Bir fısıltı Yunus’tan… Kulaklarda zaman zaman…
Hakikat bilirsin
Bir gün ölürsün
Ya niçin verirsin
Özün gümâne
Cevap gelir dillere… İyimser gönüllere: “Benim bunda kararım yok; ben bunda gitmeye geldim.” Ardından bir büyük ikaz; hayal meyal, siyah beyaz:
Berk yapıştın şol dünyaya
Koyup gitmeyesin gibi
Karanu yalınız sinde (kabirde)
Varıp yatmayasın gibi.
Ve bir serzeniş; gelişten sonda gidiş:
Günde birin gide durur
Komşun sefer ede durur
Ecel bir bir yuda durur
Bu dünyaya mağrur nedir
Söz doğrudur, düşünen bilir…Doğruya delil mi istenir? İşte delil, iyi bil:
Şu dünyaya gönül veren
Son ucu pişman olusar
Dünya benim dedikleri
Hep ona düşman olusar
Çevrilir kalpler tebessüme bir dem… İyi niyet akar yüreklere hem… Sıcak mı sıcaktır; duru ve berraktır. Ötelere bir bakış dervişçesine… Hakikat sırrına ermişçesine…
Gelin bugün yanalım
Yarın yanmamak için
Ölelim ölmez iken
Yine ölmemek için
Çünkü,
Ten fanidir can ölmez
Çün gitti mi geri gelmez
Ölür ise can ölür
Canlar ölesi değil
Artık düşün ve karar ver; ki kararın cihan değer:
Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi
Ölüm; bir an… Ve duruveren zaman… Varlığın mutlak adeti; herkese eşit adaleti… Ötesi, berisiyle ölçülen hayat… Amansız, gümansız heyhat!... Ölürken hem doğmadır bu; hem biterken olmalıdır…
Soru hesap olmayısar
Dünya ahiret koyana
Münker Nekir ne soralar
Tek olucak cümle murad
Ötesi zaman aşırı bir adım, sonsuzu bunda anladım:
Bu şardan üç yol çıkar
Biri cennet biri nâr
Birisinin arzûsu
Maksûd didâra benzer
Hani ya ayette buyurulur; buyurulur da duyurulur: “Bm. (kıyamet koptuğunda) siz de (ey insanlar) üç sınıf olmuşsunuz. Amel defteri sağından verilenler; ne mutlu o sağcılara!.. Amel defteri solundan verilenler; ne acıklı durumda o solcular!.. (Bir de üçüncü sınıf ki, onlar hayır işlemekte) ileri geçenler, (cennete girmekte de) ileri geçenlerdir” (Vakıa, 7-10)
Yunus, Koca Yunus!.. Bizim Yunus!.. Ölümden ötesine yolun ve yolculuğun mübarek olsun… Canına rahmet, ruhuna şâdlık dolsun… Güzel söylemişsin; şeker yemişsin ve
Ne tamudan (cehennemden) yer eyledim
Ne uçmakta köşk bağladım
Sen’in için çok ağladım
Bana Sen’i gerek Sen’i
Demişsin. Çünkü inanmışsın Mevlâ’ya ve nihayet ermişsin mânâya:
Mânâ eri bu yolda
Melûl olası değil
Mânâ duyan gönüller
Her giz ölesi değil
Yunus… Emrem Yunus!.. Usta Yunus!.. Nasıl başardın bilsem; sencileyin diyebilsem:
Al gider benden benliği
Doldur içime Sen’liği
Bunda iken öldür beni
Varıp anda ölmeyeyim
Kaç kula nasip olmuş; kaç gönle girmiş dolmuş; şu sadeden de sade ve muhteşem ifade:
Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selâm olsun
Bizim için hayır duâ
Kılanlara selâm olsun
Kimdir ki ölürken bunca fedakâr, ve kimdir ki kula dost, Allah! Yâr?!..
Oruca niyetli bir günde… Bir kuşluk vakti hüznünde,
Aşık öldü deyû salâ verirler
Bir salâ; derinden derunîden…
Taa içler yakan Hüseyinî’den:
Essalâtü vesselâmü aleyk!..
Ötesi?!..
Ötesi,
Öldü diyeler
Kaydım yiyeler
Bir kuş olubam
Çıkam aradan
Gayrı varsın,
Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyada
Ve Ulu Tanrı’m,
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür ver sen ona
Ve bir fısıltı Yunus’tan… Kulaklarda zaman zaman…
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
İskender PALA
(Kırkıncı Kapı / sf: 150-154)
Ah Mine'l-Mevt
Moderator: VYZ
-
- Posts: 105
- Joined: 21 Sep 2007, 12:08
- Kan Grubu: 0 (+)
Ah Mine'l-Mevt
dost bî-pervâ,felek bî-rahm,devrân bî-sükûn
derd çok,hem-derd yok,düşman kavî tali' zebûn
derd çok,hem-derd yok,düşman kavî tali' zebûn
-
- Posts: 105
- Joined: 21 Sep 2007, 12:08
- Kan Grubu: 0 (+)
Re: Ah Mine'l-Mevt
Ölünün Odası
Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
Yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş.
Sütbeyaz duvarlarda, çivilerin gölgesi;
Artık ne bir çıtırtı, ne de bir ayak sesi...
Yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü;
Üstü, boynuna kadar bir çarsafla örtülü.
Bezin üstünde, ayak parmaklarının izi;
Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi.
Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana;
Gözleri renkli bir cam, mıhlı ahşap tavana.
Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var;
Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar.
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan.
Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm;
Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm..
Necip Fazıl Kısakürek
Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
Yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş.
Sütbeyaz duvarlarda, çivilerin gölgesi;
Artık ne bir çıtırtı, ne de bir ayak sesi...
Yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü;
Üstü, boynuna kadar bir çarsafla örtülü.
Bezin üstünde, ayak parmaklarının izi;
Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi.
Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana;
Gözleri renkli bir cam, mıhlı ahşap tavana.
Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var;
Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar.
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan.
Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm;
Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm..
Necip Fazıl Kısakürek
dost bî-pervâ,felek bî-rahm,devrân bî-sükûn
derd çok,hem-derd yok,düşman kavî tali' zebûn
derd çok,hem-derd yok,düşman kavî tali' zebûn