Bâyezîd-i Bistâmî ve Tasavvuf Yolu

Başta hocaefendilerimiz olmak üzere büyük zatların tasavvuf tanımları, tasavvufun inceliğine dair yazılar, vs...
Post Reply
Cabir
Posts: 2
Joined: 05 Dec 2007, 22:31

Bâyezîd-i Bistâmî ve Tasavvuf Yolu

Post by Cabir »

Bâyezîd-i Bistâmî’ye (r.a.) bir gün bir kimse gelip dedi ki;
- Efendim. Ben otuz senedir, gündüzleri oruç tutup, geceleri namaz kılıyorum. Ama, kendimde hiç bir ilerleme göremiyorum. Halbuki i’tikâdım da düzgündür.

Bâyezîd (r.a.) buyurdu ki;
-Sen bu hâlde üç yüz sene daha devam etsen bir şeye kavuşamazsın. Çünkü nefs engelin var.

O kimse;
- Efendim. Bunun hâl çaresi yok mu? diye sordu.

Bâyerid (r.a.);
- Var ama sen kabul etmezsin buyurdu.

O kimse ısrar edip;
- Aman efendim, lütfen bildiriniz ve beni talebeliğinize kabul ediniz. Ne emrederseniz yaparım, dedi.

Bâyezîd (r.a.) buyurdu ki:
- Öyle ise şimdi evine git. Bu kıymetli elbiseleri çıkarıp, at! ve eski bir elbise giy. Boynuna bir torba asıp içine ceviz doldur. Seni en iyi, tanıyanların bulundukları sokağa git, Çocukları başına topla, (Bana bir tokat vurana bir ceviz, iki tokat vurana iki ceviz, veriyorum) de.

O kimse bunları duyunca;
- Sübhânallah, Lâ ilâhe illallah. Ben bunları yapamayacağım. Bana başka bir şey emretseniz, dedi.

Hz. Bâyezîd;
- Senin ilâcın ancak budur ve biz de baştan (Sen bunları kabul etmezsin) diye söylemiştik. Yolumuzun esası nefsi terbiye etmektir, buyurdu.

---------------

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri şöyle anlatıyor:

Benim zamanımda binlerce velî vardı. Hepsi de ibâdet, riyâzet, keşif ve kerâmet sahibi idi. Fakat asrın kutupluğu, ümmî bir demircinin üzerinde idi. Ben bu işin sır ve hikmetine karşı hayretler içindeydim. Çoluk çocuğunun nafakası için geceli gündüzlü örs başından ayrılmayan demirciyi görmek istedim. Birgün dükkânına gittim. Selâm verdim. Beni görünce, çocuklar gibi sevindi. Ellerime sarıldı, uzun uzun öptü ve benden duâ rica etti. Henüz keşif âlemine girmemiş olduğu için kendi makamından habersizdi.

Benden duâ isteyince dedim ki: “Ben senin ellerinden öpeyim de, sen bana duâ et. Sizin duânıza muhtaç olan benim!”

O ise şöyle cevap verdi: “Benim sana duâ etmemle, içimdeki dert hafiflemez ki!”

Bunun üzerine ben de “Derdin nedir? Söyle bir çâre arayalım?” dedim.

“Acaba kıyâmet gününde, bunca insanın hâli ne olur? Bunu düşünmekten, buna yanmaktan başka derdim yok” dedikten sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı. Beni de ağlattı.

O vakit içimden bir nida duydum: “Bunlar nefsim, nefsim diyenlerden değil, ümmetim ümmetim diyenlerdendir.”

Hemen içimdeki hayret silindi. Kutupluk makamının bu demirciye niçin verildiğini sezdim. Anladım ki, böyleleri, sevgili Peygamber efendimizin kalbine her an bağlıdır. Onun hakikatine mazhardır.

Demirciye dedim ki: “İnsanların azâb çekmesinden sana ne?”

Demirci de, “Bana mı ne? Benim fıtratımın mayası, şefkat suyuyla yoğurulmuştur. Cehennem ehlinin bütün azabını bana yükleseler de, onları bağışlasalar, ben se’âdete ererim ve derdimden kurtulurum” dedi.

O, namazda okunmak için, farz miktarından fazla sûre ve âyet bilmiyordu. Bilmediklerini öğrettim. Ben de, kırk yıldır elde edemediğim ma’nevî derecelere yükseldim, içim feyz-i ilâhi ile doldu. O vakit iyice anladım ki, kutupluk sırrı başka bir ma’nâ imiş.

