3. Âl-i İmrân Suresi (Kırık Meal)

Post Reply
seyir

3. Âl-i İmrân Suresi (Kırık Meal)

Post by seyir »

(Medine’de inmiştir, 200 ayettir.)

(Âl-i İmrân suresi için mevcut çalışma 92. ayetten başlıyor . Çalışmanın tamamını temin ettiğim anda eklerim inş.)

لَنْ تَنَالُوا asla erişemezsiniz الْبِرَّ iyliğe حَتَّى kadar تُنْفِقُوا infak edinceye مِمَّا تُحِبُّونَ sevdiğiniz şeylerden وَمَا تُنْفِقُوا ne infak ederseniz مِنْ شَيْءٍ herhangi bir şeyden فَإِنَّ elbette ki اللَّهَ Allah بِهِ onu عَلِيمٌ hakkıyla bilir (92) كُلُّ bütün الطَّعَامِ yiyecekler كَانَ حِلًّا helaldi لِبَنِي إِسْرَائِيلَ İsrailoğullarına إِلَّا müstesna مَا şey حَرَّمَ haram kıldığı إِسْرَائِيلُ İsrail’in عَلَى نَفْسِهِ kendisine مِنْ قَبْلِ önce أَنْ تُنَزَّلَ indirilmeden التَّوْرَاةُ Tevrat قُلْ de ki فَأْتُوا o halde getirin de بِالتَّوْرَاةِ Tevrat’ı فَاتْلُوهَا onu okuyun إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ doğru kimselerseniz (93) فَمَنْ artık kim افْتَرَى iftira ederse عَلَى اللَّهِ Allah’a الكَذِبَ yalanı مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ bundan sonra فَأُوْلَئِكَ işte onlar هُمْ ta kendileridir الظَّالِمُونَ zalimlerin (94) قُلْ de ki صَدَقَ doğru söylemiştir اللَّهُ Allah فَاتَّبِعُوا o halde uyun مِلَّةَ milletine إِبْرَاهِيمَ İbrahim’in حَنِيفًا hanif olarak وَمَا كَانَ ki o olmadı مِنْ الْمُشْرِكِينَ müşriklerden (95) إِنَّ şüphesiz أَوَّلَ ilk بَيْتٍ ev وُضِعَ kurulan لِلنَّاسِ insanlar için لَلَّذِي بِبَكَّةَ Bekke’dekidir مُبَارَكًا bereket وَهُدًى ve hidayet olan لِلْعَالَمِينَ alemlere (96) فِيهِ bulunduğu o yerde آيَاتٌ ayetlerin بَيِّنَاتٌ apaçık مَقَامُ makamı vardır إِبْرَاهِيمَ İbrahim’in وَمَنْ her kim دَخَلَهُ oraya girerse كَانَ olur آمِنًا emin وَلِلَّهِ Allah’ın bir hakkıdır عَلَى üzerindeki النَّاسِ insanlar حِجُّ haccetmesi الْبَيْتِ evi مَنْ اسْتَطَاعَ gücü yeten kimsenin إِلَيْهِ onun سَبِيلًا yoluna وَمَنْ her kim de كَفَرَ kâfir olursa فَإِنَّ elbette ki اللَّهَ Allah غَنِيٌّ müstağnidir عَنْ الْعَالَمِينَ alemlerden (97) قُلْ de ki يَا ey أَهْلَ ehli الْكِتَابِ kitap لِمَ niçin تَكْفُرُونَ inkar ediyorsunuz بِآيَاتِ ayetlerini اللَّهِ Allah’ın وَاللَّهُ doğrusu Allah شَهِيدٌ hakkıyla şahittir عَلَى مَا تَعْمَلُونَ yaptıklarınıza (98) قُلْ de ki يَا ey أَهْلَ ehli الْكِتَابِ kitap لِمَ niçin تَصُدُّونَ vazgeçirmeye çalışıyorsunuz عَنْ سَبِيلِ yolundan اللَّهِ Allah مَنْ آمَنَ iman edenleri تَبْغُونَهَا onda arayarak عِوَجًا eğrilik وَأَنْتُمْ شُهَدَاءُ şahit olduğunuz halde وَمَا elbette ki değildir اللَّهُ Allah بِغَافِلٍ asla gafil عَمَّا تَعْمَلُونَ yaptıklarınızdan (99) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler إِنْ تُطِيعُوا itaat ederseniz فَرِيقًا herhangi bir gruba مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا verilenlerden الْكِتَابَ kitap يَرُدُّوكُمْ sizi döndürürler بَعْدَ sonra إِيمَانِكُمْ imanınızdan كَافِرِينَ kafirler olarak (100)

92) Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar iyliğe asla erişemezsiniz! Herhangi bir şeyden ne infak eder-seniz elbette ki Allah onu hakkıyla bilir.
93) İsrail’in kendisine haram kıldığı şey müstesna, Tev-rat indirilmeden önce İsrailoğullarına bütün yiyecekler helaldi. De ki: “Doğru kimselerseniz o halde Tevrat’ı getirin de onu okuyun!”
94) Artık kim bundan sonra Allah’a yalanı iftira ederse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir!
95) De ki: “Allah doğru söylemiştir. O halde hanif ola-rak İbrahim’in milletine uyun; ki o, müşriklerden olma-dı.”
96) Şüphesiz insanlar için kurulan ilk ev alemlere bere-ket ve hidayet olan Bekke’dekidir.
97) Apaçık ayetlerin bulunduğu o yerde İbrahim’in ma-kamı vardır. Her kim oraya girerse emin olur. Onun yo-luna gücü yeten kimsenin evi haccetmesi Allah’ın in-sanlar üzerindeki bir hakkıdır. Her kim de kafir olursa elbette ki Allah alemlerden müstağnidir.
98) De ki: “Ey kitap ehli! Allah’ın ayetlerini niçin in-kar ediyorsunuz? Doğrusu Allah yaptıklarınıza hakkıy-la şahittir!”
99) De ki: “Ey kitap ehli! Niçin şahit olduğunuz halde onda eğrilik arayarak iman edenleri Allah yolundan vazgeçirmeye çalışıyorsunuz? Elbette ki Allah yaptık-larınızdan asla gafil değildir!”
100) Ey iman edenler! Kitap verilenlerden herhangi bir gruba itaat ederseniz imanınızdan sonra sizi kafirler olarak döndürürler.

وَكَيْفَ nasıl تَكْفُرُونَ küfre girersiniz وَأَنْتُمْ تُتْلَى okunuyorken عَلَيْكُمْ size آيَاتُ ayetleri اللَّهِ Allah’ın وَفِيكُمْ üstelik aranızdayken رَسُولُهُ Rasulü de وَمَنْ her kim de يَعْتَصِمْ sımsıkı bağlanırsa بِاللَّهِ Allah’a فَقَدْ elbette ki هُدِيَ iletilmiş olur إِلَى صِرَاطٍ yola مُسْتَقِيمٍ dosdoğru (101) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler اتَّقُوا sakının اللَّهَ Allah’tan حَقَّ hakkıyla تُقَاتِهِ ondan sakınmakla وَلَا تَمُوتُنَّ ve ölün إِلَّا yalnızca وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ müslümanlar olarak (102) وَاعْتَصِمُوا sarılın بِحَبْلِ ipine اللَّهِ Allah’ın جَمِيعًا hep birlikte وَلَا تَفَرَّقُوا ayrılmayın وَاذْكُرُوا hatırlayın نِعْمَةَ nimetini de اللَّهِ Allah’ın عَلَيْكُمْ üzerinizdeki إِذْ كُنْتُمْ hani siz idiniz de أَعْدَاءً düşmanlar فَأَلَّفَ böylece birleştirdi بَيْنَ arasını قُلُوبِكُمْ kalplerinizin فَأَصْبَحْتُمْ oldunuz بِنِعْمَتِهِ O’nun nimetiyle إِخْوَانًا kardeşler وَكُنْتُمْ عَلَى شَفَا siz kenarındaydınız da حُفْرَةٍ bir çukurun مِنْ النَّارِ ateşten فَأَنْقَذَكُمْ sizi kurtardı مِنْهَا oradan كَذَلِكَ işte böyle يُبَيِّنُ iyice açıklıyor ki اللَّهُ Allah لَكُمْ size آيَاتِهِ ayetlerini لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ hidayete eresiniz (103) وَلْتَكُنْ bulunsun مِنْكُمْ içinizden أُمَّةٌ bir topluluk يَدْعُونَ davet eden إِلَى الْخَيْرِ hayra وَيَأْمُرُونَ emredip بِالْمَعْرُوفِ iyliği وَيَنْهَوْنَ sakındıran عَنْ الْمُنْكَرِ kötülükten وَأُوْلَئِكَ işte onlar هُمْ ta kendisidir الْمُفْلِحُونَ kurtuluşa erenlerin (104) وَلَا تَكُونُوا olmayın كَالَّذِينَ kimseler gibi تَفَرَّقُوا ayrılan وَاخْتَلَفُوا ihtilafa düşerek مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمْ kendilerine geldikten sonra الْبَيِّنَاتُ apaçık deliller وَأُوْلَئِكَ işte onlar var ya لَهُمْ onlar için عَذَابٌ bir azap vardır عَظِيمٌ çok büyük (105) يَوْمَ gün تَبْيَضُّ ağaracağı وُجُوهٌ kimi yüzlerin وَتَسْوَدُّ kararacağı وُجُوهٌ kimi yüzlerin de فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ kararanlara وُجُوهُهُمْ yüzleri أَكَفَرْتُمْ küfre mi girdiniz بَعْدَ sonra إِيمَانِكُمْ imanınızdan فَذُوقُوا o halde tadın الْعَذَابَ azabı بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ küfre girdiğiniz için (106) وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ ağaranlar ise وُجُوهُهُمْ yüzleri فَفِي içindedirler رَحْمَةِ rahmeti اللَّهِ Allah’ın هُمْ onlar فِيهَا orada خَالِدُونَ sürekli kalıcıdırlar (107) تِلْكَ işte bunlar آيَاتُ ayetleridir ki اللَّهِ Allah’ın نَتْلُوهَا onları okuyoruz عَلَيْكَ sana بِالْحَقِّ hak olarak وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ elbette Allah istemez ظُلْمًا zulüm لِلْعالَمِينَ alemler için (108)

101) Size Allah’ın ayetleri okunuyorken üstelik Rasulü de aranızdayken nasıl küfre girersiniz? Her kim de Al-lah’a sımsıkı bağlanırsa elbette ki dosdoğru yola iletil-miş olur.
102) Ey iman edenler, Allah’tan, ondan hakkıyla sakın-makla sakının ve yalnızca müslümanlar olarak ölün!
103) Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın! Al-lah’ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın; hani siz düş-manlar idiniz de kalplerinizin arasını böylece birleştir-di. O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle iyice açıklıyor ki hidayete ere-siniz!..
104) İçinizden hayra davet eden, iyliği emredip kötü- lükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar kur-tuluşa erenlerin ta kendisidir.
105) Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilafa düşerek ayrılan kimseler gibi olmayın! İşte onlar var ya, onlar için çok büyük bir azap vardır!
106) Kimi yüzlerin ağaracağı, kimi yüzlerin de karara-cağı gün, yüzleri kararanlara: “İmanınızdan sonra küfre mi girdiniz? O halde küfre girdiğiniz için azabı tadın!”
107) Yüzleri ağaranlar ise, Allah’ın rahmeti içindedir-ler; onlar orada sürekli kalıcıdırlar...
108) İşte bunlar Allah’ın ayetleridir ki onları sana hak olarak okuyoruz. Elbette Allah alemler için zulüm iste-mez.

