4. En-Nisâ Suresi (Kırık Meal) 1/2

Post Reply
seyir

4. En-Nisâ Suresi (Kırık Meal) 1/2

Post by seyir »

(Medine'de inmiştir, 176 ayettir.)

يَاأَيُّهَا ey النَّاسُ insanlar اتَّقُوا sakının رَبَّكُمْ Rabbinizden الَّذِي خَلَقَكُمْ sizi yaratan مِنْ نَفْسٍ bir nefisten وَاحِدَةٍ tek وَخَلَقَ ve yaratan مِنْهَا ondan زَوْجَهَا eşini وَبَثَّ ve türeten مِنْهُمَا her ikisinden رِجَالًا erkek كَثِيرًا pek çok وَنِسَاءً ve kadın وَاتَّقُوا sakının اللَّهَ Allah’tan الَّذِي تَتَسَاءَلُونَ birbirinizden dilekte bulunduğunuz بِهِ kendisiyle وَالْأَرْحَامَ ve akrabalık bağını kesmekten de إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır عَلَيْكُمْ sizi رَقِيبًا hakkıyla gözetlemekte (1) وَآتُوا verin الْيَتَامَى yetimlere أَمْوَالَهُمْ mallarını وَلَا تَتَبَدَّلُوا ve değiştirmeyin الْخَبِيثَ pisi بِالطَّيِّبِ temizle وَلَا تَأْكُلُوا yemeyin أَمْوَالَهُمْ onların mallarını إِلَى أَمْوَالِكُمْ sizin mallarınızla beraber إِنَّهُ muhakkak ki bu كَانَ حُوبًا bir günahtır كَبِيرًا çok büyük (2) وَإِنْ خِفْتُمْ korkarsanız أَلَّا تُقْسِطُوا adaletsizlikten فِي hakkında الْيَتَامَى yetim kızlar فَانكِحُوا nikahlayın مَا طَابَ helal olan لَكُمْ sizin için مِنَ النِّسَاءِ kadınlardan مَثْنَى ikişer وَثُلَاثَ üçer وَرُبَاعَ dörder فَإِنْ خِفْتُمْ yine korkarsanız أَلَّا تَعْدِلُوا adaletsizlikten فَوَاحِدَةً bir tane أَوْ veya مَا مَلَكَتْ sahip olduğu vardır أَيْمَانُكُمْ sağ ellerinizin ذَلِكَ işte bu أَدْنَى daha uygundur أَلَّا تَعُولُوا ayrılmamanız için (3) وَآتُوا verin النِّسَاءَ kadınlara صَدُقَاتِهِنَّ mehirlerini نِحْلَةً bir hak olarak فَإِنْ طِبْنَ bununla beraber bağışlarlarsa لَكُمْ size عَنْ شَيْءٍ bir şey مِنْهُ ondan نَفْسًا gönül hoşluğu ile فَكُلُوهُ onu da yiyin هَنِيئًا afiyet مَرِيئًا ve kolaylıkla (4) وَلَا تُؤْتُوا vermeyin de السُّفَهَاءَ aklı ermeyenlere أَمْوَالَكُمْ mallarınızı الَّتِي جَعَلَ kıldığı اللَّهُ Allah’ın لَكُمْ sizin için قِيَامًاkıyam sebebi وَارْزُقُوهُمْ onları rızıklandırın فِيهَا onlardan وَاكْسُوهُمْ onları giydirin وَقُولُوا ve söyleyin لَهُمْ onlara قَوْلًا söz مَعْرُوفًا güzel (5) وَابْتَلُوا deneyin الْيَتَامَى yetimleri حَتَّى kadar إِذَا بَلَغُوا ulaşıncaya النِّكَاحَ nikah çağına فَإِنْ آنَسْتُمْ sezerseniz مِنْهُمْ onlardan رُشْدًا bir olgunluk فَادْفَعُوا hemen teslim edin إِلَيْهِمْ onlara أَمْوَالَهُمْ mallarını وَلَا تَأْكُلُوهَا onları yemeyin إِسْرَافًا israf ederek وَبِدَارًا alel acele أَنْ يَكْبَرُوا büyüyecekler diye وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا zengin olan فَلْيَسْتَعْفِفْ iffetli olsun وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا fakir olan da فَلْيَأْكُلْ yesin بِالْمَعْرُوفِ meşru olarak فَإِذَا دَفَعْتُمْ teslim ettiğiniz zaman da إِلَيْهِمْ onlara أَمْوَالَهُمْ mallarını فَأَشْهِدُوا şahit bulundurun عَلَيْهِمْ onlara dair وَكَفَى şüphesiz yeter بِاللَّهِ Allah حَسِيبًا hesap görücü olarak (6)

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla..
1- Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan eşini yaratan ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın türeten Rabbinizden sakının. Kendisiyle birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağını kesmekten de sakının. Muhakkak ki Allah sizi hakkıyla gözetlemekte olandır!
2- Yetimlere mallarını verin ve pisi temizle değiştirme-yin. Onların mallarını sizin mallarınızla beraber yeme-yin. Muhakkak ki bu çok büyük bir günahtır.
3- Yetim kızlar hakkında adaletsizlikten korkarsanız, sizin için helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder ni-kahlayın. Yine adaletsizlikten korkarsanız bir tane veya sağ ellerinizin sahip olduğu vardır. İşte bu ayrılmama-nız için daha uygundur.
4- Kadınlara mehirlerini bir hak olarak verin. Bununla beraber gönül hoşluğu ile ondan bir şey size bağışlar-larsa, onu da afiyet ve kolaylıkla yiyin.
5- Allah’ın sizin için kıyam sebebi kıldığı mallarınızı aklı ermeyenlere vermeyin de onlardan onları rızıklan-dırın, onları giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
6- Yetimleri nikah çağına ulaşıncaya kadar deneyin. Onlardan bir olgunluk sezerseniz onlara mallarını he-men teslim edin. Büyüyecekler diye onları israf ederek alel acele yemeyin. Zengin olan iffetli olsun fakir olan da meşru olarak yesin. Mallarını onlara teslim ettiğiniz zaman da onlara dair şahit bulundurun. Şüphesiz hesap görücü olarak Allah yeter.

لِلرِّجَالِ erkekler için vardır نَصِيبٌ bir pay مِمَّا تَرَكَ bıraktıklarından الْوَالِدَانِ ana babanın وَالْأَقْرَبُونَ ve yakın akrabaların وَلِلنِّسَاءِ kadınlar için de vardır ki نَصِيبٌ bir pay مِمَّا تَرَكَ bıraktığından الْوَالِدَانِ ana baba وَالْأَقْرَبُونَ ve yakın akrabaların مِمَّا قَلَّ az مِنْهُ ondan أَوْ veya كَثُرَ çok نَصِيبًا bir paydır مَفْرُوضًا farz kılınmış (7) وَإِذَا zaman حَضَرَ hazır bulundukları الْقِسْمَةَ taksimde أُوْلُوا الْقُرْبَى yakın akrabalar وَالْيَتَامَى yetimler وَالْمَسَاكِينُ ve yoksullar فَارْزُقُوهُمْ onları rızıklandırın مِنْهُ ondan وَقُولُوا ve söyleyin لَهُمْ onlara قَوْلًا söz مَعْرُوفًا güzel (8) وَلْيَخْشَ korksunlar الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا bırakacak olanlar مِنْ خَلْفِهِمْ arkalarında ذُرِّيَّةً çocuklar ضِعَافًا zayıf خَافُوا endişe edecekleri عَلَيْهِمْ kendileri hakkında فَلْيَتَّقُوا sakınsınlar da اللَّهَ Allah’tan وَلْيَقُولُوا söylesinler قَوْلًا söz سَدِيدًا doğru (9) إِنَّ muhakkak ki الَّذِينَ يَأْكُلُونَ yiyenler أَمْوَالَ mallarını الْيَتَامَى yetimlerin ظُلْمًا haksızlıkla إِنَّمَا ancak يَأْكُلُونَ yemiş olurlar فِي بُطُونِهِمْ karınlarında نَارًا ateş وَسَيَصْلَوْنَ ve yakında gireceklerdir سَعِيرًا alevli bir ateşe (10) يُوصِيكُمْ size vasiyet ediyor اللَّهُ Allah فِي hakkında أَوْلَادِكُمْ çocuklarınız لِلذَّكَرِ erkekler için vardır مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ iki kadın payı فَإِنْ ise كُنَّ نِسَاءً kadınlar فَوْقَ fazla اثْنَتَيْنِ ikiden فَلَهُنَّ onlarındır ثُلُثَا üçte ikisi مَا تَرَكَ bıraktığının وَإِنْ ise كَانَتْ وَاحِدَةً tek فَلَهَا o zaman onundur النِّصْفُ yarısı وَلِأَبَوَيْهِ ana babanın vardır لِكُلِّ وَاحِدٍ her birine مِنْهُمَا السُّدُسُ altıda biri مِمَّا تَرَكَ bıraktığının إِنْ كَانَ varsa لَهُ onun وَلَدٌ çocuğu فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ çocuğu olmayıp وَوَرِثَهُ ona varis olduysa أَبَوَاهُ baba ile ana فَلِأُمِّهِ anasınındır الثُّلُثُ üçte biri فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ kardeşleri de varsa فَلِأُمِّهِ anasınındır السُّدُسُ altıda biri مِنْ بَعْدِ sonradır وَصِيَّةٍ vasiyetinden يُوصِي بِهَا vasiyet edenin أَوْ veya دَيْنٍ borçtan آبَاؤُكُمْ babalarınız وَأَبْنَاؤُكُمْ ve oğullarınız لَا تَدْرُونَ bilemezsiniz ki أَيُّهُمْ hangisi أَقْرَبُ daha yakındır لَكُمْ sizin için نَفْعًا menfaatçe فَرِيضَةً farzlar مِنْ tarafındandır اللَّهِ Allah إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır عَلِيمًا Alîm حَكِيمًا ve Hakim (11)

7) Ana babanın ve yakın akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır. Kadınlar için de ana baba ve yakın akrabaların bıraktığından bir pay vardır ki on-dan az veya çok farz kılınmış bir paydır.
8) Yakın akrabalar, yetimler ve yoksullar taksimde ha-zır bulundukları zaman onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
9) Arkalarında kendileri hakkında endişe edecekleri za-yıf çocuklar bırakacak olanlar korksunlar. Allah’tan sa-kınsınlar da doğru söz söylesinler.
10) Muhakkak ki yetimlerin mallarını haksızlıkla yi-yenler ancak karınlarında ateş yemiş olurlar ve yakında alevli bir ateşe gireceklerdir.
11) Allah size çocuklarınız hakkında vasiyet ediyor: Erkekler için iki kadın payı vardır. Kadınlar ikiden faz-la ise bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Tek ise, o zaman yarısı onundur. Onun çocuğu varsa ana babanın her bi-rine bıraktığının altıda biri vardır. Çocuğu olmayıp ona baba ile ana varis olduysa üçte biri anasınındır; kardeş-leri de varsa altıda biri anasınındır. Vasiyet edenin vasi-yetinden veya borçtan sonradır. Babalarınız ve oğulları-nız, bilemezsiniz ki hangisi sizin için menfaatçe daha yakındır. Farzlar Allah tarafındandır. Muhakkak ki Al-lah Alîm ve Hakim olandır.

