Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotku

Mehmed Zahid Efendi hakkında bilgiler, hatıralar, vs.
Post Reply
mstf
Posts: 185
Joined: 30 Nov 2007, 16:43
Kan Grubu: A (+)

Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotku

Post by mstf »

[align=center]Image

Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotku Rh.A

Sevgili dostlar, 13 Kasım, gönüller sultanı, milyonların manevi enerji kaynağı, kendisini tanıma şerefine erişmiş olanların Efendibabası Mehmed Zahid Kotku Hocamızın Hakka yürüyüşünün 30. yıl dönümü. Bu vesile ile istedik ki, bu ilim ve aşk pınarını, hem onun yakın halkasında olan ve sayıları gittikçe azalan evlatlarından dinleyelim, hem de evlatları olan bir aileyi tanıyalım. Bu niyetle 40 yıl kadar Hocaefendilerimize hizmet etmiş ve Mehmet Zahid Kotku Hocamızın özel şoförlüğünü yapmış olan Mustafa amca ve Hoca Efendi ve eşi Rabia Anneye evlerinde hizmet etme şerefine nail olan eşi Şerife hanımın kapısını çaldık.

Yolu; İstanbul Kıztaşındaki öğrenci evlerinden geçen, her öğrencinin üzerinde çok emekleri vardır. Mehmed Zahid Hocamızın kendisine hitabı ile Mustafa, Arabacı ya da Damat, öğrencilerin ise Mustafa amcaları. Öğrenciler, pazar günleri Mustafa amcamız Fatih Malta’daki özel fırıncısından pide getirse de, Şerife ablamız fırında kıymalı pide yapsa diye beklerken, arka bahçede baktığı onlarca sokak kedisi de yiyecek ve şefkat bekler. Şefkatini ve hizmetini öğrenci ve kedilerden esirgemeyen Şerife abla ve Mustafa amca, sokak kedilerinin doğumuna bile yardımcı olur. Yavrular ayaklanıncaya kadar evlerinde bakar. Anne kediye de yeni doğum yapmış bir kraliçe gibi hizmet ederler. Hoca Efendinin kurduğu yuvaları, şereflendirdiği evleri, bambaşka bir huzura ve sükûnete sahip. Daha kapıdan girmeden, Medine’nin ılık rüzgârlarını hatırlatan bu huzur duygusu insanın iliklerine kadar dolar. Ayrılırken de gönül damağınızda adını koyamadığınız tatlar kalır.


Mustafa amca, Mehmed Zahid Kotku Hoca Efendi ile ne zaman tanış oldunuz?

1958-59 yıllarında Kunduracı Mehmet usta (Mehmet Gencer) diye bir kimse vardı. Aziz Efendiden (ks) ve Hasib Efendiden (ks) dersli idi. Aziz Efendinin ev hizmetinde bulunuyordu ve çok sağlam bir derviş idi. Ben 16-17 yaşlarında, Onun yanında çalışıyordum. Bir gün bana İskender Paşaya git orada da bir hocamız var, O’nu da bir ziyaret et dedi. Merak ettim, namaz vakti İskender Paşa Camisine gittim. Camide sol tarafa oturdum. Kısa bir süre sonra cemaat ayağa kalktı, bir baktım şahane bir zat geliyor, cübbeli, sarıklı, bir doksan boyunda, geniş omuzlu, çok sevimli bir o kadar da heybetli görünüyor. Hemen girdi, namaz kılındı.

Ben bir süre oradan ayrılamadım. Beş vakit namazımı orada kılmaya başladım. Efendibabacığımın ayakkabılarını tutuyorum, O’na hizmet etmeye çalışıyorum. Öyle bir hal geldi ki oradan ayrılamıyorum. O aralar acayip korkunç bir rüya gördüm içinde Efendibabacığım da vardı. Kekeme olduğum için onu bir kâğıda yazdım, Necati amcaya (H. Necati Coşan Rh.A) verdim. O da, Efendibabacığıma okudu. Sonra bana cevap geldi. Efendibabacığım, “ders alması icap ediyor, ama çok küçük biraz oynasın, oyalansın” demiş. Yani benim ilk dersim oyundu. Aradan birkaç yıl geçti. Efendibabacığım odasında tek başıma tespih derslerini öğretti. Hala bu yolda yürümeye çalışıyorum. O zaman Efendibabacığım dedi ki: Evladım ölüm yok. “İnsan ölmez, ancak hayvan ölür.” Bir de, şeyhin tasarrufu ölümden sonra kınından çıkmış kılıç gibidir. Daha güçlü keser, hayattayken verilen bütün imkânları elinden alınmaz. Tasarrufları devam eder. Bir Müslüman zamanın imamını bulamazsa, ona yetişemezse Ona hizmet edemezse cahiliye devri insanları gibi ölür. Her Müslüman’ın bu devrin kutbunu, hakiki şeyhini bulma mecburiyeti var. Ama o da, hakiki olduğunu ispatlayacak.

Bana Mustafa derdi, arabacı ya da damat derdi. Çünkü iki kere beni kendi eliyle evlendirdi. İlk nikahımı da, eşimin vefatından sonra ikinci nikahımı da O kıydı. İcap ettiği zaman şoförlüğünü yapmam için beni çağırırdı. Bazı şeyleri şimdi anlıyorum. Benim mahalle arkadaşlarım esrar içerdi, alkol alırdı içlerinde hırsız olanlar vardı. Gece âlemi yaparlardı. Onların arasından beni hiçbir şeye bulaştırmadan çekip almış. Şeyhlerin en büyük özellikleri evlatlarını onlara hissettirmeden, onlar daha günaha bulaşmadan çekip çıkarmalarıdır. Ne bir kere esrar kullandım ne alkol aldım, hâlbuki hepsi önümdeydi. Bir de öyle bir mesleğe girdim ki taksi kullanıyorum. Günahla burun buruna olan bir işin içine girmiştim. Ama Efendibabamın himmetiyle günah bataklığına düşmekten muhafaza olundum.