وَلِلَّهِ Allah’ındır مَا her ne varsa فِي السَّمَاوَاتِ göklerde وَمَا فِي الْأَرْضِ ve yerde وَإِلَى اللَّهِ ve ancak Allah’a تُرْجَعُ döndürülür الْأُمُورُ işler (109) كُنْتُمْ sizsiniz خَيْرَ hayırlı أُمَّةٍ ümmet أُخْرِجَتْ çıkarılan لِلنَّاسِ insanlar için تَأْمُرُونَ emreder بِالْمَعْرُوفِ iyliği وَتَنْهَوْنَ sakındırır عَنْ الْمُنكَرِ kötülükten وَتُؤْمِنُونَ ve iman edersiniz بِاللَّهِ Allah’a وَلَوْ آمَنَ de iman etseydi أَهْلُ ehli الْكِتَابِ kitap لَكَانَ elbette olurdu خَيْرًا daha hayırlı لَهُمْ onlar için مِنْهُمْ onlardan الْمُؤْمِنُونَ iman edenler de vardır وَأَكْثَرُهُمْ onların pek çoğu ise الْفَاسِقُونَ fasıklardır (110) لَنْ يَضُرُّوكُمْ size asla bir zarar veremezler إِلَّا başka أَذًى eziyetten وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ sizinle savaşırlarsa يُوَلُّوكُمْ size çevirirler الْأَدْبَارَ arka ثُمَّ sonra لَا يُنْصَرُونَ yardım olunmazlar (111) ضُرِبَتْ vurulmuştur عَلَيْهِمْ onlara الذِّلَّةُ zillet أَيْنَ her nerede مَا ثُقِفُوا bulunsalar da إِلَّا müstesna. بِحَبْلٍ ipine مِنْ اللَّهِ Allah’ın وَحَبْلٍ veya ipine (bağlanmaları) مِنْ النَّاسِ insanların وَبَاءُوا ayrıca uğradılar بِغَضَبٍ bir gazaba مِنْ اللَّهِ Allah’tan وَضُرِبَتْ vuruldu عَلَيْهِمْ üzerlerine de الْمَسْكَنَةُ yoksulluk ذَلِكَ işte bu بِأَنَّهُمْ كَانُوا onların nedeniyledir يَكْفُرُونَ inkar etmeleri بِآيَاتِ ayetlerini اللَّهِ Allah’ın وَيَقْتُلُونَ öldürmeleri الْأَنبِيَاءَ nebilerini بِغَيْرِ حَقٍّ ve haksız yere ذَلِكَ işte bu بِمَا عَصَوْا isyan etmelerinden dolayı وَكَانُوا ve idi يَعْتَدُونَ haddi aşmalarından (112) لَيْسُوا değildirler سَوَاءً (hepsi) bir مِنْ أَهْلِ ehlinden الْكِتَابِ kitap أُمَّةٌ bir topluluk vardır ki قَائِمَةٌ dosdoğru olan يَتْلُونَ okurlar آيَاتِ ayetlerini اللَّهِ Allah’ın آنَاءَ اللَّيْلِ geceleri وَهُمْ يَسْجُدُونَ secde ederek (113) يُؤْمِنُونَ iman ederler بِاللَّهِ Allah’a وَالْيَوْمِ ve gününe الْآخِرِ ahiret وَيَأْمُرُونَ emreder بِالْمَعْرُوفِ iyliği وَيَنْهَوْنَ sakındırırlar عَنْ الْمُنْكَرِ kötülükten وَيُسَارِعُونَ ve koşarlar فِي الْخَيْرَاتِ hayırlarda وَأُوْلَئِكَ işte onlar مِنَ الصَّالِحِينَ salihlerdendir (114) وَمَا her ne يَفْعَلُوا yaparlarsa مِنْ خَيْرٍ hayırdan فَلَنْ يُكْفَرُوهُ asla ondan inkar edilmeyecektir وَاللَّهُ muhakkak ki Allah عَلِيمٌ hakkıyla bilendir بِالْمُتَّقِينَ muttakileri (115)

109) Göklerde ve yerde her ne varsa Allah’ındır ve iş-ler ancak Allah’a döndürülür...
110) Siz, insanlar için çıkarılan hayırlı ümmetsiniz; iy-liği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de iman etseydi elbette onlar için daha hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de vardır; onların pek çoğu ise fasıklardır.
111) Size eziyetten başka asla bir zarar veremezler. Si-zinle savaşırlarsa size arka çevirirler; sonra yardım olunmazlar.
112) Allah’ın ipine veya insanların ipine (bağlanmaları) müstesna her nerede bulunsalar da onlara zillet vurul-muştur. Ayrıca Allah’tan bir gazaba uğradılar. Üzerle-rine de yoksulluk vuruldu. İşte bu onların Allah’ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere nebilerini öldür-meleri nedeniyledir. İşte bu isyan etmelerinden ve had-di aşmalarından dolayı idi.
113) (Hepsi) Bir değildirler. Kitap ehlinden dosdoğru olan bir topluluk vardır ki geceleri secde ederek Allah’-ın ayetlerini okurlar.
114) Allah’a ve ahiret gününe iman ederler, iyliği em-reder, kötülükten sakındırırlar ve hayırlarda koşarlar. İşte onlar salihlerdendir!
115) Hayırdan her ne yaparlarsa asla ondan inkar edil-meyecektir. Muhakkak ki Allah muttakileri hakkıyla bilendir!

إِنَّ doğrusu الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler var ya لَنْ تُغْنِيَ savamazlar عَنْهُمْ onlardan أَمْوَالُهُمْ malları وَلَا أَوْلَادُهُمْ ve evlatları مِنْ اللَّهِ Allah’tan شَيْئًا hiç bir şeyi وَأُوْلَئِكَ işte onlar أَصْحَابُ halkıdır النَّارِ ateş هُمْ onlar فِيهَا orada خَالِدُونَ sürekli kalıcıdırlar (116) مَثَلُ misali مَا şeylerin يُنْفِقُونَ sarfettikleri فِي هَذِهِ bu الْحَيَاةِ hayatında الدُّنْيَا dünya كَمَثَلِ benzer ki رِيحٍ bir rüzgara فِيهَا kendisinde صِرٌّ şiddetli bir soğuk bulunan أَصَابَتْ isabet ederek حَرْثَ ekinine قَوْمٍ bir toplumun ظَلَمُوا zulmetmiş أَنْفُسَهُمْ nefislerine فَأَهْلَكَتْهُ onu helak eder وَمَا ظَلَمَهُمْ onlara zulmetmedi اللَّهُ Allah وَلَكِنْ ama أَنْفُسَهُمْ kendilerine يَظْلِمُونَ zulmediyorlar (117) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler لَا تَتَّخِذُوا edinmeyin بِطَانَةً sırdaş مِنْ دُونِكُمْ sizden olmayanları لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا ki sizi ifsat etmekten geri durmazlar وَدُّوا ve arzu ederler مَا عَنِتُّمْ sizin sıkıntıda olmanızı قَدْ doğrusu بَدَتْ taşmaktadır الْبَغْضَاءُ kin مِنْ أَفْوَاهِهِمْ ağızlarından وَمَا تُخْفِي gizledikleri ise صُدُورُهُمْ sinelerinde أَكْبَرُ daha büyüktür قَدْ elbette ki بَيَّنَّا iyice açıkladık لَكُمْ sizin için الْآيَاتِ ayetleri إِنْ كُنْتُمْ iseniz تَعْقِلُونَ akleder (118) هَاأَنْتُمْ işte siz أُوْلَاءِ öyle kimselersiniz ki تُحِبُّونَهُمْ onları seversiniz وَلَا يُحِبُّونَكُمْ sizi sevmedikleri halde وَتُؤْمِنُونَ ve inanırsınız بِالْكِتَابِ kitabın كُلِّهِ hepsine وَإِذَا لَقُوكُمْ sizinle karşılaştıkları zaman قَالُوا derler آمَنَّا iman ettik وَإِذَا خَلَوْا başbaşa kaldıklarında ise عَضُّوا ısırırlar عَلَيْكُمْ size olan الْأَنَامِلَ parmak uçlarını مِنْ الغَيْظِ kinlerinden dolayı قُلْ de ki مُوتُوا ölün بِغَيْظِكُمْ kininizle إِنَّ şüphesiz ki اللَّهَ Allah عَلِيمٌ hakkıyla bilendir بِذَاتِ olanı الصُّدُورِ sinelerde (119) إِنْ تَمْسَسْكُمْ size gelirse حَسَنَةٌ bir iylik تَسُؤْهُمْ onları tasalandırır وَإِنْ تُصِبْكُمْ size isabet ederse سَيِّئَةٌ bir kötülük يَفْرَحُوا sevinirler بِهَا onunla وَإِنْ تَصْبِرُوا eğer sabreder وَتَتَّقُوا ve sakınırsanız لَا يَضُرُّكُمْ size zarar veremez كَيْدُهُمْ onların hileleri شَيْئًا hiçbir şeyle إِنَّ doğrusu اللَّهَ Allah بِمَا يَعْمَلُونَ yaptıklarını مُحِيطٌ kuşatıcıdır (120) وَإِذْ غَدَوْتَ hani sabah erkenden ayrılmıştın مِنْ أَهْلِكَ ailenden تُبَوِّئُ yerleştirmek üzere الْمُؤْمِنِينَ mü’minleri مَقَاعِدَ mevzilerine لِلْقِتَالِ savaşmak için وَاللَّهُ şüphesiz Allah سَمِيعٌ Semi’dir عَلِيمٌ Alîm’dir (121)

