Son Peygambere İtaat

Moderator: Leyla Hanne

Post Reply
Derviş
Posts: 14
Joined: 03 Nov 2007, 11:13
Kan Grubu: AB (+)

Son Peygambere İtaat

Post by Derviş »

[align=center] SON PEYGAMBERE İTAAT[/align]
Geçen sayımızda Allah itaat adlı yazım ile sizlerle buluşmuştum. Bu sayımızda ise Allah inancı ve itaatinden sonra şeksiz ve şüphesiz inanılıp kabul edilmesi gereken Hz Muhammed (S.A.V)`me itaati konu edindim. Mevla hayırlı ve tesirli kılsın.

İtaat edilmesi gerekenin ikincisi ise Allah`ın Resulü Hz Muhammed Mustafa(sav)dır. Allah`u Teâlâ yeryüzünün halifesi içerisinden kendine bir halife seçmiş, bu makama da Hz Muhammed Mustafa (s.a.v) mi layık görmüştür. O`nu devamlı koruyup kollamış O`na yapılan yanlışın kendine yapılan yanlış olarak değerlendirmiştir. Şöyle ki; bir kral bir yere gönderdiği elçisine saygıyı ve itaati bekler. Onu kollar ve korur. Çünkü ona yapılan karşı çıkma aslında krala yapılan bir isyandır. Birçok ayette yüce Mevla peygambere itaatin önemini vurgulamış ve O`na itaatsizliğin kendine yapılan itaatsizlik olarak saymıştır.

“Kim peygambere itaat ederse muhakkak Allah`a itaat etmiş olur. Kimde (itaatten) yüz çevirirse (üzülme), biz seni onların başına bekçi göndermedik.”1

O halde Allah'ı sevenler(itaat edenler) "Ben özümü Allah'a teslim ettim, bana uyanlar da öyle..."2 diyen ve bu ilâhî emri tebliğ eyleyen Resulullah'a karşı gelmemek ve onun gibi ihlâs ve samimiyetle, "Ben özümü Allah'a teslim ettim..." deyip dininde ve şeriatında O`na ve O`nun öğretim ve bildirilerine uymak ve O`nu örnek almak lazım gelir. Bunun zıddı, "Ben Allah'ı severim, ama emrini dinlemem, O'nun sevdiğini sevmem, O'nu sevenleri, O'nun yolunu gösterenleri, O'nun seçip gönderdiklerini sevmem, onlara benzemek istemem." demektir ki, bu da, "Ben kendimden başka bir şey sevmem, tevhid yolunda yürümek istemem." demektir. Allah'ın Resulüne uymak istememek "Ben özümü Allah'a teslim ettim." dememek ve düstur ile hareket etmemektir. Bu da Allah'ı sevmemek ve rahmetinden mahrum kalmaktır.

“Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.”3

“(Ey Resulüm ) deki: Allah`ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın çünkü Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir”.4

Ayeti kerimede Allah`ı tanımak ve bilmekten değil O nu sevmekten söz edilmektedir. Çükü samimi sevgide münafıklık olmayıp yakın ilgi alaka ve bağlılık vardır. Bundan dolayı ki bir şeye ne kadar ilgi alaka gösteriliyorsa ona olan sevgide o ölçüde demektir. Allah`ı sevmenin ölçüsü de onun emirlerini içtenlikle sevmek, yakın ilgi ile onları yerine getirmek, resulüne/O`nun sünnetine uymak ve O`nun prensiplerini örnek almaktır. İşte buna karşılıkta yüce Allah bizi seveceğini ve mağfiret edeceğini vaat etmektedir.
Peygamber'imizi (S.A.S.) buyuruyor ki:

—“ Benim sünnetimi ihya eden beni sevmiş olur, beni sevenler de Kıyamet günü cennette benimle birlikte olurlar.”5 Sehla (rehimehullahu) der ki, «Allah'ı sevmenin alâmeti Kur'an-ı Kerimi sevmektir. Allah ve Kur'an sevgisinin alâmeti ise Peygamber (S.A.S.) sevmektir. Peygamber (S.A.S.) sevgisinin alâmeti ise sünneti sevmektir. Sünneti sevmenin alâmeti ise, Ahreti sevmektir. Ahreti sevmenin alâmeti ise dünyadan hoşlanmamaktır. Dünyadan hoşlanmamanın alâmeti de Ahret azığı olabilecek kadarının dışında onun varlığından uzak durmaktır.»
Allah`ü Teâlâ, Peygamber efendimize itaati emrettiği gibi, O`na muhalefeti de isyanı da yasaklamıştır:

“Kim Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır..” 6

Peygambere itaat onun sünnetlerini yapmakla olur. Kim, “ben sadece ayetlere göre amel ederim” deyip sünnete önem vermezse Allah Teâlâ ya karşı gelmiş olur. Sünnete riayet etmek şarttır. Bu konudaki hadîs-i şeriflerden birkaçı da şöyle:

“Bana uyan Cennete girer, isyan eden giremez.” 7

“Resûlün harâm kılması, Allah'ın harâm kılması gibidir.” 8

“Allah'ın Kitabına, Peygamberin sünnetine sarılan sapıtmaz.” 9

“Sünnetimden yüz çeviren benden değildir. 10

“Benden sonra ihtilâflar çıkar. O zaman sünnetime ve hülefa-i râşidînin sünnetine uyun! 11

Şunu da belirtmeliyim ki, sünneti Kur`andan ayırmanın Allah`ı peygamberden ayırmaktan farkı yoktur. Bazı art niyetlilerin “Kuran Müslüman’ı” gibi terimler kullanması sanki sünnete de uyan Müslüman’ın dini yaşamadığını, yanlış yolda olduğunu söylerler. Ve kendilerine göre delil getiriler. Derler ki, “peygamberin bize bıraktığı ve bırakmaya çalıştığı yegâne kaynak Kuran`dır. Kuran bize yeterlidir, bizi ilgilendiren vahiydir ve peygamberinde başka kaynak yazdırmaması yegâne kaynağın Kuran olduğunun delilidir” derler ve Ankebut süresinin 51. ayetini de delil gösterirler. “(Resulüm) kendilerine okunan (bu) kitabı sana bizim indirmemiz yetmiyor mu?..12

Bizde deriz ki “ O arzusuna göre konuşmaz. O`(nun sözleri /hükümleri ilhamdan) vahiyle bildirilenden ve vahye uygunluktan başkası değildir.”13 Ayetlerinde yüce Mevla peygamberi ve sünnetini kendinden ayırmamış bilakis tam bir yetki ile donatmıştır. O`nun konuşması benim konuşmam, O`nun yapmaması da benim yapmamam buyurmuşken nasıl olurda sünnet, sağlam kaynak olarak görülmez ve hatta boş bir lakırdı olarak görülür. O`nun söyledikleri ve yaptıkları Allahın gözetimi ve izni altındadır. Kuran`ın tek uygulayıcısı O`dur. Ayette, Allah`a itaat ve sevgi, O`nun hadis ve sünnetlerine uymakla gerçekleşeceğini de bildirmiştir. Tarihimize dönüp baktığımızda ise ilk hadis kitabının Hz Ömer zamanında bizzat kendisi tarafından toplandığını görürüz. Ancak peygambere duyulan özlemin O`nu görenler tarafından halt sefada olması sebebiyle insanların neredeyse “Kuran`dan çok hadislerle hemhal olması” Hz Ömer`(Ra) hı korkutmuş, diğer ümmetlerin helak olma sebeplerinin Allahın ahkâmından başka şeylerle aşırı derce hemhal olması olduğunu hatırlayarak yazılan hadis kitaplarını toplayıp imha etmiştir. Nahl süresi ayet 64 de yüce Mevla. “(Bu) kitap sana ancak hakkında ihtilaf ettikleri şeyi kendilerine açıklaman için birde inanan bir kavme doğru yol rehberi ve rahmet olsun diye gönderdik,”14 buyurarak Kuranı Kerimin yaşayarak ve tatbik ederek yani; sünnetlerle açıklamasını peygamberimize emretmiştir. Peygamberimiz veda hutbesinde; Mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emanetler, Allah'ın kitabı Kur'ân ve O'nun Peygamberinin sünnetidir.”15 buyurarak bu hassasiyeti birde yüz binler karşısında hatırlatması yeterlidir.