وَلَكُمْ sizindir نِصْفُ yarısı مَا تَرَكَ bıraktıklarının أَزْوَاجُكُمْ hanımlarınızın إِنْ لَمْ يَكُنْ yoksa لَهُنَّ وَلَدٌ çocukları فَإِنْ كَانَ varsa لَهُنَّ وَلَدٌ çocukları فَلَكُمْ sizindir الرُّبُعُ dörtte biri مِمَّا تَرَكْنَ bıraktıklarının مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ vasiyetinden sonradır يُوصِينَ بِهَا vasiyet eden kadınların أَوْ veya دَيْنٍ borçtan وَلَهُنَّ onlarındır الرُّبُعُ dörtte biri مِمَّا تَرَكْتُمْ bıraktığınızın إِنْ لَمْ يَكُنْ yoksa لَكُمْ sizin وَلَدٌ çocuğunuz فَإِنْ كَانَ varsa لَكُمْ وَلَدٌ çocuğunuz فَلَهُنَّ o kadınlar için الثُّمُنُ sekizde biri vardır مِمَّا تَرَكْتُمْ bıraktığınızın مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ vasiyetten sonradır تُوصُونَ بِهَا vasiyet ettiğiniz أَوْ veya دَيْنٍ borçtan وَإِنْ كَانَ ise رَجُلٌ erkek يُورَثُ varis olunan كَلَالَةً babası veya çocuğu bulunmayan أَوْ veya امْرَأَةٌ kadın وَلَهُ ve onun için varsa أَخٌ bir erkek أَوْ veya أُخْتٌ kız kardeş فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا her ikisi için vardır السُّدُسُ altıda biri فَإِنْ كَانُوا eğer onlar iseler أَكْثَرَ daha fazla مِنْ ذَلِكَ bundan فَهُمْ شُرَكَاءُ ortaktırlar فِي الثُّلُثِمِنْ üçte birde بَعْدِ وَصِيَّةٍ vasiyetinden sonradır يُوصَى بِهَا vasiyet edenin أَوْ veya دَيْنٍ borçtan غَيْرَ olmaksızın مُضَارٍّ zarar verici وَصِيَّةً vasiyet مِنْ tarafındandır اللَّهِ Allah وَاللَّهُ şüphesiz Allah عَلِيمٌ Alîm’dir حَلِيمٌ Halim’dir (12) تِلْكَ işte bunlar حُدُودُ sınırlarıdır اللَّهِ Allah’ın وَمَنْ her kim يُطِعْ itaat ederse اللَّهَ Allah’a da وَرَسُولَهُ Rasulü’ne de يُدْخِلْهُ onu koyacaktır جَنَّاتٍ Cennetlere تَجْرِي akan مِنْ تَحْتِهَا altından الْأَنْهَارُ nehirler خَالِدِينَ kalıcıdırlar فِيهَا orada وَذَلِكَ işte bu الْفَوْزُ bir kurtuluştur الْعَظِيمُ çok büyük (13) وَمَنْ her kim يَعْصِ isyan edip اللَّهَ Allah’a وَرَسُولَهُ ve Rasulü’ne وَيَتَعَدَّ aşarsa حُدُودَهُ O’nun sınırlarını يُدْخِلْهُ onu girdirir نَارًا ateşe خَالِدًا kalacağı فِيهَا içinde وَلَهُ ayrıca onun için vardır عَذَابٌ bir azap مُهِينٌ alçaltıcı (14)

12) Hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarı-sı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri si-zindir. Vasiyet eden kadınların vasiyetinden veya borç-tan sonradır. Sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dört-te biri onlarındır. Çocuğunuz varsa o kadınlar için bı-raktığınızın sekizde biri vardır. Vasiyet ettiğiniz vasi-yetten veya borçtan sonradır. Varis olunan erkek veya kadın babası veya çocuğu bulunmayan ise ve onun için bir erkek veya kız kardeş varsa her ikisi için altıda biri vardır. Eğer onlar bundan daha fazla iseler üçte birde ortaktırlar. –Zarar verici olmaksızın- Vasiyet edenin vasiyetinden veya borçtan sonradır. Vasiyet Allah ta-rafındandır. Şüphesiz Allah Alîm’dir, Halim’dir.
13) İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Her kim Allah’a da Rasulü’ne de itaat ederse onu altından nehirler akan Cennetlere koyacaktır orada kalıcıdırlar. İşte bu çok bü-yük bir kurtuluştur.
14) Her kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan edip O’nun sı-nırlarını aşarsa, onu içinde kalacağı ateşe girdirir. Ayrı-ca onun için alçaltıcı bir azap vardır.

وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ fuhuş yapanlara مِنْ نِسَائِكُمْ kadınlarınızdan فَاسْتَشْهِدُوا şahit getirin عَلَيْهِنَّ karşı أَرْبَعَةً dört مِنْكُمْ içinizden فَإِنْ شَهِدُوا artık şahitlik ederlerse فَأَمْسِكُوهُنَّ onları tutun فِي الْبُيُوتِ evlerde حَتَّى يَتَوَفَّاهُنَّ o kadınları alıp götürünceye kadar الْمَوْتُ ölüm أَوْ veya يَجْعَلَ açıncaya اللَّهُ Allah لَهُنَّ onlar için سَبِيلًا bir yol (15) وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا onu işleyenlerin مِنْكُمْ içinizden فَآذُوهُمَا her ikisine de eziyet edin فَإِنْ تَابَا eğer tevbe eder وَأَصْلَحَا ve düzeltirlerse فَأَعْرِضُوا vazgeçin عَنْهُمَا onlardan إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır تَوَّابًا Tevvab رَحِيمًا ve Rahim (16) إِنَّمَا ancak التَّوْبَةُ tevbe عَلَى katında اللَّهِ Allah لِلَّذِينَ içindir يَعْمَلُونَ işleyip السُّوءَ kötülük بِجَهَالَةٍ cehalet sebebiyle ثُمَّ sonra يَتُوبُونَ tevbe edenler مِنْ قَرِيبٍ yakından فَأُوْلَئِكَ işte onlar var ya يَتُوبُ tevbelerini kabul eder اللَّهُ Allah عَلَيْهِمْ onların وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَلِيمًا Alîm حَكِيمًا ve Hakim (17) وَلَيْسَتْ değildir التَّوْبَةُ tevbe لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ işleye durup السَّيِّئَاتِ kötülükleri حَتَّى إِذَا حَضَرَ geldiğinde أَحَدَهُمْ onlardan birine الْمَوْتُ ölüm قَالَ diyenlerle إِنِّي muhakkak ki ben تُبْتُ tevbe ettim الْآنَ şimdi وَلَا الَّذِينَ يَمُوتُونَ ölenlerinki وَهُمْ كُفَّارٌ kafir olarak أُوْلَئِكَ işte onlar var ya أَعْتَدْنَا hazırladık لَهُمْ onlar için عَذَابًا bir azap أَلِيمًا çok acıklı (18) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler لَا يَحِلُّ helal değildir لَكُمْ size أَنْ تَرِثُوا varis olmanız النِّسَاءَ kadınlara كَرْهًا zorla وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ onları sıkıştırmayınız لِتَذْهَبُوا almak için بِبَعْضِ bir kısmını مَا آتَيْتُمُوهُنَّ verdiklerinizin إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ işlemedikleri takdirde بِفَاحِشَةٍ bir çirkinlik مُبَيِّنَةٍ apaçık وَعَاشِرُوهُنَّ onlarla geçinin بِالْمَعْرُوفِ güzellikle فَإِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ onlardan hoşlanmazsanız da فَعَسَى olabilir ki أَنْ تَكْرَهُوا siz hoşlanmasanız da شَيْئًا bir şeyden وَيَجْعَلَ yaratabilir اللَّهُ Allah فِيهِ onda خَيْرًا hayır كَثِيرًا pek çok (19)

15) Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Artık şahitlik ederlerse onları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar için bir yol açıncaya kadar o kadınları evlerde tutun.
16) İçinizden onu işleyenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer tevbe eder ve düzeltirlerse onlardan vazge-çin. Muhakkak ki Allah Tevvab ve Rahim olandır.
17) Allah katında tevbe ancak cehalet sebebiyle kötü-lük işleyip sonra yakından tevbe edenler içindir. İşte onlar var ya Allah onların tevbelerini kabul eder. Şüp-hesiz Allah Alîm ve Hakim olandır.
18) Kötülükleri işleye durup onlardan birine ölüm gel-diğinde: “Muhakkak ki ben şimdi tevbe ettim.” diyen-lerle kafir olarak ölenlerinki tevbe değildir. İşte onlar var ya onlar için çok acıklı bir azap hazırladık.
19) Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Apaçık bir çirkinlik işlemedikleri takdir-de verdiklerinizin bir kısmını almak için onları sıkıştır-mayınız. Onlarla güzellikle geçinin. Onlardan hoşlan-mazsanız da olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda pek çok hayır yaratabilir.

وَإِنْ أَرَدْتُمْ اسْتِبْدَالَ almak isterseniz زَوْجٍ bir eşin مَكَانَ yerine زَوْجٍ başka bir eş وَآتَيْتُمْ vermiş olsanız da إِحْدَاهُنَّ onlardan birine قِنطَارًا yüklerle mal فَلَا تَأْخُذُوا almayın مِنْهُ ondan شَيْئًا hiçbir şeyi أَتَأْخُذُونَهُ onu işleyerek mi alacaksınız بُهْتَانًا iftira ederek وَإِثْمًا ve bir günah مُبِينًا apaçık (20) وَكَيْفَ nasıl تَأْخُذُونَهُ onu alırsınız ki وَقَدْ andolsun أَفْضَى tenhada kaldınız بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ siz birbirinizle وَأَخَذْنَ ve onlar aldılar مِنْكُمْ sizden مِيثَاقًا kesin söz غَلِيظًا çok sağlam (21) وَلَا تَنكِحُوا nikahlamayın مَا نَكَحَ nikahladığı آبَاؤُكُمْ babalarınızın مِنْ النِّسَاءِ kadınları إِلَّا müstesna مَا قَدْ سَلَفَ geçmişte olan إِنَّهُ şüphesiz o كَانَ فَاحِشَةً kötü olan bir işti وَمَقْتًا bir çirkin davranıştı وَسَاءَ ve ne kötü سَبِيلًا bir yoldu (22) حُرِّمَتْ haram kılındı عَلَيْكُمْ size أُمَّهَاتُكُمْ anneleriniz وَبَنَاتُكُمْ kızlarınız وَأَخَوَاتُكُمْ kız kardeşleriniz وَعَمَّاتُكُمْ halalarınız وَخَالَاتُكُمْ teyzeleriniz وَبَنَاتُ kızları الْأَخِ erkek kardeşlerinizin وَبَنَاتُ kızları الْأُخْتِ kız kardeşlerinizin وَأُمَّهَاتُكُمْ anneleriniz اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ sizi emziren وَأَخَوَاتُكُمْ kardeşleriniz مِنْ الرَّضَاعَةِ süt وَأُمَّهَاتُ anneleri نِسَائِكُمْ eşlerinizin وَرَبَائِبُكُمْ üvey kızlarınız اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ himayelerinizde bulunan مِنْ نِسَائِكُمْ karılarınızdan olup اللَّاتِي دَخَلْتُمْ (zifafa) girdiğiniz بِهِنَّ kendileriyle فَإِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ (zifafa) girmemişseniz بِهِنَّ onlarla فَلَا yok جُنَاحَ bir günah عَلَيْكُمْ üzerinize وَحَلَائِلُ eşleri أَبْنَائِكُمْ oğullarınızın الَّذِينَ مِنْ أَصْلَابِكُمْ kendi öz وَأَنْ تَجْمَعُوا ve birden almanız بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ iki kız kardeşi إِلَّا müstesna مَا قَدْ سَلَفَ geçmişte olan إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır غَفُورًا Ğafur رَحِيمًا ve Rahim (23)

20) Bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz on-lardan birine yüklerle mal vermiş olsanız da ondan hiç-bir şeyi almayın. Onu iftira ederek ve apaçık bir günah işleyerek mi alacaksınız?
21) Onu nasıl alırsınız ki andolsun siz birbirinizle ten-hada kaldınız ve onlar sizden çok sağlam kesin söz al-dılar.
22) Geçmişte olan müstesna babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın. Şüphesiz o kötü olan bir işti, bir çirkin davranıştı ve ne kötü bir yoldu.
23) Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halaları-nız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kar-deşlerinizin kızları, sizi emziren anneleriniz, süt kardeş-leriniz, eşlerinizin anneleri, kendileriyle (zifafa) girdi-ğiniz karılarınızdan olup himayelerinizde bulunan üvey kızlarınız, -onlarla (zifafa) girmemişseniz üzerinize bir günah yok- kendi öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kar-deşi birden almanız –geçmişte olan müstesna- size ha-ram kılındı. Muhakkak ki Allah Ğafur ve Rahim olan-dır.