116) Doğrusu küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler var ya onlardan malları ve evlatları Allah’tan hiç bir şeyi savamazlar. İşte onlar ateş halkıdır; onlar orada sürekli kalıcıdırlar...
117) Bu dünya hayatında sarfettikleri şeylerin misali; kendisinde şiddetli bir soğuk bulunan bir rüzgara ben-zer ki nefislerine zulmetmiş bir toplumun ekinine isabet ederek onu helak eder. Allah onlara zulmetmedi; ama kendilerine zulmediyorlar.
118) Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edin-meyin; ki sizi ifsat etmekten geri durmazlar ve sizin sıkıntıda olmanızı arzu ederler. Doğrusu ağızlarından kin taşmaktadır. Sinelerinde gizledikleri ise daha bü-yüktür. Akleder iseniz sizin için elbette ki ayetleri iyice açıkladık.
119) İşte siz öyle kimselersiniz ki sizi sevmedikleri hal-de onları seversiniz ve kitabın hepsine inanırsınız. Si-zinle karşılaştıkları zaman: “İman ettik.” derler; başba-şa kaldıklarında ise size olan kinlerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Kininizle ölün! Şüphesiz ki Al-lah sinelerde olanı hakkıyla bilendir!..”
120) Size bir iylik gelirse onları tasalandırır. Size bir kötülük isabet ederse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve sakınırsanız onların hileleri size hiçbir şeyle zarar veremez. Doğrusu Allah yaptıklarını kuşatıcıdır.
121) Hani savaşmak için mü’minleri mevzilerine yer-leştirmek üzere sabah erkenden ailenden ayrılmıştın. Şüphesiz Allah Semi’dir, Alîm’dir.

إِذْ هَمَّتْ o vakit göstermek üzereydi طَائِفَتَانِ iki grup مِنْكُمْ içinizden أَنْ تَفْشَلَا zaaf وَاللَّهُ oysa Allah وَلِيُّهُمَا onların velisi idi وَعَلَى اللَّهِ ancak Allah’a فَلْيَتَوَكَّلْ tevekkül etsinler الْمُؤْمِنُونَ mü’minler (122) وَلَقَدْ andolsun ki نَصَرَكُمْ size yardım etti اللَّهُ Allah بِبَدْرٍ Bedir’de وَأَنْتُمْ sizler olduğunuz halde أَذِلَّةٌ daha güçsüz فَاتَّقُوا o halde sakının ki اللَّهَ Allah’tan لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ şükretmiş olasınız (123) إِذْ تَقُولُ o zaman diyordun ki لِلْمُؤْمِنِينَ mü’minlere أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ yetmez mi أَنْ يُمِدَّكُمْ size yardım etmesi رَبُّكُمْ Rabbinizin بِثَلَاثَةِ üç آلَافٍ bin مِنْ الْمَلَائِكَةِ melek مُنْزَلِينَ indirerek (124) بَلَى doğrusu إِنْ تَصْبِرُوا sabreder وَتَتَّقُوا ve sakınırsanız وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ sizin üzerinize ansızın gelseler de هَذَا bu يُمْدِدْكُمْ size yardım edecektir رَبُّكُمْ Rabbiniz بِخَمْسَةِ beş آلَافٍ bin مِنْ الْمَلَائِكَةِ melekle مُسَوِّمِينَ nişanlı (125) وَمَا جَعَلَهُ bunu yaptı اللَّهُ Allah إِلَّا ancak بُشْرَى müjde olsun لَكُمْ size وَلِتَطْمَئِنَّ ve yatışsın diye قُلُوبُكُمْ kalpleriniz بِهِ bununla وَمَا النَّصْرُ doğrusu yardım إِلَّا ancak مِنْ عِنْدِ اللَّهِ Allah’tandır الْعَزِيزِ Aziz الْحَكِيمِ ve Hakim olan (126) لِيَقْطَعَ böylece öldürsün طَرَفًا bir kısmını مِنْ الَّذِينَ كَفَرُوا kafirlerin أَوْ veya يَكْبِتَهُمْ onları hezimete uğratsın da فَيَنْقَلِبُوا dönsünler خَائِبِينَ bozguna uğrayarak (127) لَيْسَ yoktur لَكَ senin مِنْ الْأَمْرِ bu işte شَيْءٌ yapacak bir şeyin أَوْ ya يَتُوبَ tevbelerini kabul eder عَلَيْهِمْ onların أَوْ veya يُعَذِّبَهُمْ onlara azap eder فَإِنَّهُمْ çünkü onlar ظَالِمُونَ zalimlerdir (128) وَلِلَّهِ Allah’ındır مَا ne varsa فِي السَّمَاوَاتِ göklerde وَمَا فِي الْأَرْضِ ve yerde يَغْفِرُ bağışlar لِمَنْ يَشَاءُ dilediğini وَيُعَذِّبُ azabeder مَنْ يَشَاءُ dilediğine de وَاللَّهُ doğrusu Allah غَفُورٌ Ğafur’dur رَحِيمٌ Rahim’dir (129) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler لَا تَأْكُلُوا yemeyin الرِّبَا riba أَضْعَافًا مُضَاعَفَةً kat kat artırarak وَاتَّقُوا ve sakının اللَّهَ Allah’tan لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ umulur ki kurtuluşa erersiniz (130) وَاتَّقُواsakının النَّارَ öyle bir ateşten de الَّتِي ki أُعِدَّتْ hazırlanmıştır لِلْكَافِرِينَ kafirler için (131) وَأَطِيعُوا ayrıca itaat edin ki اللَّهَ Allah’a da وَالرَّسُولَ Rasulü’ne de لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ size merhamet edilsin (132)

122) O vakit içinizden iki grup zaaf göstermek üzerey-di. Oysa Allah onların velisi idi. Mü’minler ancak Al-lah’a tevekkül etsinler!
123) Andolsun ki sizler daha güçsüz olduğunuz halde Allah Bedir’de size yardım etti. O halde Allah’tan sakı-nın ki şükretmiş olasınız!
124) O zaman mü’minlere diyordun ki: “Rabbinizin üç bin melek indirerek size yardım etmesi yetmez mi?”
125) Doğrusu sabreder ve sakınırsanız sizin üzerinize ansızın gelseler de Rabbiniz nişanlı beş bin melekle si-ze yardım edecektir!
126) Allah bunu ancak size müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Doğrusu yardım ancak Aziz ve Hakim olan Allah’tandır.
127) Böylece kafirlerin bir kısmını öldürsün veya on-ları hezimete uğratsın da bozguna uğrayarak dönsünler.

128) Senin bu işte yapacak bir şeyin yoktur. Ya onların tevbelerini kabul eder veya onlara azap eder; çünkü on-lar zalimlerdir.
129) Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır; dilediğini bağışlar, dilediğine de azabeder. Doğrusu Allah Ğafur’-dur, Rahim’dir...
130) Ey iman edenler, kat kat artırarak riba yemeyin ve Allah’tan sakının! Umulur ki kurtuluşa erersiniz...
131) Öyle bir ateşten de sakının ki kafirler için hazır-lanmıştır!
132) Ayrıca Allah’a da Rasulü’ne de itaat edin ki size merhamet edilsin!

وَسَارِعُوا bir de koşun إِلَى مَغْفِرَةٍ mağfirete مِنْ رَبِّكُمْ Rabbinizden وَجَنَّةٍ ve cennete عَرْضُهَا eni السَّمَاوَاتُ gökler ile وَالْأَرْضُ yer kadar olan أُعِدَّتْ hazırlanan لِلْمُتَّقِينَ muttakiler için (133) الَّذِينَ onlar يُنْفِقُونَ infak ederler فِي السَّرَّاءِ bollukta وَالضَّرَّاءِ ve darlıkta وَالْكَاظِمِينَ yenerler الْغَيْظَ öfkelerini وَالْعَافِينَ affederler عَنْ النَّاسِ insanlardan وَاللَّهُ doğrusu Allah يُحِبُّ sever الْمُحْسِنِينَ ihsan edenleri (134) وَالَّذِينَ onlar إِذَا فَعَلُوا yaptıklarında فَاحِشَةً çirkin bir iş أَوْ veya ظَلَمُوا zulmettikleri zaman أَنْفُسَهُمْ nefislerine ذَكَرُوا hatırlayıp اللَّهَ Allah’ı فَاسْتَغْفَرُوا bağışlanma dilerler لِذُنُوبِهِمْ günahları için وَمَنْ kim يَغْفِرُ bağışlayabilir الذُّنُوبَ günahları إِلَّا başka اللَّهُ Allah’tan وَلَمْ يُصِرُّوا ayrıca onlar ısrar etmezler عَلَى مَا فَعَلُوا yaptıklarında وَهُمْ يَعْلَمُونَ bile bile (135) أُوْلَئِكَ işte onlar var ya جَزَاؤُهُمْ onların mükafatı مَغْفِرَةٌ bağışlanma مِنْ رَبِّهِمْ Rablerinden وَجَنَّاتٌ ve Cennetlerdir تَجْرِي akan مِنْ تَحْتِهَا altından الْأَنْهَارُ nehirler خَالِدِينَ kalıcı oldukları فِيهَا içinde وَنِعْمَ ne güzeldir أَجْرُ mükafatı الْعَامِلِينَ amel işleyenlerin (136) قَدْ خَلَتْ şüphesiz ki gelip geçmiştir مِنْ قَبْلِكُمْ sizden önce سُنَنٌ sünnetler فَسِيرُوا artık dolaşın da فِي الْأَرْضِ yeryüzünde فَانْظُروا görün كَيْفَ nasıl كَانَ olduğunu عَاقِبَةُ akibetlerinin الْمُكَذِّبِينَ yalanlayanların (137) هَذَا işte bu بَيَانٌ bir açıklama لِلنَّاسِ insanlar için وَهُدًى ve hidayet وَمَوْعِظَةٌ ve öğüttür لِلْمُتَّقِينَ muttakiler için de (138) وَلَا تَهِنُوا gevşemeyin وَلَا تَحْزَنُوا ve üzülmeyin وَأَنْتُمْ sizsiniz الْأَعْلَوْنَ en üstün olan إِنْ eğer كُنْتُمْ iseniz مُؤْمِنِينَ mü’minler (139) إِنْ eğer يَمْسَسْكُمْ size dokunduysa قَرْحٌ bir yara فَقَدْ muhakkak ki مَسَّ dokunmuştur الْقَوْمَ o kavme de قَرْحٌ bir yara مِثْلُهُ benzeri وَتِلْكَ işte الْأَيَّامُ o günler var ya نُدَاوِلُهَا onları döndürüp dururuz بَيْنَ arasında النَّاسِ insanlar وَلِيَعْلَمَ ayırması içindir اللَّهُ Allah’ın الَّذِينَ آمَنُوا iman edenleri وَيَتَّخِذَ ve edinmesi مِنْكُمْ içinizden شُهَدَاءَ şehitler وَاللَّهُ doğrusu Allah لَا يُحِبُّ sevmez الظَّالِمِينَ zalimleri (140)