Rivayet olunuyor ki, Al-i İmran 31. âyeti nazil olduğu zaman münafıkların başı Abdullah b. Übeyy, "Bakınız, Muhammed kendisine itaat ve ibadeti Allah'a itaat gibi tutuyor ve bize, Hıristiyanların İsa'yı sevdikleri şekilde kendisini sevmemizi emrediyor." demiş idi ki, bunun üzerine ikinci ayet(Al-i İmran-31) nazil oldu. Ve öyle bir şüphenin yerinde olmadığını gösterdi. Yani Resulullah'a uymak, Hıristiyanların Hz. İsa hakkında iddia ettikleri gibi, tanrılığa ortak olmak demek değildir. Allah sevgisini bölüp üç ayrı ortağa paylaştırmak değil, yalnız "Ben özümü Allah'a teslim ettim." diye bütün sevgiyi sadece Allah Teâlâ’da toplayıp, O'na teslim olduğunu beyan etmek ve itaati yalnızca O'na yapmaktır. Hz. Muhammed (S.A.S)`me de sırf Allah'ın Resulü, görevlendirdiği peygamberi, dinin tebliğcisi, hidayetinin ve emirlerinin bildiricisi ve emirlerinin tatbik edeni olduğundan dolayı, yine sırf Allah için uymak ve izinden gitmektir. Birine itaat ederken, itaat edilenin karşısında olana veya aynı safta olan diğer birine veya ikisine birden uymak, itaat etmek başka şey, tek başına ve yalnızca O'na uyarken, O'nun namına, O'nun bir adamını, bir görevlisini tanımak bambaşka bir şeydir. Bir elçiyi tanımak, onun kendisini değil, onu görevlendirip gönderen makamı tanımaktır. Mesela, bir devletin elçisini, memurunu reddetmek, o devleti ve onun kanunlarını reddetmek demek olduğu gibi, Allah'ın elçisi demek olan peygamberini kabul etmeyip reddetmek de Allah'a küfür ve saygısızlıktır. Bundan dolayıdır ki, Allah'ın elçisine itaat etmekten kaçınanlar, Allah'a ibadet ve İtaatten kaçınan kâfirlerdir. Allah da kâfirleri sevmez, küfrün hiçbir çeşidine razı olmaz.

Velhasıl Allah'a itaat ile Resulüne itaat arasında karşılıklı bir gereklilik vardır. Fakat bunda Allah gibi sevmekle, Allah için sevmek arasındaki büyük farkı görmemezlikten gelip göz ardı etmemek gerekir. Allah gibi sevmek, yani ayette geçtiği şekilde "Onlar, putları Allah gibi severler..."16 ifadesinde Allah'a bir ortak, bir denk sevmektir. Bu Allah'a karşı şirktir ve küfürdür. İşte Hıristiyanların Hz İsa'ya olan sevgi ve bağlılıkları böyledir. Oysa istenen “Allah gibi sevmek” değil “Allah için sevmektir”. Allah için sevmek ise, ancak ve ancak Allah rızası için sevmek ve hiç kuşkusuz tevhid üzere yaşamaktır. İnsanlık, "Bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin." diyen Hz Muhammed (AS)`ma uymakla emir olunmuştur. Bu emri, o münafığın yaygarası gibi, Hıristiyanların Hz İsa (AS)'ma bağlılıkları şeklinde bir şüphe ile ele almaktan katiyen sakınmak gerekir. Çünkü ayet, zaten o tür anlayışları kınamak için gelmiştir. "De ki, ben özümü Allah’a teslim ettim, bana uyanlar da öyledir..." emri ile muhatap tutulan ve bu emirleri tebliğ eden peygamberin izinde olan ümmeti, bu uymadan dışarı çıkmamak ve Allah’tan başkasını Allah'ın sıfatlarında denk ve ortak tutmamak için bu bağlılık ile yükümlü tutulmuşlar ve bu itaat ile Allah'ın sevgisine nail olacaklarına inanmışlardır. Hatta bu gelişigüzel bir uyma da değil, tamamen kendi istek ve rızası ile olan bir uyma olmalıdır. Bu itaat doğrudan doğruya Allah'a itaattir. Çünkü Hz. Muhammed(A.S.V)min şahsı ve bedeni varlığı bakımından değil, O'nun peygamberlik görevi bakımındandır ve Allah adına vekâlet yoluyla olan bir itaattir. Yani, bana uyunuz, demek, "aynı anda Allah'a ve Resule uyunuz!" demektir.