Image

Mustafa amca uzun yıllar Hocalarımıza hizmet etmiş biri olarak, bize bu yolu ve bu yolun sistematiğini, tasavvuf, şeyh, talebe nedir anlatarak, genel bir çerçeve çizer misiniz?

İlk önce tasavvufun ne olduğunu hocamızdan duyduğumuz gibi anlatalım. Çünkü, talebe hocasından öğrendiğini alır, uygular, anlatır. Aynı sahabe gibidir. Onlar da Efendimizden duyduklarını, gördüklerini aynen uygulamış ve aktarmışlardır.

Tasavvuf Allah’ın aşkını öğreten okulun adıdır. Şimdi bunun bir hatırası var, onu da paylaşalım. Bu hatırayı bizzat Prof. Dr. Yusuf Ziya Binatlı'dan dinleyen arkadaşımdan duydum. Sonra kendisi Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı oldu. Babası Ömer Ziyaeddin Dağıstani (ks) Hazretlerinin vefatından sonra, yerine Mustafa Feyzi Efendi (ks) geçer. Bir gün O’nun elini, öpmeye gider. Daha 16-17 yaşındadır. Mustafa Feyzi Efendi Hazretleri sorar: Evladım ne istiyorsun? O da cevap verir: Hocam tarikata girmek istiyorum. Peki tarikata niçin girmek istiyorsun? Ben cennete gitmek için istiyorum der. Mustafa Feyzi Efendi Hazretleri: Evladım o çok kolay. Allah’ın emirlerine uyar, günahlarından sakınırsan Cenab’ı Zülcelal sana cenneti vermeyi vaat ediyor. Bunun için tasavvuf yoluna girmene gerek yok der. Bir an durur, ben ne istiyordum, O ne dedi diye düşünür. Mustafa Feyzi Efendi Hazretleri gülümseyerek, ama evladım burada Allah’ın aşkı öğretiliyor. Allah’ın aşkını öğrenmek istiyorsan bize gel buyurur. O da, hocam o zaman ben Allah’ın aşkını öğrenmek istiyorum der. Mustafa Feyzi Efendi Hazretleri de, gel o zaman evladım diyerek onu, yani kendinden önceki Şeyhin oğlunu dergâhına kabul eder. Şimdi rahmetli oldu, yattığı yer nur olsun.

Büyüklerimize göre tarikat, Allah’a aşkı öğreten okulun adıdır. Bu okula da bir öğretmen lazımdır. Bu öğretmenin de âşık olması lazım ki aşkı öğretebilsin. Bu kişi ancak Allah tarafından özel olarak atanır. Çünkü bu öğreticinin hem âşık olması, hem ehil olması, hem de Allah tarafından atanması gerekmektedir. Ancak bu şartlarda okul ona teslim edilir. Bir de bu okula öğrenci lazım. Öğrencileri de ruhlar âleminde ona verilir. Allah Zülcelal O’na der ki: al şu öğrencileri dünyaya indiğin zaman onları eğit. Aşkımı öğret, bunları kaliteli kul haline getir. Sonra da ellerinden tutup mahşerde huzuruma getir. Bu okula kabul edilen öğrenciler; öğretmenleriyle hayatta da beraber, kabirde de beraber, ahirette de beraber olurlar. Çünkü hem öğretmen hem öğrenci ezelde atanmıştır. Bu eğitim de sonsuza kadar devam eder. Sanmayın ki, bu eğitim sadece dünya ile sınırlı. Bu eğitim öbür dünyada da devam eden bir eğitim. Çünkü aşk sonsuzdur. Allah sonsuz olduğuna göre aşkı da sonsuzdur.

Şimdi birde ben size şeyhi anlatayım. Şeyhi ancak Allah Zülcelal tayin eder. Ondan sonra da Efendimiz (sav)’e bildirir, Efendimiz de hakiki şeyhe bildirir ve senden sonra gelecek olana bildir der. Burada Allah Zülcelal kendi kurduğu müesseseye atamayı da kendi yapıyor. Bir kimse bu göreve atandığı zaman, öğrencilerini eğitebilmesi için O’na özel imkânlar ve ilimler verilir. Allah Zülcelal şeyhe tasarruf etme imkanı verir, öğretme izni verir. Bir kimse evliya olabilir ama öğretme izni olmadığı için bunu aktaramaz. Onlar evlatlarını hissettirmeden günahlardan korurlar. Hayırlara sevk ederler, her anına tasarruf edecek imkâna sahiptirler. Çünkü öğretici olarak tasarruf edecek, hâkimiyet kuracak, koruyup kollayacak, kaliteli kul haline getirecek. Zaten bunun için bu imkânlar onlara veriliyor. Talebe bir hata ederse mutlaka uyarırlar. Aynı çocuk kusur işlediği zaman ailesinin onu uyarması gibi, biz de onların evlatları olduğumuz için Onlar bizleri de uyarırlar. Hayırlı işler yapınca da okşarlar. Bunlar olağanüstü haller değildir, bu işin içindeki normal hareketlerdir, hallerdir, işin sistematiği budur. Şeyhlerimiz bunu bazı öğrencilerine açık yaparlar, bazılarına gizli yaparlar. Ama muamele hep aynıdır, ayırım yapmazlar. Nasıl anne baba evlatlarının arasında ayırım yapmaz, hele hele şeyhlerimiz talebeleri arasında asla ayırım yapmaz. Her müridin kendi özel dosyası vardır. Bütün bilgiler o dosyanın içerisindedir. Bu dosyalar şeyhin kalbine işlenmiştir. Şeyh müridin her ahvalini Allah’ın izniyle bilir. Şeyhlik devir tesliminde, bu dosyalar yeni şeyhin gönlüne aktarılır.