133) Bir de Rabbinizden mağfirete ve muttakiler için hazırlanan eni gökler ile yer kadar olan Cennete koşun!
134) Onlar, bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yenerler, insanlardan affederler. Doğrusu Allah ihsan edenleri sever.
135) Onlar, çirkin bir iş yaptıklarında veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp günahları için bağışlanma dilerler. Günahları Allah’tan başka kim ba-ğışlayabilir? Ayrıca onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.
136) İşte onlar var ya, onların mükafatı Rablerinden ba-ğışlanma ve içinde kalıcı oldukları altından nehirler akan Cennetlerdir; amel işleyenlerin mükafatı ne güzel-dir!..
137) Şüphesiz ki sizden önce sünnetler gelip geçmiştir. Artık yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların akibetleri-nin nasıl olduğunu görün!..
138) İşte bu insanlar için bir açıklama ve muttakiler için de hidayet ve öğüttür.
139) Gevşemeyin ve üzülmeyin; eğer mü’minler iseniz en üstün olan sizsiniz!..
140) Eğer size bir yara dokunduysa muhakkak ki o kavme de benzeri bir yara dokunmuştur. İşte o günler var ya, onları insanlar arasında döndürüp dururuz. Al-lah’ın iman edenleri ayırması ve içinizden şehitler edin-mesi içindir. Doğrusu Allah zalimleri sevmez.

وَلِيُمَحِّصَ böylece arındırsın اللَّهُ Allah الَّذِينَ آمَنُوا iman edenleri وَيَمْحَقَ ve helak etsin الْكَافِرِينَ kafirleri (141) أَمْ yoksa حَسِبْتُمْ mi sandınız أَنْ تَدْخُلُوا girebileceğinizi الْجَنَّةَ Cennete وَلَمَّا يَعْلَمْ bilmeden اللَّهُ Allah الَّذِينَ جَاهَدُوا cihad edenleri مِنْكُمْ içinizden وَيَعْلَمَ ve bilmeden الصَّابِرِينَ sabredenleri (142) وَلَقَدْ andolsun ki كُنْتُمْ تَتَمَنَّوْن arzuluyordunuz الْمَوْتَ ölümü مِنْ dan قَبْلِ önce أَنْ تَلْقَوْهُ siz onunla karşılaşma فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ işte onu kesin olarak gördüğünüz halde وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ bakıp duruyorsunuz (143) وَمَا مُحَمَّدٌ Muhammed إِلَّا yalnızca رَسُولٌ bir rasuldür قَدْ خَلَتْ gelip geçmiştir مِنْ قَبْلِهِ ondan önce de الرُّسُلُ rasuller أَفَإِيْن eğer مَاتَ o ölür أَوْ ya da قُتِلَ öldürülürse انْقَلَبْتُمْ geri dönecek misiniz عَلَى üzerinde أَعْقَابِكُمْ ökçeleriniz وَمَنْ her kim de يَنْقَلِبْ dönerse عَلَى üzerinde عَقِبَيْهِ ökçeleri فَلَنْ يَضُرَّ zarar veremez اللَّهَ Allah’a شَيْئًا hiçbir şekilde وَسَيَجْزِي buna karşılık mükafatlandıracaktır اللَّهُ Allah الشَّاكِرِينَ şükredenleri (144) وَمَا yoktur كَانَ لِنَفْسٍ hiçbir nefis için أَنْ تَمُوتَ ölmek إِلَّا olmadan بِإِذْنِ izni اللَّهِ Allah’ın كِتَابًا bir yazıya göre مُؤَجَّلًا belirlenmiş وَمَنْ her kim يُرِدْ isterse ثَوَابَ menfaatini الدُّنْيَا dünya نُؤْتِهِ ona veririz مِنْهَا ondan وَمَنْ her kim de يُرِدْ isterse ثَوَابَ nimetini الْآخِرَةِ ahiret نُؤْتِهِ ona da veririz مِنْهَا ondan وَسَنَجْزِي elbette ki mükafatlandıracağız الشَّاكِرِينَ şükredenleri (145) وَكَأَيِّنْ nice vardır ki مِنْ نَبِيٍّ nebi قَاتَلَ savaştılar da مَعَهُ ile beraber رِبِّيُّونَ Rabbani كَثِيرٌ pek çok فَمَا وَهَنُوا gevşemediler لِمَا أَصَابَهُمْ kendilerine isabet edenlerden dolayı فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah وَمَا ضَعُفُوا zaafa düşmediler وَمَا اسْتَكَانُوا ve boyun eğmediler وَاللَّهُ doğrusu Allah يُحِبُّ sever الصَّابِرِينَ sabredenleri (146) وَمَا كَانَ bir şey olmadı قَوْلَهُمْ onların sözü إِلَّا başka أَنْ قَالُوا demelerinden رَبَّنَا Rabbimiz اغْفِرْ bağışla لَنَا bizim ذُنُوبَنَا günahlarımızı وَإِسْرَافَنَا ve aşırılıklarımızı فِي أَمْرِنَا işlerimizdeki وَثَبِّتْ sabit kıl أَقْدَامَنَا ayaklarımızı وَانْصُرْنَا ve bize yardım et عَلَى karşı الْقَوْمِ toplumuna الْكَافِرِينَ kafirler (147) فَآتَاهُمْ böylece onlara verdi اللَّهُ Allah ثَوَابَ mükafatını الدُّنْيَا dünya وَحُسْنَ en güzelini ثَوَابِ nimetinin de الْآخِرَةِ ahiret وَاللَّهُ şüphesiz Allah يُحِبُّ sever الْمُحْسِنِينَ ihsan edenleri (148)

141) Böylece Allah iman edenleri arındırsın ve kafirleri helak etsin.
142) Yoksa Allah içinizden cihad edenleri bilmeden ve sabredenleri bilmeden Cennete girebileceğinizi mi san-dınız?
143) Andolsun ki siz onunla karşılaşmadan önce ölümü arzuluyordunuz. İşte onu kesin olarak gördüğünüz hal-de bakıp duruyorsunuz?
144) Muhammed yalnızca bir rasuldür. Ondan önce de rasuller gelip geçmiştir. Eğer o ölür ya da öldürülürse ökçeleriniz üzerinde geri dönecek misiniz? Her kim de ökçeleri üzerinde dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Buna karşılık Allah şükredenleri mükafatlan-dıracaktır.
145) Belirlenmiş bir yazıya göre Allah’ın izni olmadan hiçbir nefis için ölmek yoktur. Her kim dünya menfa-atini isterse ona ondan veririz, her kim de ahiret nime-tini isterse ona da ondan veririz. Elbette ki şükredenleri mükafatlandıracağız!..
146) Nice nebi vardır ki pek çok Rabbani ile beraber savaştılar da Allah yolunda kendilerine isabet edenler-den dolayı gevşemediler, zaafa düşmediler ve boyun eğmediler. Doğrusu Allah sabredenleri sever.
147) Onların sözü: “Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl ve kafirler toplumuna karşı bize yardım et!” deme-lerinden başka bir şey olmadı!
148) Böylece Allah onlara dünya mükafatını, ahiret ni-metinin de en güzelini verdi. Şüphesiz Allah ihsan edenleri sever!

يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler إِنْ تُطِيعُوا itaat ederseniz الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimselere يَرُدُّوكُمْ sizi çevirirler de عَلَى üzerinde أَعْقَابِكُمْ ökçeleriniz فَتَنْقَلِبُوا dönersiniz خَاسِرِينَ hüsrana uğrayanlar olarak (149) بَلْ hayır اللَّهُ Allah’tır مَوْلَاكُمْ sizin mevlanız وَهُوَ doğrusu O خَيْرُ en hayırlısıdır النَّاصِرِينَ yardım edenlerin (150) سَنُلْقِي yakında salacağız فِي قُلُوبِ kalplerine الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimselerin الرُّعْبَ korku بِمَا أَشْرَكُوا şirk koştukları için بِاللَّهِ Allah’a مَا şeyi لَمْ يُنَزِّلْ indirmediği بِهِ hakkında سُلْطَانًا hiçbir delil وَمَأْوَاهُمْ onların varacağı yer النَّارُ ateştir وَبِئْسَ ne kötüdür مَثْوَى yeri الظَّالِمِينَ zalimlerin (151) وَلَقَدْandolsun ki elbette صَدَقَكُمْ size sadık oldu اللَّهُ Allah وَعْدَهُ olan vaadinde إِذْ تَحُسُّونَهُمْ onları öldürüyordunuz بِإِذْنِهِ O’nun izni ile حَتَّى kadar إِذَا فَشِلْتُمْ yılgınlık gösterdiğiniz ana وَتَنَازَعْتُمْ çekişip فِي konusunda الْأَمْرِ emir وَعَصَيْتُمْ isyan ederek مِنْ ten بَعْدِ sonra مَا أَرَاكُمْ gösterdik مَا تُحِبُّونَ size sevdiğiniz şeyi مِنْكُمْ sizden مَنْ kiminiz يُرِيدُ istiyordu الدُّنْيَا dünyayı وَمِنْكُمْ içinizden مَنْ يُرِيدُ isteyen de vardı الْآخِرَةَ ahireti ثُمَّ sonra صَرَفَكُمْ sizi geri çevirdi عَنْهُمْ onlardan لِيَبْتَلِيَكُمْ sizi sınamak için وَلَقَدْ andolsun ki yine de عَفَا affetti عَنْكُمْ sizden وَاللَّهُ çünkü Allah ذُو فَضْلٍ çok lütufkardır عَلَى الْمُؤْمِنِينَ mü’minlere karşı (152) إِذْ تُصْعِدُونَ o zaman ki uzaklaşıyordunuz وَلَا تَلْوُونَ dönüp bakmadan عَلَى أَحَدٍ hiç kimseye وَالرَّسُولُ Rasul يَدْعُوكُمْ sizi çağırdığı halde فِي أُخْرَاكُمْ arkanızdan فَأَثَابَكُمْ bunun üzerine Allah sizi cezalandırdı غَمًّا gam üzerine بِغَمٍّ gamla لِكَيْلَا تَحْزَنُوا böylece üzülmeyesiniz عَلَى مَا فَاتَكُمْ sizden gidene de وَلَا مَا أَصَابَكُمْ size isabet edene de وَاللَّهُ şüphesiz Allah خَبِيرٌ hakkıyla haberdardır بِمَا تَعْمَلُونَ yaptıklarınızdan (153)

