıp dünyayla rahatlayanlar şaşırtmaktadır onu. Hele bir topluluk vardır ki onlara akıl sır erdiremez: Şeytanı düşman bilip itaat edenler...

Doğrusu Hz. Osman'ın (ra) biricik örneği, her işinde yolunu izlediği Muhammed Mustafa (sav)'dır. Nitekim Efendimiz de kızı Rukiye'ye şöyle bir baba öğüdü vermekten geri durmamıştır: "Canım kızım! Osman'a çok saygı göster. Çünkü ashabım arasında ahlâkı bana en çok benzeyen odur." Bir öğüt de Hz. Osman'a vermiştir Hz. Peygamber: "Belki Allah sana bir gömlek giydirir. Münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde onu bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma!" Hz. Rukiye de Hz. Osman da kendilerine verilen öğüdü tutmuşlardır. Hz. Rukiye eşine saygıda kusur etmemiş, Hz. Osman giydiği hilafet gömleğini çıkarmamıştır. Ta ki sevgilinin yanında ölene kadar.

***
Hz. Ömer öfkesinin mührünü son kez bir tokat atarak vurdu ölüm döşeğinde. Oğlu Abdullah b. Ömer'in halife seçilmesini teklif edenlere savurdu elini ve: " Siz benim cehenneme gitmemi mi istiyorsunuz!"diye kükredi. Ömer'in(ra) öfkesi Abdullah b. Ömer'in bu göreve lâyık olmayışından kaynaklanmıyordu. Zira Abdullah b. Ömer, ilmi ve ahlâkıyla bu makamı üstlenebilecek biriydi. Aslında atılan tokat, babadan oğula geçecek makamlaraydı. Hz. Ömer ruhunu teslim etmeden önce teklifini yaptı: Aşere-i Mübeşşere'den seçilmeliydi halife. Cennetle müjdelenen on kişi içinden. Bu kişilerden ikisi vefat etmiş, üçüncüsü olan kendisi ise vefat etmek üzereydi. Bir kişi de seyahatte olunca, Ömer(ra) geriye kalan altı kişinin bir araya gelerek halife seçmesini istedi. Oyların eşit olması halinde Abdurrahman b. Avf hangi tarafta ise o taraf lehine oy kullanması için Abdullah b. Ömer'i(ra) vazifelendirdi. Sonuçta hilafet gömleği Hz. Osman'a giydirildi ve önce şûra başkanı Abdurrahman b. Avf, peşinden de Hz.Ali(ra), Hz. Osman'a(ra) biat ettiler.

Hz. Osman'ın(ra), "Konuşan başkandan çok çalışan başkana ihtiyacınız var."diyerek çıktığı yol onu ya da onun temsil ettiği hükmü bir bayrak gibi yeni beldelere taşıdı. Bizans İmparatoru Heraklious'un komutanı Manuel'in karşısına kendi komutanı Amr b. As'ı çıkararak İskenderiye'yi Bizans işgalinden kurtardı. Sa'd b. Vakkas'la Rey ve Deylem'e, Abdullah b. Amr'la Kabil'e, Velid'le Azerbeycan ve Ermenistan'a, iki Abdullah b. Nafi ve Abdullah b. Zubeyr'le Kuzey Afrika'ya yürüdü. Zafer haberleri Medine'ye meşaleler gibi ulaşıyor, her haber yeni bir fethi ateşliyordu. Bir kez hayaller tutuşmaya görsün olmayacak olanı ister. Bir Arap atasözüyle söylenecek olursa "Bir şeyin tamamı elde edilemezse bile bir kısmından vazgeçilmez." Cebeli Tarık geçilerek İspanya'ya neden girilmesin! Endülüs'ün fethi İstanbul'un fethini neden ateşlemesin! Bu düşüncelerle şöyle diyordu Hz. Osman(ra) komutanlarına: "İstanbul ancak Endülüs tarafından fethedilebilir. Orayı fethederseniz İstanbul'u fethedenlerin ecrine ortak olursunuz."