Şeyhlerimiz, önce hizmet sonra himmet derler. Peki, bu kadar öğrenciyle, işle nasıl ilgilenirler? Onların en büyük silahları duadır. Ya Rabbi! Benim evladımın şu sıkıntısı vardır, sıkıntısını üzerinden alıver. Ya Rabbim! Benim evladımın şu ihtiyacını gideriver diye sürekli talebelerini koruyup kollarlar. Allah’ın verdiği imkânları kullanırlar.

Bizim yolumuz olan Nakşîliğin özelliği Ashabı Kiramın hayatını örnek almaktır. Bize büyüklerimiz öyle öğretti. İmam’ı Rabbani Hazretleri de Mektubat’ında bu konuya değinir. Risâle-i Hàlidiyye Tercümesi ve Âdâb-ı Zikir Risâlesi Pirimizin eseridir. Bu kitabı mutlaka elde etmek lazımdır. Bu eser hacim itibarıyla küçük olmasına rağmen tasavvuf hakkında fevkalade bilgiler ihtiva etmesi nedeniyle, bu kitaptan kardeşlerimin çok istifade edeceğini zannediyorum. Bu kitaba internet ortamından da ulaşılabilir.

http://dervisan.com/kitap/halidiyye/index.html

Şimdi tarikatın ne olduğu anlaşıldı, şeyhin de ne olduğu anlaşıldı, nasıl atandığı da anlaşıldı. Şimdi konu en kritik noktaya geldi. İyi ama hangi tarikat asıldır, hangi şeyh asıldır. İnsanoğlu bunu nasıl tespit edecek? Bir arabanın bile trafiğe çıkması için o kadar ehliyete, ruhsata, belgeye ihtiyaç duyulurken, bu kadar çok insanın hem dünyasını, hem ahiretini etkileyen bu tarikatların ruhsata ihtiyacı yok mu? Bu müesseseleri Allah Zülcelal Peygamber Efendimize kurdurmuştur. İlk olarak da Efendimiz başımıza atanmıştır. Şimdi bu müessesenin hakiki olup olmadığı nasıl anlaşılır. Bu enteresan bir şekilde Es'ad Efendi Hazretlerine (ks) soruldu. Soru aynen şöyleydi. Sizin için hakiki şeyh değil diyorlar ne dersiniz? Es’ad Efendi Hazretleri gayet sakin ve soğukkanlı bir şekilde, istihareye yatın ve beni Allah’ıma sorun dedi. Çünkü istihare hadisi şerifle sabittir. Burada kişilere değil, direk atayana sorun ve ona göre de hareket edin dedi. Bundan hemen sonra da bizi ziyarete geldi. Ben O’na soracağıma, O bana sordu. Mustafa beni nasıl Şeyh olarak kabul ettin dedi? Çok hoşuma gitti. Aslında benim ona sormam lazım. Peygamberimize bile sormuşlar, sen elçiyim diyorsun öyleyse ispat et diye. Ben de, Efendibabacığım ahirete irtihal ettikten sonra aralıklarla dört defa rüyama geldi ve Esad benim halifemdir, Ona hizmet et dedi. Esad Efendi Hazretlerinin çok hoşuna gitti, gülmeye başladı. Demek ki seni çok seviyor dedi ve kendi de bir anısını anlattı.

Beni bir kardeşimiz Adapazarı’na davet etti. Büyük bir salonda, kalabalık bir topluluk halinde oturuyorduk, kısa bir süre sonra kapıda bir yaşlı teyze gözüktü. Bende bana hoş geldin demek için girdiğini sandım. Yanındaki kişi bak bakayım anne, aradığın kişi içeride var mı? dedi. Yaşlı kadın bunun üzerine beni gösterdi. Bundan sonrasını oğlu anlatıyor. Annem ders almak için İstanbul’a geliyor, yalnız hoca efendi çok hasta olduğu için ders veremiyor, bir hafta sonrada vefatını duyuyor. Bunun üzerine annem çok çok üzülüyor, fırsatı kaçırdım diye. Bir gün Mehmed Zahid Kotku Hocamız rüyasına gelir ve O’na; sen bize geldin, ben hasta olduğum için ders veremedim, sana dersini bizden sonra işaret ettiğim kişi verecek dedi. Bunun üzerine kadıncağız beni işaret etti, bana rüyada işaret edilen kişi bu dedi. Biz de ona ders verdik. Diye anlattı Es’ad Efendi Hazretleri.

Image

Hocamızın bu tasarrufları konusunda çok şey yaşadığınızı biliyoruz, bir kaçını bizimle de paylaşır mısınız?