149) Ey iman edenler, küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimselere itaat ederseniz sizi ökçeleriniz üzerinde çevirirler de hüsrana uğrayanlar olarak dönersiniz!
150) Hayır, sizin mevlanız Allah’tır, doğrusu O yardım edenlerin en hayırlısıdır!..
151) Yakında hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Al-lah’a şirk koştukları için küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimselerin kalplerine korku salacağız. Mu-hakkak onların varacağı yer ateştir, zalimlerin yeri ne kötüdür!..
152) Andolsun ki Allah size olan vaadinde elbette sadık oldu. Size sevdiğiniz şeyi gösterdikten sonra emir ko-nusunda çekişip isyan ederek yılgınlık gösterdiğiniz ana kadar O’nun izni ile onları öldürüyordunuz. Sizden kiminiz dünyayı istiyordu; içinizden ahireti isteyen de vardı. Sonra sizi sınamak için sizi onlardan geri çevirdi. Andolsun ki yine de sizden affetti; çünkü Allah mü’-minlere karşı çok lütufkardır.
153) O zaman ki Rasul arkanızdan sizi çağırdığı halde hiç kimseye dönüp bakmadan uzaklaşıyordunuz. Bunun üzerine Allah sizi gam üzerine gamla cezalandırdı. Böylece sizden gidene de size isabet edene de üzülme-yesiniz. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla ha-berdardır.

ثُمَّ sonra أَنْزَلَ indirdiği عَلَيْكُمْ üzerinize مِنْ بَعْدِ arkasından الْغَمِّ o gamın أَمَنَةً güvenle نُعَاسًا uyku يَغْشَى bürüyordu طَائِفَةً bir grubu مِنْكُمْ sizden وَطَائِفَةٌ bir grubu da قَدْ doğrusu أَهَمَّتْهُمْ derde düşürmüştü de أَنْفُسُهُمْ nefisleri يَظُنُّونَ diyorlardı ki بِاللَّهِ Allah’a karşı غَيْرَ الْحَقِّ doğru olmayan ظَنَّ zannı ile الْجَاهِلِيَّةِ cahiliyye يَقُولُونَ هَلْ var mı لَنَا bize مِنْ الْأَمْرِ bu işten مِنْ شَيْءٍ bir şey قُلْ de ki إِنَّ muhakkak ki الْأَمْرَ işler كُلَّهُ bütün لِلَّهِ tamamen Allah’a aittir يُخْفُونَ gizledikleri فِي أَنْفُسِهِمْ içlerinde مَا şeyi لَا يُبْدُونَ açıklamayıp da لَكَ sana يَقُولُونَ diyorlardı لَوْ كَانَ olsaydı لَنَا bize مِنْ الْأَمْرِ bu işten شَيْءٌ bir şey مَا قُتِلْنَا öldürülmezdik هَاهُنَا burada قُلْ de ki لَوْ كُنْتُمْ olsanız فِي بُيُوتِكُمْ evlerinizde de لَبَرَزَ giderlerdi الَّذِينَ كُتِبَ yazılmış olan kimseler عَلَيْهِمْ haklarında الْقَتْلُ öldürülmeleri إِلَى مَضَاجِعِهِمْ yatacakları yerlere وَلِيَبْتَلِيَ bu, imtihan etmesi اللَّهُ Allah’ın مَا فِي صُدُورِكُمْ sinelerinizdekini وَلِيُمَحِّصَ ve temizlemesi içindir مَا فِي قُلُوبِكُمْ kalplerinizdekini وَاللَّهُ elbette ki Allah عَلِيمٌ hakkıyla bilendir بِذَاتِ olanı الصُّدُورِ sinelerde (154) إِنَّ doğrusu الَّذِينَ تَوَلَّوْا geri dönenleri مِنْكُمْ içinizden يَوْمَ gün الْتَقَى karşılaştığı الْجَمْعَانِ iki ordunun إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمْ kaydırmak istedi الشَّيْطَانُ şeytan بِبَعْضِ bazı sebebiyle مَا كَسَبُوا kazandıkları şeyler وَلَقَدْ andolsun ki buna rağmen عَفَا affetti اللَّهُ Allah عَنْهُمْ onlardan إِنَّ şüphesiz اللَّهَ Allah غَفُورٌ Ğafur’dur حَلِيمٌ Halim’dir (155) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler لَا تَكُونُوا olmayın كَالَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler gibi وَقَالُوا diyen لِإِخْوَانِهِمْ kardeşleri için إِذَا zaman ضَرَبُوا sefere çıktıkları فِي الْأَرْضِ yeryüzünde أَوْ veya كَانُوا غُزًّى gazaya لَوْ كَانُوا olsalardı عِنْدَنَا yanımızda مَا مَاتُوا ölmezler وَمَا قُتِلُوا veya öldürülmezlerdi لِيَجْعَلَ yapsın اللَّهُ Allah ذَلِكَ bunu حَسْرَةً bir hasret فِي قُلُوبِهِمْ kalplerinde وَاللَّهُ şüphesiz Allah’tır يُحْيِ yaşatan da وَيُمِيتُ öldüren de وَاللَّهُ doğrusu Allah بِمَا تَعْمَلُونَ yaptıklarınızı بَصِيرٌ hakkıyla görendir (156) وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ andolsun ki öldürülür فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah أَوْ veya مُتُّمْ ölürseniz لَمَغْفِرَةٌ mağfireti مِنْ اللَّهِ Allah’ın وَرَحْمَةٌ ve rahmeti خَيْرٌ daha hayırlıdır مِمَّا şeylerden يَجْمَعُونَ onların topladıkları (157)

154) Sonra o gamın arkasından üzerinize indirdiği gü-venle sizden bir grubu uyku bürüyordu. Doğrusu bir grubu da nefisleri derde düşürmüştü de Allah’a karşı doğru olmayan cahiliyye zannı ile diyorlardı ki: “Bu iş-ten bize bir şey var mı?” De ki: “Muhakkak ki bütün işler tamamen Allah’a aittir.” İçlerinde gizledikleri şe-yi sana açıklamayıp da: “Bu işten bize bir şey olsaydı burada öldürülmezdik.” diyorlardı. De ki: “Evlerinizde de olsanız haklarında öldürülmeleri yazılmış olan kim-seler yatacakları yerlere giderlerdi.” Bu, Allah’ın sine-lerinizdekini imtihan etmesi ve kalplerinizdekini temiz-lemesi içindir. Elbette ki Allah sinelerde olanı hakkıyla bilendir!..
155) Doğrusu iki ordunun karşılaştığı gün içinizden ge-ri dönenleri şeytan kazandıkları bazı şeyler sebebiyle kaydırmak istedi. Andolsun ki buna rağmen Allah on-lardan affetti. Şüphesiz Allah Ğafur’dur, Halim’dir.
156) Ey iman edenler, yeryüzünde sefere veya gazaya çıktıkları zaman kardeşleri için: “Yanımızda olsalardı ölmezler veya öldürülmezlerdi.” diyen küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler gibi olmayın! Allah bunu kalplerinde bir hasret yapsın. Şüphesiz yaşatan da öldüren de Allah’tır. Doğrusu Allah yaptıklarınızı hak-kıyla görendir!..
157) Andolsun ki Allah yolunda öldürülür veya ölürse-niz, Allah’ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları şeylerden daha hayırlıdır.

وَلَئِنْ مُتُّمْ andolsun ki ölseniz de أَوْ قُتِلْتُمْ öldürülseniz de لَإِلَى اللَّهِ ancak Allah’a تُحْشَرُونَ toplanacaksınız (158) فَبِمَا sebebiyle رَحْمَةٍ rahmeti مِنْ اللَّهِ Allah’ın لِنْتَ yumuşak davrandın لَهُمْ onlara وَلَوْ ve eğer كُنْتَ olsaydın فَظًّا kaba غَلِيظَ katı الْقَلْبِ kalpli لَانْفَضُّوا elbette dağılırlardı مِنْ حَوْلِكَ etrafından فَاعْفُ artık affet عَنْهُمْ onları وَاسْتَغْفِرْ ve bağışlanma dile لَهُمْ onlar için وَشَاوِرْهُمْ onlarla istişare et فِي hususunda الْأَمْرِ iş فَإِذَا عَزَمْتَ azmettiğin zaman da فَتَوَكَّلْ artık tevekkül et عَلَى اللَّهِ Allah’a إِنَّ elbette اللَّهَ Allah يُحِبُّ sever الْمُتَوَكِّلِينَ tevekkül edenleri (159) إِنْ يَنْصُرْكُمْ size yardım ederse اللَّهُ Allah فَلَا غَالِبَ kimse galip gelemez لَكُمْ size وَإِنْ يَخْذُلْكُمْ sizi yardımsız bırakırsa فَمَنْ kim ذَا الَّذِي يَنْصُرُكُمْ size yardım edebilir مِنْ بَعْدِهِ ondan sonra وَعَلَى اللَّهِ ancak Allah’a فَلْيَتَوَكَّلْ tevekkül etsinler الْمُؤْمِنُونَ mü’minler de (160) وَمَا كَانَ mümkün değildir لِنَبِيٍّ hiçbir nebinin أَنْ يَغُلَّ hıyanet etmesi وَمَنْ يَغْلُلْ her kim hainlik ederse يَأْتِ gelir بِمَا غَلَّ o hıyanet ettiği şeyle يَوْمَ günü الْقِيَامَةِ kıyamet ثُمَّ sonra da تُوَفَّى ödenir كُلُّ her نَفْسٍ nefse مَا كَسَبَتْ kazandığı tamamen وَهُمْ onlar لَا يُظْلَمُونَ zulmedilmezler (161) أَفَمَنْ اتَّبَعَ uyan kimse olur mu رِضْوَانَ rızasına اللَّهِ Allah’ın كَمَنْ kimse gibi بَاءَ dönen بِسَخَطٍ gazabıyla مِنْ اللَّهِ Allah’ın وَمَأْوَاهُ ve varacağı yer جَهَنَّمُ Cehennem olan وَبِئْسَ orası ne kötü الْمَصِيرُ bir dönüş yeridir (162) هُمْ onlar دَرَجَاتٌ derece derecedirler عِنْدَ katında اللَّهِ Allah وَاللَّهُ şüphesiz Allah بَصِيرٌ hakkıyla görendir بِمَا يَعْمَلُونَ yaptıklarını (163) لَقَدْ andolsun ki مَنَّ lütufta bulundu اللَّهُ Allah عَلَى الْمُؤْمِنِينَ mü’minlere إِذْ بَعَثَ göndermekle فِيهِمْ aralarındaki رَسُولًا rasulü مِنْ أَنْفُسِهِمْ kendilerinden olan يَتْلُوا okuyor عَلَيْهِمْ onlara آيَاتِهِ O’nun ayetlerini وَيُزَكِّيهِمْ onları arındırıyor وَيُعَلِّمُهُمْ ve onlara öğretiyor الْكِتَابَ kitap وَالْحِكْمَةَ ile hikmeti وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ oysa bundan önce لَفِي içindeydiler ضَلَالٍ bir sapıklık مُبِينٍ apaçık (164) أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُمْ size gelince mi مُصِيبَةٌ musibet قَدْ أَصَبْتُمْ uğrattığınız مِثْلَيْهَا iki katına قُلْتُمْ dediniz أَنَّى nereden هَذَا bu قُلْ de ki هُوَ o مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِكُمْ kendinizdendir إِنَّ şüphesiz اللَّهَ Allah عَلَى كُلِّ شَيْءٍ her şeye قَدِيرٌ kadirdir (165)