وَالْمُحْصَنَاتُ evli olanlar da مِنْ النِّسَاءِ kadınlardan إِلَّا müstesna مَا مَلَكَتْ sahip olduğu أَيْمَانُكُمْ sağ ellerinizin كِتَابَ bu yazdığıdır اللَّهِ Allah’ın عَلَيْكُمْ size وَأُحِلَّ helal kılındı لَكُمْ size مَا وَرَاءَ dışındakiler ذَلِكُمْ bunların أَنْ تَبْتَغُوا istemeniz için بِأَمْوَالِكُمْ mallarınızla مُحْصِنِينَ iffetli olup غَيْرَ etmeden مُسَافِحِينَ zina فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ o halde faydalandığınızda بِهِ kendisiyle مِنْهُنَّ onlardan فَآتُوهُنَّ onlara verin أُجُورَهُنَّ ücretlerini فَرِيضَةً bir farz olarak وَلَا yoktur جُنَاحَ bir günah عَلَيْكُمْ size فِيمَا تَرَاضَيْتُمْ بِهِ kendisinde karşılıklı anlaştığınız şey hususunda مِنْ بَعْدِ الْفَرِيضَةِ takdir edilen şeyden sonra إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır عَلِيمًا Alîm حَكِيمًا ve Hakim (24) وَمَنْ kimse لَمْ يَسْتَطِعْ güç yetiremeyen مِنْكُمْ içinizden طَوْلًا bolluğa أَنْ يَنكِحَ nikahlanacak الْمُحْصَنَاتِ hür olan الْمُؤْمِنَاتِ mü’min kadınlarla فَمِنْ مَا مَلَكَتْ malik olduğu أَيْمَانُكُمْ sağ ellerinizin مِنْ فَتَيَاتِكُمْ genç cariyelerinizden (alsın) الْمُؤْمِنَاتِ mü’min وَاللَّهُ Allah أَعْلَمُ çok iyi bilendir بِإِيمَانِكُمْ imanınızı بَعْضُكُمْ kiminiz مِنْ بَعْضٍ kiminizdensiniz فَانكِحُوهُنَّ o halde onları nikahlayın بِإِذْنِ izni ile أهْلِهِنَّ velilerinin وَآتُوهُنَّ ve onlara verin أُجُورَهُنَّ ücretlerini بِالْمَعْرُوفِ güzellikle مُحْصَنَاتٍ iffetli oldukları غَيْرَ etmedikleri مُسَافِحَاتٍ zina وَلَا مُتَّخِذَاتِ da edinmedikleri halde أَخْدَانٍ gizli dost فَإِذَا أُحْصِنَّ evlendikleri zaman فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ fuhuş işlerlerse فَعَلَيْهِنَّ onlara vardır نِصْفُ yarısı مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ hür kadınlara verilen مِنْ الْعَذَابِ cezanın ذَلِكَ bu لِمَنْ kimse içindir خَشِيَ korkan الْعَنَتَ günaha düşmekten مِنْكُمْ içinizden وَأَنْ تَصْبِرُوا sabretmeniz ise خَيْرٌ daha hayırlıdır لَكُمْ sizin için وَاللَّهُ şüphesiz Allah غَفُورٌ Ğafur’dur رَحِيمٌ Rahim’dir (25) يُرِيدُ istiyor اللَّهُ Allah لِيُبَيِّنَ iyice açıklamak لَكُمْ size وَيَهْدِيَكُمْ ve sizi iletmek سُنَنَ sünnetlerine الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ sizden öncekilerin وَيَتُوبَ ve tevbelerinizi kabul etmek عَلَيْكُمْ sizin وَاللَّهُ şüphesiz Allah عَلِيمٌ Alîm’dir حَكِيمٌ Hakim’dir (26)

24) Sağ ellerinizin sahip olduğu müstesna kadınlardan evli olanlar da. Bu Allah’ın size yazdığıdır. Bunların dışındakiler –iffetli olup zina etmeden- mallarınızla is-temeniz için size helal kılındı. O halde onlardan kendi-siyle faydalandığınızda onlara bir farz olarak ücretlerini verin. Takdir edilen şeyden sonra kendisinde karşılıklı anlaştığınız şey hususunda size bir günah yoktur. Mu-hakkak ki Allah Alîm ve Hakim olandır.
25) İçinizden hür olan mü’min kadınlarla nikahlanacak bolluğa güç yetiremeyen kimse sağ ellerinizin malik ol-duğu mü’min genç cariyelerinizden (alsın). Allah ima-nınızı çok iyi bilendir. Kiminiz kiminizdensiniz. O hal-de iffetli oldukları, zina etmedikleri, gizli dost da edin-medikleri halde onları velilerinin izni ile nikahlayın ve onlara ücretlerini güzellikle verin. Evlendikleri zaman fuhuş işlerlerse onlara hür kadınlara verilen cezanın ya-rısı vardır. Bu içinizden günaha düşmekten korkan kim-se içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Şüphesiz Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.
26) Allah size iyice açıklamak ve sizi sizden önceki-lerin sünnetlerine iletmek ve sizin tevbelerinizi kabul etmek istiyor. Şüphesiz Allah Alîm’dir, Hakim’dir.

وَاللَّهُ Allah يُرِيدُ ister أَنْ يَتُوبَ tevbe etmenizi عَلَيْكُمْ sizin وَيُرِيدُ isterler الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ uyan kimseler de الشَّهَوَاتِ şehvetlerine أَنْ تَمِيلُوا sapmanızı مَيْلًا bir meyille عَظِيمًا çok büyük (27) يُرِيدُ istiyor اللَّهُ Allah أَنْ يُخَفِّفَ hafifletmeyi عَنْكُمْ sizden وَخُلِقَ doğrusu yaratılmıştır الْإِنسَانُ insan ضَعِيفًا zayıf olarak (28) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler لَا تَأْكُلُوا yemeyin أَمْوَالَكُمْ mallarınızı بَيْنَكُمْ aranızda بِالْبَاطِلِ batıl ile إِلَّا müstesna أَنْ تَكُونَ oluşan تِجَارَةً bir ticaret عَنْ تَرَاضٍ karşılıklı rızadan مِنْكُمْ sizden وَلَا تَقْتُلُوا de öldürmeyin أَنفُسَكُمْ nefislerinizi إِنَّ muhakkak اللَّهَ Allah كَانَ olandır بِكُمْ size karşı رَحِيمًا Rahim (29) وَمَنْ her kim يَفْعَلْ yaparsa ذَلِكَ bunu عُدْوَانًا haddi aşıp وَظُلْمًا zulmederek فَسَوْفَ yakında نُصْلِيهِ onu atarız نَارًا ateşe وَكَانَ doğrusu ذَلِكَ bu عَلَى اللَّهِ Allah’a göre يَسِيرًا çok kolay olur (30) إِنْ تَجْتَنِبُوا sakınırsanız كَبَائِرَ büyüklerinden مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ yasaklandığınız şeylerin نُكَفِّرْ örteriz عَنْكُمْ sizden سَيِّئَاتِكُمْ kötülüklerinizi وَنُدْخِلْكُمْ ve sizi girdiririz مُدْخَلًا bir yere كَرِيمًا çok güzel (31) وَلَا تَتَمَنَّوْا temenni etmeyin مَا فَضَّلَ üstün kıldığı şeyi اللَّهُ Allah’ın بِهِ kendisiyle بَعْضَكُمْ kiminizi عَلَى بَعْضٍ kiminize لِلرِّجَالِ erkekler için نَصِيبٌ bir pay vardır مِمَّا اكْتَسَبُوا kazandıkları şeyden وَلِلنِّسَاءِ kadınlar için de نَصِيبٌ bir pay vardır مِمَّا اكْتَسَبْنَ kazandıkları şeyden وَاسْأَلُوا isteyin اللَّهَ Allah’ın مِنْ فَضْلِهِ lütfundan إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır بِكُلِّ her شَيْءٍ şeyi عَلِيمًا hakkıyla bilmekte (32) وَلِكُلٍّ her biri için جَعَلْنَا kıldık مَوَالِيَ varisler مِمَّا تَرَكَ bıraktığından الْوَالِدَانِ ana babanın وَالْأَقْرَبُونَ ve yakın akrabaların وَالَّذِينَ عَقَدَتْ bağladığı kimselere de أَيْمَانُكُمْ yeminlerinizin فَآتُوهُمْ verin نَصِيبَهُمْ paylarını إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ her şeye شَهِيدًا hakkıyla şahiddir (33)

27) Allah sizin tevbe etmenizi ister. Şehvetlerine uyan kimseler de çok büyük bir meyille sapmanızı isterler.
28) Allah sizden hafifletmeyi istiyor, doğrusu insan za-yıf olarak yaratılmıştır.
29) Ey iman edenler, mallarınızı sizden karşılıklı rıza-dan oluşan bir ticaret müstesna aranızda batıl ile yeme-yin! Nefislerinizi de öldürmeyin. Muhakkak Allah size karşı Rahim olandır.
30) Her kim haddi aşıp zulmederek bunu yaparsa ya-kında onu ateşe atarız. Doğrusu bu Allah’a göre çok kolay olur!
31) Yasaklandığınız şeylerin büyüklerinden sakınırsa-nız sizden kötülüklerinizi örteriz ve sizi çok güzel bir yere girdiririz.
32) Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize üstün kıldığı şeyi temenni etmeyin. Erkekler için kazandıkları şey-den bir pay vardır. Kadınlar için de kazandıkları şeyden bir pay vardır. Allah’ın lütfundan isteyin. Muhakkak ki Allah her şeyi hakkıyla bilmekte olandır.
33) Her biri için ana babanın ve yakın akrabaların bı-raktığından varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin. Muhakkak ki Allah her şeye hakkıyla şahiddir.