Benim edepsiz bir kiracım vardı. Hukukî yollardan evimizden çıkaramadık, bize çok zulmediyordu. Bende en sonunda Efendibabacığıma havale ettim. Efendibabacığım o zaman vefat etmişti. Bütün sıkıntılarımı çözemediğimde O’na aktarıyorum O da Allahın izniyle bize yardım ediyor. Bu işte de öyle oldu. Kiracım hukuki bir hata yaptı, biz de onu tahliye ettirdik. Aradan bir ay kadar zaman geçti, rüyamda kapı çaldı. Baktım Efendibabacığım geliyor, arkasında da Süleymaniye’deki bütün Efendibabalar var. Eve girdiler. Ben de ellerini öptüm, hoş geldiniz dedim, hoş bulduk dediler. Efendi babam, evladım aşağıdaki kiracı ne oldu dedi. Ben de “Siz himmet ettiniz onu attık ya” dedim. Bu cümleyi bana iki sefer daha tekrarlattı. “Ha öylemi hadi hayırlısı olsun” dedi. Sonra yukarıda da edepsiz bir kiracımız daha vardı, “bizi Hasan da üzüyor” dedim. Hasan önemli değil dedi. Ben hanımı çağırdım, bak bize Efendilerimiz gelmiş dedim, O da geldi. Tam o sırada rüyamda ikindi ezanları okunmaya başladı. Mustafa biz gidelim dedi ben de mestlerinin lastiklerini giydirdim ayrıldılar.

Rahmetli eşimle gece yarısı Gölcük’ten dönüyoruz. Rampadan yukarı doğru çıkıyoruz tam bizim taraftan karşıdan çok hızlı bir kamyon geliyor, kafa kafaya çarpışmamız an meselesi. 62'den beri taksiciyim çok iyi araba kullanmama rağmen kurtulmamıza imkân yok. Eski yol çok virajlı, bizi aldılar karşı yola koydular. Kim yapar bunu, ancak O yetkiyi almış kişiler yapar. O kişi evladı için dua eder, Allah Zülcelal de evlatlarına yardım eder. Yine bir hatırasını hatırladım onu da paylaşayım. Bu hatırayı bizzat yaşayan arkadaşımız Dr. Sedat Apaydın anlattı. Riyad Üniversitesinden üç Profesör Riyad şehrinin üstünde bir nur görüyorlar ve o nuru araba ile takip ediyorlar. Nur Mekke’de bir evin üstünde duruyor. Anlatan arkadaş bir baktık diyor, içeriye sürüne sürüne üç profesör girdi. Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin elini öptüler ve sürüne sürüne dışarı çıktılar. Biz onlara hemen nedir bu hal diye sorduk, Riyad’dan peşinden geldiğimiz nur bizi bu eve kadar getirdi sonra da bu zatın üzerine indi, dediler.

Şeyh Efendiler müridlerinin üzerindeki sıkıntısını derdi gamı alır derler. Buna bende iki örnek vardır. İlk eşim vefat ettikten sonra çok üzülüyordum. Göğsümde bir kaldırım taşının var olduğunu hissediyordum. Çok sıkıntıdaydım. Bütün hayatım alt üst olmuştu. Yolda dahi düz yürüyemeyecek kadar dengemi sağlayamıyordum. O aralar Efendi Babacığıma bir vesileyle yanımda bulunan arkadaşla beraber ziyarette bulunduk. yanımdaki kişi Efendi Babacığıma beni göstererek "bu çok üzülüyor. Bunun çok sıkıntısı var" dedi. Efendi Babacığım da "Biliyorum" dedi. Sonra yanından ayrıldık. Binanın köşesini döner dönmez. Bana bir hal olmuştu. Yanımdaki kişiye "dur bana bir şey oldu." dedim. Üzerimdeki bütün sıkıntıları üstüne aldığını hissettim. Baktım hiç sıkıntı yok. Ve sonra araştırdık ki şeyh efendiler evlatlarının sıkıntılarını üzerilerine alırlarmış. Bundan sonra çözemediğim sıkıntılarımı şeyhime havale etme hali bende alışkanlık peyda etti. Bir süre sonra vücudumun bir tarafında çok şiddetli ağrı vardı. Bu ağrı bir haftadan beri devam ediyordu. Cuma günü Cuma namazı kılmak için camiye gittim. Efendi Babacığımın arka safında yer buldum. İçimden dedim ki "Efendi Babacığım benim ağrım var. Bu ağrımı benden alır mısınız!" diye içimden geçirdim. Anında ağrımdan kurtuldum.

Es’ad Efendi Hazretlerinin irtihalinden sonra Efendi babacığım bir sefer, Es’ad Efendi Hazretleri iki sefer rüyama geldi. Tarikatımızın akıbeti hakkında beni bilgilendirdiler. Ancak unutmamak gerekir ki, en büyük keramet kulun ibadet etmesidir. Şeyhin önemli olan keramatı değil, onun hayatı ve anlattıklarıdır. Önemli olan hakiki şeyhiyle beraber Allahü Zülcelale güzel kulluk yapmaktır.

Image

Bizlere biraz da Hocamızın kendisinden bahseder misiniz?

Efendibabacığımın mıknatıs özelliği vardı. Bütün insanları çekerdi. Sağcısı, solcusu herkes hürmet ederdi. O evden çıktığı zaman sokaktaki bütün hareketlilik dururdu. Top oynayan çocuklar oyunu bırakır, elini öpmek için sıraya girerlerdi. Efendibabacığım çıktı diye hanımlar pencerelere koşarlardı. Camiye geldiğinde, herkes heyecanlanırdı. Muhteşem güzellikte biriydi. Çocuksu bir sevimliliği ve çekiciliği vardı. Onun hali başka bir haldi.

Derse başlamadan önce, şöyle bir cemaate bakardı, kim var kim yok diye değil. Gönüllerine bakardı, neye ihtiyaçları var diye. Dersi de ona göre yapardı. Her hafta Cuma günleri hutbesini dinlemeye giderdik. Minbere çıkıp hutbe okurken çok heybetli gözükürdü, başımızı kaldırıp bakamazdık. İrticalen konuşurdu, bizim bir haftalık kusurlarımızı anlatırdı. Arkadaşlar derdi ki bu hafta beni anlattı, bir diğeri hayır beni anlattı. Dinleyen herkes kendinden bir şey bulurdu. Sen ona ezelde bağlanmışsın, senin bütün davranışların, halin Ona Allah tarafından bildiriliyor. Bu olağanüstü bir hal değil, sistemin kendisi bu. Allah Zülcelal sistemi öyle kurmuş. Bir doktora gidiyorsun uzmanını arıyorsun, sonrada şikâyetini söylüyorsun, o da tahlil sonuçlarına göre reçete yazıyor. Hakiki şeyhler de böyledir. Her daim talebesinin eksik tarafını, kusurlu tarafını bilirler ona göre muamele ederler.