158) Andolsun ki ölseniz de öldürülseniz de ancak Al-lah’a toplanacaksınız!
159) Allah’ın rahmeti sebebiyle onlara yumuşak dav-randın; eğer kaba ve katı kalpli olsaydın elbette etrafın-dan dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için bağış-lanma dile. İş hususunda onlarla istişare et. Azmettiğin zaman da, artık Allah’a tevekkül et. Elbette Allah te-vekkül edenleri sever...
160) Allah size yardım ederse, kimse size galip gele-mez; sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler de ancak Allah’a tevekkül etsinler.
161) Hiçbir nebinin hıyanet etmesi mümkün değildir. Her kim hainlik ederse, kıyamet günü o hıyanet ettiği şeyle gelir. Sonra da her nefse kazandığı tamamen öde-nir. Onlar zulmedilmezler.
162) Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabıyla dönen ve varacağı yer Cehennem olan kimse gibi olur mu? Orası ne kötü bir dönüş yeridir.

163) Onlar Allah katında derece derecedirler?! Şüphe-siz Allah yaptıklarını hakkıyla görendir.
164) Andolsun ki Allah mü’minlere aralarındaki kendi-lerinden olan rasulü göndermekle lütufta bulundu. On-lara O’nun ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onla-ra kitap ile hikmeti öğretiyor. Oysa bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
165) İki katına uğrattığınız musibet size gelince mi: “Bu nereden?” dediniz. De ki: “O kendinizdendir.” Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

وَمَا أَصَابَكُمْ size isabet eden de يَوْمَ gün الْتَقَى karşılaştığı الْجَمْعَانِ iki ordunun فَبِإِذْنِ ancak izniyle اللَّهِ Allah’ın وَلِيَعْلَمَ belirlemek içindir الْمُؤْمِنِينَ mü’minleri (166) وَلِيَعْلَمَ ortaya koymak içindir الَّذِينَ نَافَقُوا nifaklarında bilinçli olarak ısrar eden kimseleri وَقِيلَ bir de denildiği zaman لَهُمْ kendilerine تَعَالَوْا gelin قَاتِلُوا savaşın فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah أَوْ ya da ادْفَعُوا savunun قَالُوا diyen لَوْ نَعْلَمُ eğer biz bilseydik قِتَالًا savaş (olacağın)ı لَاتَّبَعْنَاكُمْ elbette size uyardık هُمْ onlar لِلْكُفْرِ küfre يَوْمَئِذٍ o gün أَقْرَبُ yakındırlar مِنْهُمْ لِلْإِيمَانِ imandan çok يَقُولُونَ söylerler بِأَفْواهِهِمْ ağızlarıyla مَا لَيْسَ olmayanı فِي قُلُوبِهِمْ kalplerinde وَاللَّهُ şüphesiz Allah أَعْلَمُ hakkıyla bilir بِمَا يَكْتُمُونَ gizlediklerini (167) الَّذِينَ onlar öyle kimselerdir ki قَالُوا dediler لِإِخْوَانِهِمْ kardeşleri için وَقَعَدُوا oturdukları halde لَوْ أَطَاعُونَا bize itaat etselerdi مَا قُتِلُوا öldürülmezlerdi قُلْ de ki فَادْرَءُوا uzaklaştırın عَنْ أَنْفُسِكُمْ kendinizden الْمَوْتَ ölümü إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ doğru kimselerseniz (168) وَلَا تَحْسَبَنَّ sakın sanmayın الَّذِينَ قُتِلُوا öldürülen kimseleri فِي سَبِيلِ yolunda اللَّهِ Allah أَمْوَاتًا ölüler بَلْ aksine أَحْيَاءٌ diridirler عِنْدَ katında رَبِّهِمْ Rableri يُرْزَقُونَ rızıklanırlar (169) فَرِحِينَ ferah içindedirler بِمَا آتَاهُمْ kendilerine verdikleri ile اللَّهُ Allah’ın مِنْ فَضْلِهِ fazlından وَيَسْتَبْشِرُونَ müjdelemek isterler بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا katılmamış olanlar için بِهِمْ kendilerine مِنْ خَلْفِهِمْ arkalarından أَلَّا خَوْفٌ hiç bir korku olmadığını عَلَيْهِمْ onlara وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ve üzülmeyeceklerini (170) يَسْتَبْشِرُونَ onlar müjdelemek isterler بِنِعْمَةٍ nimetini مِنْ اللَّهِ Allah’ın وَفَضْلٍ ve fazlını وَأَنَّ ayrıca elbette اللَّهَ Allah’ın لَا يُضِيعُ zayi etmeyeceğini de أَجْرَ ecrini الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerin (171) الَّذِينَ onlar ki اسْتَجَابُوا davetine uydular لِلَّهِ Allah’ın وَالرَّسُولِ ve Rasul’ün مِنْ tan بَعْدِ sonra مَا أَصَابَهُمْ kendilerine dokunduk الْقَرْحُ yara لِلَّذِينَ أَحْسَنُواiyilik eden kimseler için مِنْهُمْ bunlardan وَاتَّقَوْا ve sakınan أَجْرٌ bir ecir vardır عَظِيمٌ çok büyük (172) الَّذِينَ onlar öyle kimselerdir ki قَالَ dediklerinde لَهُمْ kendilerine النَّاسُ insanlar إِنَّ muhakkak ki النَّاسَ insanlar قَدْ جَمَعُوا (ordu) topladı لَكُمْ size karşı فَاخْشَوْهُمْ onlardan korkun فَزَادَهُمْ bu onların artırdı da إِيمَانًا imanını وَقَالُوا dediler حَسْبُنَا bize yeter اللَّهُ Allah وَنِعْمَ o ne güzel الْوَكِيلُ vekildir (173)

166) İki ordunun karşılaştığı gün size isabet eden de ancak Allah’ın izniyle mü’minleri belirlemek içindir.
167) Bir de kendilerine: “Gelin Allah yolunda savaşın ya da savunun!” denildiği zaman: “Eğer biz savaş (olacağın)ı bilseydik elbette size uyardık!?” diyen nifaklarında bilinçli olarak ısrar eden kimseleri ortaya koymak içindir. Onlar o gün imandan çok küfre yakın-dırlar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylerler. Şüp-hesiz Allah gizlediklerini hakkıyla bilir.
168) Onlar öyle kimselerdir ki oturdukları halde kar-deşleri için: “Bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi?!” dediler. De ki: “Doğru kimselerseniz ölümü kendiniz-den uzaklaştırın!”
169) Allah yolunda öldürülen kimseleri sakın ölüler sanmayın! Aksine diridirler; Rableri katında rızıklanır-lar.
170) Allah’ın fazlından kendilerine verdikleri ile ferah içindedirler, arkalarından kendilerine katılmamış olan-lar için hiç bir korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
171) Onlar, Allah’ın nimetini ve fazlını ayrıca Allah’ın mü’minlerin ecrini elbette zayi etmeyeceğini de müjde-lemek isterler.
172) Onlar ki kendilerine yara dokunduktan sonra, Allah’ın ve Rasul’ün davetine uydular. Bunlardan iyilik eden ve sakınan kimseler için çok büyük bir ecir vardır!
173) Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine: “Muhakkak ki insanlar size karşı (ordu) topladı; on-lardan korkun!” dediklerinde bu onların imanını artırdı da: “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!” dediler.