Endülüs'ün fethi bir başka bahara kalmışsa da kader çölllerin rüzgârını denizlere taşımış, binek olarak atı ve deveyi bilen sahabiler halifelerinin emriyle bir donanma inşa etmişlerdi. Bir gün hakikatin donanması Suriye sahillerinden Akdeniz'e açılmış, katettiği her mesafede birlik dalgaları yayarak Kıbrıs'a ulaşmıştı. Muaviye'nin (ra) komutasında Kıbrıs'a giren Müslümanlar, Abdullah b. Sa'd'ın başında olduğu Mısır'dan gelen takviye kuvvetlerle birlikte Kıbrıs'ı fethetmişler, bu fetih bir zaman sonra onları yeni bir düşle, İskenderiye açıklarında Bizans İmparatoru Konstantin komutasındaki beş yüz gemilik bir donanmayla karşı karşıya getirmişti. İşte o gün iki yüz gemi beş yüz gemiyi bozguna uğratmış, Lâtu's-Sevâri adıyla bilinen bu deniz savaşının sonunda Konstantin Sicilya'ya sığınmak zorunda kalmıştı.

Bütün bu altın zincirin başında, yatarken sırtında küçük taşların iz bıraktığı, minbere Kûfe işi yırtık bir elbiseyle çıkan, misafirlerine halifelik bütçesinden ikramda bulunurken, kendisi sirke ve zeytinyağı yiyen, bir mezar gördüğünde sakalı ıslanıncaya kadar ağlayan, hizmetçisi Nâil'le aynı katır üzerinde yolculuk eden Hz. Osman (ra) vardı. İşte o Osman'ın evini kuşattı isyancılar. Onun sırtından halifelik gömleğini çıkarmak istediler. Onu susuz bıraktılar. Evinin damına çıkıp isyancılara, vakfettiği Rûme kuyusundan bir bardak su içemeyişini, genişlettiği Mescidi Nebevî'de iki rekat namaz kılamayışını nasıl karşıladıklarını soran Hz. Osman, onlara, Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'le birlikte Sebir Dağı'nda yaşadıkları olayı hatırlattı; dağ sarsılınca Hz. Peygamber(sav) topuğuyla yere vurarak: "Ey Sebir dur! Çünkü üzerinde bir peygamber, bir Sıddık ve iki de şehit vardır!"buyurmuştu. " İşte o şehitlerden biri benim!"dedi, Hz. Osman.

Yemen Yahudilerinden İbn Sebe'nin kışkırtmasıyla Mısır'dan gelen Kıbtî isyancıların kuşatması kırk gün sürdü. Hz. Peygamber'e(sav) verdiği sözü tutan Hz. Osman(ra) hilafet gömleğini çıkarmadı. O peygamber ki şehâdetinden bir gece önce Hz. Osman'a rüyasında: "Osman! Seni muhasara ettiler öyle mi!"diye sormuş, Hz. Osman'ın "Evet!" demesi üzerine, "Seni susuz bıraktılar öyle mi!" demiş, yine "Evet!" cevabını alan Hz. Peygamber(sav) Osman'a(ra) bir bardak su vermiş ve: "İstersen seni onlara galip getirelim, istersen iftarı bizim yanımızda yap!"buyurmuştu. Hz. Osman iftarı Hz.Peygamber'le(sav) yapmayı tercih etti. Ertesi gün isyancılar evinin duvarını yıkıp Zinnûreyn'i Attar'ın İlâhinâme'deki ifadesiyle ‘sevgilisinin yanında' şehit ettiler.

Ve sevgilisinin yani okuduğu Kur'an-ı Kerim'in üzerine sıçrayan kanı şu âyete isabet etti Hz. Osman'ın: " Onlara karşı Allah sana yeter." (Bakara,137)


A.Ali Ural
Post Reply

Return to “Sûfiler Tabakası”