Efendi Babacığımın evi yirmidört saat açık büfe ve oteldi, grup grup gelirlerdi. Anadolu’nun kültürü öyleydi. Halbuki şeyh öyle rahatsız edilmemesi gerektiği halde Efendibabacığım da onları hoş tutardı.

Eli çok açıktı. Efendibabacığım verdiği zaman hesapsız verirdi. Tam bir distribütör gibiydi. Aldığını veriyordu. En çok Kur’an Kurslarına verirdi. Hatta Mehmet Şevket Eygi’ye para vererek Bugün gazetesini kurdurmuştu, neşriyat yapmak için. Gümüş Motor’u da kuran Efendi Babacığımdı. Tarikat bir köşeye çekilip tesbih çekmek değildir. Tesbihi gönül çeker. Önemli olan halkın içerisinde Allah’la beraber olmaktır.

Image

Hakiki şeyhler bulundukları çağın en aşağı üç asır önündedir. Es’ad Efendi Hazretleri de bir kasaba kuralım. İlim adamlarını toplayalım Kardeşlerimizle beraber kurduğumuz tesislerde yeni icatlar keşfedelim. Bütün dünya ayağımıza gelsin. Bizden bu icatları almak için yalvarsınlar derdi. Es’ad Efendi Hazretleri tekkeyi Efendi Babacığımdan devralınca Amerika, Avrupa, Kafkasya, Orta Asya ve Avustralya’ya kadar genişletti. Aynı Ashab-ı kiram gibi yaptı. Ama bunu tek başına yaptı.

Hocamızın aşk mektebine yeni girenlere en çok tavsiyesi nelerdi?

Bu mektebe girerken önce içini boşaltacaksın derdi. Pazara boş file ile gidilir, dolu olursa içine bir şey koyamazsın. Efendi babacığım anlattığına göre eskiden bu yola girmek isteyenler önce tekkenin aşçısına gönderilirmiş. Aşçıbaşı onu yanında çalıştırır, patates, soğan soydururmuş. İşi nasıl yaptığına, temizliğine, çabasına bakar ve şayet adam olabileceğine kanaat getirirse, yukarı şeyh efendiye gönderirmiş. Şeyh Efendi hemen yine kabul etmez, git istihareye yat, Allah’dan izin al, senin için hayırlı olup olmayacağını sor dermiş. Efendi babacığım istisnai durumlarda istihare yaptırırdı, şimdi anlıyorum demek ki onlarda şüphe olurmuş. Genellikle de ders isteyene verirdi. Tarikatın hedefi müridin her an Allah ile beraber olmaya çalışmasıdır. Bütün hayatının her safhasında, her alanda bir numara olmayı kendisine hedef seçmelidir.

Ben askere gitmeden talebesi oldum. Askerde beni üçüncü orduya verdiler. Zor yerlere gitme ihtimali varken, en güzel yerine Trabzon’a gönderdiler. Oranın en üst rütbeli kişisi bizim akrabamız idi, ama ben ona gitmedim. Efendibabacığım varken ondan yardım isteyemezdim. Benim için iyi de oldu, daha rahat ettim, Allah bana bir de sivil ehliyet nasip etti. Olacak iş değil. O Alayda tek sivil ehliyet alan ve kekeme olan bir adamım. Binbaşı aylardan sonra ehliyet aldığımı duymuş, beni çağırdı; kızdı, köpürdü, kekeme biri olarak nasıl sivil ehliyet alırsın diye. Tabii ki Efendibabacığımın himmetiyle aldım. Meğerse ekmeğimi ondan kazanacak ve onlara hizmet edecekmişim.

Hocalarımızdan öğrendiğimize göre; önce hizmet, sonra himmet. Tarikata girecek olanlar hangisine girerlerse girsinler önce şeyhlerini testten geçirsinler. Peygamber efendimizi bile test etmişler. Şeyhin hakikat olup olmadığının araştırması şeyhin hoşuna gider. Hakikati araştırıyor diye. Zaman öyle bir zaman ki mantar gibi tarikatlar, şeyhler çıktı. Test ettiğin zaman hepsi sınıfta kalır. Ben Es’ad Efendi Hazretlerine çok meşhur birini sordum. Bana geçmişini anlattı bunlar şeyh değil, bunlar tarikat hırsızları dedi.

Büyüklerimizden duyduğumuz kadarı ile tasavvufta önemli olan samimi olmak, rabıtayı iyi kurmak lazım. Hiçbir yerde O’nun sevgisini, muhabbetini azaltmayacaksın. Efendibabacığım şöyle derdi: İlk önce şeyhte, sonra Efendimiz (S.A.V.)’de yok olacaksınız. Sonra hep beraber Allah’da yok olacaksınız. Bunlara fena fişşeyh, fena firrasul, fena fillah makamları denir. Tarikata giriş sebebi budur. Tekkede bunun eğitiminden başka bir şey verilmez. Ashaptan buna bir örnek verelim. Durgun suya baktıkları zaman kendilerini değil, Efendimizi görürlermiş. Çünkü Efendimizde yok olmuşlar. O nedenle yalnız O’nu görürlerdi. Hala Efendi Babacığım ve Es’ad Efendi Hazretleri rüya yoluyla bu fakire tasarrufta bulunmaktadırlar. (Riya olmaz inşaAllah.) Hz. Ebu Bekir (r.a) Efendimize bir gün gidiyor diyor ki, yüz numaraya giderken sizin sevginizi dışarıda bırakayım diyorum bırakamıyorum, utanıyorum, sıkılıyorum ne yapayım? Efendimiz orada da bizden uzaklaşmak yok, orada da benle berabersin diyor.