فَانْقَلَبُوا bunun üzerine döndüler بِنِعْمَةٍ nimeti مِنْ اللَّهِ Allah’ın وَفَضْلٍ ve lütfuyla لَمْ يَمْسَسْهُمْ kendilerine dokunmadan سُوءٌ hiç bir kötülük وَاتَّبَعُوا çünkü uydular رِضْوَانَ rızasına اللَّهِ Allah’ın وَاللَّهُ şüphesiz Allah ذُو sahibidir فَضْلٍ lütuf عَظِيمٍ çok büyük (174) إِنَّمَا ancak ذَلِكُمْ işte الشَّيْطَانُ o şeytandır ki يُخَوِّفُ korkutur أَوْلِيَاءَهُ kendi velilerini فَلَا تَخَافُوهُمْ onlardan korkmayın وَخَافُونِي benden korkun إِنْ eğer كُنْتُمْ iseniz مُؤْمِنِينَ mü’min (175) وَلَا يَحْزُنْكَ seni üzmesin الَّذِينَ يُسَارِعُونَ koşanlar فِي الْكُفْرِ küfürde إِنَّهُمْ çünkü onlar لَنْ يَضُرُّوا zarar veremezler اللَّهَ Allah’a شَيْئًا hiçbir şeyle يُرِيدُ diliyor اللَّهُ Allah أَلَّا يَجْعَلَ vermemeyi لَهُمْ onlara حَظًّا hiçbir nasip فِي الْآخِرَةِ ahirette وَلَهُمْ doğrusu onlar için عَذَابٌ bir azap vardır عَظِيمٌ çok büyük (176) إِنَّ elbette ki الَّذِينَ اشْتَرَوْا satın alanlar الْكُفْرَ küfrü بِالْإِيمَانِ imana karşılık لَنْ يَضُرُّوا zarar veremezler اللَّهَ Allah’a شَيْئًا hiçbir şeyle وَلَهُمْ doğrusu onlar için عَذَابٌ bir azap vardır أَلِيمٌ çok acıklı (177) وَلَا يَحْسَبَنَّ zannetmesinler الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler أَنَّمَا asla نُمْلِي mühlet vermemizi لَهُمْ onlara خَيْرٌ bir hayır لِأَنْفُسِهِمْ kendileri için إِنَّمَا ancak نُمْلِي mühlet veriyoruz لَهُمْ onlara لِيَزْدَادُوا artırmak için إِثْمًا günahlarını وَلَهُمْ şüphesiz ki onlar için عَذَابٌ bir azap vardır مُهِينٌ alçaltıcı (178) مَا كَانَ değildir اللَّهُ Allah لِيَذَرَ bırakacak الْمُؤْمِنِينَ mü’minleri عَلَى مَا أَنْتُمْ bulunduğunuz hal üzere عَلَيْهِ üzerinde حَتَّى يَمِيزَ ayırmaksızın الْخَبِيثَ مِنْ الطَّيِّبِ iyiyi kötüden وَمَا كَانَ doğrusu değildir اللَّهُ Allah لِيُطْلِعَكُمْ size bildirecek عَلَى الْغَيْبِ gaybı da وَلَكِنَّ fakat اللَّهَ Allah يَجْتَبِي seçer مِنْ رُسُلِهِ rasullerinden مَنْ يَشَاءُ dilediğini فَآمِنُوا o halde iman edin بِاللَّهِ Allah’a da وَرُسُلِهِ rasullerine de وَإِنْ تُؤْمِنُوا eğer iman eder وَتَتَّقُوا ve sakınırsanız فَلَكُمْ sizin için أَجْرٌ bir ecir vardır عَظِيمٌ çok büyük (179) وَلَا يَحْسَبَنَّ zannetmesinler الَّذِينَ يَبْخَلُونَ cimrilik edenler بِمَا şeylerde آتَاهُمْ kendilerine verdiği اللَّهُ Allah’ın مِنْ فَضْلِهِ lütfundan هُوَ خَيْرًا daha hayırlı olduğunu لَهُمْ bunun kendileri için بَلْ aksine هُوَ bu شَرٌّ şerdir لَهُمْ onlar için سَيُطَوَّقُونَ boyunlarına dolanacaktır مَا بَخِلُوا بِهِ cimrilik ettikleri şey يَوْمَ günü الْقِيَامَةِ kıyamet وَلِلَّهِ şüphesiz Allah’ındır مِيرَاثُ mirası السَّمَاوَاتِ göklerin وَالْأَرْضِ ve yerin وَاللَّهُ elbette ki Allah بِمَا تَعْمَلُونَ yaptıklarınızdan خَبِيرٌ hakkıyla haberdardır (180)

174) Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokun-madan Allah’ın nimeti ve lütfuyla döndüler; çünkü Al-lah’ın rızasına uydular. Şüphesiz Allah çok büyük lütuf sahibidir.
175) İşte o şeytandır ki ancak kendi velilerini korkutur; eğer mü’min iseniz onlardan korkmayın, benden kor-kun!
176) Küfürde koşanlar seni üzmesin; çünkü onlar Al-lah’a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah ahirette onla-ra hiçbir nasip vermemeyi diliyor. Doğrusu onlar için çok büyük bir azap vardır.
177) Elbette ki imana karşılık küfrü satın alanlar Al-lah’a hiçbir şeyle zarar veremezler. Doğrusu onlar için çok acıklı bir azap vardır!
178) Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler, onlara mühlet vermemizi kendileri için asla bir hayır zannet-mesinler. Onlara ancak günahlarını artırmak için müh-let veriyoruz. Şüphesiz ki onlar için alçaltıcı bir azap vardır!
179) Allah iyiyi kötüden ayırmaksızın mü’minleri üze-rinde bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir. Doğ-rusu Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Al-lah rasullerinden dilediğini seçer. O halde Allah’a da rasullerine de iman edin! Eğer iman eder ve sakınır-sanız sizin için çok büyük bir ecir vardır.
180) Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için daha hayırlı ol-duğunu zannetmesinler. Aksine bu onlar için şerdir. Kı-yamet günü cimrilik ettikleri şey boyunlarına dolana-caktır. Şüphesiz göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Elbette ki Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır!

لَقَدْ elbette ki سَمِعَ işitmiştir اللَّهُ Allah قَوْلَ الَّذِينَ قَالُوا diyen kimseleri إِنَّ doğrusu اللَّهَ Allah فَقِيرٌ fakirdir وَنَحْنُ biz أَغْنِيَاءُ zenginiz سَنَكْتُبُ yazacağız da مَا قَالُوا o dediklerini وَقَتْلَهُمْ ve öldürmelerini الْأَنْبِيَاءَ nebileri بِغَيْرِ حَقٍّ haksız yere وَنَقُولُ diyeceğiz ذُوقُوا tadın عَذَابَ azabı الْحَرِيقِ yakıcı (181) ذَلِكَ işte bu بِمَا şeyler sebebiyledir قَدَّمَتْ hazırladığınız أَيْدِيكُمْ ellerinizle وَأَنَّ şüphesiz اللَّهَ Allah لَيْسَ بِظَلَّامٍ asla zulmetmez لِلْعَبِيدِ kullarına (182) الَّذِينَ قَالُوا onlar dediler ki إِنَّ doğrusu اللَّهَ Allah عَهِدَ söz aldı إِلَيْنَا bizden أَلَّا نُؤْمِنَ inanmamamız için لِرَسُولٍ hiçbir rasule حَتَّى يَأْتِيَنَا getirinceye kadar بِقُرْبَانٍ bir kurban تَأْكُلُهُ yiyeceği النَّارُ ateşin قُلْ de ki قَدْ elbette ki جَاءَكُمْ size gelmişlerdi رُسُلٌ rasuller مِنْ قَبْلِي benden önce بِالْبَيِّنَاتِ apaçık delillerle وَبِالَّذِي قُلْتُمْ ve söylediğiniz şeylerle فَلِمَ niçin قَتَلْتُمُوهُمْ onları öldürdünüz إِنْ كُنْتُمْ idiyseniz صَادِقِينَ doğru kimseler (183) فَإِنْ كَذَّبُوكَ buna rağmen seni yalanlarsa فَقَدْ elbette كُذِّبَ yalanlanmışlardı رُسُلٌ rasuller de مِنْ قَبْلِكَ senden önce جَاءُوا gelen بِالْبَيِّنَاتِ açık deliller وَالزُّبُرِ sahifeler وَالْكِتَابِ ve kitap ile الْمُنِيرِ aydınlatıcı (184) كُلُّ her نَفْسٍ nefis ذَائِقَةُ tadacaktır الْمَوْتِ ölümü وَإِنَّمَا muhakkak تُوَفَّوْنَ tamamen ödenecektir أُجُورَكُمْ ecirleriniz يَوْمَ günü الْقِيَامَةِ kıyamet فَمَنْ her kim زُحْزِحَ uzaklaştırılır عَنْ النَّارِ o ateşten وَأُدْخِلَ ve konulursa الْجَنَّةَ Cennete فَقَدْ muhakkak فَازَ kurtulmuştur وَمَا elbette ki bir şey değildir الْحَيَاةُ hayatı الدُّنْيَا dünya إِلَّا başka مَتَاعُ bir metadan الْغُرُورِ aldatıcı (185) لَتُبْلَوُنَّ andolsun ki imtihan edileceksiniz فِي hususunda أَمْوَالِكُمْ mallarınız وَأَنْفُسِكُمْ ve canlarınız وَلَتَسْمَعُنَّ ve kesinlikle duyacaksınız مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا verilen kimselerden الْكِتَابَ kitap مِنْ قَبْلِكُمْ sizden önce وَمِنْ الَّذِينَ أَشْرَكُوا ve şirklerinde bilinçli olarak ısrar edenlerden أَذًى eziyet كَثِيرًا çok وَإِنْ تَصْبِرُوا sabreder وَتَتَّقُوا ve sakınırsanız فَإِنَّ doğrusu ذَلِكَ bunlar مِنْ عَزْمِ azmedilmesi gereken الْأُمُورِ işlerdendir (186)

181) “Doğrusu Allah fakirdir, biz zenginiz!?” diyen kimseleri Allah işitmiştir. Elbette ki o dediklerini ve nebileri haksız yere öldürmelerini yazacağız da: “Tadın yakıcı azabı!” diyeceğiz.
182) İşte bu ellerinizle hazırladığınız şeyler sebebiyle-dir. Şüphesiz Allah kullarına asla zulmetmez.
183) Onlar dediler ki: “Doğrusu hiçbir rasule ateşin yi-yeceği bir kurban getirinceye kadar inanmamamız için Allah bizden söz aldı.” De ki: “Elbette ki benden önce size rasuller apaçık delillerle ve söylediğiniz şeylerle gelmişlerdi. Doğru kimseler idiyseniz onları niçin öl-dürdünüz?”
184) Buna rağmen seni yalanlarsa elbette senden önce açık deliller, sahifeler ve aydınlatıcı kitap ile gelen ra-suller de yalanlanmışlardı.
185) Her nefis ölümü tadacaktır. Muhakkak kıyamet günü ecirleriniz tamamen ödenecektir. Her kim o ateş-ten uzaklaştırılır ve Cennete konulursa muhakkak kur-tulmuştur! Elbette ki dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir.
186) Andolsun ki mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan edileceksiniz ve kesinlikle sizden önce kitap verilen kimselerden ve şirklerinde bilinçli olarak ısrar edenlerden çok eziyet duyacaksınız. Doğrusu sabreder ve sakınırsanız bunlar azmedilmesi gereken işlerden-dir!?