الرِّجَالُ erkekler قَوَّامُونَ kaimdirler عَلَى üzerine النِّسَاءِ kadınlar بِمَا فَضَّلَ üstün kılması اللَّهُ Allah’ın بَعْضَهُمْ kimisini عَلَى بَعْضٍ kimisine وَبِمَا أَنفَقُوا ve harcamaları sebebiyle مِنْ أَمْوَالِهِمْ mallarından فَالصَّالِحَاتُ saliha kadınlar قَانِتَاتٌ gönülden itaat edicidirler حَافِظَاتٌ koruyandırlar لِلْغَيْبِ gizli olanı بِمَا حَفِظَ koruması sebebiyle اللَّهُ Allah’ın وَاللَّاتِي تَخَافُونَ korktuğunuz نُشُوزَهُنَّ başkaldırmalarından فَعِظُوهُنَّ öğüt verin وَاهْجُرُوهُنَّ ve onları yalnız bırakın فِي الْمَضَاجِعِ yataklarda وَاضْرِبُوهُنَّ onları dövün فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ size itaat ederlerse فَلَا تَبْغُوا aramayın عَلَيْهِنَّ onların aleyhine سَبِيلًا bir yol إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır عَلِيًّا Aliyy كَبِيرًا ve Kebir (34) وَإِنْ خِفْتُمْ korkarsanız شِقَاقَ açılmasından بَيْنِهِمَا aralarının فَابْعَثُوا gönderin حَكَمًا bir hakem مِنْ أَهْلِهِ erkeğin ailesinden وَحَكَمًا bir hakem de مِنْ أَهْلِهَا kadının ailesinden إِنْ يُرِيدَا eğer isterlerse إِصْلَاحًا düzeltmek يُوَفِّقْ uyum oluşturur اللَّهُ Allah بَيْنَهُمَا onların arasında إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır عَلِيمًا Alîm خَبِيرًا ve Habir (35) وَاعْبُدُوا ibadet edin اللَّهَ Allah’a وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ O’na şirk koşmayın شَيْئًا hiçbir şeyi وَبِالْوَالِدَيْنِ ana babaya إِحْسَانًا iyilik edin وَبِذِي الْقُرْبَى akrabaya وَالْيَتَامَى yetimlere وَالْمَسَاكِينِ yoksullara وَالْجَارِ komşuya ذِي الْقُرْبَى yakın وَالْجَارِ komşuya الْجُنُبِ uzak وَالصَّاحِبِ arkadaşa بِالْجَنْبِ yanınızdaki وَابْنِ السَّبِيلِ yolda kalmışa وَمَا مَلَكَتْ ve sahip olduğu kimselere de أَيْمَانُكُمْ sağ ellerinizin إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah لَا يُحِبُّ sevmez مَنْ kimseyi كَانَ مُخْتَالًا kibirli فَخُورًا ve böbürlenen (36) الَّذِينَ يَبْخَلُونَ onlar cimrilik ederler وَيَأْمُرُونَ ve emrederler النَّاسَ insanlara بِالْبُخْلِ cimrilikle وَيَكْتُمُونَ gizlerler مَا آتَاهُمْ kendilerine verdiği şeyi اللَّهُ Allah’ın مِنْ فَضْلِهِ lütfundan وَأَعْتَدْنَا doğrusu biz hazırladık لِلْكَافِرِينَ o kafirler için عَذَابًا bir azap مُهِينًا alçaltıcı (37)

34) Allah’ın kimisini kimisine üstün kılması ve malla-rından harcamaları sebebiyle erkekler kadınlar üzerine kaimdirler. Saliha kadınlar gönülden itaat edicidirler ve Allah’ın koruması sebebiyle gizli olanı koruyandırlar. Başkaldırmalarından korktuğunuz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın, onları dövün. Size itaat ederlerse onların aleyhine bir yol aramayın. Muhakkak ki Allah Aliyy ve Kebir olandır.
35) Aralarının açılmasından korkarsanız bir hakem er-keğin ailesinden bir hakem de kadının ailesinden gön-derin. Eğer düzeltmek isterlerse Allah onların arasında uyum oluşturur. Muhakkak ki Allah Alîm ve Habir olandır.
36) Allah’a ibadet edin O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın. Ana babaya iyilik edin; akrabaya, yetimlere, yoksulla-ra, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkada-şa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin sahip olduğu kimse-lere de... Muhakkak ki Allah kibirli ve böbürlenen kim-seyi sevmez.
37) Onlar cimrilik ederler ve insanlara cimrilikle emre-derler. Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şeyi giz-lerler. Doğrusu biz o kafirler için alçaltıcı bir azap ha-zırladık!

وَالَّذِينَ يُنفِقُونَ onlar infak ederler أَمْوَالَهُمْ mallarını رِئَاءَ gösteriş için النَّاسِ insanlara وَلَا يُؤْمِنُونَ ve iman etmezler بِاللَّهِ Allah’a da وَلَا بِالْيَوْمِ gününe de الْآخِرِ ahiret وَمَنْ kimse يَكُنْ الشَّيْطَانُ şeytanın لَهُ kendisine قَرِينًا arkadaş olduğu فَسَاءَ ne kötü قَرِينًا arkadaştır (38) وَمَاذَا ne olurdu عَلَيْهِمْ onlara لَوْ آمَنُوا iman edip بِاللَّهِ Allah’a وَالْيَوْمِ ve gününe الْآخِرِ ahiret وَأَنفَقُوا infak etselerdi مِمَّا şeylerden رَزَقَهُمْ kendilerini rızıklandırdığı اللَّهُ Allah’ın وَكَانَ olandır اللَّهُ Allah بِهِمْ onları عَلِيمًا hakkıyla bilmekte (39) إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah لَا يَظْلِمُ zulmetmez مِثْقَالَ kadar ذَرَّةٍ zerre وَإِنْ تَكُنْ حَسَنَةً bir iyilik olursa يُضَاعِفْهَا onu katlar وَيُؤْتِ ve verir مِنْ لَدُنْهُ katından أَجْرًا bir ecir عَظِيمًا çok büyük (40) فَكَيْفَ nasıl olacak إِذَا zaman جِئْنَا getirdiğimiz مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ her ümmetten بِشَهِيدٍ birer şahit وَجِئْنَا getirdiğimiz بِكَ seni de عَلَى üzerine هَؤُلَاءِ onlar شَهِيدًا bir şahit olarak (41) يَوْمَئِذٍ o gün يَوَدُّ arzu ederler الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler وَعَصَوْا ve asi olanlar الرَّسُولَ rasule لَوْ تُسَوَّى bir olmayı بِهِمْ الْأَرْضُ yerle وَلَا يَكْتُمُونَ ve gizleyemezler اللَّهَ Allah’tan حَدِيثًا hiçbir haber de (42) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler لَا تَقْرَبُوا yaklaşmayın الصَّلَاةَ namaza وَأَنْتُمْ sizler سُكَارَى sarhoş iken حَتَّى kadar تَعْلَمُوا bilinceye مَا تَقُولُونَ ne dediğinizi وَلَا جُنُبًا cünüp iken de إِلَّا müstesna عَابِرِي سَبِيلٍ yolculukta olmanız حَتَّى kadar تَغْتَسِلُوا gusledinceye وَإِنْ كُنتُمْ eğer olmuşsanız مَرْضَى hasta أَوْ veya عَلَى سَفَرٍ yolculukta iseniz أَوْ veyahut جَاءَ gelmişse أَحَدٌ biriniz مِنْكُمْ sizden مِنْ الْغَائِطِ ihtiyaç yolundan أَوْ ya da لَامَسْتُمْ dokunup da النِّسَاءَ kadınlara فَلَمْ تَجِدُوا bulamamışsanız مَاءً su فَتَيَمَّمُوا teyemmüm edin صَعِيدًا toprakla طَيِّبًا temiz فَامْسَحُوا ve sürün بِوُجُوهِكُمْ yüzlerinizle وَأَيْدِيكُمْ ellerinize إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır عَفُوًّا Afuvv غَفُورًا ve Ğafur (43) أَلَمْ تَرَ görmedin mi إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا verilen kimseleri نَصِيبًا bir nasip مِنْ الْكِتَابِ kitaptan يَشْتَرُونَ satın alıyorlar da الضَّلَالَةَ sapıklığı وَيُرِيدُونَ sizden de istiyorlar أَنْ تَضِلُّوا sapıtmanızı السَّبِيلَ yolu (44)

38) Onlar mallarını insanlara gösteriş için infak ederler ve Allah’a da ahiret gününe de iman etmezler. Şeytanın kendisine arkadaş olduğu kimse ne kötü arkadaştır!..
39) Allah’a ve ahiret gününe iman edip Allah’ın kendi-lerini rızıklandırdığı şeylerden infak etselerdi onlara ne olurdu? Allah onları hakkıyla bilmekte olandır!
40) Muhakkak ki Allah zerre kadar zulmetmez. Bir iyi-lik olursa onu katlar ve katından çok büyük bir ecir ve-rir.
41) Her ümmetten birer şahit getirdiğimiz seni de onlar üzerine bir şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl ola-cak?
42) Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler ve rasule asi olanlar o gün yerle bir olmayı arzu ederler ve Allah’tan hiçbir haber de gizleyemezler.
43) Ey iman edenler! Sizler sarhoş iken ne dediğinizi bilinceye kadar cünüp iken de –yolculukta olmanız müstesna- gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olmuşsanız veya yolculukta iseniz veyahut sizden biriniz ihtiyaç yolundan gelmişse ya da kadınla-ra dokunup da su bulamamışsanız temiz toprakla te-yemmüm edin ve yüzlerinizle ellerinize sürün. Muhak-kak ki Allah Afuvv ve Ğafur olandır...
44) Kitaptan bir nasip verilen kimseleri görmedin mi? Sapıklığı satın alıyorlar da sizden de yolu sapıtmanızı istiyorlar.

وَاللَّهُ doğrusu Allah أَعْلَمُ çok iyi bilendir بِأَعْدَائِكُمْ düşmanlarınızı وَكَفَى elbette ki yeter بِاللَّهِ Allah وَلِيًّا veli olarak da وَكَفَى yeter بِاللَّهِ Allah نَصِيرًا yardımcı olarak da (45) مِنْ الَّذِينَ هَادُوا yahudi olanlardan يُحَرِّفُونَ değiştirerek الْكَلِمَ kelimeleri عَنْ مَوَاضِعِهِ yerlerinden وَيَقُولُونَ derler سَمِعْنَا işittik وَعَصَيْنَا ve isyan ettik وَاسْمَعْ dinle غَيْرَ مُسْمَعٍ dinlemez olası وَرَاعِنَا ve raina لَيًّا eğip بِأَلْسِنَتِهِمْ dillerini وَطَعْنًا saldırarak فِي الدِّينِ dine وَلَوْ أَنَّهُمْ oysa ki onlar قَالُوا deselerdi سَمِعْنَا işittik وَأَطَعْنَا ve itaat ettik وَاسْمَعْ dinle وَانظُرْنَا bizi gözet لَكَانَ muhakkak ki olurdu خَيْرًا daha hayırlı لَهُمْ onlar için وَأَقْوَمَ ve daha sağlam وَلَكِنْ fakat لَعَنَهُمْ onlara lanet etti اللَّهُ Allah بِكُفْرِهِمْ küfürleri sebebiyle فَلَا يُؤْمِنُونَ artık iman etmezler إِلَّا hariç قَلِيلًا pek azı (46) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ أُوتُوا verilenler الْكِتَابَ kitap آمِنُوا iman edin بِمَا نَزَّلْنَا indirdiğimize مُصَدِّقًا doğrulayıcı olarak لِمَا مَعَكُمْ beraberinizde bulunanı مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ silmeden öncc وُجُوهًا bir takım yüzleri فَنَرُدَّهَا ve çevirmeden عَلَى أَدْبَارِهَا onları arkalarına أَوْ veya نَلْعَنَهُمْ onları lanetlediğimiz كَمَا gibi لَعَنَّا lanetlemeden أَصْحَابَ ashabını السَّبْتِ cumartesi وَكَانَ şüphesiz ki أَمْرُ emri اللَّهِ Allah’ın مَفْعُولًا yerine gelmiştir (47) إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah لَا يَغْفِرُ asla bağışlamaz أَنْ يُشْرَكَ şirk koşulmasını بِهِ kendisine وَيَغْفِرُ bağışlar مَا دُونَ ذَلِكَ ondan başkasını لِمَنْ يَشَاءُ dilediği kimse için وَمَنْ her kim يُشْرِكْ şirk koşarsa بِاللَّهِ Allah’a فَقَدْ gerçekten افْتَرَى iftira etmiş olur إِثْمًا bir günahla عَظِيمًا çok büyük (48) أَلَمْ تَرَ görmedin mi إِلَى الَّذِينَ يُزَكُّونَ temize çıkaran kimseleri أَنفُسَهُمْ nefislerini بَلْ bilakis اللَّهُ Allah يُزَكِّي temize çıkarır مَنْ يَشَاءُ dilediğini وَلَا يُظْلَمُونَ doğrusu onlar zulmedilmezler فَتِيلًا hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile (49) انظُرْ bak كَيْفَ nasıl da يَفْتَرُونَ uyduruyorlar عَلَى üzerine اللَّهِ Allah الْكَذِبَ yalan وَكَفَى بِهِ şüphesiz ki bu yeter إِثْمًا bir günah olarak مُبِينًا apaçık (50) أَلَمْ تَرَ görmedin mi إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا verilenleri نَصِيبًا bir nasip مِنْ الْكِتَابِ kitaptan يُؤْمِنُونَ inanıyorlar بِالْجِبْتِ cibte وَالطَّاغُوتِ ve tağuta وَيَقُولُونَ da diyorlar لِلَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler için هَؤُلَاءِ bunlar أَهْدَى daha doğru مِنْ الَّذِينَ iman edenlerden آمَنُوا سَبِيلًا bir yoldadır (51)