Bu nokta o kadar mühimdir ki, Allah'ın birliğine iman konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmamak için buna açık bir şuurla şahadet de şarttır. Yalnızca, "Ben şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur." şahadeti ile yetinildiği zaman, Hıristiyanların şüphesine benzer bir şüpheye veya Allah'ın beşeri bir mahlûk, bir bende yok olacağı tarzında bir vahdet-i vücud anlayışına ihtimal ve imkân kalabileceği için, buna bir de "Ben şahadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Resulüdür." şahadetinin eklenmesi lüzumlu görülmüş ve İslâm'ın temel şartlarından ilki ve en büyüğü olmuştur. Zira “tanrılık İsa'ya gelmiş ve Allah İsa'da yok olmuştur”, batıl inancında olan bir kimse, gerçekte Allah'ı inkâr etmiş ve yok saymış olduğu halde yine de kendine göre tevhit inancını dili ile zikredebilir. Fakat bunun altında, “Allah İsa’dır” veya “İsa'dadır” gibi bir inanç da gizleyebilir. Yine bunun gibi bir başkası da tevhidi söylerken, “Muhammed Allah’tır” veya “Allah Muhammed'in şahsındadır” gibi batıl bir vahdet-i vücud inancı gizleyebilir. Hâlbuki katıksız şirk, katıksız inkâr, Allah'ı görevlerinden soyutlayıp tatile çıkarmak ve hulûl inancı, nasıl bir küfür ise; Allah'ı, kâinatta veya varlıklardan birinde yok olmuş saymak sûretindeki vahdet-i vücud iddiası da öylece batıl bir inançtır ve öylece küfürdür. Gerçek tevhid inancında Allah’tan başka her şey Allah’ta fena bulacaktır, her şey Allah'a irca olunur. Allah, kendisinden başka hiçbir şeye, hiçbir varlığa irca olunmaz. Allah her şeyi örter ve kaplar, hiçbir şey Allah'ı örtemez, kaplayamaz. Allah'ı ve Allah'ın âyetlerini örtbas etmeye çalışan kâfirleri de Allah sevmez.

Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "İmtina edenler hariç, bütün ümmetim cennete girecektir!" buyurmuşlardı. "İmtina edenler de kim?" dediler. "Kim bana itaat ederse cennete girer, kim âsi olur (itaat etmezse) o imtina etmiş demektir!" buyurdular.17

İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Gazvelerinin birinde Resulullah aleyhissalatu vesselâm'la beraberdik. Derken bir kavme uğradı. "Siz kimsiniz?" diye sordu. "Bizler Müslümanlarız!" dediler. Bir kadın tandırına yakacak atmakla meşguldü ve yanında bir oğlu vardı. Tandırın alevi yükselince kadın çocuğu uzaklaştırdı. Sonra kadın, Resulullah aleyhissalâtu vesselam'ın yanına geldi ve: "Sen Allah Resulüsün öyle mi ?"dedi. Aleyhissalâtu vesselam: "Evet!" deyince, "Annem ve babam sana feda olsun! Allah Erhamü'r-Rahimin (yani merhametli olanların en merhametlisi) değil mi?" dedi. Kadın, "Evet!" cevabını alınca bu sefer: "Allah'ın kullarına olan rahmeti, annenin yavrusuna olan merhametinden daha fazla değil mi?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm yine: "Elbette!" buyurdu. Kadın: "Anne çocuğunu asla ateşe atmaz! (daha merhametli olan Allah kullarını nasıl cehenneme atar?)" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselâm ağlayarak başını eğdi. Sonra başını kadına doğru kaldırarak: "Şüphesiz Allah, hak yoldan sapıp O'na itaat etmeye tenezzül etmeyen ve tevhid kelimesini söylemekten imtina eden azgın kulundan başka kullarına azab vermeyecektir" buyurdu."18

Peygambere itaat nasıl olmalıdır.

Bir mü`min, peygamberimize yapabileceği en güzel itaati yapması gerekir. Çünkü onu memnun etmek Allah`ı memnun etmek olacaktır. Buda Peygamber efendimizi hayatımıza taşımak ile olur. Bizde Peygamberimizin yaşantılarından birkaç numune-i örnek verelim.

İyi mü`min, peygamberini canından ileri tutmalıdır. Bunu Allah Teâlâ istemektedir.19

O`nu ana babasından çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmelidir.20

O`nu kendimize model almamız emredilmiştir.21

O`nu tüm peygamberlerden ve diğer varlıklardan üstün tutmalıdır.