وَإِذْ أَخَذَ hani almıştı اللَّهُ Allah مِيثَاقَ kesin bir söz الَّذِينَ أُوتُوا verilenlerden الْكِتَابَ kitap لَتُبَيِّنُنَّهُ onu mutlaka açıklayacaksınız لِلنَّاسِ insanlara وَلَا تَكْتُمُونَهُ ve onu gizlemeyeceksiniz, diye فَنَبَذُوهُ onlar ise onu attılar وَرَاءَ arkasına ظُهُورِهِمْ sırtlarının وَاشْتَرَوْا ve satın aldılar بِهِ ona karşılık ثَمَنًا bir değer قَلِيلًا az فَبِئْسَ ne kötüdür مَا يَشْتَرُونَ satın aldıkları o şey (187) لَا تَحْسَبَنَّ sakın (kurtulmuş) sanma الَّذِينَ يَفْرَحُونَ hoşlananları بِمَا أَتَوا Yaptıklarıyla وَيُحِبُّونَ sevinen أَنْ يُحْمَدُوا övülmekten بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا yapmadıklarıyla فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ onların zannetme بِمَفَازَةٍ kurtulacaklarını مِنْ الْعَذَابِ azaptan وَلَهُمْ onlar için عَذَابٌ bir azap vardır أَلِيمٌ çok acıklı (188) وَلِلَّهِ Allah’ındır مُلْكُ mülkü السَّمَاوَاتِ göklerin de وَالْأَرْضِ yerin de وَاللَّهُ Muhakkak ki Allah عَلَى كُلِّ شَيْءٍ her şeye قَدِيرٌ kadirdir (189) إِنَّ andolsun ki فِي خَلْقِ yaratılışında السَّمَاوَاتِ göklerin وَالْأَرْضِ ve yerin وَاخْتِلَافِ ardarda gelmesinde اللَّيْلِ gecenin وَالنَّهَارِ ve gündüzün لَآيَاتٍ ayetler vardır لِأُولِي sahipleri için الْأَلْبَابِ akıl (190) الَّذِينَ onlar ki يَذْكُرُونَ zikrederler اللَّهَ Allah’ı قِيَامًا ayakta iken وَقُعُودًا otururken وَعَلَى جُنُوبِهِمْ yanları üzerinde yatarken وَيَتَفَكَّرُونَ ve düşünerek şöyle derler فِي خَلْقِ yaratılışı hakkında السَّمَاوَاتِ gökler وَالْأَرْضِ ile yerin رَبَّنَا Rabbimiz مَا خَلَقْتَ sen yaratmadın هَذَا bunları بَاطِلًا boşuna سُبْحَانَكَ seni tesbih ederiz فَقِنَا artık bizi koru عَذَابَ azabından النَّارِ ateş (191) رَبَّنَا Rabbimiz إِنَّكَ doğrusu sen مَنْ kimi تُدْخِلْ atarsan النَّارَ ateşe فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ onu muhakkak hakir etmişsindir وَمَا لِلظَّالِمِينَ elbette zalimlerin yoktur مِنْ أَنْصَارٍ yardımcıları da (192) رَبَّنَا Rabbimiz إِنَّنَا doğrusu biz سَمِعْنَا işittik مُنَادِيًا bir davetçi يُنَادِي çağıran لِلْإِيمَانِ imana أَنْ آمِنُوا iman edin, diye بِرَبِّكُمْ Rabbinize فَآمَنَّا ve hemen iman ettik رَبَّنَا Rabbimiz فَاغْفِرْ artık bağışla لَنَا bizim ذُنُوبَنَا günahlarımızı وَكَفِّرْ ört عَنَّا سَيِّئَاتِنَا kötülüklerimizi وَتَوَفَّنَا ve bizi al مَعَ beraber الْأَبْرَارِ iyilerle (193) رَبَّنَا Rabbimiz وَآتِنَا bize ver مَا وَعَدْتَنَا bize vaad ettiğin şeyi عَلَى رُسُلِكَ rasullerine وَلَا تُخْزِنَا ve bizi rüsvay etme يَوْمَ günü الْقِيَامَةِ kıyamet إِنَّكَ elbette ki sen لَا تُخْلِفُ dönmezsin الْمِيعَادَ va’dinden (194)

187) Hani Allah kitap verilenlerden: “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz!” diye kesin bir söz almıştı. Onlar ise onu sırtlarının ar-kasına attılar ve ona karşılık az bir değer satın aldılar. Satın aldıkları o şey ne kötüdür!
188) Yaptıklarıyla sevinen, yapmadıklarıyla övülmek-ten hoşlananları sakın (kurtulmuş) sanma! Onların azaptan kurtulacaklarını zannetme! Onlar için çok acık-lı bir azap vardır.
189) Göklerin de yerin de mülkü Allah’ındır. Muhak-kak ki Allah her şeye kadirdir.
190) Andolsun ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece-nin ve gündüzün ardarda gelmesinde, akıl sahipleri için ayetler vardır...
191) Onlar ki, ayakta iken, otururken, yanları üzerinde yatarken Allah’ı zikrederler ve gökler ile yerin yaratı-lışı hakkında düşünerek şöyle derler: “Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın, seni tesbih ederiz, artık bi-zi ateş azabından koru!”
192) “Rabbimiz, doğrusu sen kimi ateşe atarsan onu muhakkak hakir etmişsindir, elbette zalimlerin yardım-cıları da yoktur.”
193) “Rabbimiz doğrusu biz: “Rabbinize iman edin.” diye imana çağıran bir davetçi işittik ve hemen iman et-tik. Rabbimiz artık bizim günahlarımızı bağışla, kötü-lüklerimizi ört ve bizi iyilerle beraber al!”
194) “Rabbimiz bize rasullerine vaad ettiğin şeyi bize ver ve bizi kıyamet günü rüsvay etme, elbette ki sen va-dinden dönmezsin!”

فَاسْتَجَابَ لَهُمْ dualarına icabet etti رَبُّهُمْ Rableri أَنِّي şüphesiz ben لَا أُضِيعُ boşa çıkarmayacağım عَمَلَ hiçbir amelini عَامِلٍ çalışanın مِنْكُمْ sizden مِنْ ذَكَرٍ erkek olsun أَوْ أُنْثَى kadın olsun بَعْضُكُمْ ki bazınız مِنْ بَعْضٍ bazınızdandır فَالَّذِينَ هَاجَرُوا hicret eden kimseler var ya وَأُخْرِجُوا çıkarılan مِنْ دِيَارِهِمْ yurtlarından وَأُوذُوا eziyet edilen فِي سَبِيلِي yolumda وَقَاتَلُوا savaşan وَقُتِلُوا ve öldürülen لَأُكَفِّرَنَّ andolsun ki örteceğim عَنْهُمْ onların سَيِّئَاتِهِمْ kötülüklerini وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ ve elbette onları koyacağım جَنَّاتٍ Cennetlere تَجْرِي akan مِنْ تَحْتِهَا altından الْأَنْهَارُ nehirler ثَوَابًا bu mükafattır مِنْ عِنْدِ اللَّهِ Allah’tan وَاللَّهُ doğrusu Allah عِنْدَهُ katındandır حُسْنُ en güzel الثَّوَابِ mükafat (195) لَا يَغُرَّنَّكَ seni aldatmasın تَقَلُّبُ dönüp durmaları الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenlerin فِي الْبِلَادِ beldelerinde (196) مَتَاعٌ bir geçimlik قَلِيلٌ az ثُمَّ sonrasında مَأْوَاهُمْ onların varacakları yer جَهَنَّمُ Cehennemdir وَبِئْسَ doğrusu orası ne kötü الْمِهَادُ bir yataktır (197) لَكِنْ الَّذِينَ اتَّقَوْا sakınanlar رَبَّهُمْ Rablerinden لَهُمْ için de جَنَّاتٌ Cennetler vardır ki تَجْرِي akan مِنْ تَحْتِهَا altından الْأَنْهَارُ nehirler خَالِدِينَ kalıcı oldukları فِيهَا içlerinde نُزُلًا bu مِنْ عِنْدِ katındandır اللَّهِ Allah وَمَا عِنْدَ katında olan şeyler اللَّهِ Allah خَيْرٌ daha hayırlıdır لِلْأَبْرَارِ iyilik yapanlar için (198) وَإِنَّ doğrusu مِنْ أَهْلِ ehlinden الْكِتَابِ kitap لَمَنْ kimseler vardır يُؤْمِنُ iman eden بِاللَّهِ Allah’a وَمَا أُنْزِلَ indirilene إِلَيْكُمْ size وَمَا أُنْزِلَ ve indirilene إِلَيْهِمْ kendilerine خَاشِعِينَ korktukları için لِلَّهِ Allah’tan لَا يَشْتَرُونَ değiştirmezler بِآيَاتِ ayetlerini اللَّهِ Allah’ın ثَمَنًا bir bedel ile قَلِيلًا az أُوْلَئِكَ işte onlar var ya لَهُمْ onların أَجْرُهُمْ ecirleri عِنْدَ katındadır رَبِّهِمْ Rableri إِنَّ şüphesiz اللَّهَ Allah سَرِيعُ çok çabuk görendir الْحِسَابِ hesabı (199) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler اصْبِرُوا sabredin وَصَابِرُوا sabırda yarışın وَرَابِطُوا Allah yolunda nöbet tutun وَاتَّقُوا ve sakının اللَّهَ Allah’tan لَعَلَّكُمْ umulur ki تُفْلِحُونَ kurtuluşa erersiniz (200)

195) Rableri dualarına icabet etti: “Şüphesiz ben erkek olsun kadın olsun –ki bazınız bazınızdandır- sizden hiç-bir çalışanın amelini boşa çıkarmayacağım. Hicret eden, yurtlarından çıkarılan, yolumda eziyet edilen, sa-vaşan ve öldürülen kimseler var ya; andolsun ki onla-rın kötülüklerini örteceğim ve elbette onları altından nehirler akan Cennetlere koyacağım. Bu Allah’tan mü-kafattır. Doğrusu en güzel mükafat Allah katındandır.”
196) Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenlerin belde-lerinde dönüp durmaları seni al-datmasın!
197) Az bir geçimlik sonrasında onların varacakları yer Cehennemdir. Doğrusu orası ne kötü bir yataktır.
198) Rablerinden sakınanlar için de altından nehirler akan ve içlerinde kalıcı oldukları Cennetler vardır ki bu, Allah katındandır. İyilik yapanlar için Allah katında olan şeyler daha hayırlıdır.
199) Doğrusu kitap ehlinden, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene iman eden kimseler vardır. Al-lah’tan korktukları için Allah’ın ayetlerini az bir bedel ile değiştirmezler. İşte onlar var ya, onların ecirleri Rableri katındadır. Şüphesiz Allah hesabı çok çabuk görendir.
200) Ey iman edenler, sabredin, sabırda yarışın! Allah yolunda nöbet tutun ve Allah’tan sakının; umulur ki kurtuluşa erersiniz!..
Post Reply

Return to “Meal”