---------------

Sultân-ül-âlifin, Bâyezîd-i Bistâmî’yı (r.a.) bir gece uyku bastırıp, sabah namazına uyanamadı. Namazını kaza edip o kadar ağlayıp inledi ki, bir ses işitti. “Ey Bâyezîd, bu günahını affeyledim. Bu pişmanlık ve ağlamana da, ayrıca yetmişbin namaz sevabı ihsan eyledim” diyordu.

Aradan bir kaç ay geçtikten sonra onu, yine uyku bastırdı. Şeytan gelip, Hz. Bâyezîd’in mübârek ayağından tutarak uyandırdı ve “Kalk namazın geçmek üzeredir” dedi. Bâyezîd (r.a.) Şeytan’a, ”Ey mel’ûn! Sen hiç böyle yapmazdın. Herkesin namazının geçmesini, kazaya kalmasını isterdin. Şimdi nasıl oldu da beni uyandırdın?” buyurunca; Şeytan şu cevâbı verdi: “Bir kaç ay önce sabah namazını kaçırdığında, pişmanlığın ve üzüntün sebebiyle çok ağlayıp inlediğin için ayrıca yetmişbin namaz sevabı almıştın. Bu gün, onu düşünerek seni uyandırdım ki, sadece vaktin namazının sevabına kavuşasın, yetmişbin namaz sevabına kavuşmayasın.”

---------------

Bâyezîd-i Bistâmî (r.a.) bir gün, talebeleri ile birlikte, gayet dar bir sokaktan geçiyorlardı. Hz. Bâyezîd, karşıdan bir köpeğin gelmekte olduğunu gördü ve geri çekilip köpeğe yol verdi. Talebelerinden birinin hatırına şöyle geldi:

“İnsanoğlu hayvanlardan şereflidir. Hem bizim üstadımız, Sultân-ül-ârifîndir. Hem de etrafındakiler onun, her biri çok kıymetli sâdık talebeleridir. Bütün bunlara rağmen, üstadımızın bu köpeğe yol vermesinin hikmeti acaba nedir?”

Bunun üzerine Hz. Bâyezîd buyurdu ki:

“Şu köpek, hâl lisânı ile bana dedi ki, “Sana Sultân-ül-ârifîn olmak hil’atini ve bana da köpeklik postunu giydirdiler. Bunun tersi de olabilirdi.” Bunun üzerine ben de ona yol verdim.”

---------------

Bir gün Bâyezîd-i Bistâmî yolda yürürken, bir gencin kendisini takip etmekte olduğunu fark edip döndü ve gence, “Niçin beni takip ediyorsun, istediğin nedir?” dedi.

Genç, edeble, “Efendim, sizin gibi olmak, yolunuzda bulunmak istiyorum. Lütuf elinizi uzatıp himmet buyurun da ben de kazanayım” dedi.

Cevâbında “Benim yaptıklarımı yapmadıkça, benim derimin içine girsen istifâde edemezsin. Bu Allahü teâlânın bir lütfudur” buyurdu.

---------------

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri, kabristanda çok dolaşırdı. Bir gece yine gezerken, gece bekçisi elindeki sopayla vurdu. Bâyezîd (r.a.) “La havle velâ kuvvete illâ bil-lâhil aliyyil azîm” dedi. Bekçi birkaç kere daha vurunca sopa kırıldı.

Bâyezîd hazretleri eve dönünce talebelerine sopanın fiatanı sordu. O kadar parayı bir keseye koyarak, bir miktar da tatlı ile beraber bir talebesiyle, o bekçiye gönderdi. Bir de mektûb yazarak bekçiye vermesini söyledi. Mektup şöyle idi:

"Muhterem Bekçi efendi, belki beni hırsız sanarak dövdün. Kabahat bendedir. Gece kabristanda gezmeseydim, dövmezdin. Sopanızın kırılmasına da sebep oldum. Gönderdiğim parayla kendine bir eli sopa al! Sopanın kırılma üzüntüsünün kalbinden gitmesi için de, yolladığım tatlıyı ye! Allahü teâlânın selâmı üzerine olsun."

Genç bekçi mektubu okuyunca, gelip özür dileyerek tövbe etti. Onunla birlikte birkaç bekçi daha hak yola girdi.

Kaynak: İslam Alimleri
Post Reply

Return to “Tasavvuf Yolu Nedir?”