Peygambere saygı göstermeli. Saygı göstermek ise O`na salât-u selam getirmeyi gerekli kılar

"Allah ve melekleri peygambere salât ederler. Ey mü`minler! Sizde ona salât ve selam getirin".22

“Bana salât u selam getirene Allah Teâlâ on defa rahmet eder, on günahı bağışlanır, manevi mertebesi on derce daha yükseltilir.”23

Onun uygulamalarının hiç birini bir birinden ayırmadan hayatımıza tatbik etmeli.

O sağ elle yemek yer, sağ elle tokalaşırdı. Aksırdığı zaman elhamdülillah derdi. Konuşurken muhatabının gözüne bakardı. Bir işe başlamadan o işin hayırlı olması için besmele çekerdi. Yeni bir elbise giydiğinde onu Cuma günü giyerdi. Elbise giyerken ve çıkarırken besmele çekerdi. Hastaları ziyaret eder onlara hayır dualar ederdi. Bir şey isteyeceği zaman Allah`tan isterdi. Devamlı dua ederdi. Asla yalan konuşmazdı. Ahde vefalıydı. Konuşanı sonuna kadar kesmeden dinlerdi. Hanımlarına karşı devamlı nazikti. Zulme karşı devamlı dik duruşluydu. Zalime karşı hak sözü söylemekten kaçınmazdı. Oldukça cömertti. Allah`a karşı görevlerinde oldukça dikkat eder, asla aksatmazdı. Cihadın hiçbirinden geri durmazdı.
1-(Nisa-80) (ayrıca bkz Feyzü`l-Furkan açıklaması) 2-(Âl-i İmrân, 20) 3-(Tegabün-12) 4- Ali İmran–31) 5-(Müslim, fezailüs-sahabe) 6-(Nisâ 14) 7-[Buhârî]
8-[Tirmizî) 9-[Hâkim] 10-[Müslim] 11-[Tirmizî ] 12- (Ankebut-51) 13-(Necm-3-4) 14- (Nahl-64) 15-(Müslim, 2/889-890 Tirmizî, 5/662-663) 16- (Bakara, 2/165) 17-("Buhari, İ'tisam 2.) 18-(Kütüb-ü sitte–7287). 19-(Ahzap-6) 20- (Buhari, iman 8) 21-(Ahzap–21) 22-(Ahzap-56) 23-(Nesai sevh 55)
Last edited by Derviş on 07 Feb 2008, 20:08, edited 3 times in total.
User avatar
Nakşibendî
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
Posts: 1123
Joined: 29 Jun 2007, 16:15
Kan Grubu: AB (+)
Contact:

Re: SON PEYGAMBERE İTAAT

Post by Nakşibendî »

Geçen sayımızda Allah itaat adlı yazım ile sizlerle buluşmuştum.
Yazının kime ait olduğu, daha önce nerede yayınlandığı yazılmalıdır.

Teşekkürler,
Mustafa FEYZİ
Yönetime göndermek istediğiniz mesajlar için: [email protected] adresini kullanabilirsiniz.
Leyla Hanne
Posts: 1395
Joined: 22 Nov 2007, 21:24

Re: SON PEYGAMBERE İTAAT

Post by Leyla Hanne »

Evet zaten son peygamber olmasa da itaat etmemiz gerekirdi ki. Alemleri bizleri onun için yaratan insanı, insan nasıl tanımasın itaat etmesin hepimiz inşallah detaylarıyla bütünleriyle peygamberimize, seyhimize itaat ederiz. Sünnetleri yerine getiririz. Yeri geldiği için söylemek istedim Esad hocamız diyorki bir insanı tanımak, ahlakını bilmek istiyorsanız bakın sünnetlerine uyuyor mu, yaşayış tarzı nasıl?
Derviş
Posts: 14
Joined: 03 Nov 2007, 11:13
Kan Grubu: AB (+)

Re: SON PEYGAMBERE İTAAT

Post by Derviş »

Yazı tamamen bana aittir. Rumuz Derviş
Dergini kadrosunda ihvan arkadaşlar olan bir dergi. İstanbulda yayınlanıyor. İmkan nisbetinde Türkiyeye yayılıyoruz.
Kadronun tamamına yakını öğrencilerden oluşuyor
Derginin adı UHDE (KÜLTÜR VE EDABİYAT DERGİSİ) UHDE, yapılması gereken bir iş anlamına geliyor. Bundan önceki yazımında (Allah`a itaat) devamı niteliğinde olan bir yazıdır bu.
Last edited by Leyla Hanne on 30 Dec 2007, 01:38, edited 1 time in total.
Reason: Harf eksikliği
Post Reply

Return to “Makaleler”