Efendi babacığım, şeyhlik kadar ağır bir hizmet yok derdi. Aslında istenen, arzulanan bir şey değil. Es’ad Efendi Hazretleri bana özel olarak anlattı; Efendi babacığım benden sonra vazifeyi sen alacaksın demiş, O da ben yapamam demiş. O’na sana yardım edecekler demiş. Es’ad Efendi Hazretleri diyor ki, gerçekten de görevi alınca yardım ettiler. Sana bir şey daha anlatacaktım ama anlatmama müsaade edilmedi, sır dediler dedi. Bu görevin kendisine çocukluğunda bildirilmiş olduğu kanaatine vardım.

Image

Süleymaniye camisinde ki hazirenin gönüllü türbedarı olduğunuzu biliyoruz, bunu siz mi istediniz, yoksa görev olarak mı verildi?

Vefatından bir müddet sonra Efendibabacığım rüyama geldi, Mustafa etrafımda otlar çıktı, temizleyiver dedi. Efendi babacıkların olduğu yerdeki üç sıra kabirlerde temizlik yapmaya başladım. Sonra yine Efendibabacığımın işaret buyurmasıyla bütün haziredeki kabirleri temizlemeye başladım. Bir gün yine rüyamda bana bir mezar gösterdi, Mustafa bununla da ilgileniver dedi. Mezar taşını okuttum Hasan Hilmi Efendi Hazretlerinin Halifesi imiş. Hafızmış, kırk sene de Medine’de vazife yapmış. Bir de O’nun ön tarafında kaptan amcanın hanımı varmış oraya da bak dedi. Sonra bizi bütün hazireye bakmakla vazifelendirdi. Sonra Rabia anneyle, Şaziment anneyle (Abdülaziz Efendinin eşleri) ilgilendik. Sonra Hasip Efendi, Aziz Efendi, Gümüşhanevi hazretlerinin halifesi Osman Necati Efendi, Hasan Hilmi Efendi Hazretlerinin eşi Emine Annenin kabirlerine de hizmet etmeye çalışıyorum. Bize o iş düştü. Bu yolda en güzel hediye hizmete alınmak. Efendibabalardan öyle duyduk.

Image

Şerife abla sizin tanışıklığınız ve onlara hizmetiniz nasıl başladı?

Ankara’dan İstanbul’a gelince ziyaretine gittik. Oturup bizimle sohbet etti. Bana dönerek nerede kalıyorsun dedi, yengemlerde kalıyorum dedim. Onlar genç, hizmete ihtiyacı yok, bizim var, bizimle kal dedi. Eşyalarımı alıp onların yanına yerleştim. İlk akşam, sabah namazına nasıl kalkarım diye çok endişe ettim. Biraz sonra, Rabia anne elinde bir saatle odama geldi. Benim bütün endişelerim dağıldı.

Şerife abla onlarla bir gününüz nasıl geçerdi?

Sabah namazına hep beraber kalkılırdı. Efendi babacık camiye gider. Biz de evde namazımızı kılıp, sonra da evradımızı okurduk. İşrak namazı da kılındıktan sonra, Efendi babacık camiden gelir. Kahvaltıya geçerdik. Efendibabacık bazen camiden tek gelirdi, o zaman oturup hep beraber kahvaltı yapardık. Bazen de kalabalık gelirdi, üç veya dört sofra daha kurardık. Her gelene sofra kurulurdu, ama bereket hiç eksik olmazdı. Herkese yiyecekler yetişirdi. Bu Allah’ın bir lütfu idi. Efendibabacık hasta olmasına rağmen her geleni kabul eder, mütebessim bir çehreyle karşılardı. Dertleri ve sıkıntılarıyla ilgilenirdi.

Bir gün yine Rabia anne ile kahvaltı hazırladık. Ben kendime yumurta yaptırmadım. Efendibabacık, hani senin yumurtan dedi. Ben de yumurta yiyemiyorum dedim. Esprili bir şekilde, pişirseydin de el altından bana verseydin dedi. Kendisi tuzsuz ekmek yerdi, bize de her zaman birer lokmalık verirdi. Rabia annemiz çok titiz bir hanımefendiydi. Gece kıyafeti ile asla yatak odasından çıkmazdı. Herkese karşı çok saygılıydı. Efendibabacığın her şeyi ile kendi ilgilenirdi. Yatmadan önce mutlaka ballı süt içirirdi. O’na her akşam karışık meyve tabağı hazırlardık, çok az alır, kalanını bize verirdi.

Ayrıca Rabia anne Kur’an eğitimi veriyordu. Her gün genç kızlar okumaya gelirdi. Hatta bir gün beni de dinledi, nasıl okuyorsun, eğitime ihtiyacın var mı diye. Sonra güzel okuyorsun gerek yok dedi. Rabia anne ile Efendi babacığın bir birlerine karşı olan muhabbetleri ve saygıları dikkat çekerdi. Efendi babacığım davet edenlere “arabanızda iki kişilik yer varsa geliriz” derdi. Her yere validemizle beraber gitmek adetleriydi. Her bayram Efendi babacığı gelinliği ile karşıladığını, daha sonra beyaz gelinliğini kahverengiye boyatıp yine kullanmaya devam ettiğini bizzat kendisinden dinlemiştim.