45) Doğrusu Allah düşmanlarınızı çok iyi bilendir. El-bette ki Allah veli olarak da yardımcı olarak da yeter.
46) Yahudi olanlardan kelimeleri yerlerinden değiştire-rek: “İşittik ve isyan ettik; dinle dinlemez olası!” ve dillerini eğip dine saldırarak “Raina” derler!? Oysa ki onlar: “İşittik ve itaat ettik dinle, bizi gözet!” deselerdi muhakkak ki onlar için daha hayırlı ve daha sağlam olurdu. Fakat, Allah onlara küfürleri sebebiyle lanet et-ti. Artık pek azı hariç iman etmezler.
47) Ey kitap verilenler! Bir takım yüzleri silmeden ve onları arkalarına çevirmeden veya onları Cumartesi as-habını lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce beraberi-nizde bulunanı doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edin! Şüphesiz ki Allah’ın emri yerine gelmiştir.
48) Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başkasını dilediği kimse için bağış-lar. Her kim Allah’a şirk koşarsa gerçekten çok büyük bir günahla iftira etmiş olur.
49) Nefislerini temize çıkaran kimseleri görmedin mi? Bilakis Allah dilediğini temize çıkarır. Doğrusu onlar hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulmedilmez-ler.
50) Bak nasıl da Allah üzerine yalan uyduruyorlar. Şüphesiz ki apaçık bir günah olarak bu yeter.
51) Kitaptan bir nasip verilenleri görmedin mi? Cibte ve tağuta inanıyorlar da küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler için: “Bunlar iman edenlerden da-ha doğru bir yoldadır.” diyorlar.

أُوْلَئِكَ işte onlar الَّذِينَ لَعَنَهُمْ kendilerine lanet ettiği kimselerdir اللَّهُ Allah’ın وَمَنْ her kime يَلْعَنْ lanet ederse اللَّهُ Allah فَلَنْ تَجِدَ artık bulamazsın لَهُ onun için نَصِيرًا bir yardımcı (52) أَمْ yoksa لَهُمْ onların نَصِيبٌ bir payı mı var مِنْ الْمُلْكِ mülkten فَإِذًا o taktirde لَا يُؤْتُونَ vermezlerdi النَّاسَ insanlara نَقِيرًا çekirdeğin üzerindeki çukur kadar bile (53) أَمْ yoksa يَحْسُدُونَ haset mi ediyorlar النَّاسَ insanlara عَلَى مَا آتَاهُمْ verdiği şey için اللَّهُ Allah’ın مِنْ فَضْلِهِ lütfundan فَقَدْ muhakkak ki آتَيْنَا biz verdik آلَ soyuna إِبْرَاهِيمَ İbrahim’in الْكِتَابَ kitap وَالْحِكْمَةَ ile hikmeti وَآتَيْنَاهُمْ ayrıca biz onlara verdik مُلْكًا bir mülk عَظِيمًا çok büyük (54) فَمِنْهُمْ onlardan مَنْ kimisi آمَنَ iman etti بِهِ ona وَمِنْهُمْ içlerinden مَنْ kimi de صَدَّ yüz çevirdi عَنْهُ ondan وَكَفَى doğrusu yeter بِجَهَنَّمَ cehennem سَعِيرًا yalımlı bir ateş olarak (55) إِنَّ muhakkak ki الَّذِينَ كَفَرُوا inkar edenleri بِآيَاتِنَا ayetlerimizi سَوْفَ نُصْلِيهِمْ yakında onları sokacağız نَارًا ateşe كُلَّمَا نَضِجَتْ her piştiğinde جُلُودُهُمْ derileri بَدَّلْنَاهُمْ onları değiştireceğiz جُلُودًا derilerle غَيْرَهَا ondan başka لِيَذُوقُوا tatmaları için الْعَذَابَ azabı إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır عَزِيزًا Aziz حَكِيمًا ve Hakim (56) وَالَّذِينَ آمَنُوا iman edip وَعَمِلُوا işleyenler; الصَّالِحَاتِ salih amel سَنُدْخِلُهُمْ yakında onları girdireceğiz جَنَّاتٍ cennetlere تَجْرِي akan مِنْ تَحْتِهَا altından الْأَنْهَارُ nehirler خَالِدِينَ kalacakları فِيهَا orada أَبَدًا ebedi لَهُمْ onlar için فِيهَا orada vardır أَزْوَاجٌ eşler مُطَهَّرَةٌ tertemiz وَنُدْخِلُهُمْ ve onları girdireceğiz ظِلًّا bir gölgeye ظَلِيلًا koruyucu (57) إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah يَأْمُرُكُمْ emrediyor أَنْ تُؤَدُّوا size vermenizi الْأَمَانَاتِ emanetleri إِلَى أَهْلِهَا sahiplerine وَإِذَا حَكَمْتُمْ ve hükmettiğiniz zaman بَيْنَ arasında النَّاسِ insanlar أَنْ تَحْكُمُوا hükmetmenizi بِالْعَدْلِ adaletle إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah’ın نِعِمَّا ne güzeldir يَعِظُكُمْ size öğüt verdiği şey بِهِ kendisiyle إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır سَمِيعًا Semi’ بَصِيرًا ve Basir (58) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler أَطِيعُوا itaat edin اللَّهَ Allah’a وَأَطِيعُوا itaat edin الرَّسُولَ Rasul’e وَأُوْلِي ve sahiplerine de الْأَمْرِ emir مِنْكُمْ sizden olan فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ çekişirseniz فِي hakkında شَيْءٍ bir şey فَرُدُّوهُ onu götürün إِلَى اللَّهِ Allah’a وَالرَّسُولِ ve Rasul’e إِنْ كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ iman ediyorsanız بِاللَّهِ Allah’a وَالْيَوْمِ ve gününe الْآخِرِ ahiret ذَلِكَ işte bu خَيْرٌ daha hayırlı وَأَحْسَنُ ve daha güzeldir تَأْوِيلًا sonuç bakımından (59)

52) İşte onlar Allah’ın kendilerine lanet ettiği kimse-lerdir. Allah her kime lanet ederse artık onun için bir yardımcı bulamazsın.
53) Yoksa onların mülkten bir payı mı var? O taktirde insanlara çekirdeğin üzerindeki çukur kadar bile ver-mezlerdi.
54) Yoksa Allah’ın lütfundan verdiği şey için insanlara haset mi ediyorlar? Muhakkak ki biz İbrahim’in soyuna kitap ile hikmeti verdik. Ayrıca biz onlara çok büyük bir mülk verdik.
55) Onlardan kimisi ona iman etti, içlerinden kimi de ondan yüz çevirdi. Doğrusu yalımlı bir ateş olarak Ce-hennem yeter.
56) Muhakkak ki ayetlerimizi inkar edenleri, yakında onları ateşe sokacağız. Derileri her piştiğinde azabı tat-maları için onları ondan başka derilerle değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah Aziz ve Hakim olandır.
57) İman edip salih amel işleyenler; yakında onları al-tından nehirler akan; orada ebedi kalacakları Cennetlere girdireceğiz. Onlar için orada tertemiz eşler vardır ve onları koruyucu bir gölgeye girdireceğiz.
58) Muhakkak ki Allah size emanetleri sahiplerine ver-menizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman ada-letle hükmetmenizi emrediyor! Muhakkak ki Allah’ın size kendisiyle öğüt verdiği şey ne güzeldir. Muhakkak ki Allah Semi’ ve Basir olandır.
59) Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de... Bir şey hak-kında çekişirseniz –Allah’a ve ahiret gününe iman edi-yorsanız- onu Allah’a ve Rasul’e götürün. İşte bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

أَلَمْ تَرَ görmüyor musun إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ iddia edenleri أَنَّهُمْ آمَنُوا kesin olarak iman ettiklerini بِمَا أُنزِلَ indirilene إِلَيْكَ sana وَمَا أُنزِلَ ve indirilene مِنْ قَبْلِكَ senden önce يُرِيدُونَ isterler أَنْ يَتَحَاكَمُوا muhakeme olmak إِلَى الطَّاغُوتِ tağuta وَقَدْ halbuki mutlaka أُمِرُوا emrolunmuşlardı أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ onu tekfir etmekle وَيُرِيدُ istiyor الشَّيْطَانُ şeytan da أَنْ يُضِلَّهُمْ onları saptırmak ضَلَالًا bir sapıklıkla بَعِيدًا çok uzak (60) وَإِذَا قِيلَ denildiği zaman لَهُمْ onlara تَعَالَوْا gelin إِلَى مَا أَنزَلَ indirdiğine اللَّهُ Allah’ın وَإِلَى الرَّسُولِ ve Rasul’e رَأَيْتَ görürsün الْمُنَافِقِينَ münafıkların يَصُدُّونَ yüz çevirdiklerini عَنْكَ senden صُدُودًا tam bir yüz çevirmekle (61) فَكَيْفَ nasıl olacak إِذَا أَصَابَتْهُمْ onlara geldiği zaman مُصِيبَةٌ bir musibet بِمَا قَدَّمَتْ sundukları şey sebebiyle أَيْدِيهِمْ kendi elleriyle ثُمَّ sonra جَاءُوكَ sana gelerek يَحْلِفُونَ yemin ederler بِاللَّهِ Allah’a إِنْ أَرَدْنَا biz istedik إِلَّا ancak إِحْسَانًا iyilik etmek وَتَوْفِيقًا ve ara bulmak (62) أُوْلَئِكَ işte onlar الَّذِينَ öyle kimselerdir ki يَعْلَمُ bilir اللَّهُ Allah مَا فِي قُلُوبِهِمْ onların kalplerindekini فَأَعْرِضْ o halde yüz çevir عَنْهُمْ onlardan وَعِظْهُمْ onlara öğüt ver وَقُلْ ve söyle لَهُمْ kendilerine فِي hakkında أَنفُسِهِمْ nefisleri قَوْلًا söz بَلِيغًا etkileyici (63) وَمَا أَرْسَلْنَا Biz gönderdik مِنْ رَسُولٍ her bir rasulü إِلَّا ancak لِيُطَاعَ itaat edilmesi için بِإِذْنِ izniyle اللَّهِ Allah’ın وَلَوْ eğer أَنَّهُمْ onlar إِذْ ظَلَمُوا zulmettikleri zaman أَنفُسَهُمْ nefislerine جَاءُوكَ sana gelerek فَاسْتَغْفَرُوا bağışlanma dileseler اللَّهَ Allah’tan وَاسْتَغْفَرَ bağışlanma dilese لَهُمْ onlar için الرَّسُولُ Rasul de لَوَجَدُوا andolsun ki bulacaklardı اللَّهَ Allah’ı تَوَّابًا Tevvab رَحِيمًا ve Rahim (64) فَلَا hayır وَرَبِّكَ Rabbine andolsun ki لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى kadar يُحَكِّمُوكَ seni hakem yapıncaya فِيمَا شَجَرَ çıkan anlaşmazlıklarda بَيْنَهُمْ aralarında ثُمَّ ve sonra لَا يَجِدُوا iman etmiş olmazlar فِي أَنفُسِهِمْ içlerinde حَرَجًا bir sıkıntı duymadan مِمَّا قَضَيْتَ senin hükmünden dolayı وَيُسَلِّمُوا teslim oluncaya تَسْلِيمًا tam bir teslimiyetle (65)

60) Sana indirilene ve senden önce indirilene kesin ola-rak iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Tağuta muhakeme olmak isterler; halbuki mutlaka onu tekfir etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan da onları çok uzak bir sapıklıkla saptırmak istiyor.
61) Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Rasul’e gelin!” denildiği zaman münafıkların senden tam bir yüz çe-virmekle yüz çevirdiklerini görürsün.
62) Onlara kendi elleriyle sundukları şey sebebiyle bir musibet geldiği zaman nasıl olacak?! Sonra sana gele-rek: “Biz ancak iyilik etmek ve ara bulmak istedik!?” diye Allah’a yemin ederler.
63) İşte onlar öyle kimselerdir ki Allah onların kalple-rindekini bilir. O halde onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve kendilerine nefisleri hakkında etkileyici söz söy-le.
64) Biz her bir rasulü Allah’ın izniyle ancak itaat edil-mesi için gönderdik. Eğer onlar nefislerine zulmettik-leri zaman sana gelerek Allah’tan bağışlanma dileseler, Rasul de onlar için bağışlanma dilese andolsun ki Al-lah’ı Tevvab ve Rahim bulacaklardı.
65) Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaş-mazlıklarda seni hakem yapıncaya ve sonra senin hük-münden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar iman etmiş olmaz-lar!