Image

Şerife abla Esad Coşan Hocaefendimizle olan hatıralarınızdan da biraz bahseder misiniz?

Efendibabacık hasta olduğu için, hafta sonları hadis dersi yapmak maksadıyla Ankara’dan Esad Efendi Hazretleri gelirdi. Bir gün semaverden çay dolduracağım, Esad Efendi Hazretleri mutfağa geldi, başladı çay servisi yapmaya. Kenara çekilip izlemeye başladım. Önce bütün bardakları sıcak sudan geçirdi, sonra çayları doldurdu. Ben çok şaşırdım, ne yaptığını anlayamadım, çünkü daha önce hiç görmemiştim. Sonra bana, neden böyle yaptığını izah etti. Evler sobalı olunca bardaklar soğuk oluyormuş ve çaylar çabuk soğuyormuş. Bizleri böyle uygulamalı ve nazik bir şekilde eğitirlerdi.

Es’ad Efendi Hazretlerine bir gün aşure götürdüm. Beni içeriye davet ettiler, beraber kahvaltı yaptık. Sonra aşureden alarak, bakalım pilavın gibi aşuren de güzel olmuş mu diye iltifat etti. O yıl hacca gitmiştik, Mustafa bey biraz rahatsızdı, bunu kastederek, haccınız kolay geçti mi diye sordu. Ben de efendim himmetinizle kolay geçti dedim. Bunun üzerine bir anısını anlattı.

Es’ad Efendi Hazretleri, halası ile beraber hacca gitmişler. Uçağa bindikten sonra bir yanlışlık oldu diye, bunları indirmişler. Sonra hata yaptıklarını anlayıp geri bindirmişler. O ara Es’ad Efendi Hazretleri kargaşada halasını kaybeder. Bu köylü kadın kaybolup etmesin diye Uçağın içinde aramaya başlar, bulunca çok şaşırır, çünkü hosteslerin onu kraliçe gibi ağırladıklarını ve hürmet ettiklerini görür. Meğerse Mehmed Zahid Kotku Hazretleri tarafından kendisine ders verme vazifesi verilmiş, o da O’na yıllarca hizmet etmiş. Bu nedenle hizmete ve hürmete mazhar olmuş.

Buhara pilavını Mehmed Zahid Kotku Hazretleri ve Es’ad Efendi Hazretleri çok severdi. Avustralya’ya gittikten sonra, Necati amcamızla hacda umrede buluşuyorlardı. Biz de buradan kestaneli buhara pilavını hac zamanı Eczacı Ali Önder Bey’le pişirip gönderdik. Maceralı bir yolculuktan sonra gümrükte kimse kontrol etmeden geçmiş. Eğer kontrol edilseydi çöp tenekesine atılacakmış. Eczacı Ali Bey, Es’ad Efendi Hazretlerine pilavı takdim edince gümrükten nasıl geçirdin diye sormuş. Ali Bey’de himmetinizle efendim demiş. Orada aşçılara ısıttırıp yemişler. Sonra tencereye taze hurma koyup bize göndermişlerdi.

Es’ad Efendi Hazretleri bizi ziyarete gelirlerdi. Geldiklerinin birinde Mustafa Bey çok hasta idi. Bize yirmi bir besmeleyle çörek otu ayır, sabah akşam aç karnına çiğne dedi. Biz bunun faydasını çok gördük, hala bu tavsiyeyi devam ettiriyoruz.

Şerife abla Hocaefendinin nikahınızı kıydığını biliyoruz. Biraz bahseder misiniz?

Teyzemler Ankara’da yaşıyorlardı. Ben de onlarda kalıyordum. Sonra teyzemlerle İstanbul’a taşındık. Efendi Babacığın himmetiyle, Necati amcamızın ve eşleri Aliye hanım teyzemizin aracılığı ile Mustafa beyle evlilik meselesi gündeme geldi. Ramazan ayı olduğu için, herkes evlenmemize karşı çıktı. Efendibabacığa sorduk. Evlensinler, ben de çorba içmeye geleceğim dedi. Bizim nikâhımızı kıydı. Dediği gibi de kalabalık bir cemaatle çorba içmeye geldiler. Cemaate veda hutbesini okuttular, sonra hacca gittiler, dönünce de aramızdan ayrıldılar.

Ramazan ayı olduğu için düğün yemeği camide iftar verilmesi şekilde gerçekleştirildi. Ama Efendibabacık çorba içmeye geleceğini söylediği için ayrıca başka bir gün evde de iftar verdik. 25 Kişilik yemek hazırlamıştık. 100 kişi iftara geldiler. Gittiği yere bereket götüren Efendibabacık sayesinde 25 kişilik yemek 100 kişiye yetti de arttı bile.

Bu bereketli sohbetimizi birer dua ile noktalasak?

Şerife abla: Rabbimiz kendisine hayırlı kul, Peygamberine hayırlı ümmet, Efendibabacıklara da hayırlı evlat olmayı bize ve zürriyetimize nasip ve müyesser eylesin. Amin!

Mustafa amca: Efendibabacığım derdi ki, duaların en güzeli şu duadır. “Ya rabbi biz istemesini bilmeyiz. Efendimiz S.A.V sizden ne istediyse onları isteriz. Nelerden size sığındıysa onlardan size sığınırız Ya Rabbi” şeklinde dua edin derdi. İşte duanın en güzeli budur. Ne isterseniz hepsi bu duanın içinde mevcuttur.

Nadide anılarla bezenen bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz.

Röportaj:Hatice Sedef Ergül[/align]
Ehl-i irfan arasında aradım kıldım talep
Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb
User avatar
Halil Necati
Posts: 618
Joined: 02 Nov 2007, 19:54

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmet Zahid Kotk

Post by Halil Necati »

Allah (cc) razı olsun..
Çok istifade ettik..
User avatar
Halil Necati
Posts: 618
Joined: 02 Nov 2007, 19:54

A. S. Aydın'dan bir hatıra:

Post by Halil Necati »

Prof. Osman Çataklı; Seyyid Mehmed Zahid Kotku (ks) sh/124

A. S. Aydın'dan bir hatıra:

Yıl 1987. Evlendikten beş yıl sonra dünyaya gelen oğlum Muharrem Muhsin'i beş yaşında iken Hocaefendimiz MZK Hazretlerinin kabrini ziyarete götürmüştüm. Bu ziyaretten Hanımın haberi yoktu. Ertesi sabah Hanım bana:
-"Dün siz nereye gittiniz?" diye sordu.
Ben de:
-Niçin sordun? dedim.
Şöyle cevap verdi:
-"Bu akşam Efendi Hazretleri bana rüyamda; 'oğlun olmuş, Allah mübarek etsin, beni babası ile dün ziyarete geldiler'" dedi.
Ben de:
-Evet Muharrem Muhsin'le dün Süleymaniye Camii'ne gitmiştik. Efendi Hazretlerinin kabrini de ziyaret etmiştik diye cevap verdim.

Prof. Osman Çataklı; Seyyid Mehmed Zahid Kotku (ks) sh/159

Diğer bir kardeşimiz de şunları anlattı:

Hac dönüşünde, Medine-i Münevvere'de parasız kalmış, sokakta ne yapacağım diye dolaşıyordum. Birden bir araba yanımda durdu, kapı açıldı, bir el uzandı, "Şunu cebine koy" dedi. Baktım Hocamız, aldım. Araba gazladı gitti. Verdiği paraya baktım tam beni İstanbul'a götürecek miktarda. Hemen hazırlandım. Cidde'ye gittim, oradan da vapurla İstanbul'a döndüm.

Prof. Osman Çataklı; Seyyid Mehmed Zahid Kotku (ks) sh/179

Kayhan Molu Bey'den bir hatıra:

Bir akşam Hocaefendi valide hanımla birlikte ansızın bize yemeğe gelmişlerdi. Tabii çok sevinmiştik.
Sofraya oturduk. Sofrada yoğurt da bulunuyordu. Ben yoğurda limon sıkmadan yemezdim. Ailem de buna hep muhalefet ederdi.
Hocaefendi limonluğu aldı, önündeki yoğurda döktü."Ben de yoğurdu limonlu severim dedi" ve bizim hacı hanımın yüzüne baktı. Bundan sonra da evde benim limonlu yoğurt yiğişime karışan olmadı.
seyir

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmet Zahid Kotk

Post by seyir »

Çok kıymetli paylaşımlar. Allah(cc) razı olsun.
mstf wrote:...Rabbimiz kendisine hayırlı kul, Peygamberine hayırlı ümmet, Efendi Babalarımıza da hayırlı evlat olmayı bize ve zürriyetimize nasip ve müyesser eylesin. Amin!
....“Ya Rabbi biz istemesini bilmeyiz. Efendimiz S.A.V sizden ne istediyse onları isteriz. Nelerden size sığındıysa onlardan size sığınırız Ya Rabbi”...
Amin.
dergah
Posts: 318
Joined: 30 Nov 2007, 23:53
Kan Grubu: B (+)

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotk

Post by dergah »

Sa

Çok teşekkür ederiz.Allah razı olsun...
User avatar
_Zişan_
Posts: 136
Joined: 09 Jul 2009, 17:37

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotk

Post by _Zişan_ »

Allah razı olsun.
Hak kulundan intikàmın yine kul ile alır,
Bilmeyen ilm-i ledünnü onu kul yaptı sanır.
Cümle işler Hàlik'ındır, kul eliyle işlenir;
Hakk'ın emri olmaz ise, sanma bir çöp deprenir.
erwaa
Posts: 65
Joined: 19 Feb 2011, 20:16

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotk

Post by erwaa »

muhterem annemızden baska evladları varmı idi piri mizn?
NurBade
Posts: 41
Joined: 23 Aug 2007, 19:59
Kan Grubu: A (-)

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotk

Post by NurBade »

SA.ALLAH(CC) razı olsun,bizlerde çok istifade ettik.
User avatar
envarlı
Posts: 22
Joined: 09 Jan 2011, 05:09
Kan Grubu: 0 (+)

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotk

Post by envarlı »

Çok güzel bir röportaj. Allah razı olsun...
Leyla Hanne
Posts: 1395
Joined: 22 Nov 2007, 21:24

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotk

Post by Leyla Hanne »

Allah razı olsun, çok faydalı olduğunu kanaatindeyim bende..
erwaa wrote:muhterem annemızden baska evladları varmı idi piri mizn?
Bir tane daha kızı var Zahit Hocamız'ın erwaa hanım. :)K.bakmayın baya geç cevap verdim, ama emin olmak için bir kaç kişiyle görüştüm de onlarada aramama rağmen ulaşmam zor oldu, bugün en sonunda görüşebildik...
dergah
Posts: 318
Joined: 30 Nov 2007, 23:53
Kan Grubu: B (+)

Re: Evladlarının Dilinden Gönüller Sultanı Mehmed Zahid Kotk

Post by dergah »

Sa


Tekrar tekrar okuyoruz. Allah cc razı olsun.
Post Reply

Return to “Mehmed Zahid Kotku Rh.A”