وَلَوْ eğer أَنَّا biz كَتَبْنَا yazacak olsaydık عَلَيْهِمْ onlara أَنْ اقْتُلُوا öldürün أَنفُسَكُمْ nefislerinizi أَوْ ya da اخْرُجُوا çıkın diye مِنْ دِيَارِكُمْ yurtlarınızdan مَا فَعَلُوهُ bunu yapmazlardı إِلَّا müstesna قَلِيلٌ pek azı مِنْهُمْ içlerinden وَلَوْ eğer أَنَّهُمْ onlar فَعَلُوا yapsalardı مَا şeyi يُوعَظُونَöğüt verilen بِهِ kendilerine لَكَانَ andolsun ki olurdu خَيْرًا daha hayırlı لَهُمْ onlar için وَأَشَدَّ ve daha sağlam تَثْبِيتًا yerleştirme bakımından da (66) وَإِذًا لَآتَيْنَاهُمْ o zaman andolsun ki kendilerine verirdik مِنْ لَدُنَّا tarafımızdan أَجْرًا bir mükafat عَظِيمًا çok büyük (67) وَلَهَدَيْنَاهُمْ ayrıca onları andolsun ki iletirdik صِرَاطًا bir yola مُسْتَقِيمًا dosdoğru (68) وَمَنْ her kim يُطِعْ itaat ederse اللَّهَ Allah’a da وَالرَّسُولَ Rasul’e de فَأُوْلَئِكَ işte onlar مَعَ beraberdir الَّذِينَ kimselerle أَنْعَمَ nimet verdiği اللَّهُ Allah’ın عَلَيْهِمْ kendilerine مِنْ den olan النَّبِيِّينَ nebiler وَالصِّدِّيقِينَ sıddıklar وَالشُّهَدَاءِ şehidler وَالصَّالِحِينَ ve salihler وَحَسُنَ ne güzel أُوْلَئِكَ işte onlar رَفِيقًا arkadaştır (69) ذَلِكَ işte bu الْفَضْلُ bir lütuftur مِنْ اللَّهِ Allah’tan وَكَفَى şüphesiz ki yeter بِاللَّهِ Allah عَلِيمًا Alîm olarak (70) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler خُذُوا alın da حِذْرَكُمْ tedbirinizi فَانفِرُوا seferber olun ثُبَاتٍ bölükler halinde أَوْ veya انفِرُوا sefere çıkın جَمِيعًا topluca (71) وَإِنَّ şüphesiz مِنْكُمْ içinizden لَمَنْ öylesi vardır ki لَيُبَطِّئَنَّ muhakkak pek ağır davranır فَإِنْ أَصَابَتْكُمْ eğer size gelirse مُصِيبَةٌ bir musibet قَالَ der قَدْ muhakkak ki أَنْعَمَ nimet verdi اللَّهُ Allah عَلَيَّ bana إِذْ لَمْ أَكُنْ çünkü değildim مَعَهُمْ onlarla beraber شَهِيدًا şahit olarak (72) وَلَئِنْ أَصَابَكُمْ andolsun ki size erişirse فَضْلٌ bir lütuf مِنَ اللَّهِ Allah’tan لَيَقُولَنَّ elbette diyecekti ki كَأَنْ لَمْ تَكُنْ yokmuş gibi بَيْنَكُمْ sizinle وَبَيْنَهُ onun arasında مَوَدَّةٌ bir dostluk يَالَيْتَنِي keşke ben de كُنتُ olsaydım da مَعَهُمْ onlarla beraber فَأَفُوزَ mükafatlansaydım فَوْزًا bir mükafatla عَظِيمًا çok büyük (73) فَلْيُقَاتِلْ o halde savaşsınlar فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah الَّذِينَ يَشْرُونَ satanlar الْحَيَاةَ hayatını الدُّنْيَا dünya بِالْآخِرَةِ ahiretle وَمَنْ her kim يُقَاتِلْ savaşır da فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah فَيُقْتَلْ öldürülür أَوْ ya da يَغْلِبْ galip gelirse فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ yakında ona vereceğiz أَجْرًا bir ecir عَظِيمًا çok büyük (74)

66) Eğer biz onlara: “Nefislerinizi öldürün ya da yurt-larınızdan çıkın!” diye yazacak olsaydık –içlerinden pek azı müstesna- bunu yapmazlardı. Eğer onlar kendi-lerine öğüt verilen şeyi yapsalardı andolsun ki onlar için daha hayırlı ve yerleştirme bakımından da daha sağlam olurdu.
67) O zaman andolsun ki kendilerine tarafımızdan çok büyük bir mükafat verirdik.
68) Ayrıca onları andolsun ki dosdoğru bir yola iletir-dik.
69) Her kim Allah’a da Rasul’e de itaat ederse işte on-lar Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerden olan kimselerle beraberdir. İşte onlar ne güzel arkadaştır!
70) İşte bu Allah’tan bir lütuftur. Şüphesiz ki Alîm ola-rak Allah yeter.
71) Ey iman edenler! Tedbirinizi alın da bölükler halin-de seferber olun veya topluca sefere çıkın!
72) Şüphesiz içinizden öylesi vardır ki muhakkak pek ağır davranır. Eğer size bir musibet gelirse: “Muhakkak ki Allah bana nimet verdi çünkü şahit olarak onlarla beraber değildim.” der.
73) Andolsun ki size Allah’tan bir lütuf erişirse sizinle onun arasında bir dostluk yokmuş gibi elbette diyecekti ki: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da çok bü-yük bir mükafatla mükafatlansaydım.”
74) O halde dünya hayatını ahiretle satanlar Allah yo-lunda savaşsınlar! Her kim Allah yolunda savaşır da öl-dürülür ya da galip gelirse yakında ona çok büyük bir ecir vereceğiz.

وَمَا لَكُمْ size ne oluyor da لَا تُقَاتِلُونَ savaşmıyorsunuz فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah وَالْمُسْتَضْعَفِينَ ve mustazaf مِنْ الرِّجَالِ erkekler وَالنِّسَاءِ kadınlar وَالْوِلْدَانِ ve çocuklar uğrunda الَّذِينَ يَقُولُونَ onlar ki demektedirler رَبَّنَا Rabbimiz أَخْرِجْنَا bizi çıkar مِنْ den هَذِهِ bu الْقَرْيَةِ şehir الظَّالِمِ zalim olan أَهْلُهَا halkı وَاجْعَل gönder لَنَا bize مِنْ لَدُنْكَ katından وَلِيًّا bir veli وَاجْعَل gönder لَنَا bize مِنْ لَدُنْكَ katından نَصِيرًا bir yardımcı (75) الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler يُقَاتِلُونَ savaşırlar فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah وَالَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler ise يُقَاتِلُونَ savaşırlar فِي سَبِيلِ yolunda الطَّاغُوتِ tağut فَقَاتِلُوا o halde savaşın أَوْلِيَاءَ velileri ile الشَّيْطَانِ şeytanın إِنَّ muhakkak ki كَيْدَ hilesi الشَّيْطَانِ şeytanın كَانَ ضَعِيفًا zayıftır (76) أَلَمْ تَرَ görmedin mi إِلَى الَّذِينَ قِيلَ denilen kimseleri لَهُمْ kendilerine كُفُّوا çekin أَيْدِيَكُمْ ellerinizi وَأَقِيمُوا dosdoğru kılın الصَّلَاةَ namazı وَآتُوا ve verin الزَّكَاةَ zekatı فَلَمَّا كُتِبَ yazıldığında عَلَيْهِمْ onlara الْقِتَالُ savaş إِذَا فَرِيقٌ bir grup مِنْهُمْ içlerinden يَخْشَوْنَ korkarak النَّاسَ insanlardan كَخَشْيَةِ korkar gibi اللَّهِ Allah’tan أَوْ veya أَشَدَّ daha şiddetli خَشْيَةً bir korkuyla وَقَالُوا dediler رَبَّنَا Rabbimiz لِمَ niçin كَتَبْتَ yazdın عَلَيْنَا bize الْقِتَالَ savaşı لَوْلَا أَخَّرْتَنَا bizi ertelesen olmaz mıydı إِلَى أَجَلٍ bir süreye kadar قَرِيبٍ yakın قُلْ de ki مَتَاعُ metaı الدُّنْيَا dünya قَلِيلٌ pek azdır وَالْآخِرَةُ ahiret ise خَيْرٌ daha hayırlıdır لِمَنْ kimse için اتَّقَى sakınan وَلَا تُظْلَمُونَ doğrusu siz zulmedilmezsiniz فَتِيلًا hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar dahi (77) أَيْنَمَا her nerede تَكُونُوا olsanız يُدْرِكُّمْ size yetişir الْمَوْتُ ölüm وَلَوْ كُنتُمْ de olsanız فِي بُرُوجٍ yüksek kalelerde مُشَيَّدَةٍ sağlamlaştırılmış وَإِنْ تُصِبْهُمْ onlara gelse حَسَنَةٌ bir iyilik يَقُولُوا derler هَذِهِ bu مِنْ عِنْدِ اللَّهِ Allah’tandır وَإِنْ تُصِبْهُمْ kendilerine dokununca سَيِّئَةٌ bir kötülük يَقُولُوا derler هَذِهِ bu مِنْ عِنْدِكَ senin tarafındandır قُلْ de ki كُلٌّ hepsi مِنْ عِنْدِ tarafındandır اللَّهِ Allah فَمَالِ o halde ne oluyor da هَؤُلَاءِ bu الْقَوْمِ topluma لَا يَكَادُونَ hiç yanaşmıyorlar يَفْقَهُونَ anlamaya حَدِيثًا söz (78) مَا أَصَابَكَ sana ne gelirse مِنْ حَسَنَةٍ iyilikten فَمِنْ اللَّهِ Allah’tandır وَمَا أَصَابَكَ sana ne gelirse مِنْ سَيِّئَةٍ kötülükten فَمِنْ نَفْسِكَ nefsindendir وَأَرْسَلْنَاكَ biz seni gönderdik لِلنَّاسِ insanlara رَسُولًا bir rasul olarak وَكَفَى şüphesiz ki yeter بِاللَّهِ Allah شَهِيدًا hakkıyla şahit olarak (79)

75) Size ne oluyor da Allah yolunda ve mustazaf erkek-ler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? Onlar ki: “Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir veli gönder, bize katından bir yardımcı gönder!” demektedirler.
76) İman edenler Allah yolunda savaşırlar, küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler ise tağut yolunda sa-vaşırlar. O halde şeytanın velileri ile savaşın! Muhak-kak ki şeytanın hilesi zayıftır.
77) Kendilerine: “Ellerinizi çekin, namazı dosdoğru kı-lın ve zekatı verin!” denilen kimseleri görmedin mi? Onlara savaş yazıldığında içlerinden bir grup Allah’tan korkar gibi veya daha şiddetli bir korkuyla insanlardan korkarak: “Rabbimiz niçin bize savaşı yazdın? Bizi ya-kın bir süreye kadar ertelesen olmaz mıydı?” dediler. De ki: “Dünya metaı pek azdır. Ahiret ise sakınan kim-se için daha hayırlıdır. Doğrusu siz hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar dahi zulmedilmezsiniz.”
78) Her nerede olsanız sağlamlaştırılmış yüksek kale-lerde de olsanız ölüm size yetişir. Onlara bir iyilik gel-se: “Bu, Allah’tandır.” derler. Kendilerine bir kötülük dokununca: “Bu, senin tarafındandır!” derler. De ki: “Hepsi Allah tarafındandır.” O halde bu topluma ne oluyor da hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?!
79) Sana iyilikten ne gelirse Allah’tandır. Kötülükten sana ne gelirse nefsindendir. Biz seni insanlara bir rasul olarak gönderdik. Şüphesiz ki hakkıyla şahit olarak Al-lah yeter!

مَنْ kim يُطِعْ itaat ederse الرَّسُولَ Rasul’e فَقَدْ muhakkak ki أَطَاعَ itaat etmiş olur اللَّهَ Allah’a وَمَنْ her kim de تَوَلَّى yüz çevirirse فَمَا أَرْسَلْنَاكَ biz seni göndermedik عَلَيْهِمْ onlar üzerine حَفِيظًا muhafız olarak (80) وَيَقُولُونَ derler طَاعَةٌ itaat فَإِذَا بَرَزُوا ayrıldıkları zaman da مِنْ عِنْدِكَ senin yanından بَيَّتَ طَائِفَةٌ bir grup مِنْهُمْ onlardan غَيْرَ aksini الَّذِي تَقُولُ senin dediğinin وَاللَّهُ halbuki Allah يَكْتُبُ yazıyor مَا يُبَيِّتُونَ geceleyin ne kurduklarını فَأَعْرِضْ o halde yüz çevir عَنْهُمْ onlardan وَتَوَكَّلْ ve tevekkül et عَلَى اللَّهِ Allah’a وَكَفَى şüphesiz yeter بِاللَّهِ Allah وَكِيلًا vekil olarak (81) أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ onlar hala gereği gibi düşünmeyecekler mi الْقُرْآنَ Kur’an’ı وَلَوْ كَانَ o olsaydı مِنْ عِنْدِ tarafından غَيْرِ başkası اللَّهِ Allah’tan لَوَجَدُوا elbetteki bulurlardı فِيهِ onda اخْتِلَافًا çelişki كَثِيرًا pek çok (82) وَإِذَا جَاءَهُمْ onlara gelse أَمْرٌ bir haber مِنَ الْأَمْنِ güven أَوْ ve الْخَوْفِ korkuya dair أَذَاعُوا yayarlar بِهِ onu وَلَوْ رَدُّوهُ oysa onu götürselerdi إِلَى الرَّسُولِ Rasul’e وَإِلَى أُوْلِي veya sahibi olanlara الْأَمْرِ emir مِنْهُمْ onlardan لَعَلِمَهُ elbette ki onu bilirlerdi الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ onun iç yüzünü araştırabilenler مِنْهُمْ içlerinden وَلَوْلَا eğer olmasaydı فَضْلُ lütfu اللَّهِ Allah’ın عَلَيْكُمْ üzerinizde وَرَحْمَتُهُ ve rahmeti لَاتَّبَعْتُمْ kesinlikle uyardınız الشَّيْطَانَ şeytana إِلَّا müstesna قَلِيلًا pek azınız (83) فَقَاتِلْ o halde sen savaş فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah لَا تُكَلَّفُ sen mükellef değilsin إِلَّا نَفْسَكَ kendinden başkası ile وَحَرِّضْ teşvik et الْمُؤْمِنِينَ mü’minleri de عَسَى umulur ki اللَّهُ Allah أَنْ يَكُفَّ önler بَأْسَ baskısını الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimselerin وَاللَّهُ şüphesiz ki Allah أَشَدُّ daha şiddetli olandır بَأْسًا baskısı وَأَشَدُّ daha şiddetlidir تَنكِيلًا cezası da (84) مَنْ her kim يَشْفَعْ şefaat ederse شَفَاعَةً bir şefaatla حَسَنَةً güzel يَكُنْ vardır لَهُ kendisi için نَصِيبٌ bir pay مِنْهَا ondan وَمَنْ her kim de يَشْفَعْ şefaatte bulunursa شَفَاعَةً bir şefaatle سَيِّئَةً kötü يَكُنْ vardır لَهُ onun için de كِفْلٌ bir pay مِنْهَا ondan وَكَانَ dir اللَّهُ Allah عَلَى كُلِّ شَيْءٍ her şeye مُقِيتًا hakkıyla gücü yeten (85) وَإِذَا حُيِّيتُمْ selamlandığınız zaman بِتَحِيَّةٍ bir selamla فَحَيُّوا selamlayın بِأَحْسَنَ daha güzeliyle مِنْهَا ondan أَوْ veya رُدُّوهَا onunla karşılık verin إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ dır عَلَى كُلِّ شَيْءٍ her şeyi حَسِيبًا hakkıyla hesaplayan (86)

80) Kim Rasul’e itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur. Her kim de yüz çevirirse biz seni onlar üzerine muhafız olarak göndermedik.
81) “İtaat!” derler. Senin yanından ayrıldıkları zaman da onlardan bir grup geceleyin senin dediğinin aksini kurar. Halbuki Allah geceleyin ne kurduklarını yazıyor. O halde onlardan yüz çevir ve Allah’a tevekkül et! Şüphesiz vekil olarak Allah yeter!
82) Onlar hala Kur’an’ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? O Allah’tan başkası tarafından olsaydı elbetteki onda pek çok çelişki bulurlardı...
83) Onlara güven ve korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Oysa onu Rasul’e veya onlardan emir sahibi olanlara götürselerdi içlerinden onun iç yüzünü araştı-rabilenler elbette ki onu bilirlerdi. Eğer Allah’ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasaydı pek azınız müstesna kesinlikle şeytana uyardınız.
84) O halde sen Allah yolunda savaş. Sen kendinden başkası ile mükellef değilsin. Mü’minleri de teşvik et; umulur ki Allah küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimselerin baskısını önler. Şüphesiz ki Allah baskısı daha şiddetli olandır; cezası da daha şiddetlidir.
85) Her kim güzel bir şefaatla şefaat ederse, ondan kendisi için bir pay vardır. Her kim de kötü bir şefaatle şefaatte bulunursa onun için de ondan bir pay vardır. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.
86) Bir selamla selamlandığınız zaman ondan daha güzeliyle selamlayın veya onunla karşılık verin. Mu-hakkak ki Allah her şeyi hakkıyla hesaplayandır.

اللَّهُ Allah ki لَا yoktur إِلَهَ ilah إِلَّا başka هُوَ kendisinden لَيَجْمَعَنَّكُمْ andolsun ki sizi toplayacaktır إِلَى يَوْمِ gününde الْقِيَامَةِ kıyamet لَا رَيْبَ hiç şüphe olmayan فِيهِ kendisinde وَمَنْ kim olabilir أَصْدَقُ daha doğru مِنْ اللَّهِ Allah’tan حَدِيثًا sözlü (87) فَمَا ne oluyor ki لَكُمْsize فِي hakkında الْمُنَافِقِينَ münafıklar فِئَتَيْنِ iki grup oluyorsunuz وَاللَّهُ Allah أَرْكَسَهُمْ onları ters çevirdiği halde بِمَا كَسَبُوا kazandıkları sebebiyle أَتُرِيدُونَ mi istiyorsunuz أَنْ تَهْدُوا doğru yola iletmek مَنْ أَضَلَّ saptırdığını اللَّهُ Allah’ın وَمَنْ her kimi يُضْلِلْ saptırırsa اللَّهُ Allah فَلَنْ تَجِدَ asla bulamazsın لَهُ onun için سَبِيلًا bir yol (88) وَدُّوا istediler ki لَوْ تَكْفُرُونَ siz de küfre giresiniz de كَمَا كَفَرُوا kendilerinin küfre girdiği gibi فَتَكُونُونَ olasınız سَوَاءً bir فَلَا تَتَّخِذُوا artık edinmeyin مِنْهُمْ içlerinden أَوْلِيَاءَ veliler حَتَّى يُهَاجِرُوا hicret edinceye kadar فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah فَإِنْ تَوَلَّوْا eğer yüz çevirirlerse فَخُذُوهُمْ onları yakalayın وَاقْتُلُوهُمْ ve öldürün حَيْثُ yerde وَجَدْتُمُوهُمْ kendilerini bulduğunuz وَلَا تَتَّخِذُوا edinmeyin مِنْهُمْ onlardan وَلِيًّا veli de وَلَا نَصِيرًا yardımcı da (89) إِلَّا müstesna ancak الَّذِينَ يَصِلُونَ sığınanlar إِلَى قَوْمٍ bir topluma بَيْنَكُمْ aranızda وَبَيْنَهُمْ kendileriyle مِيثَاقٌ anlaşma bulunan أَوْ veya جَاءُوكُمْ size gelenler حَصِرَتْ daralarak صُدُورُهُمْ sineleri أَنْ يُقَاتِلُوكُمْ sizinle de savaşmaktan أَوْ يُقَاتِلُوا savaşmaktan قَوْمَهُمْ kendi toplumlarıyla da وَلَوْ شَاءَ dileseydi اللَّهُ Allah لَسَلَّطَهُمْ elbette ki onları musallat ederdi de عَلَيْكُمْ size فَلَقَاتَلُوكُمْ sizinle savaşırlardı فَإِنْ اعْتَزَلُوكُمْ artık onlar sizden uzaklaşıp فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ sizinle savaşmazlar وَأَلْقَوْا ve yaparlarsa إِلَيْكُمْ sizinle السَّلَمَ barış فَمَا جَعَلَ bırakmamıştır اللَّهُ Allah لَكُمْ sizin için عَلَيْهِمْ aleyhlerine سَبِيلًا bir yol (90) سَتَجِدُونَ bulacaksın ki آخَرِينَ diğerlerini de يُرِيدُونَ isteyen أَنْ يَأْمَنُوكُمْ hem sizden emin olmayı وَيَأْمَنُوا hem de emin olmayı قَوْمَهُمْ kendi toplumlarından كُلَّ مَا رُدُّوا her ne zaman çağrılsalar إِلَى الْفِتْنَةِ fitneye أُرْكِسُوا baş aşağı dalarlar فِيهَا ona فَإِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ şayet sizden uzak durmaz وَيُلْقُوا ve yapmazlar إِلَيْكُمْ sizle السَّلَمَ barış وَيَكُفُّوا ve çekmezlerse أَيْدِيَهُمْ ellerini فَخُذُوهُمْ onları yakalayın وَاقْتُلُوهُمْ ve öldürün حَيْثُ yerde ثَقِفْتُمُوهُمْ kendilerini bulduğunuz وَأُوْلَئِكُمْ işte onlar ki جَعَلْنَا vermişizdir لَكُمْ size عَلَيْهِمْ kendileri için سُلْطَانًا bir yetki مُبِينًا apaçık (91)

87) Allah ki kendisinden başka ilah yoktur. Andolsun ki kendisinde hiç şüphe olmayan kıyamet gününde sizi toplayacaktır. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?
88) Size ne oluyor ki münafıklar hakkında iki grup olu-yorsunuz? Allah onları kazandıkları sebebiyle ters çe-virdiği halde Allah’ın saptırdığını doğru yola iletmek mi istiyorsunuz? Her kimi Allah saptırırsa onun için as-la bir yol bulamazsın.
89) İstediler ki kendilerinin küfre girdiği gibi siz de küfre giresiniz de bir olasınız. Artık Allah yolunda hic-ret edinceye kadar içlerinden veliler edinmeyin! Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın ve kendilerini buldu-ğunuz yerde öldürün. Onlardan veli de edinmeyin, yar-dımcı da.
90) Ancak kendileriyle aranızda anlaşma bulunan bir topluma sığınanlar veya sizinle de kendi toplumlarıyla da savaşmaktan sineleri daralarak size gelenler müstes-na... Allah dileseydi elbette ki onları size musallat eder-di de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizden uzaklaşıp sizinle savaşmazlar ve sizinle barış yaparlarsa Allah si-zin için aleyhlerine bir yol bırakmamıştır.
91) Hem sizden emin olmayı hem de kendi toplumla-rından emin olmayı isteyen diğerlerini de bulacaksın ki her ne zaman fitneye çağrılsalar ona baş aşağı dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz ve sizle barış yapmazlar ve ellerini çekmezlerse onları yakalayın ve kendilerini bul-duğunuz yerde öldürün. İşte onlar ki size kendileri için apaçık bir yetki vermişizdir.

وَمَا كَانَ olamaz لِمُؤْمِنٍ bir mü’min için أَنْ يَقْتُلَ öldürmek مُؤْمِنًا bir mü’mini إِلَّا müstesna خَطَأً yanlışlıkla olması وَمَنْ her kim de قَتَلَ öldürürse مُؤْمِنًا bir mü’mini خَطَأً yanlışlıkla فَتَحْرِيرُ azad etmeli رَقَبَةٍ bir köle مُؤْمِنَةٍ mü’min وَدِيَةٌ ve diyeti مُسَلَّمَةٌ teslim etmelidir إِلَى أَهْلِهِ ailesine إِلَّا müstesna أَنْ يَصَّدَّقُوا sadaka olarak bağışlamaları فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ bir toplumdan ise عَدُوٍّ düşman olan لَكُمْ size وَهُوَ مُؤْمِنٌ mü’min olduğu halde فَتَحْرِيرُ azad etmelidir رَقَبَةٍ bir köle مُؤْمِنَةٍ mü’min وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ bir toplumdan ise بَيْنَكُمْ sizinle وَبَيْنَهُمْ onlar arasında مِيثَاقٌ bir antlaşma bulunan فَدِيَةٌ diyet مُسَلَّمَةٌ teslim etmeli إِلَى أَهْلِهِ ailesine وَتَحْرِيرُ ve azad etmelidir رَقَبَةٍ bir köle مُؤْمِنَةٍ mü’min فَمَنْ her kim لَمْ يَجِدْ bulamazsa فَصِيَامُ oruç tutmalıdır شَهْرَيْنِ iki ay مُتَتَابِعَيْنِ aralıksız تَوْبَةً tevbesini kabul etmesi için مِنْ اللَّهِ Allah’ın وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَلِيمًا Alîm حَكِيمًا ve Hakim (92) وَمَنْ her kim يَقْتُلْ مُؤْمِنًا bir mü’mini مُتَعَمِّدًا kasten öldürürse فَجَزَاؤُهُ onun cezası جَهَنَّمُ cehennemdir خَالِدًا kalacağı فِيهَا orada وَغَضِبَ gazap etmiştir اللَّهُ Allah عَلَيْهِ ona وَلَعَنَهُ onu lanetlemiş وَأَعَدَّ لَهُ ve onun için hazırlamıştır عَذَابًا bir azap عَظِيمًا çok büyük (93) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler إِذَا ضَرَبْتُمْ sefere çıktığınız zaman فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah فَتَبَيَّنُوا iyice araştırın da وَلَا تَقُولُوا demeyin لِمَنْ أَلْقَى verene إِلَيْكُمْ sizden السَّلَامَ selam لَسْتَ sen değilsin مُؤْمِنًا mü’min تَبْتَغُونَ gözeterek عَرَضَ menfaatini الْحَيَاةِ hayatının الدُّنْيَا dünya فَعِنْدَ katında اللَّهِ Allah مَغَانِمُ ganimetler vardır كَثِيرَةٌ nice كَذَلِكَ öyleydiniz de كُنتُمْ siz de مِنْ قَبْلُ önce فَمَنَّ lutfetti اللَّهُ Allah عَلَيْكُمْ size فَتَبَيَّنُوا o halde iyice araştırın إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır بِمَا تَعْمَلُونَ yaptıklarınızdan خَبِيرًا hakkıyla haberdar (94)

92) Yanlışlıkla olması müstesna bir mü’min için bir mü’mini öldürmek olamaz. Her kim de bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse mü’min bir köle azad etmeli ve ailesine –sadaka olarak bağışlamaları müstesna- diyeti teslim etmelidir. Mü’min olduğu halde size düşman olan bir toplumdan ise mü’min bir köle azad etmelidir. Sizinle onlar arasında bir antlaşma bulunan bir top-lumdan ise ailesine diyet teslim etmeli ve mü’min bir köle azad etmelidir. Her kim bulamazsa –Allah’ın tev-besini kabul etmesi için- aralıksız iki ay oruç tutmalı-dır. Şüphesiz Allah Alîm ve Hakim olandır.
93) Her kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası orada kalacağı Cehennemdir. Allah ona gazap etmiştir. Onu lanetlemiş ve onun için çok büyük bir azap hazır-lamıştır.
94) Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman iyice araştırın da sizden selam verene dünya ha-yatının menfaatini gözeterek: “Sen mü’min değilsin!” demeyin. Allah katında nice ganimetler vardır. Önce siz de öyleydiniz de Allah size lutfetti. O halde iyice araştırın! Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdar olandır.

لَا يَسْتَوِي bir değildir الْقَاعِدُونَ oturanlarla مِنْ الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerden غَيْرُ müstesna أُوْلِي sahibi olanlar الضَّرَرِ özür وَالْمُجَاهِدُونَ cihad edenler فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah بِأَمْوَالِهِمْ mallarıyla وَأَنفُسِهِمْ ve canlarıyla فَضَّلَ çok üstün kıldı اللَّهُ Allah الْمُجَاهِدِينَ cihad edenleri بِأَمْوَالِهِمْ mallarıyla وَأَنفُسِهِمْ ve canları ile عَلَى الْقَاعِدِينَ oturanlardan دَرَجَةً derece bakımından وَكُلًّا bununla beraber hepsine de وَعَدَ vaad etmiştir اللَّهُ Allah الْحُسْنَى en güzeli وَفَضَّلَ fakat yine de üstün kılmıştır اللَّهُ Allah الْمُجَاهِدِينَ cihad edenleri عَلَى üzerinde الْقَاعِدِينَ oturanlar أَجْرًا bir ecirle عَظِيمًا çok büyük (95) دَرَجَاتٍ dereceler vardır مِنْهُ O’ndan وَمَغْفِرَةً mağfiret وَرَحْمَةً ve rahmet وَكَانَ şüphesiz ki olandır اللَّهُ Allah غَفُورًا Ğafur رَحِيمًا ve Rahim (96) إِنَّ şüphesiz الَّذِينَ تَوَفَّاهُمْ onları alırken الْمَلَائِكَةُ melekler ظَالِمِي zulmeder oldukları halde أَنفُسِهِمْ nefislerine قَالُوا derler فِيمَ كُنتُمْ ne yapıyordunuz قَالُوا derler كُنَّا biz olanlardık مُسْتَضْعَفِينَ mustazaf فِي الْأَرْضِ yeryüzünde قَالُوا derler ki أَلَمْ تَكُنْ değil miydi أَرْضُ arzı اللَّهِ Allah’ın وَاسِعَةً geniş فَتُهَاجِرُوا hicret etseydiniz ya فِيهَا orada فَأُوْلَئِكَ işte onlar var ya مَأْوَاهُمْ onların barınağı جَهَنَّمُ cehennemdir وَسَاءَتْ doğrusu ne kötü مَصِيرًا dönüş yeridir (97) إِلَّا ancak müstesnadır الْمُسْتَضْعَفِينَ mustazaf olanlar مِنْ dan الرِّجَالِ erkekler وَالنِّسَاءِ kadınlar وَالْوِلْدَانِ ve çocuklar لَا يَسْتَطِيعُونَ bulamayan حِيلَةً bir çare وَلَا يَهْتَدُونَ ve bulamayan سَبِيلًا bir yol (98) فَأُوْلَئِكَ işte onlar ki عَسَى umulur اللَّهُ Allah’ın أَنْ يَعْفُوَ affetmesi عَنْهُمْ onlardan وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَفُوًّا Afuv غَفُورًا ve Ğafur (99) وَمَنْ her kim يُهَاجِرْ hicret ederse فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah يَجِدْ bulur فِي الْأَرْضِ yeryüzünde مُرَاغَمًا gidilecek كَثِيرًا çok yer de وَسَعَةً genişlik de وَمَنْ her kim يَخْرُجْ çıkar da مِنْ بَيْتِهِ evinden مُهَاجِرًا hicret etmek için إِلَى اللَّهِ Allah’a وَرَسُولِهِ ve Rasulü’ne ثُمَّ sonra يُدْرِكْهُ kendisine yetişirse الْمَوْتُ ölüm فَقَدْ muhakkak ki وَقَعَ أَجْرُهُ onun ecri عَلَى اللَّهِ Allah’a aittir وَكَانَ şüphesiz ki olandır اللَّهُ Allah غَفُورًا Ğafur رَحِيمًا ve Rahim (100) وَإِذَا ضَرَبْتُمْ sefere çıktığınız zaman فِي الْأَرْضِ yeryüzünde فَلَيْسَ yoktur عَلَيْكُمْ üzerinize جُنَاحٌ bir günah أَنْ تَقْصُرُوا kısaltmanızda مِنْ الصَّلَاةِ namazı إِنْ خِفْتُمْ korkarsanız أَنْ يَفْتِنَكُمْ size kötülük yapmasından الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenlerin إِنَّ muhakkak ki الْكَافِرِينَ kafirler كَانُوا dır لَكُمْ sizin için عَدُوًّا düşman مُبِينًا apaçık (101)

95) Mü’minlerden –özür sahibi olanlar müstesna- otu-ranlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir değildir. Allah mallarıyla ve canları ile ci-had edenleri derece bakımından oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah hepsine de en güzeli vaad etmiştir; fakat yine de Allah cihad edenleri oturanlar üzerinde çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
96) O’ndan dereceler, mağfiret ve rahmet vardır. Şüp-hesiz ki Allah Ğafur ve Rahim olandır.
97) Şüphesiz melekler onları nefislerine zulmeder ol-dukları halde alırken: “Ne yapıyordunuz?” derler. “Biz yeryüzünde mustazaf olanlardık.” derler. Derler ki: “A-llah’ın arzı geniş değil miydi? Orada hicret etseydiniz ya!” İşte onlar var ya; onların barınağı Cehennemdir, doğrusu ne kötü dönüş yeridir.
98) Ancak erkekler, kadınlar ve çocuklardan bir çare bulamayan ve bir yol bulamayan mustazaf olanlar müs-tesnadır.
99) İşte onlar ki Allah’ın onlardan affetmesi umulur. Şüphesiz Allah Afuv ve Ğafur olandır.
100) Her kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde gidilecek çok yer de bulur genişlik de! Her kim Allah’a ve Rasulü’ne hicret etmek için evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse muhakkak ki onun ecri Al-lah’a aittir. Şüphesiz ki Allah Ğafur ve Rahim olandır.
101) Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenlerin size kötülük yapmasından korkarsanız namazı kısaltmanızda üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki kafirler sizin için apaçık düşman-dır.
Post Reply

Return to “Meal”